|
|
28 Şubat gerçeği
Rifat SERDAROĞLU
Türkiye Cumhuriyeti, Lâik ve Üniter Devlet olarak kurulmuştur. Dünyanın bu karmaşık bölgesinde, AKP Hükümetinin yanlış dış politika uygulamalarına rağmen huzur, sükun ve iç barışa sahipsek,
T.C Devletinin büyük ATATÜRK tarafından çok iyi bir temele oturtulmasından dolayıdır. Türkiye Cumhuriyeti çağdaş bir devlettir. Din ile Devlet ayrılmıştır. Şeriat Hukukundan, Pozitif Hukuka dayanan bir devlet yapısına gelinmiştir. Cumhuriyet, şeriat hukukunun yerine, pozitif hukukun konulmasıdır. Ama bir takım çevreler bunu istemiyorlarsa, itirazları pozitif hukuka ve talepleri şeriat hukukuna ise, o İRTİCA’ dır. Türkiye’de böyle talepler hala vardır, fakat AKP Hükümeti tarafından İrtica tehdit olarak görülmemektedir.
İrtica’ ya karşı çıkmak aslında vatandaşın dini duygularına karşı çıkmak değildir. 28 Şubat kararlarını bir takım çevreler istismar etmiştir ve etmeğe devam edecektir. 28 Şubat kararları “vatandaşın dini duygularına aykırıdır ”biçiminde istismarlar olmuştur.28 Şubat’ın üzerinden 13 yıl geçti. 13 yıl evvel konuşmayanlar, şimdi konuşmaya başladılar. Şunu sormak lazım; Bu 13 yıl süresince, hangi vatandaşın dini inançlarını yerine getirmede eskiye göre zorlukları olmuştur? Camiye mi gidemediler? Hacca mı gidemediler? Oruç mu tutamadılar? Zekat mı veremediler? Elbette ki hayır. AKP Hükümeti’nin göz yumması ve desteklemesi ile, halen yürürlükte olan 677 Sayılı yasa ile yasaklanmış bulunan “Tarikat ve Cemaatler” yine ortaya çıktılar ve Devlet kadrolarını doldurdular. İşte 28 Şubat bu örgütlere karşıydı. 28 Şubat kararları, İslam’a ve Müslümanlığa değil, İslam ve Müslümanlığın, din tüccarları tarafından kullanılmasına karşıdır. Zamanın Erbakan Hükümeti de 28 Şubat kararlarını imzalamıştır. Erbakan Hükümeti, bu kararların alınmasından tam tamına 3 ay, 18 gün sonra yani 18 Haziran,1977 da istifa etmiştir. İstifa sebebi de, koalisyon ortağı Çiller’le Başbakanlık koltuğunu değişmek istemeleri olmuştur.
28 Şubat’ta alınan kararları, devletin resmi evraklarından aynen aşağıya yazıyorum. Bu, 18 madde’yi iyice okumanızı rica ediyorum. Kimin neye ve niçin karşı olduğunu gayet net olarak göreceksiniz. Yazının sonunda ise bu kararlara imza koyan ve uygulayan “Cesur” Bakanlar Kurulunun isimlerini göreceksiniz;
MGK’nun 28 Şubat 1997 tarih ve 408 sayılı kararına EK-A eklenen kararlar:
1) Anayasamızda Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında yer alan ve yine anayasanın 4 cü maddesi ile teminat altına alınan lâiklik ilkesi büyük bir titizlik ve hassasiyetle korunmalı,bunun korunması için mevcut yasalar hiçbir ayırım gözetmeksizin uygulanmalı, mevcut yasalar uygulamada yetersiz görülüyorsa yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
2)Tarikatlarla bağlantılı özel yurt,vakıf ve okullar devletin yetkili organlarınca denetim altına alınarak Tevhidi Tedrisat Kanunu gereği Milli Eğitim Bakanlığına devri sağlanmalıdır.
3) Genç nesillerin körpe dimağlarının öncelikle Cumhuriyet, Atatürk , Vatan ve Millet sevgisi, Türk Milletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarma ülkü ve amacı doğrultusunda bilinçlendirilmesi ve çeşitli mihrakların etkisinde korunması bakımından;
a) 8 yıllık kesintisiz eğitim, tüm yurtta uygulamaya konulmalı.
b)Temel eğitimi almış çocukların, ailelerinin isteğine bağlı olarak devam edebileceği Kuran Kurslarının Milli Eğitim Bakanlığı sorumluluğu ve kontrolünde faaliyet göstermeleri için gerekli idari va yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
4) Cumhuriyet rejimine ve Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık aydın din adamları yetiştirmekle yükümlü Milli Eğitim kuruluşlarımız, Tevhidi Tedrisat Kanununun özüne uygun ihtiyaç düzeyinde tutulmalıdır.
5)Yurdun çeşitli yerlerinde yapılan dini tesisler belli çevrelere mesaj vermek amacıyla gündemde tutularak siyasi istismar konusu yapılmamalı, bu tesislere ihtiyaç varsa, bunlar Diyanet İşleri Başkanlığınca incelenerek mahalli yönetimler ve ilgili makamlar arasında koordine edilerek gerçekleştirilmelidir.
6) Mevcudiyetleri 677 Sayılı Kanunla men edilmiş tarikatların ve bu kanunda belirtilen tüm unsurların faaliyetlerine son verilmeli, toplumun demokratik, siyasi ve sosyal hukuk düzeninin zedelenmesi önlenmelidir.
7) İrticai faaliyetleri nedeniyle Yüksek Askeri Şura kararları ile TSK den ilişkileri kesilen personel konusu istismar edilerek, TSK ni dine karşıymış gibi göstermeye çalışan bazı medya gruplarının silahlı kuvvetler ve mensupları aleyhindeki yayınları kontrol altına alınmalıdır.
8)İrticai faaliyetleri, disiplinsizlikleri veya yasa dışı örgütlerle irtibatları nedeniyle TSK’ dan ilişkileri kesilen personelin diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdamı ile teşvik unsuruna imkan verilmemelidir.
9)TSK ne aşırı dinci kesimden sızmaları önlemek için mevcut mevzuat çerçevesinde alınan tedbirler; diğer kamu kurum ve kuruluşları, özellikle üniversite ve diğer eğitim kurumları ile bürokrasinin her kademesinde ve yargı kuruluşlarında da uygulanmalıdır.
10)Ülkemizi çağ dışı bir rejimden ve din istismarının sebep olabileceği muhtemel bir çatışmadan korumak için, İran İslam Cumhuriyeti’nin ülkemizdeki rejim aleyhtarı faaliyet, tutum ve davranışlarına mani olunmalı, bu maksatla İran’a karşı komşuluk münasebetlerimizi ve ekonomik ilişkilerimizi bozmayacak, fakat yıkıcı ve zararlı faaliyetlerini önleyecek bir tedbirler paketi hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.
11)Aşırı dinci kesimin Türkiye’de mezhep ayrılıklarını körüklemek suretiyle, toplumda kutuplaşmalara neden olacak ve dolayısıyla milletimizin düşmanca kamplara ayrılmasına yol açacak çok tehlikeli faaliyetler yasal ve idari yollarla mutlaka önlenmelidir.
12)T.C Anayasası,Siyasi Partiler Yasası, Türk Ceza Yasasına ve bilhassa Belediyeler Yasasına aykırı olarak sergilenen olayları sorumluları hakkında gerekli yasal ve idari işlemler kısa zamanda sonuçlandırılmalı ve bu tür olayların tekrarlanmaması için her kademede kesin önlemler alınmalıdır.
13) Kıyafetle ilgili kanuna aykırı olarak ortaya çıkan ve Türkiye’yi çağdışı bir görünüme yöneltecek uygulamalara mani olunmalı, bu konudaki kanun ve Anayasa Mahkemesi kararları taviz verilmeden, öncelikle ve özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında titizlikle uygulanmalıdır.
14)Çeşitli nedenlerle verilen kısa ve uzun namlulu silahlara ait ruhsat işlemleri polis ve jandarma bölgeleri esas alınarak yeniden düzenlenmeli, bu konuda kısıtlamalar getirilmeli, özellikle pompalı tüfeklere olan talep dikkatle değerlendirilmelidir.
15)Kurban derilerinin mali kaynak sağlamayı amaçlayan ve denetimden uzak rejim aleyhtarı örgüt ve kuruluşlar tarafından toplanmasına mani olunmalı, kanunla verilmiş yetki dışında kurban derisi toplattırılmamalıdır.
16)Özel üniforma giydirilmiş korumalar, ve buna neden olan sorumlular hakkında yasal işlemler ivedi olarak sonuçlandırılmalı ve bu tür yasa dışı uygulamaların ulaşabileceği vahim boyutlar dikkate alınarak, yasa ile öngörülmemiş bütün özel korumalar kaldırılmalıdır.
17)Ülke sorunlarının çözümünü “Millet kavramı yerine Ümmet kavramı” bazında ele alarak sonuçlandırmayı amaçlayan ve bölücü terör örgütüne de aynı bazda yaklaşarak onları cesaretlendiren girişimler yasal ve idari yolardan önlenmelidir.
18)Büyük kurtarıcı Atatürk’e karşı yapılan saygısızlıklar ve Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkındaki 5816 sayılı kanunun istismar edilmesine fırsat verilmemelidir.
13 yıl önce bu kararları imzalayan 54. Hükümet
Başbakan; Necmettin Erbakan (AKP’lilerin ihanet ettikleri doğal liderleri)
Başbakan Yardımcısı; Tansu Çiller
Adalet Bakanı; Şevket Kazan
Milli Savunma Bakanı; Turhan Tayan
İçişleri Bakanı; Meral Akşener (MHP Milletvekili, TBMM Başkan Yardımcısı)
Devlet Bakanı: Abdullah Gül; AKP Kurucusu, Eski Başbakan, 11. Cumhurbaşkanı
Devlet Bakanı; Ufuk Söylemez; DP Genel Başkan Yardımcısı
Maliye Bakanı; Abdüllatif Şener; Türkiye Partisi Genel Başkanı
Sanayi Bakanı; Yalım Erez; Eski TOBB Başkanı
Enerji Bakanı; M. Recai Kutan; Saadet Partisi Eski Genel Başkanı.
Tüm bunları özellikle gençleri bilgilendirmek için yazdım. 13 yıl evvelki kararları imzalayıp, uygulayanlar, şimdi 28 Şubat kararlarını yerden yere vuruyorlar, hem de sözüm ona demokrasi adına.
Dinci basın, yandaş basın, dış destekli liberal basın gönüllerindeki “İSLAM CUMHURİYETİNİ” gerçekleştirmek için, demokrasinin nimetlerinden yararlanarak, DEMOKRASİYİ BOĞMAK istemektedirler.
Elbette ki bu çağdışı emellerine ulaşmalarına izin vermeyeceğiz. Bizler; Atatürkçüler, Laik Cumhuriyetçiler, Vatanseverler, Çağdaşlığa, Yeniliğe, Bilime ve Pozitif Hukuka inananlar, bu seccade tüccarlarının oyunlarını bozacağız. Çoğu gitti azı kaldı.
BAŞLANGIÇTAN BUGÜNE 28 ŞUBAT DAVASI
(Hazırlayan: (E) Alb.Alican TÜRK - 16.04.2016)
28 Şubat soruşturması ve davası; TSK'nin yalnızlaştırılması, itibarsızlaştırılması, halktan koparılması ve "susturulması" amacıyla çeşitli kumpaslarla başlatılıp sürdürülen Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast, Askeri Casusluk vb. bir dizi davanın son halkasıdır.
Davanın adı, "Türkiye'de şeriat hukukuna dayalı bir İslâm Cumhuriyeti kurmayı amaçlayan aşırı dinci grupların, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimize karşı oluşturdukları çok yönlü tehdidin önlenmesi" amacıyla 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) alınan bir dizi tedbire dayandırılarak "28 Şubat Davası" olarak konmuştur. Cumhuriyet tarihimiz açısından oldukça önem taşıyan bu dava her ne kadar bir "darbe davası" olarak adlandırılmaktaysa da, soruşturma, iddianame ve dava sürecine bakıldığında aslında bu davanın cumhuriyetin temel değerlerini ve bilhassa lâiklik ilkesini taviz vermeden savunan kesimlere bir "gözdağı verme" ve bir "intikam alma" davası olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
28 Şubat döneminin Başbakanı Necmettin ERBAKAN'ın 2011'de vefatını müteakip temelleri atılan ve günümüzde kadar süren soruşturma ve dava sürecine baktığımızda, bu süreci şu başlıklar altında incelemek uygun olacaktır:
a. Soruşturmanın Başlaması ve Tutuklamalar Süreci
b. Tutukluluk ve Cezaevi Süreci
c. Mahkeme Süreci
ç. Duruşmalar Sırasında Ortaya Çıkan Tarihsel Gerçekler
Şimdi bu alt başlıklar altında konuyu inceleyelim.
a. Soruşturmanın Başlaması ve Tutuklamalar Süreci
Yukarıda belirtildiği gibi, soruşturma, 28 Şubat döneminin Başbakanı Necmettin ERBAKAN'ın 27 Şubat 2011'deki vefatından sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılmıştır. Hiç kuşkusuz bu davayı açabilmek ve o dönemde iktidarda olan ve kısaca REFAHYOL olarak adlandırılan 54'üncü Cumhuriyet Hükûmetinin 18 Haziran 1997 tarihinde istifa etmesini bir darbe ile ilişkilendirebilmek için dönemin Başbakanı Erbakan'ın ölmesi beklenmiştir. Erbakan'ın sağlığında böyle bir soruşturma ve dava açmaya kimse kalkışmamıştır, kalkışamazdı da; çünkü buna itiraz edecek ilk kişi Erbakan'ın kendisi olurdu. Zira merhum Erbakan, başında bulunduğu 54'üncü Hükûmet'in istifa gerekçesini hiçbir şekilde ve hiçbir yerde askeri darbeye bağlamamış, askeri darbe ile düşürüldüğünü söylememiş, bir askerî darbeden şikâyetçi olmamıştır.
Başlatılan soruşturma - ne tesadüftür ki tıpkı diğer kumpas davalarda olduğu gibi - bir şahsa (ki bu şahıs 1997 yılında TSK'nden atılan Tamer TATAR adlı bir Tabip Binbaşı'dır) gönderilen tomar tomar belge ve bir CD'nin (davada 5 No'lu CD olarak geçmektedir) 22 Aralık 2011'de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ulaştırılmasıyla derinleştirilmiştir.
Davanın savcıları Mustafa BiLGİLİ ve Kemal ÇETİN'dir. Mustafa BİLGİLİ aynı zamanda "Kozmik Oda" soruşturmasını da yürüten savcıdır (ki o soruşturmadaki hukuksuz ve yanlı tutumu nedeniyle hakkında bilahare tahkikat açılmış, nihayet Şubat 2016'da HSYK tarafından görevden uzaklaştırılmıştır).
Savcılık - yine tıpkı diğer davalarda olduğu gibi - kendisine gönderilen belgelerin doğruluğunu araştırmaya bile gerek görmeden "darbeci askerlere ağır "darbeler" indirmek üzere işe koyulmuş, Tamer TATAR'ın gönderdiği CD ve belgelerden 4 ay sonra gözaltı ve tutuklamalar için düğmeye basmıştır. Böylece dönemin Genelkurmay 2'nci Başkanı Org. Çevik BİR'in de aralarında bulunduğu 31 subayın 12 Nisan 2012'de gözaltına alınması ve 18'inin çıkarıldıkları mahkemece tutuklanması ile ilk tutuklamalar başlamıştır.
İlk gözaltı ve tutuklamaları dalgalar halinde gelen diğer tutuklamalar izlemiştir. 12 Nisan 2012 - 06 Mart 2013 tarihleri arasında irili ufaklı 12 dalga halinde yürütülen gözaltı ve tutuklamalar sonunda 103 kişi sanık sandalyesine oturtulmuş, bunların 76'sı tutuklanmış, aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı KARADAYI'nın da bulunduğu 23 asker tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakılmış, haklarında tutuklama kararı çıkarılan 4 kişi teslim olmamış, ancak - biri hariç - haklarındaki tutuklama kararı duruşmalar sırasında kaldırılınca mahkemeye gelip ifade vermişlerdir.
Yine tıpkı diğer davalarda olduğu gibi - sanıkların önemli bir bölümü arandıklarını televizyonlardan öğrenince kendi ayaklarıyla savcılığa müracaat edip ifade vermeye gelmişlerdir.
Tutuklananlardan sadece biri - dönemin YÖK Başkanı Prof.Dr. Kemal GÜRÜZ - sivil olup diğerlerinin tamamı asker kişilerdir.
Sanıkların büyük çoğunluğuna isnat edilen suç Batı Çalışma Grubu (BÇG) üyeliğidir. Savcılık, 28 Şubat MGK kararlarından sonra PKK'nın dışında bir diğer "iç tehdit" olarak tanımlanan irticai yapılanmaları diğer resmi kurumlarla birlikte takip etmek amacıyla Genelkurmay bünyesinde kurulan BÇG'yi "hükümeti yıkmak üzere oluşturulmuş yasadışı bir cunta yapılanması" olarak değerlendirmiştir. (Oysa Genelkurmay Başkanlığının emirleri ile 10 Nisan 1997 tarihinde kurulan BÇG hakkında daha o dönemde de bazı milletvekilleri konuyu hem Meclis'e hem de mahkemeye taşımış, mahkeme BÇG'yi TSK'nin yasal görevleri çerçevesinde ve emir komuta zinciri içinde kurulmuş bir birim olduğunu onaylayarak takipsizlik kararı vermiştir.)
Aralarında Kuvvet Komutanlığı yapmış ve yaşı 80'i geçmiş orgenerallerin de bulunduğu sanıkların tam listesi aşağıda verilmiştir. Asker olan toplam 102 sanığın son rütbelerine göre dağılımı şöyledir: 14 Org./ Ora., 17 Korg./ Kora., 15 Tümg. / Tüma., 15 Tuğg. / Tuğa., 37 Alb., 1 Bnb., 3 Astsb.
Sanıklardan 5'i (Org.Çetin DOĞAN, Org. Şükrü SARIIŞIK, Korg.Engin ALAN, Korg.Metin Yavuz YALÇIN ve Korg. Doğan TEMEL) aynı zamanda Balyoz Davasından da yargılanıp hüküm giymişlerdi.
b. Tutukluluk ve Cezaevi Süreci
Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesinde süren 3 günlük gözaltı süresinin sonunda mahkemeye çıkarılan ilk grup 14 - 15 Nisan 2012 tarihinde tutuklanarak cezaevlerine konmuştur.
Dava kapsamında tutuklanan 76 sanıktan 65'i Sincan 1 No'lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde, muvazzaf olan 11'i Mamak Askeri Cezaevinde kalmıştır.
İlk grubun cezaevine girmesinin hemen ertesinde (17 Nisan 2012) dönemin Başbakanı R.Tayyip ERDOĞAN Meclis’te AKP Grup Toplantısında yaptığı konuşmada 28 Şubat tutuklamalarına değinmiş ve "Bugün sabrın selamete erdiği, mazlumun âhının aheste aheste çıktığı gündür. Bugün adaletin tecelli ettiği, bağımsız yargının hiçbir baskı olmadan vazifesini yerine getirdiği gündür" şeklinde söz etmiştir.
Hiç kuşkusuz bu sözler yargılamayı etkileyecek, yargı üzerinde baskı oluşturabilecek talihsiz sözlerdi.
Soruşturmanın 3'üncü dalgasında (26 Nisan 2012) tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevine konan Topçu Alb. Mehmet HAŞİMOĞLU yaklaşık 2 ay sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırılmıştır. Hastanede iki ayrı ameliyat geçiren Alb. HAŞİMOĞLU hakkında tahliye kararı vermemekte direnen mahkeme, artık hasta ölüm döşeğinde iken tahliye kararı çıkarmış; ancak bu karardan iki gün sonra Alb.HAŞİMOĞLU - 13 Ağustos'ta - hastanede vefat etmiştir. Böylece 28 Şubat Davasında da ilk can kaybı yaşanmıştır.
Sanıklar cezaevinde iken TBMM'nde de "Darbeleri Araştırma Komisyonu" adı altında bir komisyon kurulmuştur. Söz konusu komisyon diğer darbelerle birlikte 28 Şubat sürecine ilişkin de uzun uzun inceleme yapmış, bu kapsamda dönemin önde gelen siyasetçi ve devlet adamları, iş çevreleri, basın mensupları, sanatçıları vb. onlarca kişiyle görüşmüş, bilgisine başvurmuştur. Aslında tamamen yasadışı olan (çünkü 28 Şubat konusunda mahkemelerce hukukî bir süreç başlatılmışken bir başka komisyon ya da oluşum tarafından konunun araştırılması yasalara aykırıdır) bu uygulamanın amacı hiç kuşkusuz Meclis eliyle de savcılara suç kanıtları sağlayabilmektir. Ancak Komisyonca hazırlanan raporda en kapsamlı bölüm 28 Şubat dönemi olmasına rağmen, 28 Şubat için bir darbe olduğu açıkça söylenememiştir. İşin en ilginç yanı, ilgili ilgisiz o kadar kişiyi dinleyip görüşlerine başvuran Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu, 28 Şubat'ın en çok konuşulan ve sembol isimleri olan Aczmendiler grubunun lideri Müslüm GÜNDÜZ, Fadime ŞAHİN ve yine bunlarla bağlantılı sözde tarikat şeyhi Ali KALKANCI gibi isimleri çağırmamış ve dinlememiş, hatta açıkçası dinlemekten kaçmıştır.
Sanıkların cezaevi süreçleri devam ederken, ilk tutuklamaların ardından yaklaşık 9 ay geçtikten sonra, yani sanıkların neredeyse hepsi cezaevinde iken savcılıkça hâlâ dönemin Gnkur.Bşk. Org.İ.Hakkı KARADAYI'nın bilgisine başvurulmaması ve başvurulmayacağının da anlaşılması üzerine Çevik Paşa bu konuda bir dilekçe vermiş, söz konusu dilekçe üzerine davanın 1 Numaralı sanığı olan Karadayı Paşa 03 Ocak 2013'de savcılıkça adliyeye çağrılarak ifadesine başvurulmuştur. Ama ne gariptir ki bütün tutuklu askerlerin amiri konumunda olan Karadayı Paşa karargâhtaki erlerin bile bildiği Batı Çalışma Grubu hakkında savcılığa verdiği ifadede "Batı Çalışma Grubundan haberdar olmadığını" söylemiş, sorgusu sonunda mahkemece adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakılmıştır. Başka bir deyişle bütün sanıkların komutanı konumundaki kişi adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakılırken, maiyeti (emri altındakiler) "kaçma şüphesi" ile tutuklu kalmıştır.
Sanıklar cezaevinde yatarken hükümetçe hazırlanan iki yargı paketi (3 ve 4'üncü Yargı Paketleri) Meclis'te yasalaşmıştır. Ancak bu paketlerin yasalaşmasıyla birlikte aralarında PKK'lıların ve Hizbullahçıların da bulunduğu ağır cinayet hükümlüsü pek çok mahkûm salıverilirken, ne 28 Şubat tutuklularının ne de diğer davalardaki asker tutukluların yararına olabilecek hiçbir somut adım atılmamıştır. Hatta kendi ayaklarıyla yurtdışından dahi gelip savcılığa teslim olanlar bile "kaçma şüphesi" gerekçe gösterilerek haklarında "tutukluluğun devamı" kararı verilmiştir.
Sanıkların cezaevinde bulunduğu süreçte başka hukuk rezaletleri de yaşanmıştır. Bu rezaletlerde savcılığın hukuk dışı, keyfi yaklaşımları rol oynamıştır. Örneğin soruşturmanın gizliliği öne sürülerek suçlama kapsamında sanıklara veya avukatlarına hiçbir bilgi ve belge gösterilmemiş, suçlamaya konu olan 5 No'lu CD'nin imajı verilmemiş, dahası, sanıkların görev yaptığı kurumlardan kendilerini aklamaya dönük bilgi ve belge temini dahi savcılık kanalıyla engellenmiştir. (Bu kapsamda Savcı Bilgili'nin hukuk dışı ve keyfî yaklaşımlarına destek mahiyetinde tutumlar sergileyen Genelkurmay Adli Müşaviri Hak.Alb. Muammer KÖSE hakkında da suç duyurusunda bulunulmuştur.)
Davanın iddianamesi ilk tutuklamalardan yaklaşık 13,5 ay sonra (Mayıs 2013 sonunda) çıkmıştır. Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa BİLGİLİ tarafından hazırlanan ve "BÇG - 28 ŞUBAT" adını taşıyan iddianame 1309 sayfa ve 355 Ek Klasörden oluşmaktadır.
İddianameye göre suç tarihinde rütbesi henüz astsubay kıdemli çavuş olan tutuklu astsubay Adem DEMİR ile Gnkur.Bşk. Org. İ.H.KARADAYI dahil tüm sanıklar aynı suçla - "T.C. Hükümetini cebren devirmek, hükümetin görevlerini kısmen veya tamamen engellemek, engellemeye teşebbüs etmek, darbeye teşebbüs etmek" suçuyla itham edilmişlerdir: Tabii bu durumda tüm sanıklar için istenen ceza da ortaktır: Müebbet!
İddianamede - aralarında Tansu ÇİLLER, Meral AKŞENER, Şevket KAZAN, Hasan EKİNCİ, Merve KAVAKÇI, Şeref MALKOÇ gibi dönemin önemli siyasi aktörlerinin de bulunduğu - 481 kişilik bir "müşteki" grubuna yer verilmiştir.
Hâkim Tayyar KÖKSAL başkanlığında, Hâkim Süleyman KÖKSALDI ve Hâkim Hakan ORUÇ'tan oluşan 13'ncü Ağır Ceza Mahkemesi iddianamenin yayımlanmasını müteakip 14 Haziran 2013 tarihinde (yani ilk gözaltı ve tutuklama dalgasından 14 ay sonra) sanıkların gıyabında verdikleri ilk kararda 37 sanığın tutuksuz yargılanmak üzere tahliyesine karar vermiştir.
c. Mahkeme Süreci
Duruşmalar 02 Eylül 2013 tarihinde Ankara Adliyesi - 13. Ağır Ceza Mahkemesinde başlamıştır.
02 - 20 Eylül 2013 tarihleri arasındaki ilk 15 celse iddianamenin okunmasıyla geçmiştir.
Mahkemenin başlamasıyla birlikte mevcut müşteki grubuna yenileri eklenmiştir; neredeyse birbirinin aynı olan dilekçelerle belli merkezlerden yönlendirildikleri çok bariz olan "yeni" müştekiler davaya müdahillik için başvurmuş, böylece sayı binlere ulaşmıştır. Aralarında Cumhurbaşkanı R.Tayyip ERDOĞAN'ın kızı da olan bir kısım müştekinin başvurusu mahkemece kabul edilirken bir kısmınınki kabul edilmemiştir. Mahkeme daha sonra müştekilik konusuna bir sınırlama getirmiş, atılı suçla ilgisi olmadığına kanaat getirilen müştekilikler iptal edilmiş, sonuçta sayı yaklaşık 350 civarında sabitlenmiştir. (İşin garibi 1980'li yıllarda ya da 2004-2005'lerde yaşanan mağduriyetlerin bile iddianameye yansıtıldığı görülmüştür.)
Duruşmaların başlamasının ikinci günü (03 Eylül 2013'te), 5'inci dalgada gözaltına alınarak tutuklanan Teoman KOMAN Paşa tam 15 aylık tutukluluğun ardından sağlık durumu gözetilerek tahliye edilmiştir. Koman Paşa duruşmalar başladıktan sonra tahliye edilen ilk tutukludur. Cezaevine girdiğinde de Parkinson hastası olan ve yürüme problemi nedeniyle kaldığı hücrede ayrı bir yatma tedbiri alınan Koman Paşa öyle rahatsızdı ki, mahkemeye çıktığında oturduğu sanık sandalyesinde bile yere düşme tehlikesi geçirmişti. Buna rağmen bazı müştekiler ve müşteki avukatlarınca "numara yaptığı" ifade edilmiş, tahliyesi Savcı Kemal ÇETİN tarafından da engellenmeye çalışılmıştır. Tahliye edilir edilmez hastaneye kaldırılan Koman Paşa bir daha çıkamamış, tam 3 ay sonra, 14 Aralık 2013'te vefat etmiştir.
Mahkeme sürecinde sanıklardan ikisi daha yaşamını kaybetmiştir; bunlardan biri - hakkındaki tutuklama kararına uymayıp duruşmalara hiç gelmeyen tek sanık olan (E) Dz.Alb. Eser ŞAHAN, diğeri ilk dalga tutuklularından (E) J.Alb. Salih ERYİĞİT'tir. Romanya'da yaşayan Eser Albay 13 Şubat 2015'te, Salih Albay ise 05 Nisan 2016 tarihinde davanın sonucunu göremeden vefat etmişlerdir. Böylece 28 Şubat davası başladığından beri davanın sonucunu göremeden yaşamını yitiren sanık sayısı 4'e çıkmıştır.
Koman Paşa'nın tahliyesinden sonra Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık 2013 aylarındaki duruşmalarda verilen tahliye kararları ile tüm sanıklar peyderpey tahliye olmuştur. (Aslında diğer kumpas davalara bakıldığında herkes için çok şaşırtıcı olan bu durum Mahkeme Başkanı Hâkim Tayyar KÖKSAL'ın bir hukuk adamına yaraşır yaklaşımından kaynaklanmıştır diyebiliriz. Buna mukabil duruşma savcısı Kemal ÇETİN - Koman Paşa'nınki de dahil - tüm tahliye taleplerine itiraz etmiştir.) Böylece 28 Şubat soruşturması kapsamında ilk dalgada gözaltına alınan ve en son tahliye edilen Çevik BİR ve İdris KORALP Paşalar 20 ayı aşkın tutukluluk süresi ile en uzun süre tutukluklu kalan kişiler olmuşlardır.
Tahliyelerden sonraki duruşmalar önemli bir gerçeğin daha kanıtlanmasına vesile olmuştur. Şöyle ki, ilk gözaltılardan itibaren "kaçma" şüphesiyle tutuklanan ve bu gerekçeyle haklarında tutukluluğun devamına karar verilen sanıkların hiçbiri tahliye edildikten sonra kaçmamış, aksine duruşmalardan vareste tutulmalarına rağmen neredeyse hepsi tam kadro duruşmalara gelip katılmışlardır. Böylece savcılığın sanıklar aleyhinde nasıl bir önyargı ve yanılgı içinde olduğu da tescillenmiştir.
İddianame açıklandıktan sonra dikkat çekici en önemli hususlardan biri de, davaya esas belgeler arasında ıslak imzalı hiçbir belgenin olmaması, hepsi ya fotokopi ya da dijital belgelerden çıkan imzasız yazılarla iddianamenin hazırlanmış olmasıdır. Normal koşullarda hukukî delil olarak kabul edilmesi mümkün olmayan yazılarla birçok insan aylarca, hatta bazısı 2 yıla yakın bir süre tutuklu kalmıştır.
Duruşmaların ilk 65 celsesi Hâkim Tayyar KÖKSAL'ın başkanlığındaki 13'üncü Ağır Ceza Mahkemesi bakmıştır (ki diğer üyeler yukarıda belirtildiği gibi Hâkim Süleyman KÖKSALDI ve Üye Hâkim Hakan ORUÇ, savcı ise Kemal ÇETİN'dir). En son 04 Şubat 2014 tarihindeki 65'inci celseye başkanlık eden Hâkim KÖKSAL ve mahkeme heyeti bu celseden sonra başka bir göreve atanmış, Mart 2014 ayında dava Hâkim Fevzi ŞINGAR'ın başkanlığındaki 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi'ne devredilmiştir. (Diğer üyeler: Hâkim Ahmet KORKMAZ, Hâkim Turhan KÖK, Savcı Levent SAVAŞ.) Yeni heyet 27 Haziran 2014 tarihinde 66'ncı celse ile birlikte göreve başlamıştır.
Balyoz Davasının 5 No'lu Harddisk'i gibi bu davanın da 5 No'lu CD'si bulunmaktadır. Davanın iddianamesini hazırlayan Savcı Mustafa BİLGİLİ tarafından HASH değeri tespit edilmeden ve içerisindeki tüm dijital belgeler doğru kabul edilerek tutuklamalarda kullanılan bu CD hakkında savunma tarafı ısrarla imaj kopyası istemesine rağmen yaklaşık 3 yıl boyunca CD'nin imajı verilmemiştir. Nihayet 08 Ocak 2015'te temin edilen CD imajı bir adli bilişim uzmanına (Tuncay BEŞİKÇİ) inceletilmiş, adı geçen uzmanın 2,5 ay sonra hazırladığı raporda söz konusu CD'nin delil olarak kullanılamayacağı, üzerinde tahrifat bulunduğu açıklanmıştır. Bunun üzerine savunma tarafı raporu mahkeme heyetine sunarak yeniden bilirkişi incelemesi talebinde bulunmuş, mahkeme bu talebi uygun görerek 07 Eylül 2015 tarihinde inceleme işini ODTÜ üyelerinden oluşan bir heyete vermiştir. ODTÜ Bilgisayar Bölümü'nden Prof.Dr. Ahmet COŞAR başkanlığındaki bilirkişi heyetinin yaklaşık 7 ay sonra (01 Nisan 2016 tarihinde) mahkemeye gönderdiği inceleme raporunun sonucu aynen şöyledir:
"Sonuç olarak; CD5’in adli bilişim tekniği açısından CMK134’e uygun olarak elde edilmemiş olduğu; genel bütünlüğünün şüpheli, içindeki iki dokümanın bütünlüklerinin bozulmuş olduğunun ise sabit olduğu; bu nedenlerle de, adli bilişim açısından güvenilir olmadığından delil niteliğinin bulunmadığı değerlendirilmektedir."
Duruşmalar sırasında 28 Şubat döneminde bakanlık ya da üst düzey bürokratlık görevi yapan birçok şahsiyet dinlenmiştir. Bunlar arasında dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER, Adalet Bakanı Şevket KAZAN, Milli Savunma Bakanı Turhan TAYAN, eski Orman Bakanı ve DYP Gn.Bşk.Yrd. Hasan EKİNCİ, eski Devlet Bakanı Hasan Celal GÜZEL, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör ÖZDEN, dönemin Başbakanlık Basın Başdanışmanı Mehmet BİCAN gibi isimler de bulunmaktadır.
Öte yandan iddianamede "mağdur ve müşteki" sıfatı ile yer alan Tansu ÇİLLER mahkemenin tüm çağrılarına rağmen her seferinde rapor alıp mahkemeye gelmemiş, ifade vermekten ısrarla kaçınmıştır. Benzer şekilde, tanık olarak dinlenilmesi talep edilen eski başbakanlardan Mesut YILMAZ da mahkemeye rapor gönderip gelmemiştir.
02 Eylül 2016 tarihinden 11 Ocak 2016'daki son celseye kadar 81 celse yapılmıştır; 82'nci celse 19 Nisan 2016'da tekrar başlayacaktır.
ç. Duruşmalar Sırasında Ortaya Çıkan Tarihsel Gerçekler
Mahkeme sürecinde - tam da beklendiği gibi - tarihe not düşülen yeni bilgiler de ortaya çıkmaktadır. Bunları aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1. İki cilt halinde ve toplam 1309 sayfa tutan savcılık iddianamesinin hukuk adına tam bir rezalet, tam bir kepazelik olduğu görülmüştür. Şöyle ki;
(a) Normalde icabında sanıklar lehine de olabilecek bilgi ve belgeleri de toplaması gereken savcılık, aksine sanıkların lehine olabilecek tek bir bilgi ya da belgeyi bile iddianameye almamıştır.
(b) Adı "28 Şubat Davası" olan bir iddianamede, 28 Şubat 1997 tarihinde MGK'da alınan 406 sayılı MGK Kararlarına ve o kararların "Rejim Aleyhtarı İrticai Faaliyetlere Karşı Alınması Gereken Tedbirler" başlıklı 18 maddelik ekine ilişkin tek bir cümle dahi edilmemiştir.
(c) MGK kararlarının görüşüldüğü ve tereddütsüz kabul edildiği 13 Mart 1997'deki Bakanlar Kurulu Toplantısı ile o toplantı sonucuna göre ertesi gün (14 Mart) Başbakan Erbakan'ın imzasıyla yayınlanan Başbakanlık Direktifi tamamen görmezden gelinmiştir.
(ç) Söz konusu direktifi müteakip irtica ile mücadele esaslarını içeren ve dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER tarafından imzalanarak bütün il valilikleri ve emniyet teşkilatına gönderilen 28 Mart 1997 tarihli "Anayasa ve Yasaların Uygulanmasında Uyulacak Usul ve Esaslar" başlıklı genelge yine yok sayılmıştır.
(d) Aynı şekilde, Adalet Bakanı Şevket KAZAN tarafından imzalanarak Cumhuriyet ve DGM Başsavcılıklarına gönderilen 11 Nisan 1997 tarihli "Kanunların Titizlikle Uygulanması Hakkında" konulu genelge sanki hiç yazılmamıştır.
(e) O dönemde MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nce Cumhurbaşkanı'na ve Hükûmete verilen ve irticai tehdidini açıkça ortaya koyan brifinglerden, raporlardan eser yoktur.
(f) Başbakan Erbakan'ın 18 Haziran 1997 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı'na verdiği ve "Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi arasındaki Koalisyon Protokolü'ne uygun olarak, bu bir yıllık süreden sonra başbakanlığın Doğru Yol Partisi'ne geçebilmesi için, yapmış olduğumuz taahhüde ve iki parti arasındaki mutabakata uymak üzere başbakanlık görevinden istifa ediyorum." şeklindeki istifa dilekçesine tek kelime ile değinilmemiştir,
(g) Cumhurbaşkanı Demirel'in Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda söylediği ve o dönemde tüm sorumluluğun kendisine ait olduğuna ve tüm faaliyetlerin anayasa ve yasalar çerçevesinde yürütüldüğüne ilişkin hiçbir beyanı iddianameye alınmamıştır,
(ğ) Dönemin Adalet Bakanı Şevket KAZAN'ın bizzat kendi yazdığı "Öncesi ve Sonrası ile 28 Şubat" ve "Refah Gerçeği" adlı kitaplarda hükümetin istifasının tamamen iki parti arasındaki protokole dayalı bir ahde vefa ilişkisi olduğuna ilişkin açıklamalarının hepsi es geçilmiştir, vs..
(h) Bütün bu gayrı hukukî tutum yetmezmiş gibi, iddianameyi hazırlayan savcıların sırf sanıkları suçlu göstermek için ahlaksızca bir yaklaşımla resmi belgelerdeki cümleleri / ifadeleri bile işine geldiği gibi tahrif etmekten kaçınmadıkları; dahası, 19 Şubat 2015 tarihli celsede de anlaşıldığı üzere, sorguya çağırdığı bazı sivil memurları sanıklar aleyhinde ifade vermeleri için korkuttuğu ve psikolojik baskı kurduğu ortaya çıkmıştır.
Nitekim duruşmalar sürecinde bu durumlar anlaşılınca bir kısım sanıklarca davanın savcıları Mustafa BİLGİLİ ve Kemal TEMİZ hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.
Kısacası davanın bir "darbe", iddianamenin de bir "darbe iddianamesi" değil, resmen "irtica ile neden mücadele ettiniz" davası ve iddianamesi olduğu ve bir ideolojik intikam güdüsü ile açıldığı tüm çıplaklığıyla açığa çıkmıştır.
2. "Askerlerin Başbakan Erbakan'a 28 Şubat kararlarını baskı ile imzalattığı" şeklindeki bilgilerin tamamen yalan olduğu, MGK'daki toplantıda asla nezaketsiz bir durumun yaşanmadığı bizzat MGK toplantısına katılan Meral AKŞENER ve Turhan TAYAN gibi tanıkların ifadelerinden anlaşılmıştır. Ayrıca MGK kararlarını görüşmek üzere 13 Mart 1997 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulu Toplantısı'na ilişkin tutanak da mahkeme tarafından Başbakanlık'tan istenmiştir. Görevlendirilen naip hâkimler tarafından incelenen ve mahkemede açıklanan tutanakta 406 Sayılı MGK kararlarının uygulanması konusunda hükûmet üzerinde hiçbir baskı olmadığı, Başbakan Erbakan'ın bu kararları tamamen benimseyerek "gereği" için bakan(lık)lara direktif verdiği çok açık biçimde anlaşılmıştır.
Kaldı ki, asıl önemlisi, söz konusu 406 Sayılı MGK Kararlarını imzalatmak için Erbakan'a götürenin de askerler değil, Başbakan Yardımcısı Çiller olduğu öğrenilmiştir.
3. 28 Şubat'ta irticanın da bir tehdit olarak tanımlanmasını müteakip bütün diğer kamu kurum ve kuruluşlarında da bu kapsamda tedbirler alındığı ve BÇG benzeri birimler oluşturulduğu anlaşılmıştır. Dahası, irtica ile mücadele kapsamında alınan bütün tedbirler ve verilen direktiflerin 14 Aralık 2010 tarihli Başbakanlık genelgesine kadar yürürlükte kaldığı tespit edilmiştir. (Söz konusu genelgeyle irtica bir tehdit olmaktan çıkarılmıştır.) Başka bir deyişle, 1997 ve sonrasında irtica ile mücadele kapsamında alınan kararlar, tedbirler, verilen emirler R.Tayyip ERDOĞAN'ın başbakanlığı döneminde de - Aralık 2010'a kadar - geçerliliğini sürdürmüştür.
4. Toplam 7-8 kişiden oluşan ve Genelkurmay Harekât Başkanlığı bünyesinde kurulan BÇG'nin ayrı bir istihbarat ve icraat merkezi değil, kendisine çeşitli kanallardan ulaşan bilgileri bir rapor haline getirip Komuta Katına arz eden ve yine komutanlık emirleri çerçevesinde bu bilgileri başta MGK Genel Sekreterliğine ve ilgili bakanlıklara gönderen birim olduğu; BÇG'ye ulaş(tırıl)an söz konusu bilgilerin ezici bir çoğunluğunun ise MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nden geldiği, TSK'nın da öncelikle MİT'in analizlerinden yararlandığı öğrenilmiştir. Başka bir deyişle, BÇG'nin kimseyi "fişlemediği", böyle bir işlem de yapmadığı, irticai faaliyetlerle ilgili olduğu öne sürülen kişi ve kuruluşlara ilişkin bilgilerin çok büyük bölümünün söz konusu kurumlardan geldiği açığa çıkmıştır.
5. Gerek kılık kıyafetleri ve gerekse ilişkileri ile 28 Şubat döneminin sembol isimleri olan Müslüm GÜNDÜZ, Fadime ŞAHİN, Ali KALKANCI gibi şahısların "irtica tehdidi algısı yaratmak amacıyla askerlerce kullandığı" iddialarının da tamamen uydurma olduğu, ne TSK'nın bu şahıslarla ne de bu şahısların TSK ile hiçbir bağlantılarının olmadığı - dönemin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER ve Adalet Bakanı Şevket KAZAN'ın da kabulleriyle - çok net biçimde açığa çıkmıştır. Buna mukabil bu şahısların TSK ile değil, o dönemde iktidara yakın kimselerle bağlantıları olduğu ve bunun araştırılması gerektiği dile getirilmiştir.
6. YÖK tarafından master - doktora vb. eğitim amacıyla yurt dışına gönderilenlerin bir kısmının yurda geri çağrılmasının 28 Şubat dönemiyle hiç ilgisinin olmadığı; bunların 1996 yılında dönemin MEB.lığı, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği ve Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığı'nın kararları / yazıları dahilinde "usulsüz gönderildikleri" gerekçesiyle geri çağrıldıkları açığa çıkmıştır.
7. Soruşturmanın başından beri sözde "darbenin sivil ayağı" denen medya ve bazı sivil toplum kuruluşları için ayrı bir soruşturmaya gidileceği söylenmesine rağmen bu konuda tek bir adım atıl(a)mamıştır. Böylece bu tür ifadelerin kamuoyuna yönelik bir göz boyama, aldatma, sahte kahramanlık gösterisi olduğu, ayrıca medya üzerinde de bir baskı, tehdit ve şantaj aracı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.
ÖZET VE SONUÇ:
Bütün yukarıda sayılanları özetleyecek olursak; 28 Şubat davası da - askerlere yönelik bütün diğer davalar gibi - siyaset ve yargı kurumlarının el ele vererek askerler üzerinde itibarsızlaştırma, saygınlığına gölge düşürme, susturma amaçlı kumpas davalarından biridir. Bu davada da süreç - tıpkı öbür davalarda olduğu gibi - sözde kimliği meçhul kişilerin savcılığa bilgi ve belge ulaştırmalarıyla başlamış; ıslak imzalı tek bir doküman bile olmadan ve üzerinde tahrifat yapılan düzmece CD ve belgelerle pek çok asker gözaltına alınıp tutuklanmış, kendi ayaklarıyla ifade vermeye gelen kişiler bile kaçma şüphesi ile tutuklanarak bir kısmı 2 yıla yaklaşan sürelerde cezaevlerinde kalmışlardır. Ayrıca yine terfi etmesine kesin gözüyle bakılan pek çok başarılı albay ya da general bu dava ile emekliye sevk edilmiş ve üniformayı çıkarmak durumunda kalmışlardır.
Bugüne kadarki duruşmalarda kuşku götürmez bir gerçek olarak anlaşılmıştır ki, bir "darbe" olduğu propagandası yapılan 28 Şubat kesinlikle bir darbe değildir; TSK o dönemde bir darbe arayışı ya da niyeti içinde de asla olmamıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL bunu açıkça dile getirmiş ve o dönemde bütün sorumluluğun kendisinde olduğunu çok net biçimde ifade etmiştir. Ancak başta AKP Hükümeti olmak üzere bazı çevreler uydurdukları ve ısrarla tekrar ettikleri darbe yalanlarıyla toplumda bir tedirginlik yaratıp bundan siyasi rant elde etmeye çalışmışlar, ne yazık ki başarılı da olmuşlardır.
Kaldı ki 28 Şubat döneminde, yani bundan 18 yıl önce askerlerin irtica konusunda kaygı duymakta ne kadar haklı olduğu bugün apaçık ortaya çıkmıştır. Anayasamızın "DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ"nin düzenlendiği 24'ncü maddesinde "Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz." diye vurgulansa da, ne yazık ki bugün başta Kur'an olmak üzere İslâm'ın bütün kutsal değerleri siyasetin ve siyasetçilerin elinde oyuncak ve istismar aracı olmuştur.
Yüce dinimizin bu kadar ayaklar altına alınması, sömürülmesi, siyasete alet edilmesi ancak lanetle anılabilecek bir olaydır. Ayrıca bir barış dini olan İslâm'ın yanlış ellerde nasıl bir tehlike haline geldiğini çok yakınımıza kadar giren IŞİD terörü ile de görüyoruz.
Sonuç olarak, diyebiliriz ki;
BU DAVA; BUGÜN YAŞANAN ATATÜRK VE CUMHURİYET DÜŞMANLIĞININ, GERİCİLİĞİN, DİNÎ CEHALETİN, DİN İSTİSMARCILIĞI YAPARAK ÖRGÜTLENMENİN, DİNİ SİYASETE ALET ETMENİN TÜRKİYE'Yİ NERELERE SÜRÜKLEYECEĞİNİN 18 YIL ÖNCE TSK VE DEVLETİN DİĞER İLGİLİ KURUMLARI TARAFINDAN TESPİT EDİLDİĞİNİN KANITIDIR.
BU DAVA, BUGÜNKÜ IŞİD VE BENZERİ İRTİCAİ TERÖR TEHLİKESİNE 18 YIL ÖNCE DİKKAT ÇEKİLDİĞİNİN RESMİDİR.
28 Şubat "sanıkları" olarak bütün askerler bu davanın sonuna kadar üzerine gidilmesini, hiçbir şeyin üstünün örtülmemesini, her şeyin bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmasını istemektedirler. Çünkü bilinmektedir ki sonuçta ASIL KAÇANLAR BU DAVAYI AÇANLAR OLACAKTIR; çünkü ASIL SUÇLULAR ONLARIN ARASINDADIR.
Dava ile ilgili gelişmeler yaşandıkça bu bilgi notumuz geliştirilecektir.
(E) Alb. Alican TÜRK
16.04.2016
EKİ: 28 ŞUBAT DAVASI Sanıklarının Tutukluluk ve Tahliye Bilgileri
28 ŞUBAT SANIKLARININ TUTUKLULUK VE TAHLİYE BİLGİLERİ
(İDDİANAMEDEKİ SIRAYA GÖRE)
S.NO
ADI SOYADI
TUTUKLANMA TARİHİ
TAHLİYE TARİHİ
DİYECEKLER
1
Org. İ.Hakkı KARADAYI
8'inci Dalgada (03.01.2013) savcılıkça ifadesi alındı, adli kontrol tedbirleri ile serbest bırakıldı.
2
Org. Çevik BİR
15.04.2012
19.12.2013
1'inci Dalga
3
Org. Çetin DOĞAN
28.05.2012
19.12.2013
5'inci Dalga, ayrıca BALYOZ davasından hükümlü
4
Tümg. Erol ÖZKASNAK
20.04.2012
19.12.2013
2'nci Dalga
5
Tümg. M.Erdal ŞENEL
09.05.2012
01.10.2013
4'üncü Dalga
6
Tümg. Kenan DENİZ
22.06.2012
19.12.2013
6'ncı Dalga
7
Org. İlhan KILIÇ
29.05.2012
05.09.2013
5'inci Dalga
8
Korg. Yıldırım TÜRKER
26.04.2012
01.10.2013
3'üncü Dalga
9
Korg. Çetin SANER
09.05.2012
05.09.2013
4'üncü Dalga
10
Korg. Kamuran ORHON
03.06.2012
05.09.2013
5'inci Dalgada gözaltına alındı, serbest bırakıldı, tekrar tutuklandı
11
Korg. Vural AVAR
28.05.2012
07.11.2013
5'inci Dalga
12
Ora. H.Bülent ALPKAYA
13.02.2013
01.10.2013
9'uncu Dalga
13
Org. Hikmet KÖKSAL
29.05.2012
05.09.2013
5'inci Dalga
14
Org. Ahmet ÇÖREKÇİ
29.05.2012
05.09.2013
5'inci Dalga
15
Org. Teoman KOMAN
03.06.2012
03.09.2013
5'inci Dalga, VEFAT (14.12.2013)
16
Tuğg. İdris KORALP
14.04.2012
19.12.2013
1'inci Dalga
17
Org. Fevzi TÜRKERİ
26.04.2012
01.10.2013
3'üncü Dalga
18
Tümg. Çetin DİZDAR
09.05.2012
07.11.2013
4'üncü Dalga
19
Korg. Hakkı KILINÇ
09.05.2012
05.09.2013
4'üncü Dalga
20
Korg. Mustafa BIYIK
09.05.2012
14.06.2013
4'üncü Dalga
21
Alb. İ.Selman YAZICI
02.05.2012
14.06.2013
1'inci Dalgada gözaltına alındı, serbest bırakıldı, tekrar tutuklandı
22
Alb. A.Yavuz GÜRCÜOĞLU
14.04.2012
14.06.2013
1'inci Dalga
23
Alb. Serdar ÇELEBİ
15.04.2012
14.06.2013
1'inci Dalga
24
Alb. Mustafa BABACAN
14.04.2012
14.06.2013
1'inci Dalga
25
Alb. Orhan NALCIOĞLU
14.04.2012
14.06.2013
1'inci Dalga
26
Alb. İsrafil AYDIN
14.04.2012
14.06.2013
1'inci Dalga
27
Tümg.C.Temel ÖZKAYNAK
4'üncü Dalgada (09.05.2012) gözaltına alınmak istendi, adresinde bulunamadı; mahkeme başladıktan sonra ilerleyen celselerde hakkındaki tutuklama kararı kaldırılınca mahkemeye gelip ifade verdi.
28
Alb.Eser ŞAHAN
4'üncü Dalgada (09.05.2012)gözaltına alınmak istendi, adresinde bulunamadı, duruşmalara hiç gelmedi / VEFAT (13.02.2015 - Romanya)
29
Prof.Dr.H.Kemal GÜRÜZ
25.06.2012
05.09.2013
6'ncı Dalga
30
Korg. Sedat ARITÜRK
6'ncı dalgada (22.06.2012) gözaltına alındı, serbest bırakıldı, tekrar tutuklama kararı çıkarıldı, adresinde bulunamadı; mahkeme başladıktan sonra ilerleyen celselerde hakkındaki tutuklama kararı kaldırılınca mahkemeye gelip ifade verdi.
S.NO
ADI SOYADI
TUTUKLANMA TARİHİ
TAHLİYE TARİHİ
DİYECEKLER
31
Korg. Erdoğan ÖZNAL
6'ncı dalgada (22.06.2012) gözaltına alınmak istendi, evinde bulunamadı, hakkında tutuklama kararı çıkarıldı; mahkeme başladıktan sonra ilerleyen celselerde hakkındaki tutuklama kararı kaldırılınca mahkemeye gelip ifade verdi.
32
Korg. Engin ALAN
22.10.2012
14.06.2013
7'nci Dalga, ayrıca BALYOZ davasından hükümlü
33
Tümg. Ayhan CANSEVGİSİ
14.02.2012
07.11.2013
9'uncu Dalga
34
Org. Orhan YÖNEY
13.02.2012
07.11.2013
9'uncu Dalga
35
Tümg. Ersin YILMAZ
9'uncu Dalgada (13.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
36
Korg. Köksal KARABAY
13.02.2012
07.11.2013
9'uncu Dalga
37
Korg. Doğan TEMEL
10'uncu Dalgada (21.02.2013) gözaltına alındı, ayrıca BALYOZ davasından hükümlü; tutuksuz yargılanmak üzere 28 Şubat davasından serbest bırakıldı.
38
Tümg. Mehmet BAŞPINAR
11'nci Dalgada (27.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
39
Tümg. Fuat BÜYÜKCİVELEK
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
40
Alb. Hüsnü DAĞ
14.04.2012
07.11.2013
1'inci Dalga
41
Alb. Oğuz KALELİOĞLU
15.04.2012
01.10.2013
1'inci Dalga
42
Korg. Metin Yavuz YALÇIN
28.05.2012
14.06.2013
5'inci Dalga, ayrıca BALYOZ davasından hükümlü
43
Tüma. Mustafa ÖZBEY
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
44
Tuğa. İ.Ruhsar SÜMER
15.02.2013
01.10.2013
9'uncu Dalga
45
Tümg. Şevket TURAN
15.02.2013
07.11.2013
9'uncu Dalga
46
Tuğg. Metin Yaşar YÜKSELEN
14.02.2013
01.10.2013
9'uncu Dalga
47
Alb. A.Ziya ÖZTOPRAK
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
48
Org. Şükrü SARIIŞIK
21.02.2013
07.11.2013
10'uncu Dalga, ayrıca BALYOZ davasından hükümlü
49
Org. Aslan GÜNER
11nci Dalgada (27.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
50
Korg. A.Atalay EFEER
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
51
Tuğg. Refik ZEYTİNCİ
14.02.2013
07.11.2013
9'uncu Dalga
52
Tümg. Yücel ÖZSIR
27.02.2013
01.10.2013
11'nci Dalga
53
Alb. Cengiz KOŞAL
14.02.2013
14.06.2013
9'uncu Dalga
54
Tümg. Kurtuluş ÖĞÜN
Gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
55
Kora. Altaç ATILAN
13.02.2013
07.11.2013
9'uncu Dalga
56
Kora. Aydan EROL
15.02.2013
07.11.2013
9'uncu Dalga
57
Alb. M.Hakan BURAL
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
58
Alb. Y.Kemal YAKIŞKAN
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü Dalga
59
Astsb. Adem DEMİR
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü Dalga
60
Alb. M.Şinasi ÇALIŞ
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
S.NO
ADI SOYADI
TUTUKLANMA TARİHİ
TAHLİYE TARİHİ
DİYECEKLER
61
Tuğg. Ertuğrulgazi ÖZKÜRKÇÜ
Gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı.
62
Alb. Y.Cem ÖZARSLAN
15.04.2012
14.06.2013
1'nci Dalga
63
Alb. Ziya BATUR
07.05.2012
14.06.2013
4'üncü Dalga
64
Alb. Bahaddin ÇELİK
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
65
Alb. Yüksel SÖNMEZ
15.04.2012
14.06.2013
1'nci Dalga
66
Alb. Salih ERYİĞİT
14.04.2012
14.06.2013
1'nci dalga, VEFAT (05.04.2016)
67
Alb. Ruşen BOZKURT
15.04.2012
07.11.2013
1'nci Dalga
68
Tuğg. M.Faruk ALPAYDIN
09.05.2012
12.07.2013
4'üncü Dalga
69
Alb. Osman BÜLBÜL
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
70
Tümg. Ümit ŞAHİNTÜRK
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, sağlık nedenleri de dikkate alınarak tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
71
Alb. Ahmet DAĞCI
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
72
Alb. Veli SEYİT
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
73
Alb. Seyfullah SÖNMEZ
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
74
Tuğg. Ünal AKBULUT
15.04.2012
07.11.2013
1'nci Dalga
75
Alb. Aydın KARAŞAHİN
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
76
Bçvş. Hamza ÖZALTUN
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
77
Alb. K.Sezai ÖKTE
14.04.2012
14.06.2013
1'nci dalga
78
Alb. Cengiz ÇETİNKAYA
15.04.2012
14.06.2013
1'nci dalga
79
Bnb. Ahmet AKA
03.05.2012
14.06.2013
1'nci dalgada gözaltına alındı, serbest bırakıldı, savcılığın itirazı üzerine tekrar tutuklandı.
80
Alb. Alican TÜRK
15.04.2012
14.06.2013
1'nci dalga
81
Alb. O.Atilla KURTAY
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü dalga
82
Korg. Tevfik ÖZKILIÇ
09.05.2012
07.11.2013
4'üncü dalga
83
Alb. M.Kemal SAVCI
02.05.2012
14.06.2013
1'nci dalgada gözaltına alındı, serbest bırakıldı, savcılığın itirazı üzerine tekrar tutuklandı.
84
Tümg. Berkay TURGUT
09.05.2012
14.06.2013
4'üncü dalga
85
Alb. Arslan DAŞTAN
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
86
Tuğg. İ.Hakkı ÖNDER
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü dalga
87
Alb. Nazmi SOLMAZ
02.05.2012
14.06.2013
1'nci dalgada gözaltına alındı, serbest bırakıldı, savcılığın itirazı üzerine tekrar tutuklandı.
88
Bçvş. Necdet BATIRAN
1'nci Dalgada (14.04.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
89
Tuğg. Mehmet Ali YILDIRIM
09.05.2012
14.06.2013
4'üncü dalga
90
Tuğg. Metin KEŞAP
09.05.2012
14.06.2013
4'üncü dalga
S.NO
ADI SOYADI
TUTUKLANMA TARİHİ
TAHLİYE TARİHİ
DİYECEKLER
91
Tuğg. Celalettin BACANLI
09.05.2012
14.06.2013
4'üncü dalga
92
Alb. Mustafa KÖSEOĞLU
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü dalga
93
Alb. Cumhur YATIKKAYA
11'nci Dalgada (27.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
94
Alb.M.İhsan TAVAZAR
20.04.2012
14.06.2013
2'nci Dalga
95
Tuğg.Abdullah KILIÇARSLAN
14.04.2012
05.09.2013
2'nci Dalga
96
Tuğg. Lokman EKİNCİ
26.04.2012
14.06.2013
3'üncü dalga
97
Alb. Erkan YAYKIR
4'üncü Dalgada (09.05.2012) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
98
Alb. Mehmet AYGÜNER
3'üncü Dalgada (26.04.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
99
Org. Erdal CEYLANOĞLU
27.02.2013
14.06.2013
11'nci dalga
100
Org. Ergin CELASİN
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
101
Korg. İzzettin İYİGÜN
06.03.2013
05.09.2013
12'nci dalga
102
Alb. C.Hakan PELİT
3'üncü Dalgada (26.04.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
103
Tuğg. İzzettin GÜRDAL
9'uncu Dalgada (14.02.2013) gözaltına alındı, tutuksuz yargılanmak üzere adli kontrol tedbirleriyle serbest bırakıldı
NOT: 3'üncü dalgada (26 Nisan 2012) tutuklanan, tutukluluğu sürecinde rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan, geçirdiği ağır ameliyatlar sonrası 13 Ağustos 2012'de vefat eden Alb. Mehmet HAŞİMOĞLU hakkında vefatından 2 gün önce hakkında tahliye kararı verilmişti. Adı bu nedenle iddianamede geçmediği için listede yer almamıştır.
Hazırlayan: Alican TÜRK
|
|
|
|
|
|