BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Türkiye Türklerden alınırken
 

Türkiye Türklerden Alınırken

 

Feza Tiryaki
İLK KURŞUN

 


30 Eylül 2011

Bütün mesele, olanları bilmek veya bilmemek değil, olanlara aldırmamak…
Ülkemizin gidişine kayıtsız kalmak…

Geçen akşam, bilgiağında, teröristlerin roketatarlarla karakolumuza saldırı haberlerini gördüğümden beri bir uyku hâli içindeyim. Sanki öldüm de dünyayı kuşbakışı yukardan seyrediyorum. Gaflet, delâlet ve de hıyaneti öyle izliyorum…
O gece, bu haberi duyduktan sonra sabahı edemedik. İlk saatlerde beş asker şehit deniyordu. Sonra bir yaralı askerimizin de hayatını kaybettiğini öğrendik. Çatışma devam ediyordu ve kanlı örgütün yola döşediği mayın yüzünden askerlerimizin yardımlarına gelinemiyordu, asker helikopterlerine bile artık ateş açabiliyorlardı bu saldırganlar…
O gece evimiz bir cenaze evi gibiydi. Aylardır televizyon açılmıyor bizde. Haberleri gazetelerden (ulusal çıkarlarımızı gözeterek yayın yapan o üç dört gazeteden) ve bilgiağından takip ediyoruz… Arada da radyodan (TRT4) dinliyoruz, haber verişlerine, yandaşlıklarına, yalakalıklarına kalbimiz dayanırsa…
Siirt’in Belenoluk karakolundaydı yüreğimiz, beynimiz o gece… Canilerin kurşunlarıyla can veren vatan evlâtları gözümüzden gitmedi. Koca yiğitleri al kanlar içinde gördük, geceyi, karanlığı, çaresiz bırakılan ve devletine ihanet eden halkı, gözü dönmüşlerin , devletine meydan okuyan hainlerin kudurmuşluklarını gördük… Vatan görevini yapan genç yiğitlere pusu kuran, öldürmek için saldıran insanlığını kaybetmiş bölücü terörün yüzünü gördük… Bunlara arka çıkan vatansız milletsiz canavarların vahşetini gördük…

Yaralı askerlerimiz canlandı gözümüzde… Onların hâlini gözümüzün önüne getirdik…
Bu evlâtlarımızın analarını babalarını düşündük… Askerde oğlu olan anaların yerine koyduk kendimizi… Sonra bu canileri doğuran analar da geldi aklımıza… Kurtuluş Savaşı’nda düşmana yol gösterdi, Yunan askerine yardım etti diye kendi elleriyle, doğurduğu oğlunu öldüren anayı hatırladık. Bu hainlerin analarından acaba böyle düşünecek, düşmanla işbirliği yapan, devletine başkaldıran, askerinin kanını döken oğlunu, bulsa öldürecek ana var mıdır dedik… Onlardan utanan, artık o benim oğlum değil, diyen…
İzmirli Erdal Canbulat, Mardinli Önder Turgay, Antalyalı Adem Yörük, Sinoplu Ömer Dursun, Konyalı Halil İbrahim Türkmen ve Şırnaklı Recep Gök şehit oldular o gece… Altı yiğidimiz…

Adem Yörük Antalya’dan, Korkuteli ilçesinin Küçükköy köyünden. Köydeki baba evine Türk bayrağı asılmış. Adem nişanlıymış, 35 gün sonra terhis olup geldiğinde evlenecekmiş.
Astsubay Erdal Canbulat 41 yaşındaymış, iki yıl sonra emekli olacakmış. Buraya iki buçuk ay önce Jandarma Karakol Komutanı olarak atanmış. Bayındır Zeytinovalı’ymış. İki çocuk babası olan Erdal Canbulat’ın birkaç ay önce de babası ölmüşmüş…
İzmir Buca’dan Önder Turgay, Mardinli’ymiş. Altı aylık askermiş.
Halil İbrahim Türkmen, Konya, Selçuklu’dan. Askere gitmeden önce nişanlanmış… Dedesi, torunumu ben evlendirecektim, diyeceğim bir şey yok, vatan sağolsun! diyor.
Sinoplu Ömer Dursun , Dereözü köyünden. İstanbul Kâğıthane’deki evinin önünü Türk bayraklarıyla donatmış ağabeyi, kardeşleri ve arkadaşları… Sekiz çocuklu bir ailenin oğlu, yufkacılık yaparmış askerden önce kardeşleriyle birlikte…
Batman Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Necdet Köse, şehitlerin cenaze töreninde bir konuşma yapmış.
Bu altı askerin, vatan bütünlüğünün korunması, milletin birlik ve beraberlik içersinde yaşaması, bölgede huzur ve güven ortamının devam etmesi için kutsal görevlerini yaparken teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olduklarını söylemiş.
Türkiye Cumhuriyeti devletini zayıf düşürme ve ülke topraklarını bölme düşüncesinde olanların asla emellerine ulaşamayacağını belirtmiş.
“Unutmayalım ki bir millet, vatanı için ölmesini bilen evlâtları olduğu müddetçe yaşar, bizler yüce Türk milletinin evlâtlarıyız, “ demiş. “Bu hainlere, insanlıktan nasibini alamamış yaratıklara ve onların yurt içindeki destekleyicilerine gerekli cevabı milletimizle birlikte vereceğiz,” diye eklemiş…
Asker, dokuz on yıl öncenin Türkiyesi’nde konuşur gibi konuşmuş. Sanki Türkiye dönüştürülmemiş, sanki ordumuzun komuta kademesinin yarısı hapse atılmamış, sanki en büyük düşmanımızın ordu ve asker olduğunu bu millete gece gündüz belletmiyorlarmış gibi konuşmuş. İşte en son örnek, orduya düzenlenen tuzakları gösteren:
İktidarın , o zamanlar, düşen helikopteri arama zayıflığı yüzünden, aramada geç kalınma yüzünden ölünmemiş gibi, bir siyasetçinin(Muhsin Yazıcıoğlu) dosyasını açtılar geçen gün. Tam gaz askere yükleniyorlar. Milletimizin gözünde askerlerimiz her gün itibar kaybetsin, aşağılansınlar isteniyor
***
Aynı anlarda, Amerika’daki Başbakan, Siirt’te altı askerimizin şehit olmasıyla ilgili şöyle konuşmuş: “Maalesef terör örgütü vahşetini devam ettiriyor. Ben size ikide bir bu tür değerlendirmeleri yapmayı da doğru bulmuyorum. Tabii o görevini yapıyor, biz de bunun karşısında görevimizi yapmaya devam edeceğiz. Üzerinde yoğun bir şekilde duruyoruz. Arkadaşlardan detayları henüz almadım. Türkiye’ye döndükten sonra değerlendirmelerimizi yapıp ona göre adımlarımızı atacağız”
Askerimiz nasıl konuşmuş, ülkeyi yöneten siyaset nasıl konuşmuş?
Burada terör örgütünün kan dökmesi, askere polise, sivillere saldırması ile ilgili olarak denen “görev “ sözünün ilk Türk Dil kurumu sözlüğündeki karşılığını arayıp buldum:
Görev: Bir şeyin veya bir kimsenin göregeldiği iş, kendisinden beklenen eylem, resmî iş, vazife.
Başka sözlüklere de baktım. Aynı böyle yazıyor: Önemli sorumluluklar yükleyen iş, resmî nitelikli iş… Öğretmenlik görevi, bakanlık görevi gibi…
Görev sözcüğü biraz da ülkeye , topluma yararlı işler anlamında kullanılır. Katiller için, cinayet işleyenler için kullanılmaz. Nasıl askerlik bir vatan göreviyse, buna vatan işi demiyorsak, öğretmenler, mühendisler ve diğer meslek grupları için de vatana görevlerini yapıyorlar, ailenin görevi vatana millete hayırlı evlât yetiştirmektir, diyoruz…

Görev sözü bu yanıyla iş sözünden ayrılır. İşin kötüsü olur. Oysa görevini kötüye kullanmak vardır görev sözcüğünde… Görevini ihmal etmek, yapmamak vardır…
Görev, normal işleyiş, resmî nitelikli önemli sorumluluklar yükleyen iş anlamına da gelir. Askerlikte, bir subay, bir asker için, deniz kuvvetlerinde görevli , kara kuvvetlerinde görevli, deriz. Hukukta, bu davaya hangi mahkeme görevli, diye sorarlar. Her mahkeme yetkili olduğu davalara bakar, bu davalar için görevlidir.Cümle içinde bile sözcüklerin görevleri vardır. Aynı sesin çeşitli dillerde değişik görevleri vardır. İnsanoğlunun düşünme en önemli görevidir, doğru yolu bulma, insanca davranma hep görevlerimizdendir… Eşyanın, bir makinanın yaptığı iş, onun görevidir. Her canlının yaşamını devam ettirme görevi onun organlarına verilmiştir.
Uzun sözün kısası, bir terör örgütünün eli kanlı tetikçileri için, gözü dönmüş katilleri için, “Tabii o görevini yapıyor.” denilebilir mi bunu da artık siz söyleyiniz….

Hem terör örgütünün görevi madem öldürmek, o zaman bu terör örgütüyle ne konuşuyorsunuz demezler mi size? Neyin anlaşmasını yapıyorsunuz? Neden tepesine İran ‘ın yaptığı gibi inemiyorsunuz? Cezasını vermiyorsunuz? Teröristle mücadele eden kahramanlarımızı, subaylarımızı hiç çekinmeden, çoğunun terörist olduğu söylenen bu yeni peydahlandırılan gizli tanıklara suçlatabiliyorsunuz? Ordumuzun komuta kademesini görevlerinden alıp, yıllarca süren ve çok uzun yıllar boyunca da süreceği söylenen uydurma davalar bahanesiyle zindanlara attırıyorsunuz?
Adı, BDP olan bölücü, ırkçı ve terör örgütünün temsilcisi olan partiyi Meclis’e çağırıp duruyorsunuz, eli kanlı başadamlarından Meclis’e girme için olur alınca bunlar sevince boğuldunuz.

Kendi meclislerini kuran, o mecliste özerklik ilân eden, devletin polisini tokatlayan, devletin bir bakanına “ulan” diye seslenen, halkı bizden korkun diye tehdit eden, İstanbul’un göbeğinde hiç çekinmeden başcaniyi serbest bırakın eylemi yapan, bu her sözleri devlete karşı suç olan kişilerle, neyi, nasıl, neden konuşacaksınız?
Türklüğü Anayasa’dan atmayı, İstiklâl marşını kaldırmayı, Türkçeyi Anayasa’dan çıkartmayı mı?
Atatürk ilke ve devrimlerinden yazılı olarak da vazgeçmeyi mi?
Bu bölücülerin Ermeni”ye verecekleri bölgeyi mi?
İyice şımartılan Karapapazların bizden alacakları yerleri mi? Pontus Rum’unu canlandırmak gayretlerini desteklemeyi mi?

***
Devleti yönetenler devleti böler mi? Vatandaşlarını ayırır mı? Örneğin Amerika bunu yapar mı hiç? Kökenlerine bakıp, İtalyan kardeşim, Yunan anası, Fransız anası, Ermeni kardeşim, Çinli kardeşim, İngiliz kardeşim der mi? Hepsini Amerikalı kabul eder.
Başbakan yurda geldiğinde demiş ki:
“Kürt annesi kardeşlerime sesleniyorum; peki şimdi bu tülbentlerinizi nereye sereceksiniz, bu 4 kızımız kimin kızları. Buyurun işte Siirt. Benim damadı olduğum şehir. Orada Kürt kardeşlerim var, Arap kardeşlerim var. İşte buyurun bunlar işte Kürt kardeşlerimiz. Biz onları polis zannettik’ diyor. Bu size haklılık mı kazandırıyor?”
Kimin kızı ne demek? Kürdün kızı, sizin kızınız mı anlamına geliyor bu söz? Damadı olduğum şehir ne demek? Böyle bir özellik var mı? Siirt’te Arap, Kürt kardeşleri varmış… Orası başka bir ülke mi? Bu kardeşler Türk Milleti’nin fertleri değil mi? Siirt’te Kürt ve Arap olarak mı yaşıyorlar? Böyle bir azınlık toplum var mı ülkemizin tapusunda? Bunlar göçmen mi? Göçmen yasalarıyla mı burdalar? Her ırk ayrı bir millet mi sayılıyor ülkemizde? Ne zamandan beri? Var mı dünyada böyle bolluk?

Terör örgütüne sıradan bir vatandaş gibi seslenebilir mi devleti yöneten? Onlardan şikayet edebilir mi? Sivil halktan o bölgede can kaybı olunca, yanlışlıkla veya bilerek yapılınca neden bu kadar feryat? Yandaş , karındaş basın yayın feryat figân… Oysa yukarda anlattığım altı asker küçücük bir yer almıştı gazetelerinde. Ankara’da ölenler unutuldu gitti… Sivil giyimli askerlerimiz işe giderken kapı önünde sırtından vurulduklarında yine gazetelerde küçücük bir haberdi. Daha sonraki şehit polislerimizden de haber yapılmamıştı hiç… Her gün birer ikişer toprağa düşen askerlerimizi görmezdi bunlar son günlere kadar… Sanal başarı hikâyeleri, haberlerin ilk sırasında olurdu bu yayınların, ardından, sıradan haberlermiş gibi şehit haberleri tek cümleyle verilir, geçilirdi…
Ne zaman bölge kadınları yanlışlıkla veya tasarlanarak hedef oldu, çarşaf çarşaf hikâyeler saçıldı ortaya… “Yeni Anayasa pazarlığı için olmasın bu numaradan feryatlar? “ demeden edemiyor insan. Bu örgütün gücünü büyütmek için olmasın? Gizli plânlar için olmasın?
Askerlerimiz, polisimiz can taşımıyor mu? Bizim evlâtlarımız değil mi? Devletin temsilcileri değil mi onlar? Devletin devlet olmasını sağlayan güvenlik güçleri… Can ve malımızı koruyan ülkenin güvenliğinden sorumlu güçler…
Dün yine bölücü terör örgütü yol kesmiş, kimlik kontrolü yapmış. Tünelde araç yakmış, devletin malına zarar vermiş, milletin malına zarar vermiş…

Bunu yapanlara ne yapılıyor? Yakalanıp halka gösteriliyor mu? Bölgeye sıkı yönetim uygulanması düşünülüyor mu?
İşte Batman’daki saldırıda yaralanan Komiser Yardımcısı Adem İlkkılıç tedavi edildiği hastanede hayatını kaybetmiş. Beyin ölümü gerçekleşmiş…
Gece yine öğretmen kaçırılmış, bir asker kaçırılmış…

***
Bu arada devletimiz son hızla dönüştürülüyor. Devletin eliyle yapılan bölücülük genele yayılacak. TRT 6 adlı, Kürt bölücüsü yetiştiren, insanları ayrıştıran bu kanal yetmiyormuş gibi Kürtçe reklâm için yeni bir yönetmelik çıkarmış (RTÜK) Radyo-Televizyon Üstkurulu. Bütün kanallarda bunların yayınlanması serbest olacakmış. Düşünebiliyor musunuz, bir ülkede bir yerel dille yani bir avuç bölge insanının konuştuğu bir ağızla reklâm dinlenecek, bu dili hiç anlamayanlar buna mecbur edilecek. Bu, bütün diğer yerel dillerde de yapılsa – normali budur, birine izin varsa hepsine olmalıdır- neler olur düşünebiliyor musunuz?
Dili olmayan bir kabileden daha da beter olacağız… Hem aniden alınan bir kararla Urfa’da iki binin üzerinde kişinin “Toplum Yararına Çalışma” adı altında okullara yardımcı eleman alınması da neyin nesi hiç sormadınız mı? Hem de her başvuranı almışlar. Yeterli mi yetersiz mi, terörist mi, casus mu demeden… Okullarda ne yapacak bunlar? Amaç ne?
Siz, öğretmenlerimiz niye kaçırılıyor sanıyorsunuz?
Yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiler.
Bir darbeyle zaten yaralı dilimizi göklerimizden indiriverecekler. Olmayan dilleriyle ders yapamayacaklarına göre de bu günler için hazırladıkları sömürge dillleri devreye girecek. Ne mi girecek devreye? İngilizce. Dersleri İngilizce görecekler bundan böyle. Göstermelik de bir tutam bal verecekler şaşkın ve aymaz ağızlara. Yerel dilleriyle eğitim öğretim yapıyor gibi yapacaklar…
Şu sözler ne anlama geliyor? Bir kez okuyup üstünde düşünür müsünüz?
“Temenni ederim ki bunlar son çırpınışlarıdır. Bizim burada geri adım atmamız, beklememiz mümkün değil. Çok açık net söylüyoruz, biz terörle mücadele ederiz, siyasi iradeyle de müzakere ederiz. Bizim anlayışımız budur. Terörle mücadele sonuna kadar, ama siyasette de müzakere.”
Geri adım atmamız, beklememiz mümkün değil deniyor. Neye geri adım? Neyi beklemek?
Bu kadar açık söylemişler işte, bunu nasıl anlatsınlar artık size?

Bölünmemiz isteniyor. Türklüğün Anayasa’dan silinmesi isteniyor. Türkçenin bitmesi isteniyor, yanına kendisiyle değil eşit olan, dil olduğu bile tartışılan bir yerel ağız alınmak isteniyor…
Geri adım atmaları mümkün değilmiş.. . İstedikleri kadar eylem yapsınlar, öldürsünler, yaksınlar,yıksınlar… Bunların istekleri gerçekleşecek… Beklemeyecekler… Bu örgütü öne süren küresel çetenin acelesi var çünkü…
Bu kadar kan gölünün ortasında bu örgütle müzakere neden yapılır açık değil mi? Hem bunlar bölünelim, şurası bizim olsun falan demiyorlar ki!

Türkiye’yi un ufak etmek istiyorlar. 26 eyalet olacak diyorlar. Ülkemizi şehir devletlerine dönüştürmek asıl istekleri. Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak… Bunu sakladıkları falan da yok… Yerel yönetimlerle işi götürmek. Eğitimi bile kafalarına göre diledikleri gibi yapmak…
Füze kalkanını bir AKP’li bakan nasıl savunuyordu duymadınız mı? Yoksa söyleneni anlama yeteneğiniz mi kayboldu?
“Amerika’da çıkan bazı gazete yazılarına dayanılarak, bunun İsrail’i korumaya yönelik bir Amerikan projesi olduğunu söyleyenler de çıktı. Bizim için esas olan Amerikan ve NATO yetkililerinin ne dediğidir. Onlar diyor ki ‘Bu bir NATO projesidir.’ Ayın şekilde bizim kendi devlet adamlarımız da bunun bir NATO projesi olduğunu söylüyor, ki öyledir.”
Kısaca demek istenen ne olduğu değil ne denildiği önemliymiş. İnanacaksın denilene. Madem bunu büyüklerimiz söylüyor, NATO yetkilileri söylüyor, ne derlerse o! Dikbaşlılık etmek yok! Denilene uyun! Söz dinleyin söz!
Eli kanlı örgütün başına doğal liderimiz diyen,onun için salınsın diyen, sizin muhatabınız odur diyen, bu katili ne zaman ansa adının önüne sayın ekleyen, parti toplantılarında bunun resmini salona asan, buna sevgilerini haykıran bölücü partinin başı Demirtaş neler demiş ona da bir bakalım mı? Demiş ki bu bölücülerin sözcüsü:

“Asıl derdimizin savaşı önlemek olduğunu söyledik, ısrarcı olduk.

Yaşanan çatışmalarda, saldırılarda yaşamını yitiren herkese Allahtan rahmet diliyorum.
Ölenlerin kimliğine bakmadık, herkes için acıyı paylaştık. İnsan olmanın insan erdeminin gereği budur dedik. Bütün ölümler durmalıdır, ölümlerin hepsi sarsıcıdır.

Yaşanan her ölüm Türkiye’nin acısıdır. Böyle bakarsak en büyük adımı atmış oluruz. Özellikle hükümetin kışkırtmasıyla Türkiye duygu düzeninde bölünmüştür. Çünkü insanlar ölenlerin kimliğiyle sevinip veya üzülüyorlar. Bölünmeyse işte budur bölünme. Sınır olsa ne olur olmasa ne olur bölünme budur işte.”
Bu yaptıkları saldırılara, kurdukları hain pusulara “savaş” diyorlar. Savaşın bile bir namusu vardır derler. Sen nöbetteki, karakoldaki, arabadaki, kapı önündeki, yoldaki, spor yaparkanki askerine, polisine saldıracaksın, kurşun atacaksın, onların canlarını alacaksın sonra bunun adı “savaş” olacak. Demirtaş Bey, bunun adı terördür, terör! Savaş eşit iki kuvvet arasında olur ve bir amaçla yapılır. Yurdunu düşmandan korursun, saldırıdan korursun…
Siz beş bin kişiyiz dediğiniz toplama teröristinizle bir ordu musunuz? Bu Cumhuriyeti kuran, dünyanın dördüncü büyük ordusu olan Türk Ordusu’na kendinizi taraf mı görüyorsunuz? Binlerce yıllık devlet geleneği olan Türk devletine savaş açan, bir bilinen, adı olan, tarihte yeri olan bir devlet misiniz siz yoksa, kimsenin bilmediği? Söyleyin de öğrenelim…
Yaşanan her ölüm Türkiye’nin acısıymış… Senin kandırılmış eşkiyan saldırırken vurulunca bu Türkiye’nin acısı mı olacak? Neden? Katillere ne zamandan beri acıyor insanlar? Yasalar bile acımıyor onlara. Amerika katillerini hemen idam ediyor. Bir kişiyi bile öldürseler adaletten kurtulamıyorlar orada.
Ölenlerin kimliğiyle üzülüp seviniliyormuş…
Gelinen noktaya bakınız. Bölücülerin eriştikleri yeri görünüz…
İktidar ve yandaş basın – yayın nasıl yeni Anayasa diye yırtınıyor görünüz…

Muhalefetin teslim alınışını görünüz…
Milletimiz büyük bir beklenti içersindeymiş, yeni Anayasayı bekliyormuşuz… İktidar üyelerinin ve bazı muhalefet sözcülerinin söylediği, yalanın en büyüğünü görünüz…
***
Türkiye Türklerden alınıyor. Türklük Anayasa’dan çıkarılacak! Türkler vatanlarından atılacak!
Türk ordusu devşirilecek. Ordu, vakıf üniversitelerinde burslu öğrenci okutacakmış.
Daha sonra da bunları subay statüsünde 3-5 yıl orduda çalıştıracakmış, YÖK başkanı, dedi. Ordumuz Mustafa Kemal’in askerleri olamayacak o zaman.
Okullarımız da değiştirildi böyle. Taşımalı eğitim modeliyle köy okullarımızın çoğu kapandı. Artık köylerimizde bayrak dalgalanmıyor. Karakollar da kapatılacakmış sınırlarda. Oraların da bayrağı inecek… Biz kimiz bilmeyecek yeni kuşaklar! Sömürgeci küresel çetenin hizmetine girecek küçük büyük herkes…
Okullarda Atatürk ilke ve devrimleri öğretilmeyecek.

İstiklâl Marşımızı bile tartışır oldular bunlar, duymadınız mı yoksa?..
Türkiye’yi bölüp parçalayacaklar, işin sonuna eriştiler… Tünelde ışığı görmüş bir Bakan, müjdeliyor… Avrupa Birliğinin ışığını… Yıkılmak üzere olan bitmiş Avrupa’nın ışığı varmış gibi ışık görmüş… Vize numarasıyla kalan varlıklarımıza da el koyacak bu yabancılar… Onlar buraların sahibi, biz maraba olacağız…
Ağızlarının suları akıyor çakalların… Türklüğe saldırıyorlar! Türk vatanını lime lime etmeye yeminliler! Sevinçten göbek titretiyorlar!
Daha ne kadar zaman bunları bilmezden geleceksiniz? Ne zamana kadar aldırmayacaksınız olan bitene?
Türkiye, Türklerden alınıyor, görmüyor musunuz?

 
 
  Bugün 1544205 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol