TÜRKİYE BİR HUKUK DEVLETİYSE, RUHBAN OKULU AÇILAMAZ…
Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç
Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması sorunu, siyasal gündemimizin baş sıralarını işgal etmeye devam ediyor. Yapılan televizyon programlarının haddi hesabı yok. Köşelerinde konuyu tartışan yazarlarımız arasında da bir mutabakat gözlenmiyor. Kimi açılmasından yana, kimileri de açılmamasından. Oysa mesele son derecede yalın ve açıktır ve de “hukuk tabanlı” bir sorundur. Mevcut Anayasamıza göre , bu Ruhban Okulu’nun “Fener Rum Patrikhanesi’nin dayattığı şekilde açılmasına” olanak yoktur.
O halde aydınlarımız, gene çoğu kez olduğu gibi iyi analiz edip incelemeden bu konuyu da içinden çıkılmaz bir hale getirmiş bulunuyorlar. O kadar ki; sokaklarda bir anket uygulasak ve yurttaşlarımıza bu sorunu sorsak, alacağımız yanıtlar şu çerçevede toplanacaktır:
• “Adamların okulunu kapatmışız, açtırmıyoruz. Ayıp yahu!..”
• “Papazlarını bile yetiştirmelerini engelliyoruz, bu nasıl iş?...”
• “Rum Cemaati 2 bin kişi ya var ya yok. Nelerinden korkuyoruz?”.
Böylesi bir yanlış yargının oluşmasında da baş sorumlunun gene “bir kesim basınımız” olduğunu söyleyip, konunun hukuki analizine geçelim.
Konuyu olayın özünden uzaklaştırmamak için, Heybeliada Ruhban Okulu’nun tarihsel gelişimine değinmeyeceğim. Belli ki bu okul Rum cemaatine ruhban yetiştiren, böylece teoloji eğitimi veren kimliğini Osmanlı Devleti bünyesinde, kimi imtiyazlarla birlikte sürdürmüş bir eğitim kurumu.
Lozan, azınlık okullarına verilmiş tüm imtiyazları kaldırıyor, kendileri de Türk vatandaşı olan bu azınlığın statüsünü Türklerinkine eşit kılıyor. Böylece bir Rum vatandaş da, bir Türk vatandaş da aynı ve “eşit” statüye sahip kılınıyor. Azınlık okullarının statüleri belirleniyor ve hiçbir sorun yaşanmadan günümüze geliniyor.
Bu arada cumhuriyet kuruluyor ve arkasından devrimin en temel yasası “Eğitim Birliği Yasası” (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) kabul edilerek, Türkiye’deki bütün “orta öğretim kurumları”, (yani ortaokul ve liseler) tek bir çatı altında toplanıp, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanıyor. (3 Mart 1924). Bundan maksat (kız-erkek) tüm gençlerimizin aynı laik eğitimden geçerek, bilimin ışığında ve çağdaş bir eğitim görmelerini sağlamak, aynı zamanda yüzlerce yıl geride kalmış, köhnemiş medrese eğitimine de son vermek.
1971 yılına böylece geliniyor. O günlerde hatırlayacağınız gibi Türkiye’de “Özel Yüksek Okullar” açılmıştır. Ne var ki, buna olanak veren 1965 tarihli ve 625 sayılı “Özel Öğretim Kurumları Kanunu”nun bazı maddelerinin Anayasa’ya aykırı olduğunu saptayan Anayasa Mahkemesi, 12 Ocak 1971 tarih ve 1971-3 sayılı bir kararla “ Özel Yüksek Okulların Devletleştirilmesini” öngörüyor. Bunun üzerine Ruhban Okulu dahil, bütün bu özel okullar kapatılıyor. Bu icraatın hemen arkasından devlet, “ özel statüdeki bu okulların devlet denetimine alınmasına ve yeniden açılmasına” izin veriyor. Fener Rum Patrikliği bu denetimi reddederek, “Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına” izin vermiyor.
Yani okulu açtırmayan, Fener Rum Patrikliği.
Bu karşı çıkmanın elbette bir temel nedeni var: Türkiye’deki lise düzeyine kadar olan tüm okullar Milli Eğitim Bakanlığına, yüksek okullar ise YÖK’e bağlılar. Yani? Yani bir “devlet denetimine” tabiler. Fener Rum Patriği Barthalomeos bunu istemiyor, adeta “devlet içinde bir devlet” edasıyla, Ruhban Okulu’nun hiçbir denetime tabi olmadan Fener Rum Patrikhanesi’ne bağlanmasını istiyor.
Bu durum Lozan’a aykırı, “Eğitim Birliği Yasası”na aykırı, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı.
Fener Rum Patrikliği, “Heybeliada Ruhban Okulu”nun, kapatıldığı zamanki gibi “özel” statüde din eğitimi yapan bir yüksek okul olmasını istiyor. Üstelik bu okulun sadece Fener Patrikliği’ne değil, bütün Ortodoks Kiliselerine hitap edeceğini söylüyor. Bu nedenle okula hem yurt içinden, hem yurt dışından öğrenciler alacağını söylüyor. Oysa kiliseler için gereken din adamlarının eğitimi, Selanik ve Girit’teki Patriklik Enstitülerinde, Patmos, Athos, Kuzey Amerika ve Avustralya’daki eğitim kurumlarında yapılıyor. Ayrıca Rus ve Balkan Ortodoks Kiliseleri kendi okullarını açmışlar, kendi ruhbanlarını yetiştiriyorlar. Yani hiç kimsenin Heybeliada’dan veya Bartalomeos’tan bir beklentisi yok.
Patrik, olayı öylesine yokuşa sürüyor ki, eşine sömürge devletlerde rastlamak mümkün değil.
Patrikliğin “tüzel kişiliği” olmadığı için, bir yüksek okul açması şansı hiçbir şekilde yok. Buna rağmen, bu okulun “Özel Teoloji Yüksek Okulu” statüsünde açılmasını istiyor, “Türkiye’deki bütün yüksek okullar YÖK’e bağlıdır” denilince, Patrikliğe istisna yapılmasını istiyor. “Ben devletin denetimine girmem” diyor. Anlaşılır gibi değil.
Bu durumda İmam-Hatip liselerinin de MEB yerine örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmak isteyebileceğ i, aynı şeyin İlahiyat Fakültesi için de söz konusu olabileceği, onlara bile bir ayrıcalık tanınamayacağı, zira Türkiye Cumhuriyeti’nin laik bir devlet olduğu ve bir “özel statü” bir kuruma sağlanırsa, eşitlik ilkesi gereği diğerlerine de sağlamak gerekeceği anlatılmasına rağmen Patrik çözümü Avrupa Birliği’nde, Başkan Obama’da , orada burada arıyor. “ Buna göz yumarsak, Türkiye’deki cemaatlar, tarikatlar, mezhepler de kendi “özel” din okullarını açmaya kalkarlarsa ne yaparız ?” sorusu Patriği hiç ilgilendirmiyor.
O sadece kendi istemlerini, ültimatom verir gibi yineliyor:
1. Ruhban Okulu Türkiye’den olduğu gibi, diğer ülkelerden de öğrenci alabilmeli,
2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Heybeliada Ruhban Okulu üzerinde hiçbir denetim hakkı olmamalı,
3. Fener Patrikhanesi bünyesinde, başta Patrik olmak üzere,Kutsal Sinod ve Metropolitlerden “Türk Vatandaşı Olmak” şartı kaldırılmalıdır.
Oysa Patrik Hazretleri şu hususların altını çizmeli ve mutlaka bellemeli:
1. Lozan Antlaşması azınlıklara “imtiyaz”değil, “eşitlik” ilkesine dayalı bir prensip koymuştur.
2. Eğitim Birliği Yasası’nın 403 no’lu kararına göre, tüm ortaöğretim kurumları MEB’na bağlıdır ve Türkiye’de dinî tedrisat MEB’nın görevleri arasındadır.
3. Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Laik devlette “dinî eğitim yapan özel okul açmak , yönetmek yasaktır.
4. 625 sayılı kanunun 3.cü maddesinin 3.paragrafında belirtildiği gibi, askerî okullar, dinî eğitim ve öğretim yapan özel kurumlar, emniyet teşkilatına bağlı okulların aynısı veya bir benzeri “özel öğretim kurumları” açılamaz. Yani “Özel Askeri Okul”, “Özel İmam-Hatip”, “Özel Emniyet Koleji” açılamaz. O halde “Özel Ruhban Okulu” nasıl açılacak?
5. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası vakıflar tarafından, devletin denetim ve gözetiminde, Yüksek Öğretim Kurumlarının açılabileceğine izin vermiştir. Mevcut Vakıf Üniversiteleri bu hükümden yararlanılarak açılmışlardır. Patrikhane bir vakıf olmadığı için, kendisine bağlı bir Yüksek Öğretim Kurumu açması anayasaya aykırıdır.
6. Anayasanın 24. Maddesine göre din ve ahlâk eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
Patrik, bu hukuktan kaynaklanan gerçekleri bilirse, o zaman neyi isteyip ne konuda ısrarcı olmaması gerektiğini daha gerçekçi değerlendirebilir. Açıkça ifade etmeliyiz ki taleplerinin bağımsız, egemen, laik bir hukuk devleti ile bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Batı Trakya’daki soydaşlarımız, daha kendi müftülerini seçme hakkına dahi müstahak görülmezken, neredeyse cemaati bile kalmamış olan, Türk Vatandaşı bir Patriğin bu tavrı, bu ülkenin en azından haksız yere prestij kaybetmesine yol açmaktadır.
Buna kimsenin hakkı yoktur. Bir Patrik bile olsa.
************ ********* ****
Bir haberden not.....
İstanbul Barosu, “1844’den Günümüze Heybeliada Ruhban Okulu” konulu bir panel düzenleyecek.
Panelde, Heybeliada Ruhban Okulu’nun durumu ele alınacak. Panel 22 Haziran 2009 Pazartesi günü saat 18.00-20.00 arasında İstanbul Barosu Başkanlığı’nın Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde ki merkezinin altında bulunan Orhan Apaydın Konferans Salonunda yapılacak. İstanbul Barosu Başkanı Av. Muammer Aydın’ın açılış konuşmasını yapacağı paneli İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Hüseyin Özbek yönetecek. Panelde Eski Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sibel Özel ve Gazeteci-Yazar Yiğit Bulut konuşmacı olarak yer alacaklar.
127 yıl açık kaldı
Heybeliada Ruhban Okulu, çok eski tarihlerden beri faaliyet gösteren Aya Triada Manastırı’nda bünyesinde, Padişah Abdülmecit döneminde, Patrik IV. Germanos’un talebiyle, “Ortodokslar arasında teolojik konular, kurallar ve ibadet şekli açısından birlik sağlamak” amacıyla 1 Ekim 1844’te açıldı. Osmanlı döneminde kurulduktan sonra 127 yıl boyunca Patrikhane’nin kendisine ayırdığı ödenekle yaşayan okul, Anayasa Mahkemesi’nin “özel yüksekokulları n devletleştirilmesi” hakkında 1971’de verdiği 1971-3 sayılı kararla kapandı.
Haber: Salim YAVAŞOĞLU