KATLEDİLEN HUKUK!
Bu ülkede hukuk katledilmiştir. Hak, hukuk ve adalet tükenmiştir. İşin artık cılkı çıkmış ve endazesi kaçmıştır.
Eğer sıradan bir vatandaş “Ey millet Anayasaya, kanunlara ve mahkeme kararlarına uymayın. Hukuk önünüzde engel ise, siz de arkasından dolaşın” diye bir çağrıda bulunursa, bu Cumhuriyetin kahraman savcıları o vatandaşı derhal tutuklar ve hakkında ceza davası açar. Çünkü:
Ø Anayasa ve kanunlara istisnasız herkes uymak zorundadır.
Ø Anayasa Mahkemesi’nin, Danıştay’ın ve Sayıştay’ın kararları ile gerekçeleri ve içtihatları bağlayıcıdır.
Ø Yargı kararları; yürütmeyi de, yasama organını da, Cumhurbaşkanı'nı da ve bütün kurumları da bağlar.
Ø Anayasayı, yasaları ve yargı kararlarını etkisiz hale getirebilmek için yapılacak her türlü düzenleme, tutum ve davranış, yerine göre kanuna veya Anayasaya karşı hile oluşturur.
Ø Kendisini hukukun üstünde görerek, ben yaptım oldu mantığıyla hukukun fiilen ihlali, çok tehlikelidir. Böyle bir yolun açılması, ülkemizi; Anayasaya, kanunlara ve yargı kararlarına uyulmayan, güçlünün haklı olduğu Vahşi Batıya çevirir.
Durum böyle iken bu ülkenin:
Ø Anayasayı korumakla sorumlu Anayasa Mahkemesi Başkanı; “Anayasa’nın ilk üç maddesini dondurmak evrensel hukuka uygun değildir. Yapılacak değişiklikler, ilk üç maddedeki değerleri geri götürmüyorsa, Anayasa Mahkemesi izin veriyor. Gerektiğinde ilk üç maddeye pozitif olarak dokunulabilir” diyor. Nedir bu üç madde:
1 – Türkiye Devleti bir cumhuriyettir.
2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Milli marşı “ İstiklâl Marşı “ dır.
Başkenti Ankara’dır.
Böylece, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini ve temellerini oluşturan ve değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek ilk üç maddenin değiştirilebileceğini ima ediyor ve bunun yolunu açmaya çalışıyor.
Bu “ihsas-ı rey”dir. Anayasanın ve hukukun fiilen ihlali çağrısıdır. Ama bunun da ötesinde, “Anayasa’yı ihlal” girişimidir. İşte hukukun bittiği yer burasıdır.
Ø Ayrıca, Anayasa referandumuna ilişkin tartışmalar esnasında, Anayasa Mahkemesi eski Raportörü Osman Can ; “Anayasa Mahkemesi`nin her dediğinin ya da aldığı kararın yasa olamayacağını ve Anayasa Mahkemesinden çıkabilecek bir iptal kararının YOK HÜKMÜNDE olacağını” beyan ve televizyonlardan ilan etti.
Bu, Resmen ve alenen Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılması ve hukukun fiilen ihlali çağrısıdır. İşte hukukun tükendiği yer burasıdır.
Ø YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan:
v Üniversite sınavlarındaki katsayı uygulamasında, Danıştay’ın kararlarına karşı “Hukuku arkadan dolanırız” demek cüretini göstermiştir.
v Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına rağmen “Üniversitelerdeki başörtüsü sorununun çözümü için yeni bir yasal düzenleme yapılmasına gerek yok. Ne Anayasal ne de yasal düzenleme yapılması gerekmiyor” diyerek, yargı kararlarını takmadığını açıkça ilan etmiştir.
v Bununla da yetinmeyen YÖK Başkanı; İstanbul Üniversitesi'ne gönderdiği yazı ile “Disiplin yönetmeliğine uymayan öğrencilerin dersten çıkarılmasını yasaklayarak tutanak tutulmasını istemiş ve her ne sebeple olursa olsun bir öğrenciyi sınıftan çıkaran suç işler” diyerek, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını fiilen geçersiz sayacak bir karara imza atmıştır.
v Bu, resmen ve alenen Anayasanın, yargı kararlarının ve hukukun fiilen ihlalidir. Yasa tanımamaktır. İşte hukukun katledildiği yer burasıdır.
Ø Bu ülkede, Habur’dan gelen teröristler kahramanlar gibi törenlerle karşılanmıştır. Ayaklarına Türk hukukunda yeri olmayan seyyar mahkeme gönderilmiştir. Pişman olmadıkları halde pişmanlık yasasından yararlandırılıp tahliye edilmişlerdir. Buna mukabil, terörle mücadele etmiş madalyalı kahramanlar, Atatürkçü aydınlar ve bilim adamları terörist diye damgalanıp içeriye tıkılmışlardır.
Bu resmen ve alenen keyfi uygulamadır, çifte standarttır ve hukukun fiilen ihlalidir. İşte hukukun tükendiği yer burasıdır.
Ø Diğer taraftan, Yüksek Askeri Şura toplantısı arifesinde, terfi sırasındaki 28’i general olmak üzere toplam 102 subay hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. Toplantılar başladıktan sonra isimsiz bir ihbarla Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na aday görülen Orgeneral suçlanarak tasfiye edilmiştir. Toplantılar devam ederken, yakalama kararının kaldırılması için itiraz edilmiş ve yetkili mahkemeler tarafından 2 defa oybirliğiyle reddedilmiştir. Böylece, siyasal iktidarın istemediği general ve subayların terfileri engellenmiştir. Ne gariptir ki, Yüksek Askeri Şura toplantısı bittiği gün, yine aynı mahkemeler tarafından tutuklama kararları oybirliğiyle kaldırılmıştır. Böyle tesadüf olur mu? Şura öncesi, bir savcı tarafından terfi sırasındaki subaylar hakkında bir iddianame düzenlenip tutuklama kararı çıkartılacak, toplantılar devam ederken tutuklama karının kaldırılması için yapılan itirazları yetkili mahkemeler reddedecek, istenmeyen subayların terfileri engellendikten sonra, aniden tutuklama kararları kaldırılacak, buna hangi vicdan hukuk ve adalet diyebilir.
Böylece, bundan sonraki bütün YAŞ toplantılarında, muhtemel bir savcı soruşturmasının, Demoklesin kılıcı gibi siyasiler tarafından tehdit olarak kullanılmasının yolu açılmıştır. Bu, hukukun en temel prensibinin ihlalidir. İşte hukukun tükendiği yer burasıdır.
Ø Gerçek bir hukuk devletinde kişiye özel kanun çıkarılamaz. Hâlbuki bu ülkede, devletin parasını başka yere harcayıp hesabı sahte belgeyle kapatmaya kalkıştığı için 2 sene 4 ay hapse ve 11 milyon TL tutarında para cezası ödemeye mahkûm olan Necmettin Erbakan’ın “hapis Cezası”nı Altınoluk’taki “villasında istirahata” çevirmek için kişiye özel yasa çıkartılmıştır.
Buna mukabil; terörist eskisi gizli tanıkların iftiralarına dayanarak terörle mücadele etmiş askerler ile Prof. Dr. Mehmet Haberal gibi bilim adamları, Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi gazeteciler, bir yılı aşkın süredir “hangi nedenle tutuklandıklarını bilmeden” dört duvar arasında ömür tüketiyorlar. Ergenekon’un kasası olduğu iddiasıyla gözaltına alınan Kuddisi OKKIR’ın ise, kansere yakalanmasına ve ölümüne göz yumulmuştur.
Sonuç olarak;
Ø Bu ülkede canlarını ortaya koyarak terörle mücadele etmiş madalyalı kahramanlar terörist diye damgalanıp içeriye alınıyorsa,
Ø Apo'yu Türkiye'ye getirenler Ergenekoncu diye tutuklanıyor ve kimlikleri deşifre edilip ailesiyle birlikte teröristlerin hedefi haline getiriliyorsa,
Ø Siperde çöken Başbakan'ın yanında ayakta duran komutan hakkında 'darbeci' diye tutuklanması isteniyorsa,
Ø Bu ülkeye hizmet etmiş komutanlara 'kaçakmış' gibi haklarında 'yakalama' emri çıkarılıyorsa,
Ø Bilim adamı, gazeteci, siyasi parti başkanı ve avukat gibi muhalif aydınların evlerine gece yarısı baskınları düzenlenip tutuklanıyorsa,
Ø Bazı suçluları korumak için kişiye özel kanunlar çıkarılıyorsa,
Ø Buna mukabil:
v Anayasayı korumakla görevli Anayasa Mahkemesi Başkanı; “ bu Cumhuriyetin kuruluş felsefesini ve temellerini oluşturan Anayasanın değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri değiştirilebilir” çağrısında bulunuyorsa,
v Anayasa Mahkemesi’nin eski bir raportörü; Resmen ve alenen Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılmasını isteyerek, hukukun fiilen ihlali çağrısını yapıyorsa,
v YÖK Başkanı; Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına meydan okuyor ve hukuku arkadan dolaşırız diyorsa,
v Habur’dan gelen teröristler kahramanlar gibi törenlerle karşılanıyor, ayaklarına Türk hukukunda yeri olmayan seyyar mahkeme gönderiliyor, pişman olmadıkları halde pişmanlık yasasından yararlandırılıp tahliye ediliyorlarsa, artık bu hukuktan hiçbir şey beklemeyin.
Ama bir şeyden eminim; Hukuk adına hukuku katleden, siyasi çıkarları için yargı bağımsızlığını yok eden, hukuk maskesine bürünerek tetikçilik yapan, kişilerin özel hayatlarını gözleyerek ve dinleyerek kasetlerini kaydeden, medyaya sızdıran ve yayınlayan bu şebekenin operasyonları bir gün gelecek ve geri tepecek. Tezgâhlayanların ellerinde patlayacak. O gün ne zaman gelecek bilmiyorum ama bir gün bu ülkedeki tüm namuslu ve cesur hukukçuların ayağa kalkarak namussuzların karşısına dikileceklerini ve hesap soracaklarını biliyorum.
Hikmet YAVAŞ