İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ GÜNLER...
İşte, "bir sonraki dalgada Ece de kesin içerde" yorumları yapılmasına neden olan ve dostlarının, meslektaşlarının haksızlığa uğradığını düşünen bir gazetecinin kaleminden dökülen satırlar:
Temel Kuran
"METRİS'in önünde durdum / Hasretin yerlere vurdum / Ben dağlarda uçan kuştum, uçan kuştum..." Vakit geldi, gürültü yapmanın zamanıdır. Sokaklara alışmak gerekecek, artık belli oldu.
Belli oldu vicdan yok, utanmak yok, şirazesi patlamış bir hınçla geliyorlar üzerimize. Son düşünce kırıntısını yok edinceye, hepimiz boş gözlerle ve dilimiz dışarıda onların emirlerini bekler hale gelinceye kadar...
Önümüze attıkları ekmek için tüm kalbimizle şükredinceye kadar...
Gözlerinin içine bakmaktan korkup boynumuzu bükerek durana kadar...
Onurumuz, gururumuz, haysiyetimiz, omurgamız iyice bükülene kadar.
Üzerimize gelecekler.
Vakit geldi, hazırlanın.
"Yok artık, o kadarını da yapamazlar" dediğiniz şeyleri yapacaklar.
Şakşakçılarını bile "Bu kadarı da fazla" dedirtecek şeyler olacak.
Belli oldu, bundan sonra iyi haber gelmez mahkeme kapılarından.
Vakit geldi. Şahlandılar. Yöneticilerin bile yönetmediği bir zamana girildi.
KÜF GİBİ, PAS GİBİ...
Bir garip organizma ele geçiriyor şimdi ülkeyi. Küf gibi, pas gibi, rutubet gibi, için için...
Dizginleri yöneticilerin elinde olmayan başka türlü bir şey bu. Sinsiler, küf gibi, pas gibi, rutubet gibi sessizler.
Adlı adınca çıkmıyorlar ortaya yüzlerini göstermiyorlar.
Hayalet gibiler, etrafımız çoktan sarılmış. Kadrolarıyla, pusularıyla, yosun tutmuş sabırlarıyla geliyorlar.
Allahın adını pis ağızlarında geveleyerek, gözyaşlarını geviş getirerek geliyorlar.
"BAŞBAKAN BİLE DURDURAMAYACAK ONLARI" Vakit geldi, sıkı durun. En büyük başkan Başbakan bile durduramayacak onları.
Çünkü yıllardır çevrelediler iktidar koltuğunu.
İktidar koltuğu hariç her yeri ele geçirdiler.
Tahta kurtları gibi ağır ağır...
O iktidar koltuklarında oturanlar biliyorlar: Koltukları havada duruyor, onların omuzlarında.
Kıpırdasalar düşerler.
Delikanlılığın, kabadayılığın, bitirimliğin sınırı da buraya kadar işte.
Vakit geldi, neyiniz varsa koyun ortaya. Beklediniz değil mi bunca zaman. Birileri, bir şeyler durdurur bu gidişi diye.
Öyle olmayacak. Anlamıyor musunuz, Ahmet'i alıyorlarsa, Nedim'i götürüyorlarsa, denizin sonuna gelindi. Kara göründü hanımlar beyler, kapkara, en kara, zifiri kara göründü.
Vakit geldi, nefesinizi uzun yola göre ayarlayın. Artık şaşırmayın, dona kalmayın hayretten.
Bundan sonra neler neler olacak. Şaka gibi olacak her şey her seferinde ve her seferinde çok ciddi olacak hepsi.
İnsanı güldürecek kadar saçma sorular soracaklar ve güldüğünüzde suratınıza yiyeceksiniz tokadı.
Tıpkı darbelerin küçük askerlerinin hep yaptığı gibi.
Her faşist her kahkahayı üstüne alınır çünkü.
Vakit geldi, toparlayın ağzınızı, ürkütmeyin faşist vakvakları Vakit geldi. Eski hikâyeleri hatırlayacaksınız.
Babamın 12 Mart darbesinden sonra avukatlık yaptığı davalardan biriymiş. Bir öğretmene sormuş gazeteci Fethiye'de: "Hocam turşu yapmak mı zordur, darbe yapmak mı?" Öğretmen cevap vermiş: "Turşu yapmak daha zordur. Çünkü turşu için vasıflı hıyar gerekir. Darbe için birkaç vasıfsız hıyar yeterlidir." Öğretmen böyle bir espri yaptı diye yıllarca hapis cezasıyla yargılanmış. Komik değil mi? Bu komikliklerin hepsi işte bizim de başımıza gelecek, geliyor. İnsanın hiç de gülesi gelmiyor.
Vakit geldi. Rakı bardaklarını kaldırıp içerideki arkadaşlarımız için içeceğiz. Dışarıda olduğumuz her günü suçlulukla yaşayıp, güldüğümüz her seferinde dudağımızı kırıp onları hatırlayacağız.
Telefon numaralarını çevirdiğimizde buz gibi bir kadın sesi "Aradığınız numaraya şu an..." diyecek.
Artık arkadaşlarımıza ulaşamayacağız.
Çünkü vakit geldi.
Vakit geldi. Artık bağır bağır bağırmanın zamanı. Çünkü hava kurşun gibi ağır. Yeter artık: Bağır, bağır, bağır!