ALÇAKLIKTA SINIR YOK

 

Suay Karaman       

 

Siyasi iktidar, 2009 yılının yaz aylarında bir açılım projesi geliştirmişti. İçeriği belli olmayan bu açılıma, “Amerikan Projesi” diyenler için başbakan “bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar.” demişti.

 

ABD Dışişleri Bakanlığı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği üst düzey danışmanlarından David Phillips, 2007 Eylül ayında Türkiye’de hükümet tarafından ağırlanmış ve yaptığı görüşmeler sonucunda “PKK’nin Silahsızlandırılması, Dağıtılması ve Yeniden Entegre Edilmesi” başlıklı bir rapor hazırlamıştı. Hazırlanan raporun, hükümetin yaptığı açılıma yön verdiği anlaşılmıştır.

 

Carnegie Endowment adlı kuruluşun Türkiye ve Ortadoğu uzmanı ve CIA elemanı Henry Barkey, 2008 yılı Ekim ayında Kürt sorunu üzerine bir rapor hazırlamıştı. “Kürdistan Üzerinden Çatışmayı Önleme” adıyla hazırlanan bu rapor, Obama işbaşına geldikten sonra ABD yönetimine sunuldu. Bu rapordaki önerilerin hükümetin yaptığı açılımla örtüştüğü görülmektedir. Hazırlanan raporda Kuzey Irak’taki yönetimle Türkiye’nin ilişkiler kurması, Ankara, Erbil, Washington işbirliği ile sorunun çözülmesi, PKK için genel af, Kürt sorununun demokratik temelde çözüme kavuşturulması gibi öneriler sıralanmıştır.

 

ABD’de kurulu Atlantik Konseyi isimli kuruluş 2009 Haziran ayında “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” adında bir rapor hazırlamıştır. Bu rapor da David Phillips tarafından hazırlanmıştır. Proje grubunda eski ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, ABD’li General Charles Wald ve Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün politika analizcisi Mike Amitay de görev almıştır. Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009’da Washington’da yaptıkları toplantıdaki görüşmelere ve David Phillips’in Türkiye ve Irak’taki görüşmelerine dayanmaktadır. Bu rapordaki görüş ve önerilerin, hükümetin yaptığı açılımla örtüştüğü net olarak görülmektedir. Zaten ABD dış politikasının etkin isimlerinden David Phillips; “Kürt açılımı raporunu Haziran 2009 tarihinde ben hazırlamıştım” diyerek, olayı aydınlatmıştı. Raporun öneriler bölümünde PKK terör örgütü için af çıkarılması, ve terör örgütüyle görüşülmesi bulunuyordu.

 

ABD’li uzmanların hazırladıkları bütün bu raporlar ortaya çıkarılmışken, kendileri de açıklamışken, hükümetin hazırladığı açılım “Amerikan Projesi” değildir de, nedir?

 

Internete düşen bir ses kaydı ile MİT ile PKK terör örgütünün Oslo’daki görüşmeleri ortaya çıkarıldı. Bu görüşmelerde yasaların ihlal edildiği açıkça söylenmektedir.  Başbakanın özel temsilcisi, PKK terör örgütünün başı olan katil için övgüler düzmekte, bilge adam demektedir. PKK terör örgütünü rahatsız etmeyecek valilerin Güney Doğu’ya atandığı, bu görüşme sonucu ortaya çıkmıştır. Ülkenin her yerinin bomba ile doldurulduğunu bildiklerini söyleyen ve “sizinle savaşan ordu içeride” diyen itiraf, ne yazık ki devlet yetkililerinden gelmektedir.

Bu görüşmeler yapılırken, 22 Ağustos 2010 tarihinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç; “Biz teröristle, örgütle pazarlık yapacak namussuz, şerefsizlerden değiliz” demişti. 12 Haziran Genel Seçimi öncesinde MHP Genel Başkanı, hükümetin, PKK terör örgütü ile görüştüğünü söylemişti. Bu söyleme miting meydanlarında “kim İmralı’yla bebek katiliyle görüştüğümüzü, pazarlık ettiğimizi söylüyorsa, iddia ediyorsa namerttir, alçaktır, namussuzdur, şerefesizdir, haysiyetsizdir” diyen başbakan, kendi yandaşlarına da bu söylemi yuhalattırmıştı.

Şimdi piyasaya sürülen bu kasetten sonra bazı kavramların üzerinde yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Başbakanın; “hükümet konuşmuyor, devlet konuşuyor” söylemi, gerçeğin üzerini örtmeye yetmedi. Çağdaş demokrasilerde siyasal iktidarın emir ve talimatı olmadan devlet organları ve devlet memurları herhangi bir girişimde bulunamazlar, kendi başlarına buyruk iş yapamazlar. Bu durumda, “hükümet konuşmuyor, devlet konuşuyor” demek, sadece bir aldatmacadan ibarettir. Üstelik başbakan, “Hakan Fidan’ı görüşmelere ben yolladım” diyerek, kendi kendiyle çelişmektedir.

 

Alçaklıkta, namussuzlukta sınır tanımayanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne psikolojik operasyon yaparken, PKK terör örgütüne psikolojik destek sağlamaktadırlar. Genel seçim öncesi terörün azmaması için İmralı’daki terörist başıyla protokol yapıldığı bellidir. Ancak seçimden sonra, hazırlanan protokole siyasi iktidar uymayınca, karşı taraf terörü tekrar tırmandırmıştır. Siyasi iktidarın yanlışları sonucunda, terör her gün yeni canlar almakta, PKK terör örgütünün kurşunlarıyla can veren günahsız yurttaşlarımıza bedel ödettirilmektedir.

 

PKK terör örgütü, yaklaşık 15 yıl öncesine dönerek, yol kesme, kamu kurum ve araçlarına zarar verme, öğretmen, mühendis kaçırma, kentlerde sivil halka yönelik eylemlere tekrar başlamıştır. Bugün içinde bulunduğumuz durum, siyasi iktidar için büyük bir başarısızlıktır. Sürekli alçak ve namussuz gibi söylemlerde bulunanlar, ne yaptıklarını bilmemektedirler. PKK terör örgütünün silah bırakmasından çare bekleyenler, 21 Eylül 2011 tarihinde Avusturya’da “silahlarınızı bırakın, ailelerinizle buluşun” diye terör örgütüne yalvararak, basiretsizliklerini ve yetersizliklerini bir kez daha kanıtlamışlardır.

 

14 Temmuz 2011 tarihinde Diyarbakır’da terör örgütü destekli Demokratik Toplum Kongresi adıyla toplanan BDP milletvekilleri demokratik özerkliği ilan etmişti. Türkiye’den kopma senaryolarının başlangıcı olan bu girişim, Türkiye’de iç savaş başlatmak isteyenlerin planlı bir eylemiydi. Arada yapılan pazarlıklar bir bir ortaya çıktıkça, alçakları ve namussuzları görme fırsatı doğmuştur. Bu alçaklığın ve namussuzluğun sonucunda vatana ihanet gelecektir. Bu ihaneti yapanlar, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde kendilerini bulabilirler. Bu ihaneti yapanlara, halkımız gereken yanıtı verecektir