Nedir BOP?
Şudur:
Bunun Osmanlıcası şudur:
SEVR
Yıl: 2003
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice:
"BOP içinde yer alan 22 ülkede rejimler ve sınırlar değiştirilecek."
(Ağustos 2003-Washington Post)
Yıl: 2006
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice:
"Yeni bir Ortadoğu kurmanın zamanı geldi."
(Temmuz 2006, Lübnan)
Yıl 2006:
Emekli Albay Ralph Peters:
"Ortadoğu'da istikrarsızlıkların en önemli nedeni, Avrupalıların gelişigüzel çizdikleri sınırlardır... Azınlıkların durumu gözetilerek yeni sınırlar çizilmeli... Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerek... Türkiye'nin doğusunun işgal edilmiş bir bölge olarak görülmesi gerekiyor." diyor ve sunumuna yukarıdaki haritayı ekliyor.
(Temmuz 2006, Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi -Armed Forces Journal-AFJ)
Yıl 2008:
Atlantic dergisinde (Ocak-Şubat sayısı) bir makale:
"After Iraq / Irak'tan sonra"
Ve aynı harita: http://www.theatlantic.com/doc/200801/goldberg-mideast
Türkiye'nin Başbakanı, ABD'nin BOP görevlisi TAYYİP ERDOĞAN: "BEN BOP EŞBAŞKANIYIM... DİYARBAKIR BOP'UN MERKEZİ OLACAK..."
Yıl: 2004
Tayyip Erdoğan:
Türkiye'nin Ortadoğu'da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz biz. (!!!!!!??????)
Tayyip Erdoğan:
Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır istiyorum ki... şu anda... yani Amerika'nın da hani düşündüğü... Büyük Ortadoğu Projesi var ya... Genişletilmiş Ortadoğu... yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir... bir merkez olabilir... Bunu başarmamız lazım.
(Ulusal Kanal-TV, 14 Şubat 2004; görüntüler için linkler: 1. http://www.youtube.com/watch?v=feWNvbXrz3s 2. http://www.youtube.com/watch?v=6oSfiOnFvQo 3. http://www.youtube.com/watch?v=19ePFuDFBFQ)
*
ÖZGÜR BELUCİSTAN
BOP'a bugünlerde GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) de denilmektedir. Çünkü sadece Ortadoğu değil, İran, Afganistan, Pakistan sınırları da değiştirilmek istenmektedir.
Aralık ayında Benazir Butto'nun öldürülmesinin bu haritanın o tarafıyla yakın ilgisi var. ABD'nin o taraftaki hedefi kendisine tam bağımlı Özgür Belucistan devletidir.
Yıl: 2003
AKP'NİN KURULUŞ AMACI: BOP...
AKP'nin kuruluş amacı BOP'tur. Abdullah Gül'ün Colin Powel ile yaptığı gizli anlaşmanın ayrıntıları aşağıdadır.
GİZLİ ANLAŞMA
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 3 Nisan 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ile yaptığı gizli anlaşmanın maddeleri kısaca şöyle:
1. Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecektir.
2. Sınır ötesi harekatlara son verilecektir.
3. Yurtiçinde PKK'ya askeri harekat için ABD'den izin alınacaktır.
4. TSK, PKK/KADEK'e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekat yaparsa, ABD hükümeti, "Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı" çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecektir.
5. ABD'nin İran ve Ortadoğu'ya yapacağı askeri harekatlarına aktif destek verilecek ve katılım sağlanacaktır.
6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim yapılacaktır.
7. Irak'ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacaktır.
8. PKK/KADEK mensuplarına geniş kapsamlı af çıkarılacaktır.
9. PKK/KADEK yasallaştırılacaktır.
10. Belediyelere özerklik verilecektir.
11. Dört yıl içinde aşamalı olarak federasyona geçilecektir.
12. Kıbrıs'ta Denktaş devre dışı bırakılacak ve Anan planı küçük değişikliklerle uygulanacaktır.
13. Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tutum takınılacaktır.
14. Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacaktır.
(Avrasya TV; link: http://www.youtube.com/watch?v=gXeMQTZ42cM)
Tarih: 24 Mayıs 2003
Yer: Dışişleri Bakanlığı, Balgat/Ankara
Tayyip Erdoğan'ın Çankaya adayı Abdullah Gül, Vatan Gazetesinden Sedat Sertoğlu'na demeç veriyor...
Abdullah Gül bir ay önce Colin Powel ile yaptığı görüşmeyi Sedat Sertoğlu'na anlatıyor:
-Ben bu gezileri yapmadan önce şimdi senin oturduğun koltukta (tam burada Gül eliyle koltuğa vuruyor) ABD Dışişleri Bakanı Powel oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki! Powel Suriye'ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var.
Abdullah Gül 17 Temmuz 2003 günü Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat'la görüşürken ABD ziyaretini açıklamaya çalıştı. Gül orada da Powel ile yaptığı gizli mutabakatın ayrıntılarını şu sözlerle aktardı:
-Tezkerenin reddinden sonra Powel'ın Türkiye'ye yaptığı ziyarette bölgede yapılması gerekenleri beraber kararlaştırdık.
İşte Gül'ün Powel ile yaptığı gizli mutabakatın maddeleri:
(Yukarıdaki maddeler ayrıntılarıyla veriliyor.) (Ulusal Kanal-TV; görüntüler için linkler: http://www.youtube.com/watch?v=ClnLR2iIweo&NR=1 veya http://www.youtube.com/watch?v=ClnLR2iIweo)
Bu aralar türbanla kafalar karıştırılırken anayasanın arka planda hazırlanan önemli ayrıntılarından biri de Türkiye'yi 25 bölgeye ayıran, yani parçalayan FEDERASYON sistemidir.
Ordumuzun sınır ötesi harekat yapabilmesi için ABD'nin ayağına gidip şartlı izin alabilen Tayyip'in başımıza öreceği çoraplar, başımıza geçirmek istediği türbandan da beter.
Irak'ı üçe bölen (Şii-Sünni-Kürt) ABD'nin BOP'u, Türkiye'yi de şimdiden üçe böldü (Atatürkçü | Laik - Şeriatçı | İslamcı - Etnik | Bölücü).
Hatta bunları bir kenardan izleyen Liberal | Özgürlükçü - Ülkücü | Milliyetçi - Ilımlı | Müslüman üçlüyü de dahil edersek Türkiye görülmemiş biçimde bölünmüş durumda diyebiliriz.
İşte bizi böyle BOP'tan adamlar yönetiyor sevgili dostlarım.
Ve dahası...
Hepimiz BOP çukurundayız!...
Büyük Orta Doğu Projesi - Yeni Dünya Düzeni
Sadi SOMUNCUOĞLU
İslam coğrafyasında bulunan ülkelerin birçoğu keşmekeş içinde çabalamaktadır. Bu keşmekeşi, emperyalist güçlerin, daha açık ifadesiyle BOP’un eseri olarak görenler az değil. Gerçek de böyle mi, bunu tam olarak bilmiyoruz. Elimizde sağlam bilgi ve belgeler olmadan, hüküm vermemiz oldukça zor. Ancak dünya ölçeğinde baktığımızda, yaşanan zincirleme kanlı isyanların, neredeyse hepsinin İslam ülkelerinde zuhur ettiğini görüyoruz. Yine bu ülkeler, BOP çerçevesinde dönüştürülecek ülkeler arasında yer almaktadır.
Acaba bu bir tesadüf mü, yoksa ileri sürüldüğü gibi midir? Bu konuda kesin olarak konuşabilmek için biraz daha beklememiz gerekiyor.
Bu analiz, Tunus’tan başlayıp Suriye’ye kadar sıçrayan olaylar için geçerli olabilir. Ama mesela, 1960’ta iç savaşla Sudan’da, 1984’te bölücü PKK terörüyle Türkiye’de, 2003’te ABD-İngiliz işgaliyle Irak’ta meydana gelen kanlı olayları ve yaşanan bölünmeleri izah edebilir mi? Hayır.
Çünkü sayılan bu çatışmaların mahiyetini çok iyi biliyoruz; BOP çerçevesinde başlamış ve sürüp gitmektedir. Eş zamanlı ve tesanüt içinde yürüyen PKK bölücü terörü ve AB uyum yasaları adı altında yapılan düzenlemeler, BOP çerçevesinde ve ABD güdümünde gerçekleşmektedir.
Stratejik müttefikimiz ABD’nin rolünü gösteren uygulamaların başında ise; işgalci ABD’nin, Irak’ı bölüp kuzeyde kukla bir “Kürdistan” kurması, PKK’ya rahatça barınacağı üs vermesi ve himayesi altına alarak, Türkiye’nin uluslar arası hukuktan doğan sıcak takip hakkına engel olması gelmektedir.
Bu çerçevede BOP nedir, bu projeye bizimkiler nasıl bakıyor özetle hatırlayalım.
Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı da kapsayan Büyük Orta Doğu Projesi, ABD’nin Fas, Moritanya, Orta Asya ve Moğolistan, Kafkasya ve Türkiye ile Arap Dünyası ve Somali’yi içine alan “İslam Coğrafyası” dönüşüm stratejisidir. Uzun bir vadede gerçekleştirilmeye göre planlanmıştır. ABD’nin, yeni-muhafazakârlar (neokonlar) denilen ekibinin 1997’de geliştirdiği ’Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin (PNAC) bir alt unsurudur. Aslında BOP, 1957’de belirlenen ve Eisenhower Doktrini olarak da bilinen “Orta Doğu’da Barış ve İstikrarı Koruma” planının devamından ibarettir. Bugün BOP çerçevesinde öne çıkan “Orta Doğu Serbest Ticaret Alanı” ve “Orta Doğu Ortaklık Girişimi destek programları” son yıllarda siyasi söylemlerde sıkça dile getirilmektedir.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında imzalandığı söylenen Serbest Ticaret Antlaşmasının, (Gümrük Birliği’nde kaldığımız sürece uygulanması mümkün değildir) bütün bölgeye de yayılacağı vurgulanmaktadır. Siz bunlara, son aylarda kesin bir dille reddedilse de (bazı ülkelerin tepkisini gidermek için) İslam paydasında Neo Osmanlıyı ihya etmek söylemini de ilave edebilirsiniz. Zira BOP bunu öngörmektedir. Yine bizimkilerin ifadesine göre öncülüğümüzde İslam Dünyasında, (Nedense Türk Dünyası hariç) bütün Orta Doğu ülkeleri arasında büyük bir dayanışma ve işbirliği organizasyonu meydana gelecekmiş.
Fena bir rüya değil. Büyük düşünmek lazım (!) değil mi? BOP sayesinde, babamızın oğlunun bile bahşetmeyeceği bir dünya, bizim oluyor. Ne güzel.
Peki BOP bu himmeti (!) yapıyor da, karşılığında bizden bir şey istemiyor mu? İstiyor, ehemmiyetsiz küçük (!) bir şey istiyor. O da şu: Orta Doğu ülkeleriyle entegrasyona gidebilmek için iç yapımızı buna uygun hale getirmeniz lazım. Türkiye’nin, üniter (merkezi yönetim) ve milli (tek milletin devleti) yapısından, federasyon (çok merkezden yönetilen), çoğulcu (çok ortaklı) yapıya geçilmesi şart. Hani eko-politik diye bir kuruluşun açıkladığı gibi, dış yapıya göre, iç yapının yeniden düzenlenmesi.
Daha açık ifadesiyle, birkaç istisnanın dışında, bütün dünyaya, Selçuklu ve Osmanlı’ya uygun olarak kurulmuş olan milli devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye edecek, aynen Irak Federasyonu gibi olacağız.
İyi de, meşruiyetin ve gücün kaynağı olan bir millet, aşiret topluluklarına göre parçalara ayrılıp, her birine siyasi kimlik verilerek bunlar üzerine egemenlikler inşa edilirse, halimiz nice olur. Ortada meşruiyet ve güç-kudret kalır mı? Bu ucube rejim bizi Yugoslavya’ya döndürmez mi?
ABD Başkanı George Bush tarafından ilk defa Ağustos 1990’da açıklanan “Yeni Dünya Düzeni” bu değil mi? Milli devletleri aşiret ve şehir devletlerine kadar parçalamak, sonra da dünyayı yönetmek.
BOP İÇİN YENİ BİR DİN UYDURMUŞLAR!!!
Mehmet Necati GÜNGÖR
Bahai Dini
İran'da Mirza Ali Muhammed Bab'ın uydurduğu bir dini akımdır.
Muhammed Bab, öldürüldükten sonra Babiler İran'ı terk ederek 1852
yılında Bağdat'a kaçarlar. Mirza Hüseyin Ali ve kardeşi Harun Yahya,
Bağdat'ta da Müslüman halkın hücumuna uğrayınca Osmanlı devleti
tarafından İstanbul'a gönderilir.
İstanbul'da kaldığı dört aylık süre içerisinde peygamberlik
iddiasıyla Türk Milletinin tepkisini çeker ve Edirne'ye sürgüne
gönderilir...
Edirne'de kaldıkları süre içerisinde yoğun propaganda faaliyetleri
ile Edirne'de birçok taraftar kazanırlar. İki kardeşin ikisi de
kendi-lerini peygamber ilan edip; gölgesinde yaşadıkları Abdülaziz
dahil pek çok hükümdara mektup yazarak peygamberliklerini tanımalarını
ve Bahai olmalarını talep ederler. Ve en sonunda padişah Abdülaziz'in
sabrını taşırırlar.
Bu arada Harun Yahya ve Mirza Hüseyin Ali arasında peygamber-lik
çekişmesi başlar... Edirne'deki müritleri ikiye bölünür. Sultan
Abdülaziz bu gelişmeleri de görünce 12 Ağustos 1868'de Harun Yahya'yı
Kıbrıs'a, Mirza Ali'yi de Akka Kalesi'ne sürgüne gönderir...
Abdülaziz'in fermanında; iki kardeş bir daha ne birbirleri ile ne
de yakınları da dahil halkla görüşmemeleri şartı ile, sürgüne
gönderilmişlerdi.
Fethullah, Bahailerin sürgün hadisesini, sanki Hz. Muhammed'in
icretini anlatırmış gibi yorumlar. Mekke'den Medine'ye göçen
eygamberimizin yolculuğu kısa bir yolculuktur. Ancak burada
ethullah'ın anlattığı uzun ve meşakkatli yolculuk, Bahaullah'm ülke
"İke sürülmesinden başka bir şey değildir. Yitirilmiş Cennete Doğru
dlı kitabının 6. sayfasında Mukaddes Göç başlığıyla şöyle anlatıyor:
(...) bir tarafta anne karnından çocukluğa, çocukluktan
delikanlılık ve olgunluğa, derken yaşlılık ve ölüme uğrayarak upuzun
bir sefere çıkmış gariplerden garip insan fertleri; diğer yanda,
elindeki meş'aleyle çağlara ışık saçan, açtığı nurlu yolda ölümsüzlüğe
hazırlayan, karamsarlığın hükmettiği aynı noktalarda, ümit
meşcerelikleri meydana getiren yüce rehber ve yüksek kametler, hep
birer yolcudurlar ve bütün hayat boyu göç edip dururlar. İnançları,
düşünceleri, davaları uğrunda bitip tükenme bilmeyen bir göç...
Fethullah Gülen'e göre kutsal bir hicret olan Bahailerin sürgününü
er fırsatta anlatıyor: (Buhranlar Anaforunda İnsan, s. 11 Bilindiği
"zere Hz. Muhammed'i şayet anlatıyorsa Fethullah Hz. Muhammed'in ömrü
sürgünlerle geçmemiş sadece Mekke'den Medine'ye bir sefer zorunlu göç
etmiştir. Bu yüzden burada anlatılan Bahullah'ın oğullarının diyardan
diyara sürgün edilmeleridir.)
19. asrın son çeyreğinde başlayıp günümüze kadar sürege-len
buhranlar zinciri, bilhassa en son halkasıyla, her şeyi, hatta bütün
mukaddes değerleri yutmaya hazırlanan korkunç bir girdap halini aldı.
Burada 19. asrın son çeyreğinde başlayıp halen daha devam eden
areket Bahai hareketinden başka bir şey değildir.
Abdülaziz'in fermanıyla birbirleriyle konuşmama kaydı ile sürgüne
gönderilen Bahaullah'a nasıl ağıt yakıyor. Bunu okuyan Müslümanlar da
bu adamın İslam tarihiyle alakasız bu ifadelerinin ne anlama geldiğini
çözemiyorlar...
Bir başka defasında da seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi.
Hani o güne kadar, bir lahza kendisinden ayrıl-madığın kardeşinle
konuşmaktan... Savaş meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz
dize oturduğun kardeşin-le konuşmayacaktın. Emir, Ali bir divandan
çıkmıştı ve sen buna riayet etme kararında idin. Dübeşte olduğun o zat
aşkı-na, söyle bana! Şu benim bilebildiğim "Bilmiyorum" sözünden
başka, ona bir laf ettin mi? Değilse, o ne sadakat, o ne vefa ve o ne
irade! (Çağ ve Nesil, s. 12)
Bahaullah, Akka'ya sürüldüğü zaman 52 yaşında idi. Orada dizanteri
hastalığından 1892 yılında öldü... Yerine, Abdülbaha namıyla oğlu
Abbas Efendi geçti. Abdülbaha 23 Mayıs 1844'de Tahran'da dünyaya
gelmişti. Babasının sürgünleri ve çalkantılı yaşamında hep yanında
olup, vefalı bir yardımcısıydı...
1908 Meşrutiyet ilanına kadar Akka'da göz hapsinde tutuldu. 1910
yılında bütün dünyayı Bahailik dinine davet edecek üç yıllık uzun bir
yolculuğa çıktı. Mısır'ı, Avrupa'nın büyük şehirlerini, Amerika'yı
müritleri ile beraber şehir şehir dolaştı.
Abdülbaha'nm döneminde Almanya, İngiltere, Hindistan, Mısır ve ABD
Bahaileri çok büyük bir yayılma hareketi ortaya koydular. 28 Kasım
1921'de Hayfa'da, Bahailiğin ruhani merkezinde öldü.
Abdülbaha'nm ölümünden sonra torunu Şevki Rabbani, Bahailerin
lideri oldu. Şevki 1 Mart 1897'de Akka'da doğdu. Öğren-imini Beyrut
İngiliz Koleji'nde, üniversiteyi Oxford Üniversitesi'nde okudu. 1937
yılında Kanadalı bir Bahai ailenin kızı olan Miss Marie ile evlendi,
fakat çocuğu olmadı.
Bahailiğin Kuran'ı sayılan Kiiabiil Akdes'i dünyanın en ücra
yerle-rine kadar yaydı. Devamlı konferanslar ve sempozyumlar
düzenle-yerek özellikle ABD'de çok büyük bir kitleyi Bahai dinine
soktu.
İngiliz devletinden Sır payesi olarak ödüllendirilen, Amerikan
başkanlarıyla arkadaşlık yapan Şevki Rabbani, başta Hayfa olmak üzere
dünyanın her tarafında iki binden fazla Bahai mabedi yaptırdı ve 4
Kasım 1957'de Londra'da öldü.
Bahailer, Mirza Muhammed Bab'ın terör ve suikastlarla ihtilal
yapmaya kalkışmasından kendilerince dersler çıkararak, kendilerini
barışçı bir toplum olarak lanse edip, cemaatleşerek sempozyumlar
yoluyla dinlerini yaymaya çalıştılar.
Fethullah Gülen'in en son düzenlediği Harran Dinler Sempozyumu
bütün dünya Bahailerinin rağbet ettiği bir toplantı oldu. Aslında
Bahailiğin amaçlarından biri olan dinlerin birleştirilme projesinin
payandalığı yapılıyordu... Bu toplantı Hıristiyanları ve Musevileri
Müslümanlarla beraber Bahailik dinine sokma gayretinin bir parçasıydı.
Üstelik böyle bir
sempozyumun baş aktörleri arasında, Nurcuların Cumhurbaşkanı adayı
Sadi Somuncuoğlu da yer alıyordu.
Hem milliyetçi bir partinin başkanlığını yapacaksın hem de Türk
topraklan üzerinde Bahailerle beraber sempozyum düzenleyeceksin.
Somuncuoğlu! Sen, nasıl bir vatansever nasıl bir Müslümanlık inancına
sahipsin lütfen Türk Ulusunu bilgilendir.
Bahailerin Kur'an yerine kabul ettikleri KitabulAkdes isminde bir
kitapları vardır. Diğer bir adı da Kutsal Beyan'dır.
Bakınız Müslüman olduğunu iddia eden Fethullah'ın Kur'an ve cami
ile hiç işi yoktur. O Bahailerin beyanına inanır:
Bir hakikatin değişik rükün ve yönlerinden ibaret olan: İman, göç
ve cihat üçlüsünün, Kutlu Beyan*da ekseriya peşipeşine zikredilmesi,
bu meselenin ne denli ehemmiyet arz ettiğinin en parlak delilidir.
(Yitirilmiş Cennete Doğru, Çağ ve Nesil 3, s. 6)
Aynı Fethullah Gülen, Bahaullah, Bahailik dini ve onların kitabı
Beyan'a meftunluğunu, sanki İslam'ın kutsal değerlerini anlatır gibi
emsali görülmemiş bir sinsilikle anlatarak, dindar insanlarımızı
kandırmaya çalışıyor... İşte size bir ispatı daha:
Sen, onulmaz dertlerimizin mesihi ve lokmanı! Renklerimizin
sarardığı, nabızlarımızın durgunlaştığı ve soluk-larımızın hırıltıya
dönüştüğü, cenaze alayları ve kafuri kokularıyla bir hal olduğumuz şu
günlerde, senin şimşekler gibi çakan bakışlarına, yıldırımlar gibi
gürleyen Beyanına sağnak sağnak milletin bağrına dökülüp o'nunla
kaynaşan, o'na yeni istihale yollarını açan uyarıcı gücüne değiştirici
iradene, "Kerbela" mağdurları gibi muhtaç ve susamış durumdayız...
(Çağ ve Nesil1, s.24)
Bahailikte ezel, zamanın önüne ön tasavvur edilmeyişi, ebedde,
sonuna son tasavvur edilmeyişidir. Ezeldenebede sözü sonsuzluğu önden
sona, daha doğrusu önsüz ve sonsuz anlamına gelir.
Fethullah Gülen'in bir çok kitabında tekrarladığı gibi bu söz
aslında Bahai inancının temel direğidir. Yine Fethullah'ın birçok
konuyu açıklarken araya sokuşturduğu Kııib kelimesi Bahai dininde
sonsu-zluğu ifade eden eski İran inanışı olan reenkarnasyonun da
tezahürü sayılan bir kelimedir. Kutb değirmen taşının kendi etrafında
dönen milidir.
Bu dönüş, kimi zaman ezeldenebede, kimi zaman Fethullah'ın
bastırdığı kitabın kapağında da olduğu gibi kozadankelebeğe, kimi
zaman da Bahaullah'm oğlu Abdülbaha'ya hitap ettiği gibi Allatılan
Allah a kendini büyük Allah, oğlunu da küçük Allah farz edecek bir
şekilde gerçekleşir. Yine Fethullah'ın kullandığı nıakro alemden mikro
aleme kelimesi Bahailikteki sonsuzluk inancının şifresi olarak kabul
edilir.
Bahailerde Mirza Muhammed Bab, kapıyı açan müjdeci anlamına gelir.
Bahaullah ise, Mesih kabul edilmiştir. Baha kelimesi
ululukgüzellikparlaklık ve nur anlamına geliyor. Bahailerde 9, 19, 99
gibi sayılar kutsaldır.
Bu konuda Fethullah şöyle diyor:
Bir sarayın kapılarından 999'u açık biri kapalı olsa, kimse o
saraya girilemeyeceğini iddia edemez. Yeter ki, gözlerini yummasın.
Zaten 999'u herkese açıktır. (İnancın Gölgesinde7, s. 13)
Bahailerde cenazeler defnedilirken ceset toprağa temas ettirilmez.
Ceset billur veyahut mermerden cilalanmış taş bir sanduka içerisine
konur. Zaten Bahaullah'm kemikleri de Hayfa'da bir mermer lahitin
içerisine konulmuştu.
Gizli bir Bahai olan Saidi Nursi öldüğü zaman tıpkı Bahaullah gibi
cesedinin toprakla kavuşmadan mermer bir lahit içine konmasını vasiyet
etmiştir. Bu resim, 60 İhtilali'nde cesedinin kırılıp içinden
çıkarıldığı mermer lahite aittir. Bahailerin cenaze definleri bile
İslam'a aykırıdır.
Kadınlar, Bahai inancında tamamen serbesttir. Hatta bir kadının 9
erkekle ilişkisi normaldir. Bahailerde ibadete başlama yaşı 16'dır. 70
yaşından sonra da ibadet mükellefiyeti biter.
Fethullah Gülen Kozadan Kelebeğe isimli kitabının 28. sayfasında
Bahailiğini nasıl ifade ediyor:
16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi sayıyorum.
Bahailerin uydurduğu dinde namazın kıblesi Akka'dır. Dini
emirlerin muhteviyatı KitabülAkdes denen kutsal kitaplarından
alınır... Namaz günde üç vakittir. Bahaullah, (kendi ifadesi ve
iddiasına göre) Allah'ın zuhuru'dm. Yani kendini Allah kabul ediyor.
Örneğin Bahaullah'm yazdığı Kitabı Bedi isimli eserinde der ki:
Önceden Bab'ın dediği gibi ben benden başka mabut olmayan
Allah'ım. Benden sonra gelen de bunu der.
Abdülbaha'nm, babası Bahaullah'ı anlatan Mektuplar isimli eserinde
şeklindeki beyti naklediyor (Türkiye de Mezhepler, s. 173):
Baha nın bütün Allah 1ar benim emrimin sızıntılarından Allah
oldular Bütün Rabler benim hükmümün esintilerinden Rab kesildiler
1979 yılı Şubat ayından beri Fethullah'ın neşrettiği Sızıntı
dergisinin isminin gizli manasını Fethullah inkar edemeyecektir. Çünkü
bu kitabı okuyan en cahil Müslüman bile ortaya konan mantıklı
ispatlar-dan sonra yanılma payımın milyonda bir bile olmadığını kanaat
getirecek.
Zaten bilgili ve araştırmacı insanlar bu kitaptaki savların
doğruluğunu araştırmaya girişeceklerdir. Bu da benim kitabı yazmaktaki
gerçek amacımdır.
Seferde olanlar zaten namazla mükellef değildir. Abdest ise elleri
ve yüzü yıkamaktan ibadettir. Şayet su bulunmazsa 5 kere "En temiz
Allah adıyla" diye tekrarladılar mı abdest alınmış kabul edilir.
Şehirlerdeki ve ülkelerdeki Bahaileri 19 kişilik bir heyet idare
eder... Malın beşte biri Beyîül Adi'e verilir. Hac yalnız erkeklere
farzdır. Evler kutsal olduğu için Nur evleri olarak kabul ettikleri
Bahaullah'ın Bağdat'daki evi ya da Mirza Muhammed Bab'ın Şiraz'daki
evi ziyaret edilir.
---------------------------------------
Semih Tufan Gülaltay:
"Fethullah Müslüman Değil, Bahailerin lideri"
Fethullah-Bahaîlik ilişkisi
Semih Tufan Gülaltay, İleri Yayınları'ndan çıkan "Fethullah Müslüman
mı" kitabında Fethullah Gülen'i farklı bir açıdan inceliyor. Kendi
kaleminden okuyalım:
"Bu kitaptaki ana mevzu, Fethullah'ın rejim düşmanlığı ya da ABD adına
yüklendiği misyon değil... Ben O'nun İslamiyet'in içine sokulmuş bir
Truva atı olup olmadığını sorguluyorum. O bir Truva atı mıdır?
Fethullah Bahaîler'in gizli lideri midir? Amaç İslam dinini tahrif
etmek midir? Gerçek ve halis müslüman kitlemizi Fethullah'tan nasıl
koruyabiliriz? Ve benim için işin en önemli yanı 21. asrın en büyük
dinamik gücü olan Türkçü gençliğin Türk-İslam sentezi adı altında
kandırılmasının önüne geçme yollarının ortaya konmasıdır... Nurculuğun
Türk milliyetçilerinin sırtına basarak Tevrat ittifakı kurmasının
önüne geçmek, Orta Asya'da misyonerlik okulları açarak İngilizceyi
Orta Asya'da tek dil haline getirme çalışmalarına artık dur
diyebilecek miyiz?
Fethullah'ın birinci gayesi Türk devletini ele geçirmek, ikinci gayesi
ise, geçmişin intikamını almak için İran'ı istila edip İran'la harbe
girmektir... O, bu operasyonda Turancıları kullanmayı düşünüyor...
Bütün Türk dünyasını ele geçirdikten sonra ise önce aldatmaca bir
dinler diyalogu oluşturacak sonra da gerçekte bir Tevrat ittifakı olan
Bahaîliğe geçiş sürecini başlatarak bütün dünya dinlerini Bahaîlik
altında birleştirme sürecini başlatacaktır... Son merhalesi
Fethullah'ın "mesih" ilan edilerek dünya peygamberliğine adım
atmasıdır..."
Kitapta Gülaltay, Fethullahçılığın kökeni İran'a uzanan Bahaîlik
tarikatının bir kolu olduğunu ve Gülen'in Bahailiğin günümüzdeki
lideri olduğunu iddia ediyor.
Gülaltay'a göre, Bahaîlik sıradan bir tarikat veya cemaat değildir.
Hatta Bahaîlik İslam içinde bir mezhep de değildir. Bahaîlik, 3 büyük
dini, İslamiyeti, Hıristiyanlığı ve Museviliği tek bir pota altında
birleştirmeye çalışan bir dinlerüstü mezheptir. İran'da İslam öncesi
geleneklerini sürdürmek isteyen ve bu nedenle İslamiyeti diğer
dinlerle birleştirmeye ve tahrif etmeye çalışan çeşitli tarikatlara
dayanmaktadır. Bahaîliğin ortaya çıkışını 800'lü yıllara kadar götüren
Gülaltay'a göre Fethullah'ın Müslümanlık anlayışının ardında aslında
kökeni İran'a dayanan bu İslamdışı tarikatlar vardır. Dolayısıyla
Fethullah'ın ne kadar Müslüman olduğu sorgulanmalıdır.
Gülaltay kitabında, İran'daki Batınî mezheplerinin her birinin ortaya
çıkışını ve birbirini nasıl takip ettiğini anlatıyor ve bu mezheplerin
neden İslamdışı sayıldığını örnekleriyle okuyucuya sunuyor. Gülaltay,
İran'daki İslamdışı mezhepleri Mazdek'le başlatıyor. Sonra sırasıyla,
Hürremiye Mezhebi, Babek, İsmailiye ve Hasan Sabbah, Hurufîler,
Cavidaniye, Babilik, Bahaîlik... Gülaltay'a göre bu mezhepler farklı
isimler taşımalarına karşın aslında aynı mezhebir devamıdır. Çünkü,
sık sık İran Devleti'ne ve Halifeliğe karşı ayaklanan bu mezhepler,
başarısız olunca yollarına devam edebilmek için isim değiştirmiştir.
Yoksa eylemleri de inançları da farklı değildir.
Bu tarikatların kısa bir tarihin sunduktan sonra Fethullah'ın bu
tarikatlarla bağlantısını yapıtlarından örneklerle açıklanıyor.
Örneğin Batınî tarikatlarının en önemli özelliği yasak kimliklerini
saklayarak takiyye yapmalarıdır. Gülaltay'a göre, Batınîler takiyye
yaparak gerçek inançlarını gizlerler, Müslümanlarla kaynaşırlar ve
devleti içten içe fethetmeye çalışırlar. Aynen Fethullahçılar gibi...
Batınîlerin Kitabün Nur'undan Saidi Nursi'nin Risale-i Nur'una
Öncelikle Batınîler, şeyhlerinin kitabını Kuran yerine kabul ederler.
Cavidanîyeler, şeyhleri Fazlullah'ın Cavidannamesi'ni, Babiler ise
şeyhleri Muhammed Bab'ın kitabı Kitab-ün Nur'u Kuran kabul ederler. Ne
hikmetse, Saidi Nursî'nin Risale-î Nur'u isim olarak ve cemaatin
gösterdiği saygı bakımından, içerik olarak, Kitab-ün Nur'a çok
benzemektedir. Türkiye'deki Nurculara göre, Kuran anlaşılması zordur,
bu nedenle müritlere Nur Risaleleri önerilir. Risalelere adeta ikinci
bir Kuran mualemesi gösteren Fethullah, Gülaltay'a göre bu şekilde
Müslümanlığa da aykırı hareket etmiş olmaktadır. Gülaltay,
Fethullah'ın şu sözüne dikkat çekiyor: "İlimler sahasında meselenin
temel esprisini ise Bedîüzzaman'ın mülahazasında buluruz. Şöyle der o:
Allah'ın iki kitabı vardır. Biri kainat kitabı, diğeri Kur-an'ı
Kerim." Gülaltay'a göre Fethullah Gülen, "Kainat kitabı" derken
Risaleleri kastetmektedir. Gülaltay, buna benzer pek çok örneği
kitabında veriyor ve Nurcuların Risaleleri öne çıkarmasının nedeninin
Kuran'ın geçerliliğini ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor.
Fethullah isminin kaynağı Gülen'in kimliğini ele veriyor
Fethullah Gülen'in isminin kaynağı da gizli kimliğinin bir başka
göstergesi. Gülen'in ismi 1844 yılında İran Şahı'nı öldürmeye kalkışan
bir Bahaî fedaisinden gelmektedir: Fethullah Kamî. Fethullah Gülen'in
ailesinin İran'dan göçme olduğunu da ortaya koyan Gülaltay, Bahaîlikle
bir başka bağlantısını daha ortaya çıkarmaktadır.
Fethullah'ın rumuz olarak kullandığı isimler de eski Bahaî
kahramanlara atıftır. Örneğin, "1982 yılının sonlarında DGM
savcılığının hakkında başlattığı soruşturmada, Fethullah'm Dahhak kod
adını kullanarak kitap yazdığı tespit edilmiş. Bilindiği üzere Dahhak
İran mitolojisinde, İran'ı istila edip İran Şahı Cemşit'i testere ile
ortadan ikiye böldürten, İran halkına işkenceler, eziyetler yapan bir
adammış. İran halkı Dahhak-ı Zalim diye andıkları bu gaddar adamın
zulmünden perişan olmuştu."
Işık evlerinin sırrı: Ev-mabetler
Gülaltay, Babilerin ibadet için camiler yerine evleri tercih etmesiyle
Fethullahçıların Işıkevleri arasında da bir bağlantı kuruyor:
"Babiler, camilere gitmez, cemaatle namaz kılmazlardı. Bunun yerine
evlerde toplanmayı tercih ederlerdi." Ardından Nur evleriyle ilgili
Fethullah Gülen'in şu sözlerine dikkat çekiyor: "Bu ışık evlerinin
kendine has özellikleri vardır... Yüreği pek, imanı çelik insanların
yetiştiği kutsal mekanlardır... Artık geçmişte camide yapılan dini
ruhunun müzakereleri bu evlerde biraraya gelinerek yapılacaktır." Ve
Gülaltay nur evlerinin İslamdışı olduğunu şu şekilde anlatıyor:
"Anlaşılacağı gibi Fethullah Gülen, bundan sonra caminin önemli
olmadığını söylüyor. Çünkü büyük ustası Kürt Sait de camiye girmezdi.
Buradaki amaç ise İslam'ın birliktelik ve cemaat ruhunu yıkmaktır.
Kurretü'l-Ayn'ın ve Babi şeyhlerinin vaaz verdiği yerler camiler
değildi. Fethullah'ın tabiriyle nur evleriydi. Yine aynı Fethullah,
Yeşeren Düşünceler isimli kitabının 164. sayfasında ev-mabet [adıyla]
bu ışık evlerini tarif ediyor. Ev-mabet terimi Bahailik dininde mabede
verilen addır. Bahailerin mabedlerine ev-mabet adı verilir."
Gülen'den Bahailere gizli övgüler
Gülaltay, Fethullah'ın kitaplarında Bahaîlere nısal gizlice övdüğünü
de ortaya çıkarıyor. Örneğin, Fethullah'ın Hz. Muhammed'i anlattığı
sanılan kimi yazılarında aslında Bahaîlerin lideri Molla Muhammed
Ali'yi andığını aktarıyor: "Dostların vefasızlığına, düşmanların ardı
arkası kesilmeyen istila ve ifsatlarına uğramasaydı, kim bilir daha
neler yapacaktı? Keşke, bu mübarek dünya; duygu, düşünce, anlayış ve
hayat felsefesiyle hiç değişmeseydi. Onun yiğitliği, sadeliği ve
mertliği bu güne kadar dipdiri kalabilseydi. Keşke O muhteşem saray ve
yüksek kasırların altın yaldızlı kubbeleri altında, baygın ve mahmur
dolaşan hasım dünyanın, talihsiz insanlarının durumuna düşmeseydi."
Gülaltay, bu alıntıda önemli bir çelişkiyi yakalıyor: "Yukardaki
metinde anlatılan kasır ve saraylar dönemin İran Şah'ının
saraylarıdır. Çünkü Hz. Muhammed devrinde Arabistan'da ne kasır vardı
ne saray."
Gülaltay, bu konuda daha pek çok örnek yakalamış. Gülaltay'a göre,
baskı ve zulüm gören insan tasvirleri sanılanın aksine Hz. Muhammed
dönemi yaşamış Müslümanlar değil, başarısız ayaklanmalardan sonra
yurttan yurda göçürülen Bahailerdir. Örneğin, 1868'de Bahaîler sürgüne
gönderilir. Fethullah Gülen'in kitaplarında anlattığı ömür boyu süren
büyük göç aslında Bahaîlerin sürgünüdür. Gülaltay'a göre bahsedilen
göç sanıldığı gibi Mekke'den Medine'ye Hz. Muhammed'in hicreti
değildir.
Başka bir yerde ise Fethullah şöyle diyor: "Bir başka defasında da
seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi. Hani o güne kadar, bir
lahza kendisinden ayrılmadığın kardeşinle konuşmaktan... Savaş
meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz dize oturduğun
kardeşinle konuşmayacaktın." Gülaltay'a göre burada kastedilen de yine
Bahai liderleridir. Çünkü Müslümanların tarihinde kardeşiyle
konuşmaktan men edilme gibi bir cezalandırma söz konusu edilmemiştir.
Halbuki Abdülaziz'in bir fermanında, Bahaullah'ın çocukları
birbirleriyle konuşmamaları kaydıyla sürgüne gönderiliyordu.
Fethullah'ın uğruna gözyaşı döktüğü işte bunlardır.
Fethullahçılıkla Bahaî inanışları arasındaki paralellikler
Gülaltay'ın bulduğu çeşitli paralellikleri şöyle sıralayabiliriz:
- Bahaîler cenazelerini İslam inanışının tersine, mermer lahitler
içinde gömerler. Saidi Nursî de vasiyetinde cesedinin lahitin içine
konulmasını istemiştir.
- Bahaîlerde ibadete başlama yaşı 16'dır. Fethullah Gülen de bir
kitabında şöyle demektedir: "16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi
sayıyorum."
- Bahaîlikte el öptürmek kesinlikle yasaktır. Fethullah Gülen de el
öptürme konusunda şöyle diyor: "Fevkalade rahatsızlık duyuyorum. El
öptürme prensibim hiç yoktur."
- Bahaîler, camiye girmez, cemaatle namaz kılmaz. Sadece cenaze namazı
kılarlar. Gülaltay'a göre, Fethullah Gülen'in de cenaze namazı dışında
camiye girip namaz kıldığını şu ana kadar kimse görmemiştir.
- Bahaîlikte kurban kesilmez. Ünlü Fethullahçı bilim adamlarından
birisi de katıldığı bir tartışma programında kurban kesmeyi hapvan
katliamı olarak nitelendirmiştir.
- Bahaîlikte, herkes malının yüzde beşini, toplumun başında bulunan
19'lar heyetine vermek zorundadır. Fethullahçı organizasyon ve
vakıfların başındaki yönetim kurulu da 19 kişidir.
Fethullah ile Bahaîler arasındaki bir başka somut bağlantı ise Saidi
Nursi'nin hayatından alınmaktadır. Saidi Nursi, Gülaltay'ın ortaya
çıkardığına göre, İran Şahına suikast düzenleyen Babilerin
şeyhlerinden Celaleddin Afgani'nin İran'dan kaçıp Abdülhamit'in
himayesine girmesi sırasında kuryelik etmişti. Saidi Nursî, yine bir
başka Bahaî tetikçi Kirmani'yi de İran-Türkiye sınırında karşılayacak
ve İstanbul'a kadar kendisine eşlik edecekti.
Gülen'in sözlerinde gizli anlamlar
Fethullah'ın eserlerinde gizli gizli Bahaîlik propagandası yaptığını
da Gülaltay çeşitli örneklerle açıklıyor:
Kapı: Bahaî mezheplerinden Babiliğin kurucusu Muhammed Bab'tır. "Bab"
kelimesinin bir anlamı da "kapı"dır.
"Ulu sultan! Canlı-cansız, insan-hayvan, (..) her şey varlığını
soluklar.": Gülaltay bir başka bölümde ise Gülen'in bu sözündeki gizli
anlamı ortaya çıkarıyor: Ulu Sultan kelimesi Bahaî Şeyhi Bahaullah'a
atfedilmiştir. Hayvanları, eşyaları bile Allah'ın kulları olarak kabul
eden ise Muhammed Bab'ın hocası Kazım-ı Reşdi'dir.
Nebiler Sultanı: Gülaltay, Fethullah'ın sık sık kullandığı "Nebiler
Sultanı" teriminin de karşılığını buluyor. Gülaltay'a göre,
Fethullah'ın burada kastettiği Hz. Muhammed değil, Bahaullah'tır.
Çünkü, Bahaullah'ın lakabı döneminde "Sultan"dır.
Nur Asrı: Muhammed Bab'ın Kitabün Nur ile Babiliği yaydığı ilk yıllara
da Nur asrı denmektedir.
Timur ve Cengiz düşmanlığı: Fethullah bir kitabında şöyle diyor:
"Allah bir zamanlar Cengiz, Hülagü ve Timurlenk'in eliyle hırpaladığı
ve ikaz ettiği İslam alemini bugün de Batılılar vasıtasıyla hırpalayıp
ikaz etmektedir..." Gülaltay, Fethullah Cengiz, Hülagû ve Timurlenk'e
karşı olmasını bu hükümdarların Bahaîlerin önemli önderlerini öldürmüş
olmasına bağlıyor. Cengiz Han'ın oğlu Hülagû, Hasan Sabbah'ı;
Timurlenk'in oğlu Miranşah ise Fazlullah'ı öldürmüştü.
"Dönmezem" ve "mum gibi yanıp erimek": Bu kelimeleri de Fethullah sık
sık kullanmaktadır. Örneğin: "Çevresinde kol gezen tehlikelere
aldırmadan, yüce derslerine devam eden ve hakkında bayağıların
bayağısı hükümler kesilip biçilirken. 'Hançer ile yüreğimi yar! Senden
dönmezem' diyerek hakikati haykıran büyük muzdariplerin 'Evet hep
böyle ızdırap gören ızdırap düşünen ve bir mum gibi yana yana eriyip
giden, bu yüce kametlerin arkasında yürüyenler hiçbir zaman
aldanmadılar ve hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramadılar.'" Tahran
Kalesi'nde infaz edilmeden önce "Dönmezem" diye bağıran Bahaîlerin
ünlü kadın kahramanı Kurretül-Ayn'dır. O dönem Bahaîlere yapılan
işkenceler arasında en yaygın olanı da vücutları hançerle yarıp
içlerine mumlar sokulmasıydı.
Fetret Devri ve Rönesans: Fetret devri derken kastedilen Bahailerin
yaşadığı uzun sürgün dönemidir. Yeniden diriliş ise Bahaîlerin
öğretilerini tüm dünyaya kabul ettirmeleri demektir. Örneğin: "Bu ise
uzun bir fetretten sonra, bu mazlumlar ülkesinin yeniden dirilişi ve
"Rönesansı" demektir. Kimbilir, belki o zaman batmak üzere olan
dün-yanın diğer kesiminin elinden tutup kaldırma fırsatı doğar."
Kendini peygamber gören Gülen
Bahaîlerin bir başka propagandası şeyhlerinin peygamber olduğudur.
Bahai şeyhleri kendi peygamberlikleri altında tüm dünya dinlerini bir
arada toplanmaya çağırırlar. Gülaltay, Fethullah'ın kimi yazılarında
satır aralarında kendi peygamberliğini nasıl savunduğunu
göstermektedir:
"Allah, elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır."
"İnsanlar, akıllarıyla kainatta cereyan eden hadiselere bakıp, Allah'ı
bulsalar bile yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip,
nereye gittiklerini ve ibadetlerinin keyfiyetlerini peygambersiz
bilemezler."
"Hilafete giden yol herkese açıktır."
"Hak için halkın temsilcisi demek, peygamber mesleğine talip olmak ve
onu temsil etmek demektir. Onu yapabilmek için de peygamberane aşk,
şevk, gayret, azim, cehd ve irade gerekir."
Fethullah görüldüğü gibi yeni peygamberlere ihtiyaç olduğunu ve
Allah'ın insanları peygambersiz bırakmayacağını söylüyor. Halbuki
İslam inancına göre Hz. Muhammed son peygamberdir. Yalnızca bu bile
Gülaltay'a göre Fethullahçılığın İslamdışı olduğunun bir kanıtıdır ve
bu propagandanın bir sonraki aşaması Fethullah'ın kendisini Mesih ilan
etmesi olacaktır.
Fethullah'ın Amerikancılığının Bahailikteki kaynağı
Gülaltay, kitabın sonuna doğru Fethullah'ın gerçek amacının dünya
çapında bir Bahaî imparatorluğu kurmak olduğunu ortaya koyuyor.
Gülaltay, Avustralya'dan Afrika'ya Asya'dan Amerika'ya milyonlarca
Bahaînin bulunduğunu söylüyor. Bahai imparatorluğunun işlevi dünya
çapında ABD'yi iktidara getirmek olacaktır. Zaten, Bahailiğin ortak
dili de İngilizce olacaktır. Gülaltay'a göre ABD'de bugün 20 milyon
Bahaî yaşıyor ve Bahailerin etkinliği oldukça önemli. Zaten Bahailerin
kullandığı ev-mabetlerin kubbeleri de Beyaz Saray'ın kubbesine
benziyor.
Fethullah'ın Orta Asya'daki misyonu da bu şekilde ortaya çıkıyor.
Gülaltay'a göre Bahailer dünya çapındaki iktidarlarında İngilizce'yi
resmi dil olarakilan edeceklerdir. Fethullah'ın okullarının tümünde
İngilizcenin öğretilmesinin nedeni olarak bunu gösteriyor. Üstelik
Fethullah'ın en etkin olduğu Türk Cumhuriyetlerinden olan
Yakutistan'ın durumunu da Gülaltay'dan öğreniyoruz. Bu ülkedeki
Fethullahçı proje sonunda başarıya ulaşmıştır. Yakutistan'ın resmi
dili İngilizce olarak ilan edilmiştir.
Gülaltay, Fethullah Gülen tehlikesinin uluslararası çapta olduğunu bu
şekilde olduğunu ortaya koyduktan sonra kitabında tüm Türk milletini
uyarıyor ve Fethullah tehlikesi hakkında Devlet üzerine düşeni
yapmazsa görevin Kuvayı Milliyeci Atatürkçülere düşeceğini söylüyor:
-------------------------------------------------
Mehmet Necati GÜNGÖR