Bu Millet uyanır mı?
Altemur Kılıç
Tarifsiz acılar içindeyim...
Gericiler, cemaatler, bölücüler; ABD’nin “teknolojik” desteği, AB’nin payandası, işbirlikçilerin gayretleriyle Atatürk’ten, Cumhuriyetinden ve Ordusundan, devrimlerden öçlerini alıyorlar. “Karşı Devrim”, artık son aşamasına ulaştı. TSK, psikolojik savaşla dize getirilmekte! Bu, “asimetrik” olmaktan çoktan çıkmış “psikolojik” savaşta, Ordunun içine nifaklar sokmak ve açık söylemeli, mesela astsubayları tahrik etmek de var. Bu “savaş” taki bir başarılarıyla övünüyorlar; “halkın TSK’ya güveni azaldı” diye. Maalesef doğru. Vatanseverler bile “Askerlere o kadar yakın görünmeyelim” diyesiler. Yoksa maazallah onları da içeri tıkarlar gibilerden!
Kozmik kamyon
“Psikolojik savaşta” yeni bir “Kamyon” aracı! Ankara’da, TSK’nın mühimmatını taşıyan bir kamyon, polisler tarafından “yakalanıyor”. Savcılar tarafından “sorgulanıyor”! Fikret Bila yazmış: “Bu olay, asılsız ihbarlarla TSK’ya nasıl zarar verilebildiğini, TSK’nın nasıl bir baskı altında olduğunu açığa çıkarmış oldu. Ve devlet kurumları arasında olması gereken güvenin yerini kuşkuya bıraktığını kanıtladı.”
Suskunluk
“Genelkurmay çok konuşuyor” derlerdi, şimdi suçlamalar karşısında,önce müphem açıklamaları ve sonra anlaşılmaz suskunluğu, “ikrar” ve teslimiyet olarak yorumlanmakta! Mâlum birileri “kazandık” diye sevinçten ellerini ovuşturuyorlar.
Elbette ki normal şartlarda Albay Çiçek’in imzasından, Balyoz iddialarına kadar, her konuda soruşturmaları n sonunu beklemek ve yargıya güvenmek gerek! Ordunun yıpratılmasından şikâyetçi idik, şimdiyse açıkçası, psikolojik savaşın başarıya ulaşmış olmasından ve Ordunun psikolojisinin bozulmuş olmasından endişeliyiz!
Elbette sonunda, önce Yüce Allaha ve sonra yüce yargıya güvenmemiz gerek. Ama ilk safhada hangi yargıya? “Ergenekon” savcılarının, Erzurum yetkili savcılarının “adaletine” mi? Haydi, güvendik diyelim sonunda her alanda gerçekler ortaya çıkacak, suçlular varsa cezalanacak, suçsuz mağdurlar aklanacak. Ancak aylarca hatta yıllarca uzayacak bu “süreçte” olanlar olmuş olacak. Cumhuriyet ve Ordusu onarılmaz yaralar alıyor.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç “Ergenekon Davasının” mahzurlarını, hukuk ve adalet ihlallerini açıkça anlattı. Sonunda aklanacak olanlara “Pardon” demek yetecek mi diye soruyor! Bu suçsuz insanların kaybettiklerini kim nasıl onlara geri verecek?
Orduya karşı baş kışkırtıcılardan Mehmet Ali Birand bile, herhalde “sonunda kabak benim de başımda patlar” endişesiyle olacak, “Sivil kesim artık, askeri rahat bırakmalı” diyor.
O “siviller” kendisi gibiler. Ama öteki tarafta, şu sırada Atatürk’e sarılmak ihtiyacını duyan vatanseverler var. Var ama onların endişelenmeleri yetmiyor, çünkü önce aynı silahlarla dövüşmüyoruz. Karşımızdakilerin teknolojilerini ve psikolojik savaş yöntemlerini, Kurmay subaylarımız bilirler de, bunları karşımızdakilerin yaptıkları gibi alçakça kullanmayı onurlarına yedirmezler. Onlar hakikaten “şovalyedirler, arkadan vuramazlar”!
Ve şu sırada, bizler birlik değiliz. CHP içine nifak sokulmakta. Baykal ve Kılıçdaroğlu arasındaki rekabet kışkırtılmakta! CHP’nin MHP’nin tehlike karşısında ortak cephe kurmaları gerekirken maalesef küçük politika hesapları var. Ve ne acıdır ki Milliyetçi MHP’nin, şu sırada Orduya tam destek vermesi gerekirken, Sayın Devlet Bahçeli bu konuda ikircikli! Orduya karşı mesafeli durmayı yeğliyor!
Birinci Cumhuriyetle, liberal aydınların kurulmasını istedikleri 2. Cumhuriyet arasındaki şu dönemi, Osmanlının “Fetret” devrine benzetmek mümkün, ama ileride tarihçiler bu dönemi muhakkak “Gaflet ve İhanet” devri olarak adlandıracaklardı r! Cumhuriyetin ilk yıllarında Kurtuluş Savaşı hakkında, “Bir Millet Uyanıyor” adlı bir film yapılmıştı. Nizamettin Nazif Tepedelenlioğ lu’nun eserini Muhsin Ertuğrul senaryolaştırmış ve yönetmişti. Çocukluğumuzda bu film bize çok heyecan verdi ve uyandık! Şimdiyse, uyurgezer olduk.
Uyan Türkiyem, uyanın Atatürkçüler; rüyalarımız, hayallerimiz çoktan korkulu rüyaya dönüştü, sonunda kâbus olacak!
Uyanın, yoksa gelecek kuşaklar bize lanet okuyacaklar! Atatürk ve silah arkadaşları soruyorlar: “Biz kazandıklarımızı , alçaklara teslim edin diye mi size emanet ettik”...
Uyanalım, çıldıralım ve de dirilelim artık!