SİVİL ANAYASA
Suay Karaman
Anayasa, devletin temel işlevini yerine getirecek organları belirleyen, devletin nasıl yönetileceğine yön veren, kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, devlet ile birey ve birey ile birey arasındaki ilişkileri düzenleyen yazılı ve bütünsel bir belgedir. Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirten devletin temel yasasıdır. Anayasal bir yönetim yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşur.
Siyasi iktidar, ülkenin bütün sorunlarını bırakıp, öncelikle yani bir anayasa yapmak için zemin hazırlamaktadır. Ekonomik kriz, terör, hukuksuzluk gibi çok ivedi çözüm bekleyen sorunların bırakılarak, yeni anayasa yapmak için girişimde bulunmak tam anlamıyla aymazlıktır.
Birkaç yıldır anlayan ya da anlamayan herkes sivil bir anayasaya gereksinimimiz olduğunu söylemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihine baktığımızda 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları yapılmıştır. 27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra, büyük çoğunluğunu sivillerin oluşturduğu Kurucu Meclis tarafından yapılan 1961 Anayasası, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın bile en iyi anayasalarından biri olarak kabul edilmektedir, ancak değeri kaldırıldıktan sonra anlaşılmıştır. 12 Eylül 1980 darbesinin ürünü olan 1982 Anayasası, bugüne kadar tam 17 kez değiştirilmiş ve 110 maddesi yenilenmiştir. Siyasi iktidar geçen yıl bugün 12 Eylül 2010 tarihinde halk oyuna sunarak 26 maddeyi değiştirmişti. Değişen bu 26 maddenin dışında da istedikleri değişiklikleri yapabilirlerdi ama yapmak istemediler. Şimdi her şeyi bir yana bırakıp, sivil anayasa adı altında dikta rejimlerini de aratacak oluşumlara doğru kürek çekmektedirler.AKP, 9 yıllık iktidarı süresinde tam 10 kez anayasayı değiştirdi; yapılan bu 10 değişiklikten üç tanesi toplumda tartışma yarattı. Çünkü bu üç değişiklik, diğer siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerini, sendikaları ve toplumsal tartışmaları dikkate almadan, tamamen demokrasi dışı tutum ve davranışlarla, baskıcı bir anlayışla ve ‘çoğunluk bende olduğuna göre her istediğimi yaparım’ mantığı içinde yapılmıştı.
AKP iktidarının şimdiye kadar yaptığı anayasa değişikliklerinin özünde, kuvvetler ayrılığı ilkesi terk edilmiş, bağımsız olması gereken yargı, yasamanın ve yürütmenin güdümüne sokulmuş, Hukuk Devleti olma niteliği ortadan kaldırılmıştır. Şimdi AKP iktidarı, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK), ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Böylece anayasal kurallar içerisinde TBMM'ye ait olan yasama yetkisini, KHK ile düzenleyerek, kendisi kullanmaktadır. Siyasi iktidar erkler ayrılığı ilkesini yok ederek, tüm erkleri elinde toplamış ve totaliter bir sistem uygulamaya koymuştur. Siyasi iktidar, kendi iktidarını daha da güçlendirmek, daha fazla antidemokratik ve baskıcı bir düzen kurmak istediği için yeni bir “sivil” anayasa yapmak istemektedir. Yapılmak istenen bu “sivil” anayasa ile, cumhuriyetin temel nitelikleri ortadan kaldırılarak, ülkemizin otoriter bir yönetim biçimine götürülmesi sonucu, bir rejim değişikliği yaratılması amaçlanmaktadır.
Günümüzde şiddetle sivil anayasayı savunanlar, farkında olmadan siyasi iktidarın oyununa gelmektedirler. Dokuz yıldır uygulamalarıyla ve “ileri demokrasi” aldatmacalarıyla ülkeyi yöneten siyasi iktidara inananlar, ya çok saftırlar, ya da özel bir görevleri vardır. İleri faşizm uygulamalarında bulunan siyasi iktidar, demokratik bir anayasa değişikliği peşinde değildir. Amaçları başkanlık sistemine doğru gidişin yolunu açarak, rejim değişikliğidir.
Bugün yeni bir anayasa yapmak yerine Seçim Yasaları ile Siyasi Partiler Yasasını yenilemek, ülkemiz için çok yararlıdır. Ancak bu konuda hiçbir ses çıkmamaktadır. Milletvekillerini seçen siyasi parti başkanları, bu konudan memnunlardır. Bugün parlamentodaki milletvekillerini dört siyasi partinin başkanı seçmiştir. 12 Eylül 1980 sonrasında yapılan 6 Kasım 1983 seçimlerinde, milletvekillerini Milli Güvenlik Konseyi’ni oluşturan beş orgeneral seçmişti. O günlerden bugüne yaklaşık otuz yıl geçti ve milletvekillerinin seçimi aynı şekilde yapılmaktadır. O zaman askerler seçti, ki buna demokrasi dışı deniyor; şimdi sivil parti başkanları seçiyor, buna da demokrasi adını veriyoruz, hatta ileri demokrasi…
Geçtiğimiz Nisan ayı içinde Cumhuriyet Halk Partisi de, yeni anayasa için hazırlıklara başlamış ve bu konuyla ilgili olarak TÜSİAD’ın kıdemli anayasa hazırlayıcılarından zamanın Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum çalışmalarda bulunmuştu. Süheyl Batum, basınla paylaştığı önerilerini şu şekilde sıralamıştı: Milli Güvenlik Kurulu kaldırılmalı, Genelkurmay Milli Savunma Bakanlığı’na bağlanmalı, Türbana üniversitelerde şartlı olarak izin verilmeli, Anadilde öğretim anayasaya girmeli, Kürtçe seçmeli ders olmalı, Anayasadaki Türklük tanımı değiştirilmeli..
TÜSİAD, yeni bir sivil anayasa için toplantılar düzenleyerek, kamuoyu çalışmalarında bulunmaktadır. Sivil anayasa konusunda yukarılardan destek veren Çankaya’daki AKP’li de görüşlerini şöyle açıklamıştır: “Bu anayasanın nasıl bir anayasa olacağı konusunda çok büyük bir mutabakat görüyorum. Bütün siyasi parti liderleriyle görüşüyorum, siyasi partileri takip ediyorum, konuşmalarını, söylemlerini görüyorum. Böyle bir anayasada nelerin olması gerektiğiyle ilgili büyük bir mutabakatın olduğundan tereddüdüm yok” demiştir. Bu “büyük mutabakat” içinde anayasanın ilk üç maddesinin olup, olmadığını zaman gösterecektir.
Kısaca özetlersek, elbirliğiyle sivil anayasa aldatmacasıyla, ileri faşizme doğru gidiş başlatılmıştır. Ülkemizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün en büyük eserim dediği cumhuriyeti yıkma ve yok etme savaşı, içten ve dıştan, sağdan ve soldan, her yönden devam etmektedir.
Sivil anayasa yapma konusunda özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’ne çok büyük görevler düşmektedir. Bu partiler, yeni bir anayasaya gerek olmadığını, önceliğin Seçim Yasaları ile Siyasi Partiler Yasası’nın değiştirilmesinde olduğunu açıklamalıdırlar. Eğer AKP’nin oyununa gelip, yeni anayasa yapım işine girerlerse, her iki parti de emperyalist devletlerin projelerine aracılık ettikleri gibi, proje ortağı olduklarını da kanıtlamış olurlar..
İlk Kurşun Gazetesi, 12 Eylül 2011.