Dindar nedir? Ne değildir?
Muazzez İlmiye Çığ
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ağzından çıkan yeni bir inciyi gazetelerde okudum ve TV’ lerde kulağımla duydum: “Muhafazakâr/Dindar Gençlik Yetiştireceklermiş.”
Biz eskiden muhafazakâr denince gerçek imanlı, ayni zamanda çağa ayak uyduran kimseler olarak anlardık.
Rahmetli babam ve annem onlardandı. Hala öyle olanların var olduğunu biliyorum, ama sözüm onlara değil, alınmasınlar.
Şimdi, “Dindar” geçinenler iki yüzlü.
Atatürk zamanında böyle olanlar laiklik çıkınca hemen kendilerini gösterdiler.
Eğitimi olmayan rahmetli annem bunu çok güzel gözlemiş ve anlatmıştı bana. “Kızım, millet dinini bırakmaya ne de istekli imiş. Laiklikle inancınızda özgürsünüz, kimse kimsenin inancına karışmayacak, denince herkes dinlerini bırakıverdi, sanki Atatürk onlara, dininizi bırakın dedi!” demişti.
Evet, o zamanlar zorla, onun bunun baskısı, ayıplanma, korkusu ile zorla dinlerini yapanlar rahatlayıvermiş, bırakmışlardı. Çünkü kimse onlara, “camiye gitmiyorsun, içki içiyorsun” diyemiyor, onlar da vicdanlarının istediğini yapıyorlardı.
Şimdi ne oluyor? Camilere birbirinden çekinip gidenler, dindar görünüp bir şeyler kapmak isteyenler aldı yürüdü.
İçki açıkta içileceğine evlerde gizli içilmeye başlandı. Gazetelerde en çok içkinin Konya’da tüketildiğini duyunca hiç şaşırmadım. Çünkü en dindar yer orasıymış! İki yüzlü insanlar çevirdi etrafımızı.
Biz din ve imanın en başta dürüstlük olduğunu öğrendik.
Önce olduğun gibi görüneceksin.
Ne istemeyerek dindar görüneceksin, ne de istemeyerek çağdaş görüneceksin.
Bizim bildiğimiz gerçek dindarlık abdest namaz değil, dürüst olmak, çalmamak, çalanları, kötülük yapanları korumamak, iftira atmamak, yalan söylememek, devlet malını kendi malın gibi korumaktır.
Kadına, kıza kendi kardeşin, kızın gibi bakacaksın.
Şimdi bunların ne yazık ki, hepsi dama kaldırıldı.
Mayolu resimler, çıplak yapma mankenler, başı açık kadınlar erkekleri tahrik ediyormuş.
Benim gençliğimde ve daha sonra arkadaşlık yaptığımız erkeklerden duymadık böyle laflar. Ne oldu insanlarımıza?
Başkasının çalışmasını kopya ederek kitap yazan ve suçundan dolayı üniversiteden atılan, profesörlüğü kaldırılan bir şahıs devletin en üst yerine getiriliyor.
Dış ülkede yardım olarak toplanan paraları yedikleri, oralardaki mahkeme ile kanıtlananlar, mevkilerinde bırakılarak korunuyorlar. Onları suçluluğunu gösterecek yargıçlar işlerinden atılıyor. Ülkenin dürüst gazetecileri, en üstün bilim adamları, büyük bir güvenle dayandığımız şanlı ordumuzun seçme komutanları, neden bile gösterilemeden hapse atılıyor ve yıllarca orada çürümeye bırakılıyor.
Bu mu din, iman?
Bu mu adalet?
Peygamberimizin “Bir saatlik adalet bir yıllık ibadete bedeldir” sözü nerede?
Dindarlık diye zavallı gençlerimize bunları gösterirseniz, bunları öğretirseniz Türkiye Cumhuriyetinin adı kalmaz.
Onlar da ikiyüzlü olacaklar.
Evet, ikiyüzlü olacaklar.
Bir taraftan çağın önlerine serdiği olanaklar, diğer taraftan Ortaçağ kafasıyla yasaklar, günahlar ve ayıplar.
Düşünemeyen, kendi kendine karar veremeyen, bu yüzden boyuna karar değiştiren gençler.
Benden kanıt isterseniz, en önemli örnek ülkeyi idare edenlerimiz.
Ben TV de gördüm ve duydum, Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın laikliğin dinsizlik olduğunu söylediğini.
Ona karşılık 6 Şubat 2012 tarihli Sözcü gazetesinde, Cumhurbaşkanının laiklik ilkesinin anayasamıza girmesinin 75. yıl dönümü nedeniyle yayınlattığı mesajda “Türk milleti, Cumhuriyetin diğer nitelikleri yanında laiklik ilkesi üzerinde güçlü bir anlayış birliği içinde imiş ve laiklik toplumsal barış açısından önemli bir işlev görmekte imiş”.
Başbakan da laikliğin Türk milletinin ortak paydası olduğunu, birlik ve beraberlik içinde geleceğe yürüyüşün teminatı olmaya devam edeceğini söylüyor.
Vay, vay, vay!! Bu ne büyük geri dönüş ve nasıl bir kararsızlık!? Hani laiklik dinsizlikti?
Laiklik dinsizlik mi?
Yoksa laiklik, dine karışmadığı, insanları vicdanlarında özgür bıraktığı için mi onlara barış getiriyor?
İşte ikiyüzlülüğün, kararsızlığın en somut örneği.
Hem de Devletin başları yapıyor bunu.
Onların eşlerini yüzleri, gözleri boyalı, acayip kıyafetlerle kollarına takıp oraya buraya götürmeleri hangi muhafazakârlık/dindarlık?
Atatürk‘ün getirdiği laik Cumhuriyet olmasaydı, öyle gidebilirler miydi?
Eğer halkımız hala özgürlük içinde ise, 80 yıl içinde dünya çapında kadınlı erkekli bilim insanlarımız, sanatçılarımız yetişmişse, partiler kurulmuş üniversiteler açılmışsa, o zamanın laik gençlerinin kurduğu düzen, attığı temel sayesinde olmuştur, unutmayalım!
Zorla dindar yapılan iki yüzlü gençler değil, inancında özgür vatanını, milletini seven, halkını dinli dinsiz, şu bu diye ayırmayan, çıkarları için kendilerini satmayan, yalan söylemeyen, cesur, ahlaklı, sorup öğrenmeye meraklı gençler yetiştirelim ki, ülkemiz yücelsin!