TÜRKİYE CUMHURİYETİ TASFİYE EDİLİYOR, HÂLÂ UYANMAYACAK MISINIZ?
Zaman Gazetesi yazarı İhsan Dağı, “Kemalizm ile nereye kadar?” konulu yazısında;
“Kemalizm tarihin, yani hayatın akışına yenik düşmüştür. Homojen bir ulus, tepeden inmeci bir siyaset ve dünyaya kapalı bir ekonomi tasarlayan Kemalizm'i, piyasa ekonomisi, demokrasi ve küreselleşme TASFİYE EDECEKTİR ve de ETMEKTEDİR” diyor.
Buna rağmen bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin dinamitlendiğini anlamadık ve uyanmadık.
Amerikan RAND düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haber alma Teşkilatı'nın (CIA) eski yöneticisi, ABD Dışişleri Bakanlığı görevlisi Graham FULLER;
“Türkler Kemalizm’i terk edip ılımlı İslam’ı benimsemelidir. Ilımlı İslam, Kemalizm’i silmeye yönelik bir karşı devrimdir ve bu devrimin karşısındaki tek güç Türk Ordusu ile ulusalcı aydınlardır ve TASFİYE EDİLMELERİ gerekir” diyor.
Buna rağmen bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin dinamitlendiğini hâlâ anlamadık ve uyanmadık.
Hollandalı Hıristiyan Demokrat Parlamenter Arie Oostlander. 2003 yılı Mart ayında Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’na bir rapor sunuyor. Bu rapor, 19 Mart 2003 tarihinde onaylanıyor. Raporda;
“Türk devletinin temel felsefesi olan Kemalizm, Türk devletinin bütünlüğüne yönelik ölçüsüz endişe kaynağı oluyor. Ordunun güçlü rolü, dine karşı çok katı tavır gibi yaklaşımlara öncelik veren Kemalizm felsefesi, Türkiye’nin AB’ye katılımına köstek oluşturuyor. Bu nedenle Kemalizm TASFİYE EDİLMELİDİR” diyor.
Buna rağmen bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin dinamitlendiğini hâlâ anlamadık ve uyanmadık.
Amerika Birleşik Devletlerindeki "Kuzey Amerika Ulusal Kürt Kongresi" isimli, kuruluşun düzenlendiği 1nci Konferansın açılış oturumunda, ikinci sözü alan ve Türkiye Kürtlerini temsilen katıldığı belirtilen Süleyman KURTİR:
“ KEMALİST HAREKETİ YOK ETMEK İÇİN bilimsel projeler başlattık. Ayrıca, son zamanlarda daha çok İslamcılaşan Türk hükümetine nüfuz edebilmek için Kürtler İslam’a katkıda bulunuyor” diyor.
Buna rağmen bizler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin dinamitlendiğini hâlâ anlamadık ve uyanmadık.
Bizleri uyutmak için söylenen “Daha çok demokratikleşiyoruz ve ileri demokrasiye geçiyoruz” gibi lafların hepsi palavra. Kim ne derse desin, resmen ve alenen Türkiye Cumhuriyeti ile bu Cumhuriyeti ayakta tutan Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı kişi ve kurumlar tasfiye ediliyor.
Dürüst yabancı bilim adamları bile Türkiye Cumhuriyeti’nin tasfiye edildiğinin farkında. Örneğin:
Cumhuriyet gazetesinde Elçin Poyrazlar imzasıyla yayımlanan haberde Ortadoğu uzmanı Prof. Bernard Lewis;
“hükümet kurumları ele geçirmede çok becerikli. İş topluluğunu ele geçirdi, akademik topluluğu ele geçirdi, polisi ele geçirdi. Bir tek bağımsız kalan Anayasa Mahkemesi ve yargı idi. Şimdi onu da ele geçirmek için çalışıyorlar. Görünen o ki eğer başarılı olurlarsa bu yolda devam edecekler… Bu demokrasinin tek yönlü sokak olması anlamına gelir. Bu yolla gelirsiniz ama aynı yola gitmezsiniz” diyor.
Şimdi tekrar ediyorum, eğmeden-bükmeden, açık ve net yazıyorum, bu süreçte:
1. Kim “Kemalist dikta”dan,
2. Kim “Askeri vesayet”ten,
3. Kim “Askeri darbe Olasılığı”ndan,
4. Kim “Derin devletin Varlığı”ndan,
5. Kim “Darbe Yandaşlığı”ndan,
6. Kim “Ergenekon Dostları”ndan,
7. Kim “PKK ile mücadele eden madalyalı kahramanların, terör örgütü üyesi Oldukları”ndan,
8. Kim “ Askerlerin, Kemalistlerin, Ulusalcı aydınların ve laiklik taraftarlarının din düşmanı Oldukları”ndan bahsediyorsa,
Bunların hepsi birer yalan, iftira, vehim ve paranoyadır. Bunlar, halkı korkutarak “ Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin oyulduğunu, dinamitlendiğini ve Devletimizin tasfiye edildiğini gizleme ve kendi derin devletlerini kurma çabalarıdır”
Asıl halkımızı tehdit etmenin ve korkutarak sindirmenin daniskasını kendileri yapıyorlar. Örneğin:
Vakit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak;
“Bu gün gelinen nokta Ergenekon davasında yeni bir başlangıç olacak. Eğer daha fazla direnecek olurlarsa daha trajik gerçeklerle karşı karşıya kalacaklar… Ne Baykal, ne Bahçeli, ne Kanadoğlu, ne Başbuğ, ne YARSAV, ne de HSYK bundan sonra bugüne kadarki tavrını sürdüremez.
DENEMEK İSTERLERSE, BU İŞİN BEDELİNİ ÖDEMEK ZORUNDA KALIRLAR.
ERZİNCAN PAŞASININ DA (Orgeneral Saldıray BERK) AYAKLARININ SUYA ERMİŞ OLMASI GEREKİR.
Demirel ya da Cindoruk’un da adımlarını denk atması gerek.
Ya da Ergenekon’un değirmenine su taşıyan medya, mafya, sermaye, STK, bürokrat mensuplarının da… Bu arada Tekel işçilerinin de Ergenekon’un koruyucu kalkanı ve tramplen tahtası, Truva atı görünümünden çıkmaları gerek.
DAHA TUTUKLANMASI İÇİN SIRASINI BEKLEYEN YÜZLER DEĞİL, BİNLERCE İSİM VAR, ince uzun bir yoldayız. Sabır, kararlılık ve cesaret gerek. Gelinen noktaya bir gün gelinecekti ve gelindi.
Benden söylemesi. Bundan sonrası için herkesin daha dikkatli olması gerek” diyor.
Dikkat edin, tekrar okuyun; halkımız dâhil işlerine gelmeyen herkesi tehdit ediyor, korkutuyor ve aba altından sopa gösteriyor. Hükümete “ daha tutuklanacak binlerce kişi var. Sabır, kararlılık ve cesaret göster” diyor.
Bu sadece tek bir örnek değil, yandaş medyanın arşivlerine girin ve yazılanları tarayın. Hükümete, polise, savcılara ve hâkimlere tutuklanması gerekenlerin listelerini çıkardıklarını ve hedef gösterdiklerini göreceksiniz.
İşin garibi, bunların hedef gösterdikleri kişiler aynen tutuklanıyor. Sanki Devlet içinde örgütlenen, Devlet gücünü organize bir şekilde kötüye kullanan, hem bürokratik olarak ve hem de siyaseten himaye edilen bir örgüt var. Öyle anlaşılıyor ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti içinde artık Kemalist temellere dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni Tasfiye etmek isteyenlerin Derin Devleti inşa edilmiş durumdadır.
Türkiye, bürokratik vesayet altında olan bir demokrasiden, özgürlükçü ve çoğulcu ileri demokrasiye geçiyor aldatmacalarıyla, Başta Kemalist Cumhuriyetin kalesi olan Türk Ordusu mensuplarına ve kendilerine muhalif olan herkese bir kulp takarak tutukluyorlar.
Türk Ordusu ve bazı medya personeline yöneltilen tutuklamaların birçoğu doğruluğu henüz ispatlanamamış ve yargı sürecinde olan iddialardır. Belli merkezlerce kamuoyuna birer gerçekmiş gibi sunulmakta ve bunda da başarılı olunduğu görülmektedir.
Bu saldırılar karşısında, itidalle hukuk çerçevesinde kalmaya çalışan Türk Silahlı Kuvvetleri, yargıya müdahale olarak değerlendirilebilecek tutum ve davranışlardan kaçınmaktadır.
Ancak Hukuka saygılı olması gereken kurum sadece TSK değildir. Yargıdan da hukuk kurallarına uymasını beklemek ve istemek hakkımızdır. Maalesef Türk Ordusu:
a. İftira ve hukuk dışı uygulamalara hedef olmaktadır.
b. Bazı soruşturmalarda gizlilik kuralına riayet edilmemekte ve soruşturma sonuçları basına sızdırılarak kamuoyunun yanlış yönlendirilmesine fırsat yaratılmaktadır.
c. Sanıklar, mahkeme kararıyla suçluluğu kanıtlanıncaya kadar masum kabul edilir şeklindeki masuniyet karinesine uyulmamaktadır.
d. Hazırlık soruşturması esnasında gizliliğin ihlal edilmesinin suç olduğu bilinmesine rağmen, göz yumulmaktadır.
e. Yaslarımıza göre; “Delillerin toplanması ve değerlendirilmesinin bizzat savcılar tarafından yapılması gerekirken” bu kurala uyulmadığı gözlenmektedir.
f. Kanuna göre “soruşturmaların bizzat savcılar tarafından yapılması gerekirken” bu davada soruşturmaları emniyet ve emniyet istihbarat yürütmektedir.
g. Polis tarafından bazı sanıkların telefonlarına ve evrakları arasına sahte deliller sokuşturulduğu kanıtlanmasına rağmen, adalet dağıtmakla sorumlu savcı ve hâkimlerden ses seda çıkmamaktadır.
Netice olarak:
1. Bu ülkenin namuslu Cumhuriyet savcıları ve hâkimlerinden, Atatürk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmalarını ve bu Cumhuriyeti tasfiye etmek isteyenlerle işbirliği içine girmemelerini, en az namussuzlar kadar cesur olmalarını beklemek hakkımızdır.
2. Bu ülkenin namuslu siyasilerinden de, Bu cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmalarını ve bu Cumhuriyetin temellerini dinamitlemek isteyen bölücüler ile Cumhuriyeti tasfiye etmek isteyenlerin değirmenine su taşımamalarını, en az namussuzlar kadar cesur olmalarını beklemek hakkımızdır.
3. Bu ülkenin mütedeyyin Müslüman kardeşlerimizden ise; Müslüman maskesi takmış din tüccarları ile bölücülerin yalan ve iftiralarına kanmamalarını ve Türkiye Cumhuriyeti ile Ordusuna sahip çıkmalarını beklemek evlatlarımızın ve torunlarımızın hakkıdır.
Unutmayınız ki, bu ülke parçalanırsa, evlat ve torunlarımızın sığınabileceği başka bir ülke yoktur. Türk Askerini ve ailelerini din karşıtı olmakla itham edenler hem ŞİRKE giriyorlar ve hem de ahlaksızlık ediyorlar. Çünkü “insanların imanını yargılamak hakkı ve yetkisi, sadece Yüce Allah’ımıza aittir” Bu gibi din tüccarları ile Türkiye düşmanlarının girdikleri ŞİRKE ortak olmayalım.
Hikmet YAVAŞ