Demokrasi askersiz rejimin adı mı?
Adı “2. Cumhuriyetçi” olarak anılanların söylencelerine toplumun tepki verdiği günleri anımsadınız mı?
Peki; ülkenin tüm kurumları üzerinden yapılan anketlerde askerin güvenilirlikte ilk sırada yer aldığı günleri?
Siyaset ve siyasetçiye güvenin en alt sıralarda yer aldığı ülke biz değil miydik?
YAŞ kararlarının alındığı geleneksel toplantılar hala yapılıyor, ancak oturma biçimi geleneklerden farklı. Ülkede uzunca bir süredir fiilen sürdürülen “Başbakanlık Sistemi” YAŞ toplantısında adeta ilan ediliyor ve artık kendilerine kibarca “yandaş” adını verdiğimiz iktidarın hukuk dışı uygulamalarının destekçisi 2. Cumhuriyetçi tayfa bu durumu “sivilleşme” diye yutturmak için takla üzerine takla atıyorlar.
Bazıları işi öyle ileri noktalara vardırıyor ki; İsveç gibi ülkelerden örneklerle askerin pozisyonundaki değişikliği demokrasi ile buluşturmaya çalışıyorlar. Nihayet darbelerden kurtulmuş ve demokrasiye ulaşmışız gibi bir hava estiriliyor.
12 Eylül rejiminin olumsuzluklarından söz eden bir dostuma söylediklerimi paylaşmak isterim. Evet ülke bir darbe yaşadı. Asker geldi, demokrasiyi askıya aldı. Demokrasi karanlık bir tünele girdi, ancak o tünelin bir ucu vardı ve bir ışık görünüyordu o uçta. Bugün ülke yine bir darbe yaşıyor. Bunu Meclisin çoğunluğunu ele geçirmiş, arkasında toplumun yarısının iradesinin olduğunu iddia eden sivil güç yapıyor ve girilen karanlık giderek koyulaşıyor, ne zaman normalleşeceğimize dair en küçük ne bir işaret, ne de tünelin ucu ve ışığı var. Toplumun Atatürkçü Cumhuriyet’ten yana olduğu bilinen yerleşik kurumlarının içlerinin boşaltılması ve topluma kanaat önderliği yapacak kişilerin tutuklanması üzerinden yürütülen bu harekatın “demokrasi” başlığı ile örtülen baskı ve korku ile yürütülüyor olması, karşı refleksleri törpülüyor.
AKP öncesinde Türkiye, irtica ve terör tehdidi altında bir ülkeydi ve laik Cumhuriyet’i koruma altına alma çabası yüzünden demokrasinin ilerleyişi gecikmekteydi. Bugün o günlerin demokrasisini arayacak noktadayız. İrtica ve terör tehdit olmayı sürdürürken Meclis içinde aldığı yerini gün geçtikçe güçlendiriyor.
Bugün artık 2. Cumhuriyet adı anılmadan kurumsallaştırılıyor; ve dikkat ediniz kolaylaştırıcıları 2. Cumhuriyetçi olarak tanıdığımız güya liberal isimler. Atatürk Cumhuriyeti’nin tasfiyesine kürek çeken bu tayfalar, irticanın ve bölücü terörün güç kazandığı yeni aritmetiğin içinden demokrasi çıkmayacağını toplumun AKP’ye oy veren kesiminden daha fazla bilmekteler. Demokrasiyi dillerinden düşürmeyişlerine aldanmayınız; söz söyleme özgürlükleri bugün hükümet olmuşların söylenceleri ile sınırlı; hükümetin söyleminin dışına çıktıkları an yerlerinden olacaklarının korkusu ile yaşarlarken, tutukluluklarına katkı koydukları vatanseverlerden daha az özgürler.
Liberal ayaklarında demokrasiye tutunarak, hukuksuzluğun alabildiğine genişlemesine katkı koyarak ayakta tutmaya çalıştıkları iktidarın bu hukuksuzluğu kendilerine karşı da kullanacağı günlerin gelebileceği endişesini taşımaya başlayanların sayısı giderek artsa da, bunu yüksek sesle dile getirme cesaretlerinin olmayışı, satır aralarına ve noktalı virgülle ve de iktidarı ürkütmemeye çalışarak ifade etme aczine düşmüş olmaları içine girdiğimiz karanlık tünelin kendileri için de bir ışık olamayacağını en azından bazılarının fark etmesi nedeniyledir.Bu yüzden nihayet birileri çıkıp yasa ile hukuk aynı şey değildir demeye başladı.
Türkiye’de Cumhuriyet ve kurumlarının tasfiye edildiği ve askerin gücünün kırıldığını Başbakancı rejim fotoğrafı ile bu 2. Cumhuriyet heveslilerinin desteği ile ilan edilirken, sanki demokrasinin ölçeri askerin rejim içindeki yeri ve konumuymuş gibi bir yanlış eksene kaydırılmış oluyor.
Asker Türkiye’de demokrasinin düşmanı değil, koruyucu rolünü üstlenirken, bunu vesayetçi bir mantıkla yapmış olduğu için demokrasideki açmazımızı, çıkmaza sürükleyenlerden çok askere mal etmeyi yeğledik. Şimdi vesayetin yerini koyu bir otoritenin aldığı, demokrasiden tamamen uzaklaştığımız ve ne zaman geri dönebileceğimizi bilemediğimiz belirsizliğe itiliyoruz. Toplum endişeli ve seçim sonuçları konusunda samimi olarak kuşkulu. Kimse iktidarın toplumun yarısının oyunu aldığına inanmıyor.
Seçimlerin demokratik ve toplumun serbest iradesini yansıtmadığı, farklı görüşlere tahammül edilmeyen, seçilmişlerin gerçek seçilmiş olmadığı, hukukun yerini, hükümet edenlerin yasalarının aldığı, kurumların başındaki kişilerin iktidar destekçilerinden seçilerek zihniyet dönüşümü ile farklılaştırıldığı, muhalefetin uzlaşma sopası ile baskılandığı bu düzeneğin kurulmasına destek koyanlar gün gelip askeri vesayeti ararlarsa hiç şaşırmayınız.
Askerin vesayetini kırmanın yolu, askerin gücünü azaltmaktan değil, ülkede özgürlükleri çoğaltıp, eşitsizlikleri gidermek ve devleti azaltıp, toplumu çoğaltmaktan geçiyor. Bugün devletin; her zamankinden daha baskıcı ve kendisini var eden kurumlara karşı savaşkan, hukuka mesafeli, gerçekten demokrasiyi savunanlara ve yurtseverlere acımasız hale gelmesindeki gerçek sebepleri görmezden gelerek, korku ikliminin içinde askeri parantezin içine almakla demokrasiyi var edemeyiz.
Bu analizimizde Türkiye’yi içeriden okumaya çalıştık. Tüm bu yaşadıklarımızın sebebi olan AKP iktidarını ülkede var eden emperyalist güçlerin analizi başka yazıya kaldı. Farkında mısınız? Soğuk savaş sonrası düzenek kurulurken, soğuk savaş sürecinin aktörleri ve kalıntısı olan tüm kurumlar tasfiye edilmekte. O süreç demokrasiyi zorunlu olarak yükseltmişti. Şimdi koyulaşan baskıcı rejimler kuruluyor. Nerede? Müslüman coğrafyada. Saddam, Mübarek, Kaddafi, Esad…. Başlarına gelenler çok kötü… Ancak halkları belki yakın gelecekte onları arayacaklar… Kötünün kötüsüne doğru bir gidiş var…
Bugün onları kötüleyenlerin ve had bildirmeye kalkışanların demokrasi ile yakın uzak ilişkilerinin olmayışı ne büyük ironi ve aklımda hep o soru: onların kötülüklerinin cezasını kim verecek?
Atatürk ve O’nun eseri olan Cumhuriyet’i yıkmak için seferber olanlar yıktıklarının altında çok daha fazla ezilirlerken; Cumhuriyet’in erdemine sahip çıkmak için bedel ödeyen herkes dimdik ayakta kalacaklar; tıpkı Cumhuriyet gibi.
NOT: Fotoğrafta yer almayan askerlere bakarak demokrasi çığırtkanlığı yapanlara, tek kişiyi yücelten rejimlere ne ad verildiğini sormak isterim. Ancak yaratılmasına katkı koydukları o tek kişiden korkularından doğru yanıt vereceklerinden kuşkuluyum. Demokrasinin ne hale geldiğini askersizleştirilen fotoğraflardan çok kendilerinin korkularından okumaya başladıklarında demokrasi için umudumuz artacak.
Prof. Dr. Tülay Özüerman
İLK KURŞUN