Metin Akpınar’ın OdaTv değerlendirmesi

Başlarına gelecekleri bilselerdi AKP’nin yandaşları Odatv’ye hiç dokunmazlardı, ama bir hatadır yaptılar işte, mışıl mışıl uyuyanları bile uyandırdılar.

 

Odatv’ye yapılan baskılar yarın suya sabuna dokunmayan yazarlara kadar uzanacaktır, bunu artık birazcık aklı olan herkes görmeye başladı. Odatv’de yayınlanan, “Amerikalılar’ın Ergenekon polislerine verdiği eğitimin belgesi” başlıklı videonun Merkez Medya’da da yayınlanması bunun bir kanıtıdır.

 

Milyonlar artık daldıkları o derin uykudan uyanıyor, AKP muhaliflerinin sahte deliller üretilerek sindirildiğini, sahte delil üretenlerin göstermelik incelemelerle aklanıp kollandığını görüyor.

Cüneyt Ülsever köşesinde yazmış. ABD Büyükelçisi’nin daveti üzerine ABD’nin İstanbul Konsolosluğu’nda bir toplantıya katılmış. Toplantıya katılan gazeteciler arasında Cengiz Çandar da varmış. Çandar, Odatv’ye yapılan baskına bir anlam veremediğini söyleyen ABD Büyükelçisi’ne çıkışmış. “Odatv baskınını eleştirmek çok büyük bir hata, eleştirinin zamanı çok kötü” demiş.

 

Resmi dairelerden dosyadaki bazı delillerin sahte olduğunu gösteren bilgiler geliyor, ancak zanlıların lehine olan bu bilgiler dava dosyasına konmuyor, sahte delil üretenlerin üzerine değil de, bunu haber yapan gazetecilerin üzerine gidiliyor. AKP’yi iktidara taşıyan ABD’nin Büyükelçisi bile, “Aydınlara bu kadar baskı fazla” diyor, ama bizim yazarımız Cengiz Çandar bas bas bağırıyor:

 

“Sahte delil üretenleri haber yapmak gazetecilik değildir, suçtur, hepsinin tutuklanmaları gerekir.”

 

Aslında sadece Odatv’nin değil, tüm medyanın aynı şeyi yapması gerekmez mi? Sahte delil üreterek, sahte delil üretenleri kollayarak adalet sağlanabilir mi?

 

İktidar bir darbeyle Odatv’yi paramparça edeceğini umuyordu, ama gördü ki Odatv suyun üstünde görünenden ibaret değil, halkın içinde de kök salmış. Bir hatadır yaptılar işte, mışıl mışıl uyuyanları bile uyandırdılar. Halk artık durmadan sorular soracak.

 

Remzi Gür’e ne demişti Başbakan?

“20-25 gibi gitmesi lazım.”

 

Artık halk bunu tartışacak. 20-25 nedir? 20-25 bin midir, milyon mudur, Tl midir, dolar mıdır, riyal midir? Yoksa bu konuşma, “Haydi Kızlar Okula” kampanyasının bir parçası mıdır?

Odatv’ye yapılan baskın ve tutuklamalar bazı soruları tekrar akla getirmiştir.

 

“TMSF’den devlet bankası kredisiyle gazete satın alan holdingde Başbakan’ın damadının işi nedir? Sağlanan krediyle gazetenin yandaşlığı, yazarlarının Odatv’ye acımasızca saldırması arasında bir ilişki var mıdır?”

 

Odatv’ye yapılan baskının halka yeniden hatırlattığı bir başka soru da şudur:

“Çocuklarını okutmaya para bulamayan Başbakan oğluna aldığı gemiciğin parasını nereden bulmuştur?”

 

Bu iş Mısır’da da böyle başladı, halkın kendi kendine sorular sormasıyla başladı.

“2005 yılında mücevherden alınan KDV neden sıfırlandı? Bunun, Başbakan’ın küçük oğlunun mücevher işine girmesiyle bir ilişkisi var mıdır?”

 

Halkın ağzı torba değildir, büzemezsin, halk soracaktır.

“Tekel işçisi kışın ortasında, Ankara’nın göbeğinde neden buz gibi suyun içine atıldı? Binlerce tekel işçisi British American Tobacco Company’in çıkarları için mi işten çıkartıldı?”

 

“Aşırı şişmanlığa neden olan ABD’nin mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerinin ithalat kotası neden yükseltildi? Bizim çiftçimizin ürettiği çok daha sağlıklı olan pancar şekeri üretimimiz neden düşürüldü? Pancar üreticisi, şeker işçisi kimin çıkarları için işsiz bırakılarak mağdur edildi? Halkın sağlığıyla neden, kimin çıkarları için oynandı?

 

Halkın bunlar gibi yüzlerce soruyu yeniden soracağını bilselerdi belki de Odatv’ye hiç dokunmazlardı, ama bir hatadır yaptılar işte.

 

A. Metin Akpınar