BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Türkiye Üzerine Stratejik Bir Değerlendirme
 

GEORGE FRIEDMAN’IN TÜRKİYE VE DÜNYA ÜZERİNE STRATEJİK BİR DEĞERLENDİRMESİ

 

“1900 yıllarına , yani 20.nci yüzyılın başına geri dönün…

 

 

Eğer o yıllarda yaşıyor olsaydınız dünyanın süper gücü, güneş batmayan İngiliz İmparatorluğuydu. Bunun yanında iki tane diğer güç Alman imparatorluğu ve Fransa idi.

 

Eğer o günlerde biri size “bir üçüncü dünya ülkesi olan ABD 20nci yüzyılın süper gücü olacak” deseydi ona güler geçerdiniz. Kuzey -güney savaşı henüz biteli 35 yıl olmuş ve bir ülke olmayı başarmaya çalışan ABD’nin 20nci yüzyılın süper gücü olacağını kim söyleyebilirdi ki?

 

Ben sizlere, önümüzdeki 50 yılda Türkiye’nin dünyada süper bir güç olarak ortaya çıkacağını söylüyorum.

 

2008’de iki büyük olay oldu. Bunlar dünyadaki güç dengelerini değiştirecek iki olaydır.

 

Birincisi “Finansal Kriz” ikincisi de “Rusya-Gürcistan Savaşıdır”.

 

Önce finansal krizin nasıl bir değişime yol açacağını veya açtığını anlatalım. Finansal krizin çözümü noktasında ABD kendi başının çaresine bakacağını G7 toplantısında söylemiştir. Avrupa Birliği ülkeleri ise yeni aldıkları üyeler ve doğu Avrupa’daki bankacılık sorunları için yardım talebinde bulunmuş ve “kendi başınızın çaresine bakın” cevabını almıştır. İşte Avrupa Birliğinin bittiği nokta bu noktadır. Almanya’nın vereceği karar tek belirleyicidir. Dikkat ediniz, AB’nin değil Almanya ve Fransa’nın vereceği karar belirleyicidir. İngiltere kendi sorunlarını kendisi çözmek için yola girmiştir. Bu gelişmeler sonrasında, artık AB sadece bir kulüptür. AB adına karar alacak olan yer Brüksel olması gerekirken kararları Almanya ve Fransa almaktadır. O zaman bir Avrupa Birliği’nden bahsedemeyiz.  Zaten AB’yi anlamış değilim. Brüksel’in bir ordusu yoktur ve ordusu olmayan bir Avrupa olamaz. Artık Ulusların çıkarları ön plandadır ve Almanya AB çıkarlarına göre değil, kendi çıkarlarına göre hareket etmiştir. Karar veren merkezler Berlin, Paris, Londra, Roma ve Madrid’dir.  Avrupa birliği bir ticari birlik olarak devam edecektir ve kulüp olarak kalacaktır. Avrupa Birliği’ne giren Macaristan ne umutlarla girmişti? Şimdi gördüler ki, tek başlarına kalmışlardır.

 

Türkiye’nin bu birliğe girmeye çalışmasını anlamak mümkün değil. Türkiye çok  şanslıdır ki;  bu birlik içinde değildir.  Eğer beş yıl önce bu birliğe girmiş olsaydı, şu ana kadar yakalamış olduğu büyüme performansını asla  yakalayamaz ve Brüksel kararları ve yaptırımları altında ezilirdi.

 

Bundan sonra “ulus devlet” kavramı “birlik”lerin önüne geçecek ve doğal olarak her ülke kendi çıkarını düşünecektir.  Krizin çözümünde her ülke kendi başının çaresine bakacaktır. Burada ihracata dayalı ekonomiler en büyük zararı göreceklerdir. Çin bir süper güç olamaz. Çünkü 1.5 milyar nüfusu vardır ve Çin halkı fakirdir.  Çin Amerika’ya göbeğinden bağlıdır ve Çin’in iyi olması Obama’nın kurtarma paketlerinin çalışmasına bağlıdır.

 

2008’deki ikinci büyük test ve değişim yaratan ikinci unsur Rusya Gürcistan savaşı olmuştur. Bu savaş,  NATO’nun bittiğinin teyidi olmuştur.  Dikkat ediniz, Gürcistan’a yardım konusunda Amerika NATO’ya bastırırken, Alman başbakanı Merkel bunu engelleyen kişi olmuştur. Bu da NATO’nun artık sadece bir kulüp olarak kaldığının ispatıdır. Almanya’nın Rusya’ya karşı enerji bağımlılığı vardır. Bu bağımlılık dünyadaki dengelerin değişmesine sebep olacak çok önemli bir faktördür. 

 

Rusya bakmıştır ki, Amerika bir yandan Irak’ta debelenmekte, diğer yandan da, Afganistan da sorunlu bir döne geçirmektedir. Amerikan ordusu nöbetleşe olarak Afganistan ve Irak’ta bulunmaktadır. İşte bu durumda Amerika’nın bir müttefiki olan Gürcistan’a savaş açmış ve kazanmıştır. Burada Rusya’nın mesajı Amerika’ya değil, Amerika’ya yaklaşmaya çalışan diğer Doğu Avrupa ülkeleri ve bağımsızlığını kazanmış olan eski Sovyetler birliği üyesi ülkeleredir. Rusya Amerika’yı zayıf anında yakalamış bu mesajı vermiş ve NATO hiçbir şey yapamamıştır.

 

Rusya’nın, Avrupa’nın batısına doğru uzanan bölge ile Kafkasya ve Orta Asya’da belirgin bir etki alanına sahip büyük bir güç olarak tekrar ortaya çıktığını gözlemliyoruz. Beklentimiz odur ki ABD, Rusya’nın artan gücünü engellemeye çalışacak ancak NATO üyelerinden, özellikle de Almanya’dan direnç görecektir. Bu, ABD’nin Polonya ile özel bir ilişki kurmasına neden olacaktır; ki bu durumu balistik füze savunma sistemi konusu ile diğer askeri ve politik destekler şeklinde görmekteyiz. Polonya, Baltık Bölgesi ve Kafkasya, bir rekabet arenası olacaktır.

 

Diğer tarafta, Çin sistem içindeki en büyük kaybeden olacaktır. Mevcut krizden önce zaten düzensiz olan bir finansal sisteme dayanan, ihracat odaklı bir sanayi ekonomisi olarak Çin, ABD’deki ekonomik gerilemeye karşı oldukça savunmasızdır. Mevcut durum, devletin verimsiz iş kollarını korumak ile işsizliğin artışı arasında bir seçim yapmak zorunda olduğu Çin için klasik bir kriz yaratmaktadır. Çin’in mevcut ekonomik rejiminin sınırlarına ulaştığını düşünebiliriz.

 

Bir sonraki aşama, ABD ile Rusya arasında ortaya çıkacak yeni ve daha yumuşak bir rekabete odaklı olacaktır; ancak sonuçta Rusya, demografik ve coğrafi nedenlerden dolayı rekabet edemeyecek hale gelecektir. Bu nedenle ve özellikle 2020’li yıllarda Çin ve Rusya daha az organize ve daha az etkili oldukça, tüm Avrasya bölgesinin oldukça istikrarsızlaşacağını tahmin ediyoruz. Sonuç olarak, yeni büyük güçler Avrasya’nın merkezinden değil Avrasya’nın çevresinden çıkacaktır. Ortaya çıkmasını beklediğimiz üç büyük güç Japonya, Türkiye ve Polonya’dır.

 

Japonya, zaten şu an dünyanın ikinci büyük gücüdür. Güney Kore ve İsrail’e benzer şekilde, ABD ile özel bir ilişkisi olan Polonya, özellikle Fransa ve Almanya’nın dinamizmini kaybettiği bir Avrupa’da ortaya çıkacak yeni bir büyük güç olacaktır.

 

Türkiye, bir istikrarsızlık denizinde yer almaktadır. Bölgesinin lider ekonomik ve askeri gücü olan Türkiye, boşluğa doğru kaçınılmaz bir şekilde çekilecektir. Bu çekim, Rusya’nın gücü azaldıkça ve ABD, bölgede yürüttüğü savaşları sona erdirerek buradaki varlığını küçülttükçe daha çok hızlanacaktır. Balkanlar, Arap dünyası, Kafkasya, Orta Asya ve nihai olarak Kuzey Afrika’daki istikrarsızlık, bölgede başka dış güçlerin olmamasının da etkisiyle, Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak ortaya çıkaracaktır– Türkiye’nin büyük bir güç oluşu, zaten Türk tarihinde örneği olan bir durumdur.

 

Türkiye’nin ekonomik gücü, askeri gücü kadar önemlidir. Bu etkenler, Türkiye’yi çevre bölgelere doğru çekecek ve etki alanının genişlemesi, Türkiye’nin ekonomik ve askeri gücünü daha da arttıracaktır. Bu, döngüsel bir durum yaratacaktır: fırsatlar ve koşullar Türkiye’yi bölgeye doğru çekerken ülkenin etkinliğini arttıracak; öte yandan Türkiye’nin bölgedeki etkinliği de doğal olarak ekonomik gücünü pekiştirecektir. Sonuç olarak, Türkiye’yi, bölgede sorumlulukları ve menfaatleri olan baskın ve egemen bir güç olarak göreceğiz.

 

 

 

Tabii ki bu, büyük zorluklar yaratan uzun bir zaman dilimini içerir. Bu durum, Türkiye’nin politikasına bağlı bir konu olmayacaktır. Bu tür şeyler önceden planlanmaz, jeopolitik gerçeklerden kaynaklanır. Önümüzdeki birkaç on yıl için, Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı en büyük mücadele harici olmayacaktır. Asıl mücadele dahili olacaktır; yani ülkenin ekonomik ve askeri gücünü destekleyen milli birliğin korunması, Türkiye için en hayati husustur.

 

Bunları bir Türk’e anlattığımda bana gülüyorlar ve buna inanmıyorlar. Bu senaryoya dünyada en az inanan insanların  Türkler olduğunu görerek şaşırıyorum. Ben bu konuşmayı Washington veya Londra’da yaptığımda herkes ciddiye alıyor ve bu fikre büyük değer veriyorlar.  Ama Türkler kendilerini küçük, cılız  ve zayıf olarak görüyorlar ve bunu anlamakta zorlanıyorum.  Ama bölgesel güç olmak Türkler’in  yöneteceği veya karar vereceği  bir olgu değildir, jeopolitik konumunuz Türkiye’yi mecburen büyük bir güç yapacaktır.

 

Yeniden 1900’lü yıllara dönün ve dünya’ya bir daha bakın ve birinin size 20.nci yüzyılda Amerika’nın dünyanın süper gücü olacağını söylediğinde kahkahalar attığınızı düşünün ve ondan sonra benim bu söylediklerime kahkahalar atın.

 

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim….”

 

Bunları söyleyen kişi George Friedman’dır. Kim olduğunu aşağıda açıklayacağım. Dün gece kendisini dinledik. Kendisine şöyle bir soru yönelttim.

 

“Eğer bu dediklerinize Amerika, Avrupa ve Rusya da inanıyorsa vay bizim halimize. Demek ki başımıza daha çok bela gelecek. O zaman Türkiye’yi bölme çalışmaları, Ermenistan’la bizi kavga ettirme girişimleri veya güneydoğu’dan toprak kopartma girişimleri artacaktır. Varsayalım ki, sizin söylediklerinize ABD, Avrupa, Rusya tam olarak inandı. Bu durumda ABD’nin bize yaklaşımı ne olur? Bölüp parçalamaya çalışmazlar mı?”

 

CEVAP: “hayır, bu durumda ABD kendi çıkarlarına uygun olarak sizinle işbirliğine gitmek zorundadır. Eğer ABD bu bölgede söz sahibi olmak istiyorsa, işbirliği yapacağı ülke,  ekonomik, askeri ve bölge üzerinde etkisi olan bir güç olmak zorundadır. Eğer bu ülke Türkiye değilse KİM olabilir? Cevap şudur, Türkiye’nin yerini dolduracak bir ülke yoktur. Ayrıca tekrar vurgulayayım ki; Bu durum, Türkiye’nin politikasına bağlı bir konu olmayacaktır. Bu tür şeyler önceden planlanmaz, jeopolitik gerçeklerden kaynaklanır. Önümüzdeki birkaç on yıl için, Türkiye’nin karşı karşıya kalacağı en büyük mücadele harici olmayacaktır. Asıl mücadele dahili olacaktır; yani ülkenin ekonomik ve askeri gücünü destekleyen milli birliğin korunması, Türkiye için en hayati husustur.”

 

Espirili Bir başka soru daha sordum…

 

“Siz sayın Başbakanımız Davos’a gitmeden önce O’nunla konuştunuz mu?”

 

Güldü ve cevap verdi; “Hayır sizin başbakanınızla değil, ama toplantı sonrasında oturumu yöneten kişiyle konuştum ve şoktaydı. Eğer Başbakan bunu bilinçli değil de bir sinirlenme sonucu yaptıysa, bence sinirli olmaya devam etsin, çünkü başlı başına bir tek olay Türkiye’nin bölgedeki gücünü artırdı.”

 

Evet sevgili okuyucularım;  İŞ YATIRIM’ın yılda bir kez düzenlediği  GENİŞ AÇI toplantılarında konuşmak üzere gelmişti Dr. George Friedman.  Geçen yıl da İş Bankası kulesinin 40.ncı katında Noruiel Roubini’yi dinlemiştik ve o da geleceğe dönük tahminler yaptığında herkes “yok canım o kadar da değil” demişti. Hatta Ege Cansen bundan birkaç ay önce yazdığı bir yazıda “Keşke Roubini’yi dinleyip yatırımı mı ona göre yapsaydım” diyordu.  İŞ YATIRIM’ı böyle bir toplantı organize ettiği ve mükemmel bir zamanlama ile bu çok değerli bilim adamını Türkiye’ye getirme başarısını gösterdiği için içtenlikle kutluyorum. Başta Genel Müdür sayın İlhami Koç olmak üzere, emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ediyorum.

 

GEORGE FRIEDMAN KİMDİR?

 

Uluslararası ekonomik ve politik ilişkiler alanındaki çalışmalarıyla ilgili çevrelerin yakından takip ettiği, siyaset bilimi uzmanı ve dünyanın önde gelen jeo-stratejistlerinden.

 

1996 yılında kurduğu, yaklaşık 70 analistin çalıştığı, Austin Teksas merkezli Stratfor (Strategic Forecasting Inc.), dış politika ve ekonomi konularında pek çok kuruluşa danışmanlık yapıyor. Stratfor’un web sitesinde (www.stratfor.com) yayınladığı uluslararası ilişkiler ve stratejiler konusunda analiz ve yorumlar, ekonomik ve politik çevreler tarafından yakından takip ediliyor.

 

City College of New York’ta siyaset bilimi üzerine eğitim aldı. Cornell Üniversitesi’nde “Devlet” üzerine doktora yaptı. Doktorasının ardından 1974-1994 arası Dickinson College’da siyaset bilimi dersleri verdi. 1994’te Louisiana State Üniversitesi’nde Jeopolitik Araştırmalar Merkezi’ni kurdu.

 

İlk dönemlerinde, siyaset felsefesi ve Marksizm üzerine çalışmalar yaptı. Frankfurt Ekolü üzerine yazdığı kitap “The Political Philosophy of the Frankfurt School” (Frankfurt Ekolü’nün Politik Felsefesi), Cornell Üniversitesi tarafından 1981’de yayınlandı. Uluslararası anlaşmazlıklar üzerine yoğunlaştığı dönemde ise ABD-Sovyetler Birliği dengesini askeri bir bakış açısıyla ele aldığı çalışmaları büyük ses getirdi.

 

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ise 1991’de ABD-Japonya ilişkilerini ele aldığı  “Coming War With Japan” (Japonya ile Yaklaşan Savaş) kitabını yazdı. 2004 yılında yayınlanan “America’s Secret War” (Amerika'nın Gizli Savaşı) kitabı Barron’s tarafından yılın en iyi kitabı seçildi.

 

Diğer best-seller kitapları; “The Future of War: Power, Technology and American World Dominance in the Twenty-First Century” (Savaşların Geleceği: 21. Yüzyılda Güç, Teknoloji ve Amerika’nın Hâkimiyeti), “The Intelligence Edge: How to Profit in the Information Age” (Bilgi Sınırı: Bilgi Çağında Kazanmak).

 

Küresel kriz sonrası yeni bir dünya düzeninin kurulacağı ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı öngörüsünden hareketle oluşturduğu ve gelecek yüzyıla ilişkin tezlerinin yer aldığı “The Next 100 Years-A Forecast for the 21st Century” (Gelecek 100 Yıl – 21. Yüzyıl için Öngörüler) kitabı da, 27 Ocak 2009 tarihinden itibaren raflardaki yerini aldı ve New York Times tarafından en çok satan kitap seçildi. Dr. Friedman, kitabında tarihi ve yüzlerce yıl önce gerçekleşen jeopolitik motifleri ananliz ediyor. Gelecekte yaşanacak savaşların nasıl ve nerede ortaya çıkacağını, hangi ulusların ekonomik ve siyasi güç kazanacağını, hangilerinin kaybedeceklerini öngörüyor. Gelecek yüzyılda, yeni teknoloji ve kültürel eğilimlerin yaşamlarımıza nasıl yön vereceği konusu da kitapta yer alan bir diğer başlık.

 

Dr. Friedman’a göre, tarih boyunca bölgesinde etkin bir güç olan Türkiye; Orta Doğu, Avrupa ve Rusya arasındaki stratejik konumunun yanı sıra hızla gelişen ekonomisi ile en büyük bölgesel ekonomik güç haline gelecek ve 21. yüzyılın süper güçlerinden biri olarak dünya siyaset sahnesinde yerini alacak.

 

***

 

SONUÇ Sayın başbakanımızın söylediği “Ülke olarak kendimize güvenelim, biz onlar ne yapar diye korkmak yerine, bırakalım onlar Türkiye ne yapar diye korksunlar”  sözünü Dr George Friedman aynen teyit etti. Fakat Friedman’ın son cümlesini  tekrar hatırlatıyorum bence büyük güç olmanın kilit kelimeleri aşağıda koyu yazılmıştır. İşte bunu yapabilirsek gerçekten süper güç olabiliriz. Belki biz görmeyeceğiz ama torunlarımız görebilir.

 

“Asıl mücadele dahili olacaktır; yani ülkenin ekonomik ve askeri gücünü destekleyen milli birliğin korunması, Türkiye için en hayati husustur.”

 

NOT: Friedman şötyle bir şey daha söyledi. “Niye buna inanmıyorsunuz ki; şu anki GSYİH’nızı ve nüfusunuzu 30-40 yıl için simüle ederseniz, nasıl bir güç olacağınızı görürsünüz” Ben de bu simülasyonu yaptım ve bugünkü GSYH rakamı olan 750 milyar doları her yıl ortalama olarak yüzde 4 büyüttüm (Tabi ki bazı yıllar eksi çıkacak ama ortalama büyümeyi yüzde 4 alıyoruz). Bakın ne çıktı. 40 yılda 3.5 trilyon dolarlık bir GSYİH’ya erişiyoruz. ve nüfusumuz da 100 milyona çıkıyor.  Eğer yılda ortalama yüzde 5 büyürsek GSYH’mız 5 trilyon dolara çıkıyor.  Ne diyelim, eğer millet olarak beraberliğimizi ve birlikteliğimizi bozmazsak biz de 30-40 yıl sonra GREEN card dağıtan bir ülke olabiliriz. Hayali bile güzel. 

 
 
  Bugün 1544829 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol