ORDU, TÜRK ORDUSU BİZİM ORDUMUZ! SÖZÜMÜZ NAMUSTUR!
Erdal Sarızeybek
İLK KURŞUN
22 Aralık 2010
27 Nisan 2007’de Ordumuz bize söz verdi, duyduk, dinledik ve geleceğe olan güvenimiz daha da güçlendi;
“ Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”
Verdiği söze devamla ordumuz, Türk Yurdu ve Cumhuriyeti’nin kesin teminatı olduğunun bir kez daha altını çizdi;
“ Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.”
Ordumuzdan şüphemiz yok, en büyük ulusal gücümüzdür bizim ordumuz, ancak ülkemizde garip şeyler oluyor. Nasıl mı? Anlatayım…
Cumhurbaşkanı, ordumuzun başkomutanı olduğunu vurgulayan kişi, “Ne Mutlu Türk’üm” demiyor.
Sadece o değil, Başbakan, ordumuzun amiri olduğunu söyleyen kişi, o da “Ne Mutlu Türk’üm” demiyor. Sadece bu ikisi de değil, Başbakan’ın Başyardımcısı Bülent Arınç, ne yazık ki “Ne Mutlu ki Türk’üm” demek ona da zor geliyor.
Peki bu üçlü, bize ne demek istiyor, yani bu üçlü “Ne Mutlu Türk’üm” demek anlayışına karşı mı çıkıyorlar?
Biz saygılı insanız, Cumhurbaşkanı makamını korumak için gerekirse can verir can alırız biz. Sözlerini takip etmeyiz ama bakın bir internete, Gül için şöyle yazmışlar; “Abdullah GÜL, ‘Ne mutlu Türküm derseniz, onlarda Ne mutlu Kürdüm der, İlkokullarda her sabah söylenen Türküm ,Doğruyum,Çalışkanım demek ayrımcılıktır demeye başladı.1”
Ne demektir bu; Türk ulus devlet ve millet kimliğini etnik bir zümre gibi görmek demektir! Anlayamamış demek ki Mustafa Kemal’i.
Başbakan, bizim verdiğimiz maaşla uçak uçak gezen Başbakan, Nazlı Ilıcak isimli bir bayanla yaptığı röportajda; “Türk’üm demekten gocunmuyorsanız, kendinize Türk diyebilirsiniz” dedi, ben duydum, Emin Çölaşan bunu yazdı, isterseniz araştırın.
Peki ne demektir bu; bırakın “Ne Mutlu Türk’üm” demeyi, Türk’üm diyenleri aşağılamaktır bu, ama kimse gitmedi üzerine, biz de yanan yüreğimizi göğsümüze kapadık, duymadı kimse bizi.
Ya Bülent Arınç?
İnsan namus ve şerefini borçlu olduğu Kurtuluş Savaşına laf eder mi?
İnsan Mustafa Kemal’i tanımazdan gelir mi?
Bir çift sözümüz var bilmeyenler için;
Mustafa Kemal demek; namus ve şeref demektir!
Mustafa Kemal demek; Türk milleti, Türk Ordusu, Türk Vatanı, Türk Bayrağı demektir!
Mustafa Kemal demek; bağımsızlık ve özgürlük demektir, uşak olmayı reddetmektir!
Başta dedim ya ülkemizde garip şeyler oluyor diye, anlatmak istediğim bunlardı ve ne olacak şimdi…
Geldiğimiz nokta, Özal’la başlayıp Çiller’le devam eden ve Erdoğan’la sürdürülen bir siyasi sürecin sonucudur, biri diğerinin devamıdır. Bu siyaset, Kürt sorununu çözmek bahanesiyle bağımsız bir Kürt devletine doğru hızla yol almaktadır. Kürt devleti siyaseti, bizim siyasetimiz değildir. Bu siyaset küresel bir projedir, en yakın geçmişi 1920’nin Sevr’ine dayanmaktadır.
Amaçları; Anadolu’daki Türk kimliği ve varlığını yok etmektir.
Bu, aynı zamanda Avrupa’nın özlemini çektiği Bizans’a giden yoldur.
Erdoğan siyaseti aldığı karar ve yaptığı uygulamalarla, her türlü milli(ulusal) değerlerinden uzaklaşarak, küresel projenin bir parçası haline gelmiştir. Bir bütün olan devletimiz ve milletimizin Türk-Kürt diye ayrışması, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için ne kadar tehlikeli ise, Irak’ta bir Kürdistan’ın da hayata geçirilmesi de bir o kadar tehlikelidir, çünkü bunlar tuzaktır.
Ordu, Türk Ordusu, bizim ordumuz, bu tuzağa asla düşmemelidir!
Daha şimdiden yargının yapısını değiştirme çabaları başlamıştır.
Yargının siyaset yörüngesine alınmasıyla Erdoğan siyaseti, öncelikle kendine karşı siyasi güç olmak isteyenleri etkisiz hale getirebilmek için gayret gösterecektir, yani “karşıt olanları bertaraf etme” operasyonları başlayacaktır. Siyasallaşan yargıda artık tüm siyasi soruşturmalar İstanbul’dan yapılacaktır, hem de kendilerine Ergenekon savcısı denilmesine ses çıkarmayan savcılar tarafından yapılacaktır. Kod adı Ergenekon olan İstanbul’daki soruşturmalar daha da siyasallaşacak, daha da kurumsallaşacaktır. Aslında yargı siyasallaşacaktır.
Bunun da anlamı şudur; siz ne savunma yaparsanız yapın, “gereği düşünüldü” denilip, “tutukluluk halinin devamına” hükmü verilecektir. Siz isterseniz dünyanın en namuslu insanı olun, sahte belgeler, sahte ses ve bilgisayar kayıtlarıyla, herkes artık soruşturma konusu yapılabilecektir.
Hanefi Avcı, bu gereği bize anlatılmak için, daha geçenlerde nerdeyse beş yüz sayfalık bir kitap yazmıştır. İleri sürdüğü iddialara Genelkurmay Başkanlığı dahi tepkisiz kalamamış ve askeri savcılar konuyu incelemeye almıştır. Bu ne demektir biliyor musunuz? Türkiye’de artık kimsenin güvenliği yok, demektir. Güvenliği olmayan birey ve toplum tepkisizleşecektir. Bu da Erdoğan siyasetine yarayacaktır.
Siyasallaşan yargıda, ABD’nin küresel BOP projesine karşı çıkan ordumuz tehdit altındadır.
Ordumuz ve yargımız üzerindeki baskılar sürdürülecek, ta ki etkisizleştirilinceye kadar devam edilecektir. Olmazsa Ergenekon devreye girecek ve yeni soruşturmalar başlatılacaktır.
Etkisiz Ordu ne demektir?
Etkisiz Ordu, Erdoğan siyasetinin Kapıkulu Ordusu demektir.
Yani bu siyaset “çekil” diyecek Ordu’ya, Kıbrıs’tan, çekilecek!
“Tanı” diyecek Barzani’yi, Ordumuz Barzani’nin Kürt devletini tanıyacak, tanımakla kalmayıp Barzani Ordusuna, zamanı geldiğinde bize karşı savaşması için eğitim de verecek.
” Aç” diyecekler Ermeni Kapısını, Ordumuz açacak. “Git savaş” diyecekler Afganistan’da, ordumuz savaşacak Afganlı kardeşlerimizle.
İşte Kapıkulu olmak böyle bir şey…
Biz ordumuzun bu tehdit ve tehlikelerin farkında olduğuna inanan insanlarız.
Türk Ordusu’nun bir yandan asimetrik psikolojik savaş yöntemlerini etkisiz kılarken, bir yandan yasalarla belirlenmiş vazifesini yapacağına, bununla birlikte Türk yurdunu, Türk Cumhuriyeti’ni, Türk devletini ve milletini korumak için ön alıcı tedbirlerini geliştireceğine inancımız tamdır.
Ordumuzun güvenliğimizin teminatıdır.
Ancak içine düşürüldüğümüz bu durum, tüm anayasal kurumlarımızın ve artık hepimizin bu vatanı ve Cumhuriyet’i nasıl koruyacağımızın hesabını şimdiden yapmamızı zorunlu kılmaktadır.
Bu zorunluluk, referandumun hemen ertesi günü, Erdoğan siyasetinin sözcülerinin iş başı yapıp ve içlerindeki kini satırlarına dökmesiyle gün yüzüne çıkmış bulunmaktadır. Yazan Ahmet Altan. Gazetenin adı Taraf. Gün 14 Eylül. Bakın şu kine, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e duyulan;
“Gizli ve açık taraftarlarının büyük desteğine rağmen Kemalist rejim halkın güçlü sillesiyle sallandı. Aslında bu kaçınılmazdı. Kemalizm, artık bu ülkenin yaşamını sınırlandıracak güce sahip değil…,”
Referandumun daha haftası geçmeden, Diyarbakır’da sözde Kürt Çalıştayı yapıldı ve sonuç bildirgesinde yapılan açıklamaya, Ahmet Altan’ın gözlüğü ile bir bakın;
“Kemalist resmi ideolojik dayatmaların neticesi olarak bugüne kadar binlerce insanın ölümüne ve büyük acıların yaşanmasına yol açan Kürt sorununun kaynağı doğru tespit edilmeli, inkarcı-asimilasyoncu söylem ve politikalarla kapsamlı biçimde yüzleştiriilmeli ve militarist vesayet reddedilmelidir.”
Ordu, Türk Ordusu, bizim ordumuz!
Sözümüz namusumuzdur!
Kimsenin toprağında gözümüz yoktur!
Kimseye verecek bir karış toprağımız da yoktur!
Ne Mutlu Türk’üm demeyen ve karşı çıkan zihniyetler, tarihten beri Türk Milleti’nin düşmanı olmuştur, elan da öyledir, her daim de öyle kalacaktır!
Türk’üm diyen vatan evlatları, Mısır’da, Kudüs’te, Filistin’de İngilizlere karşı savaşıp şehit olurken, Mekke Şerifi Hüseyin babalarımızın su kuyularını zehirledi, atalarımızı öldürdü, konuşturmayın bizi, aklınızı başınıza alın!
Ben Türk’üm diyen vatan evlatları Yunan’a karşı savaşıp şehit olurken, Koçgiri’de isyan edenler aklını başına alsın!
Çocuklarımız ve milletimizin geleceği için ben Türk’üm diyen vatan evlatları Musul ve Kerkük’ü almak için savaşa hazırlanırken, İngilizlerle işbirliği yapıp Şeyh Said isyanını çıkaranlar ve onun zihniyetinde olanlar, aklınızı başınıza alın!
Bu dünyada her kim, bizim, biz Türk milletinin bu kutsal topraklar için ödemiş olduğu bedeli ödemeyi göze alabilecek olan varsa, çıksın gelsin, biz buradayız!
Allah’tan başka kimseden korkumuz yok bizim, sadece içine düşürüldüğümüz ahval ve şeraiti ORDU, TÜRK ORDUSU, BİZİM Ordumuza hatırlatmak istedik.
Tehlike ağır ve yakındır…