BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Yandaş, Yalakaş Basının Yazamadığı Gerçekler
 

YANDAŞ, YALAKAŞ BASININ YAZAMADIĞI GERÇEKLER

 Çetin Doğan

Aydınlık gazetesi, 20 Temmuz 2011

 

30 AĞUSTOS VE ORDUNUN DİSKALİFİYE EDİLİŞ HİKAYESİ.

 

Bu yazının kaleme alındığı gün 30 Ağustos Zaferi'nin 89. yıldönümü. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) bu yıldönümünü eskiden olduğu gibi coşkuyla kutlayıp kutlamadığını, parmaklıklar ardında kendime dert ediniyorum. İktidara gelir gelmez ilk hedeflerinin ülkeyi keyiflerince, meşreplerine uyar tarzda yönetebilmek, şekillendirmek için TSK’yi "disk...alifiye" etmeyi amaç edinen iktidar sahiplerinin istedikleri sonuca ulaştıkları görülüyor.

 

Askeri diskalifiye etmek terimi de iktidar sahiplerine ait. Merak edenlere Ergenekon 1. Davasının 245 numaralı ek klasöründe yer alan telefon kayıtlarını okumalarını öneririm. Aynı konu ayrıntısı ile önce Aydınlık dergisinde, birkaç gün öncede Aydınlık gazetesinde ayrıntıları ile yer aldı. Telefon kayıtlarından öğrendiğimiz kadarıyla, iktidar sahipleri, TSK’yi diskalifiye etmek için özel örgüt kurmaya çok erken başlamış. Bugün görülen manzara, bir şekilde kurulan özel örgütün uydurduğu belge niteliği taşımayan dijital verilere dayanılarak, hiçbir yasal dayanağı bulunmayan keyfi değerlendirmelerle işlenen ve işlenmeye devam edilen "hukuk cinayetlerinin" sonucudur. TSK’nin muvazzaf ve emekli 200'ü aşkın mensubu, birbiri ardından açılan, yasal zemini bulunmayan davalarla parmaklıklar ardına konulmuştur. Bu suretle TSK’nin kolu kanadı kırılmış, omurgası zedelenmiş, mensuplarının onurları ile oynanmıştır. Gerçekte ise olan bitenle Türk ulusu darbelenmiştir. Bu darbeleme de "kuvvetli suç şüphesini göstererek olgular, TSK’ye karşı kurulan yeminli suç örgütü içerisinde bir kısım "cübbelilerin" de varlığını işaret etmektedir. Bu bağlamda geçtiğimiz hafta gündeme gelen birbiri ile bağlantılı iki konu üzerinde durmak isterim.

 

Bunlardan birincisi Genelkurmay eski Başkanı Işık Koşaner'in açıklaması, ikincisi ise Balyoz davasında yaşananlardır. Sayın Koşaner internete düşen konuşmasını "Noktasına, virgülüne kadar arkasındayım" diyerek özeleştiriyi beklendiği gibi mertçe sahiplendi. Bu arada yandaş basının ses kayıtlarını çarpıtarak "Balyoz itirafnamesi" olarak utanmazca yayınlamasını da ahlaksızlık olarak nitelendirdi. Samimiyetle yaptığı eleştirilere bir tek noktası hariç katılıyorum. Sayın Koşaner'e seleflerinin bir bavul dolusu resmi belgenin (hiçbirinde suç unsuru yok) 1. Ordu Karargâhı’ndan nasıl çıkarıldığını söylenmemiş olmasının kendisini yanılttığı anlaşılıyor. Kendilerine 1. Ordu Karargâhı’ndan resmi belgelerin nasıl çıkarıldığını açıklayan, geçen yıl yazdığım (05.04.2010) açık mektubu okumalarını öneririm. "Balyoz nasıl tezgahlandı2 başlıklı açık mektup, "Ateşi ve ihaneti gördük" adlı kitabımın 305-310. sayfalarında yer almakta. Mektup da seminer belgelerinin en tepedeki komutanın emriyle özel araştırma amacıyla dışarıya çıkarıldığını, bir suç unsuru bulunmamasının ardından belgelerin "ehlihıyar" (hayır sahibi) sivil makamlara aktarıldığını belirtmiştim.

 

Bu hususun açıklığa kavuşturulması için de mektubumda dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e özellikle cevaplandırılmasını istediğim bazı sorular yöneltmiştim. Hala sorularıma yanıt alabilmiş değilim. Tekrar ediyorum, Balyoz savcılarının da kabullendikleri gibi, içerisinde hiçbir suç unsuru bulunmayan bir valiz dolusu belgenin, bir "köstebek" marifetiyle de olsa 1. Ordu Karargâhı’ndan çıkarılması olanaksızdır. Yetkili komutanların bu konuya doğrudan el atarak araştırmaları, taşıdıkları sorumlulukların gereğidir. Çok gizli belgelerin etrafa saçılması yapay bir davanın kurgulanmasında kullanılması aynı zamanda "vatana ihanet suçunu" oluşturmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bunu örtbas etme hak ve yetkisine kimse sahip değildir.

 

ÖZELEŞTİRİNİN İNTERNETE DÜŞMESİNDE ZAMANLAMA

 

Sayın Koşaner'in ortam dinlemesi ile elde edilen ses kayıtlarının manşetten yayınlanmasının zamanlaması üzerine pek duran olmadı. Oysa ülkemiz kaderini ellerine geçirdikleri aşikar "mahşerin dört atlısının" sansasyonel nitelikli ses ve video kasetlerini gündem değiştirme, özel gündem oluşturma amacıyla internette yayınlamaları rutin bir uygulamadır. Sayın Koşaner'in manşetten yayınlanan ses kayıt dökümleri, yaklaşık 2 aylık aradan sonra tekrar başlayan Balyoz davası duruşmalarında sanıkların yaptıkları çarpıcı açıklamalar ile zamanca örtüştürülmesine özen gösterildi. Amaç, sanıkların yaptıkları açıklamaları olabildiğince geri plana atmaktı. Bunda başarılı olduklarını, çarpıcı bir örnekle ortaya koyalım:

Sanıkların yaptıkları açıklamalar içerisinde kamuoyunda en fazla ses getirmesi bekleneni, uydurma Balyoz planının söz de ekleri oldukları iddia edilen cami bombalama eylemlerinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek tarzda sahte olduklarının kanıtlanmasıydı. Bombalanacak camileri gösteren dijital krokilerde yer alan cadde ve sokak isimleri olarak, sözde eylemlerin planlandığı 2003 senesindeki isimleri değil de 2007 senesinde belediyece resmen değiştirilen isimlerinin bulunması, sahteciliğin "daniskasını" ortaya koymuştur. Konuya ilişkin resmi belgeler İstanbul Belediyesi'nden temin edilmiştir. Ne var ki mahkemede konuya ilişkin duruşmalarda sanıkların ortaya koydukları sahtekarlığa ilişkin takip edebildiğim kadarı ile henüz hiçbir yazılı ve görsel medyada haber yer almamıştır.

 

BALYOZ DURUŞMALARINDAN NOTLAR

 

Söz Balyoz davasından açılmışken, davanın seyri hakkında birkaç satırlık açıklama yapmamı hoş görmenizi dilerim. Balyoz davasına ilişkin duruşmaların başlangıcından neredeyse 9 ay geçti. 9 ayda duruşma yapılan gün sayısı toplam olarak 52. Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 190. maddesinde "duruşmaya ara verilmeksizin devam edileceği" hükmü var. Ayrıca CMK 252. maddesinde örgüt çerçevesinde iddia edilen suçların "acele işlerden sayıldığı için, bunlarla ilgili davalara adli tatilde de bakılır" hükmü var. Bunları hatırlatıp duruşmaların sürekliliğini istediğimizde, mahkeme başkanının adli tatil yapmadıklarını, topluca izine ayrıldıklarını belirtmesini bilmem siz aydınlatıcı bulur musunuz?

Bugüne kadar yapılan duruşmalarda "iddianamenin" tamamen bir "iftiraname" olduğu, iddianameyi hazırlayanların da Balyoz tertibini yapan "ÇETE" ile işbirliğinde olduğuna ilişkin "kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunduğu kanıtları ile mahkemede ortaya konulmuştur. Mahkeme heyetinin sanıkların çapraz sorgulamalarında davanın özüne ilişkin bir tek soru dahi soramamışlardır. Savcı sormak istediği sorularla adeta kendisini gülünç duruma sokmayı becermiştir. Mahkemede sanıklar ve avukatları ortaya koydukları kanıtlar ve sordukları sorularla adeta gerçek savcı rolünü üstlenmişlerdir. Bundan rahatsızlık duyan mahkeme heyeti, Silivri Cumhuriyet Savcılığına üç avukat ve bir sanık hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

 

Ortada gerçek anlamda bir muhakemenin yapıldığını söyleyebilmek olanaksız. Hakimler ne kadar aksine kanıt isterseniz de inanmak istediklerine, iman etmiş görünmekte ısrarlı. Yasalarda belirtilmiş, "maddi gerçeği bulmak" sanki hâkimlerin görevi değil. Davanın kurgulanmasına ilişkin bazı emniyet ve TÜBİTAK görevlilerinin parmak izlerini gösteriyorsunuz, hâkimlerimiz anlamazlıktan geliyor. Mahkemeden konuya ilişkin daha fazla kanıt göstermek için yaptığınız talepler sudan bahanelerle reddediliyor. Ve nihayet geçen hafta cuma günü (26 Ağustos) 52. celsede hâkimlerimiz kendilerinden beklenen görevi yerine getirerek, oybirliği ile "sanıkların tutukluluklarının devamına" ilişkin kararlarını veriyorlar. Her nedense klişe haline gelmiş kararın gerekçesini mahkeme başkanı okumadan atlıyor. Belki de "mübarek Ramazanda  diliyle yalan-yanlış söz etmeyi inançlarına ters geliyor. Mahkeme kaleminden aldığımız kararın gerekçesini "ibretlik" olsun diye aşağıya çıkartıyorum:

"Tutuklu sanıkların üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti, dosyadaki mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphesi gösteren olguların devam etmesi, delillerin henüz tam olarak toplanamamış olması, sanıkların kurumları itibariyle delillere etki yapma ihtimalinin olması, sanıkların tutuklulukta geçirdikleri süre, atılı suçun CMK'nın 100. maddesinde belirtilen katalog suçlardan olması..."

 

Şimdiye kadar tek bir suç delili gösterilmeden yasal delil olma özelliği bulunmayan, TSK’ye ait hiçbir karargâhta ve sanıkların bilgisayarlarında izi bulunmayan, imza bulunmayan dijital verilerle dalgalar halinde emekli ve muvazzaf TSK’nin parmaklıklar ardına konulmasında mağdurlar sadece sanıklar ve yakınları değildir. İşlenen hukuk cinayetinin sonuçları itibariyle, insan hakları ihlallerinin ötesinde "vatana ihanet" suçunu da kapsamaktadır. Haksız ve hukuksuz tutuklamalarla, ortalığa saçılan ulusal güvenliğimize ilişkin gerçek belgelerle, TSK’nin kara, deniz, hava ve jandarma unsurları ağır darbe yemiştir.

 

Hâkimlerimizin davayı ucu açık bir dava haline getirmelerin, ortaya konulan gerçek delillere değil de sahteliği kanıtlanmış dijital verilere ısrarla inanmış görünmeleri, davayı yürütmelerinde suç işlediklerine ilişkin "kuvvetli bir şüphe" uyandırmış bulunmaktadırlar. Bu nedenle felç olan Türk adalet sistemi içerisinde bir sonuç almamız olanaksız görünse de tarihe not düşmek için hâkimlerin haklarında en kısa sürede avukatların HSYK'ya suç duyurunda bulunacaklardır. Sağlık ve esenlik dolu nice bayramlar dileklerimle...

 

 
 
  Bugün 1544747 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol