BEYİNLERİMİZİ YIKIYORLAR. DÜŞÜNMEMİZİ, SORGULAMAMIZI VE GERÇEKLERİ GÖRMEMİZİ İSTEMİYORLAR
Hikmet YAVAŞ
Bizim, evlatlarımızın ve torunlarımızın beyinlerini yıkıyorlar. Düşünmemizi, sorgulamamızı ve gerçekleri görmemizi istemiyorlar. Kendilerinin istedikleri şeyleri düşünmemizi ve sanal bir dünyada yaşamamızı kurnazca zihinlerimize sokuyorlar. Örneğin:
1. Star TV’de Sayın Uğur Dündar’ın yönettiği haber programlarından sonra, genç bir televizyoncu, sokaktaki vatandaşlara ülke meseleleriyle ilgili bazı sorular soruyor. Vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğu:
a. Tutukluluk süreleri nedeniyle serbest bırakılan Hizbullahçıların ne yaptığını, domuz bağları ile 188 kişiyi nasıl öldürüp, oturdukları evlerin içine gömdüklerini bilmiyorlar. Mezar evleri hatırlamıyorlar.
b. Bugün mecliste kaç tane siyasi parti olduğunu ve milletvekili sayısını bilmiyorlar.
c. Bu ülkenin parlamenter demokrasiyle mi yoksa başkanlık sistemiyle mi idare edildiğini, memlekette senatonun olup olmadığını bilmiyorlar.
d. 19 Mayısta, 23 Nisanda ve 29 Ekimde ne olduğunu bilmiyorlar. İşin en üzücü, hayret ve ibretle düşünülecek yanı ise, lise talebeleri de Atatürk’ün Samsun’a ne maksatla ne zaman çıktığını, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne zaman açıldığını ve Cumhuriyet’in ne zaman kurulduğunu bilmiyorlar.
2. Buna mukabil, ayni vatandaşlar ve talebeler:
a. Dizi filmlerdeki artistlerin isimlerini, giydikleri kıyafetleri, taktıkları takıları ve film müziklerini gayet güzel biliyorlar.
b. Hangi manken, şarkıcı ve sporcunun kimin sevgilisini elinden aldığını, ne zaman ve nerede kameralara yakalandıklarını biliyorlar.
c. Yabancı futbolcu ve antrenörlerin isimlerini tek tek sayıyorlar.
d. Yabancı müzisyenlerin şarkılarını ve ettikleri dansları mükemmel biliyorlar.
Artık uyanmamızın ve aklımızı başımıza toplamamızın vakti gelip geçiyor. Anlamamız gereken şey; bu ülkeyi sömürmek ve halkı koyun gibi gütmek isteyen bazı insanlar, halkımızın ve gelecek nesillerimizin beyinlerini uyuşturarak ve bizleri gerçeklerden koparıp sanal dünyada yaşatarak amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.
Kendi kendimize, neden tüm insanlık dev bir medya ağı ile kuşatılmış, Türkiye’de neden siyasi iktidarlar, tarikatlar, cemaatler ve bazı insanlar medyanın tamamını ele geçirmeye çalışıyorlar diye sorabiliriz.
Kendi kendimize, mektebe gönderdiğimiz gençler neden bu kadar cahil, profesör unvanı taşıyan ve televizyonlarda ahkâm kesen hocaların, neden uluslararası hakem denetiminden geçmiş ve yabancı bilim adamlarının atıfta bulundukları doğru dürüst makaleleri yok, üniversitelerimiz neden bilim üretemiyor, eğitim sistemimiz neden diplomalı cahiller yetiştiriyor diye sorabiliriz.
Neden eğitim sistemimiz gittikçe kalitesizleşiyor? Neden Cumhuriyet tarihi, yurttaşlık bilgisi, mantık ve felsefe gibi dersler devre dışı bırakılıyor?
Neden ders kitaplarından bazı konular çıkarılıp yerlerine bilim dışı hurafeler sokuluyor?
Neden, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan son 8 yılda toplam 2 bin 947 kişi, başta Milli Eğitim Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı olmak üzere devletin diğer kurumlarına yatay geçiş yaptı? Diyanet’in imamlarının en çok tercih ettiği kurum neden Milli Eğitim Bakanlığı oldu?
Neden, Danıştay 8. Dairesi, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Talim ve Terbiye Kurulunun, ilköğretim Türkçe ve Hayat Bilgisi dersleri programının değiştirilmesine ilişkin kararını iptal etti?
Neden, Talim Terbiye kurulunun üyelerinin hepsi birden değiştirildi?
Neden öğrenciler, tarikat ve cemaatlerin okul, dershane ve yurtlarına yönlendiriliyor? Tarikatlar ve cemaatlerin, öğrenciler arasından bol miktarda sorgusuz ve sualsiz şeyhine biat etmiş müritler devşirmelerine neden göz yumuluyor ve hatta eğitim sistemimizi ele geçirmelerine izin veriliyor?
Neden bu ülkede %2’den daha azımız kitap okuyor? Neden %5’den daha azımız gazete okuyor? Neden Üniversitelerimizin kütüphaneleri, Avrupa’daki şahıs kütüphanelerinden daha fakir?
Eğitim sistemimizde devre dışı bırakılan her neyse, muktedirlerin işine gelmiyor. Onlar ne sipariş ediyorsa, eğitim sistemimize onu sokuşturuyorlar. Çünkü:
1. Çocuklarımızın eğitilmesini istemiyorlar.
2. Çok fazla düşünmemizi istemiyorlar.
3. Sorgulamamızı istemiyorlar.
4. Eleştirmemizi istemiyorlar.
5. Bazı şeylerin farkına varmamızı istemiyorlar.
6. Uyanmamızı istemiyorlar.
Bu yüzden:
1. Vatandaşların çocuklarını tarikat ve cemaat okulları ile imam hatip okullarına yönlendirirken, kendi çocuklarını Mısır ve Suudi Arabistan’a göndermeyip Avrupa ve Amerika’nın en iyi okul ve Üniversitelerine gönderiyorlar.
2. İnsanlarımızı her gün medya ve televizyon kanallarıyla:
a. Tele vole programlarıyla,
b. Biri bizi gözetliyor ve gelinim olur musun programlarıyla,
c. Tecavüzlü veya vurdulu kırdılı dizi filmlerle,
d. Evlilik programlarıyla,
e. Eğlencenin her çeşidiyle zihinlerimizi meşgul tutmaya çalışıyorlar.
Yani çok fazla düşünmemiz, uyanmamız, sorgulamamız ve bazı şeyleri anlayıp eleştirmemiz, önemli insanların işine gelmiyor.
Şunu açıkça anlamamız gerek ki, hayatımızı bize çaktırmadan yönlendiren insanlar var ve bizim bunu fark etmemizi istemiyorlar.
Başımız belada:
1. Eğitim sistemimize nüfuz etmiş olan Cemaat ve tarikatların, biat kültürü aşılayan bu eğitim programlarıyla,
2. “iktidara, şeyhine, şıhına, hocasına, hoca efendisine, ağasına, aşiret reisine veya para babasına” biat etmiş veya bölücülere kalemini ve vicdanını satmış gazeteci, akademisyen ve sözde aydın takımının işgali altındaki bu medyayla,
3. Bu eğitim sistemi ve ekranlar sayesinde:
a. Bizler, evlatlarımız ve torunlarımız, gerçeklerin farkına varmadan, daha çok sanal âlemde yaşarız.
b. Demokratik seçim yaptığımıza inanarak, egemenlerin çaktırmadan bizi yönlendirdikleri istikamette daha çok Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar ve milletvekilleri seçeriz.
c. Referandumlar yoluyla, daha çok demokratikleşiyoruz diye diye diktatörlüğe ve bölünmeye giden yolların kapılarını kendi ellerimizle açarız.
d. Evlatlarımız ve torunlarımız, sadaka kültürüne dayanan 3ncü Dünya Ülkesi ortamında daha çok sefil yaşarlar.
Sonuç olarak:
1. Artık uyanma ve ayılma vakti gelmiştir ve geçmek üzeredir.
2. Bugünkü eğitim sistemi bilimsel olmayıp, sorgulamayan ve sadece biat eden nesiller yaratmaya yönelik bir sistem olup, acilen tarikat ve cemaatlerin işgalinden kurtarılmalıdır.
3. Bu medya ve ekranların yarattığı ve bizlere sunduğu dünya gerçek değildir. Bizleri sanal dünyada yaşatmayı amaçlayan bu televizyonların esiri olmayalım. Eğer kendimizi, çocuklarımızı ve torunlarımızı bu çıkarcı kara kutuların esiri yaparsak:
a. Televizyondakileri gerçek ve kendi hayatımızın ise sanal olduğunu düşünmeye başlarız.
b. Televizyonlar ne derse onları yapmaya başlarız.
c. Televizyonların gösterdiği gibi giyinir ve onların gösterdikleri gibi yeriz.
d. Çocuklarımız ve torunlarımız, televizyonların gösterdiği gibi yetişir ve hatta onların istediği gibi düşünür.
4. Aman dikkat, perde arkasındaki egemenler bizim bilinçlenmemizi ve düşünme yeteneğine sahip bir toplum olmamızı istemiyorlar. Bu yüzden:
a. Düzmece ve sanal bir yaşam, eğitim ve medya yoluyla sanki gerçekmiş gibi bizlere sunuluyor.
b. Eğitim ve medya sektörünü ele geçirmiş olan egemenler, bizlere bilmemiz gerekenleri söylemiyorlar.
c. İnanmamızı istedikleri yalanları bize gerçekmiş gibi sunuyorlar ve inandırıyorlar. Çünkü Hitler’in propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in söylediği gibi; “ Bir şeyler hakkında konuşmaya devam eder ve sürekli aynı şeyleri tekrar ederseniz, insanlar sonunda buna inanır.” İşte böyle, eğitim yoluyla uyuşturulan beyinlerimizi medya yoluyla yıkamaya ve kendi yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar.