KİTABIN ADI : NLP. ZİHNİNİZİ KULLANMA KILAVUZU
YAZARI : NİL GÜN
1. NLP’nin içinde yeni hiçbir şey yok. Tüm bilgiler yaşamı, insanı dikkatle gözlemleyerek elde edilmiş. Başarı ve başarısızlığın, sağlığın ve hastalığın kader olmadığıNI bize anlatmaya çalışan yaşamın dilidir NLP. NLP bütünsel açıdan bakarak detaylara odaklanır. Budur günümüz dünyasında eksik olan. Sadece detaylar var. Bütünsellik gözden kaçmış durumda.
2. Neuro-Linguistic Programming sözcüklerinin baş harfleriyle anılan NLP’yi Duyu-Dil Programlaması olarak çevirebiliriz. NLP hem bilimdir, hem sanattır.
3. Bilinçsizce sürülen bir yaşamda arada bir şans ya da tesadüf dediğimiz “doğrular” yüzümüzü güldürür. Geri kalan zamanlarda hayatın bizim istediğimiz şekilde seyretmemesinin nedeni şansızlık, talihsizlik ya da kader olarak açıklamaya eğilimliyizdir.
4. Terapi denilen şey, aslında kişinin yaşantısıyla derin ilişki kurabilmeyi öğrenme becerisidir.
5. İnsan kurallara sığmaz!
6. Yirminci yüzyılın başına kadar değişim kaplumbağa hızıyla oluyordu. Bilgi değişiminin dönüşümü 1500 yılı alıyordu. Sadece yüzyıl önce bugünkü gelişmeleri hayal etmek mümkün müydü? Telefon, radyo, televizyon, bilgisayar vasıtası ile sesler, görüntüler, bir anda dünyanın öbür ucuna, hatta uzaya gönderiliyor. İnsanlar birkaç saat içinde okyanus aşırı yolculuklar yapıyor. 1940’ta 500 yıla inen bilgi yenilenmesi, 1980’de iki buçuk yıla, 1999’da altı aya indi. 2002 yılında 39 güne inmiş olacak. Yani kişiler çalıştıkları ve uzman oldukları alanlarda bile kendilerini hızla yenilemek durumunda. Artık diplomayı alıp duvara astıktan sonra, hiç kitap sayfası çevirmeden de mesleği sürdürebilme lüksü sona erdi. Bilgi internet aracılığıyla herkesin ulaşabileceği yakınlıkta.
7. Hayatımızda bize acı ve rahatsızlık veren alışkanlıklarımızı ve koşullarımızı değiştirmekte zorlanıyoruz. Kendimizle ilgili değişimin zor olacağına inanıyoruz. Ve çektiğimiz acılara rağmen değişmemekte direniyoruz. Oysa acı çekmek, bir şeylerin değişmesi gerektiğinin sinyalidir. Ve de o ana kadar uyguladığımız strateji ve yöntemlerin işe yaramadığının göstergesidir.
8. Aynı şekilde zihinsel programlamamızı değiştirmediğimiz sürece yaşamımızda istediğimiz sonuçlara ulaşamayız. NASA’daki bir mühendis, düğmeye bastığında istediği sonucu alamazsa hemen hatanın nereden kaynaklandığının araştırır. Biz insanlar ise nerede hata yaptığımızı araştırmak yerine suçu düğmeye atıyoruz. Yani bizim dışımızdaki koşullara, olaylara ve insanlara. Suçlamak, belki kendi zihnimizde bizi kurtarıyor, ama istediğimiz sonuca ulaşamadığımız gerçeğini değiştirmiyor.
9. Harita Bölgenin Kendisi Değildir : Hepimizin kendi özel geçmiş deneyimlerimizin, inançlarımızın, değerlerimizin oluşturduğu bir dünya modeli vardır. Kendi dünya modelimiz (haritamız) bizim gerçeğimizdir. Ve çoğu insan kendi haritasının en doğru, dolayısıyla en iyi olduğuna inanır. Oysa bölge “gerçek”, harita ise bizim “realite”mizdir.
10. Neyin “gerçek” olduğu konusunda haklıyım / haksızsın iddiası yüzünden neleri kaybettik bugüne dek. Kaybettikten sonra haklı olmak neye yarar. İnsan ilişkilerinde, karşımızdaki kişinin haritasının keşfetmeye çalışmak bize sağlıklı iletişim konusunda epey yol aldırır. Bir insanı anlamaya çalışmak mı onu iletişime açık hale getirir, yoksa onun haksız, bizim haklı olduğumuz iddiasından galip çıkmak mı?
11. Dil Deneyimin İkinci Derece Temsilidir : Dil deneyim değildir. Sadece deneyimi (gördüklerimizi) tarif etmek ya da sembollerle ifade etmek için kullandığımız sözcüklerdir. Ama hepimiz farklı duyusal deneyimler yaşadığımız ve bu deneyimlere farklı anlamlar verdiğimiz için, sözcükler her birimiz için farklı anlamlar ifade eder.
12. İletişim = Tepki : Karşımızdaki kişinin tepkisi, beklediğimiz tepkiden farklı ise sorumluluk bize aittir. Başarılı bir iletişimci, istediği tepkiyi alabilmek için çeşitli yolları dener ve iletişim kurmayı becerir. İletişimde amaç, karşımızdaki kişinin istediğimiz sonucu alabileceğimiz tepkiyi vermesini sağlamaktır. Bir bardak su isterken de, beni seviyor musun, diye sorarken de Eskimo’ya buzdolabı satmaya çalışırken de, sevgilimize ya da arkadaşımıza kızgınlığımızı susarak ifade ederken de sözsüz iletişimimizin amacı kendi açımızdan iyi niyet taşır. Cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğunu hatırlayalım. Sadece ne söylediğimiz değil, nasıl söylediğimiz de alacağımız tepkiyi belirler.
13. Zihin ve Beden Aynı Sibernetik Sistemin Bir Parçasıdır : Aynı şekilde bedenin de zihin üzerinde etkisi vardır. Örneğin; hazır ol pozisyonunda duran bir kişinin yaratıcı bir düşünce üretmesini bekleyemezsiniz. Hiyerarşiye dayalı yapılanmalarda üstün karşısında astın hazır ol pozisyonunda durması itaati kolaylaştırır. Kendisinden itaat beklenen kişinin düşünmesi istenmez. Birisiyle konuşurken, sizden oturmanız, ellerinizi kollarınızı oynatmadan konuşmaya devam etmeniz istense, kısa bir anda konsantrasyonunuzu yitirdiğinizi, düşünemez hale geldiğinizi deneyerek görebilirsiniz Beden hareketsizleştikçe zihin de hareketsizleşir. Bu yüzden eğitimlerde sık sık katılımcıların hareket içeren egzersizler yapması algılamayı artırmak açısından önemlidir.
14. En Doğrudan Bilgi Davranıştadır : Dil bir kişinin deneyiminin ikinci derecede temsilidir. Davranış ise deneyimlerin doğrudan göstergesidir. Kızgın değilim, diyerek burnundan soluyan kişinin sözüne mi bakarsınız davranışına mı? Biraz daha otursaydınız, diyen ve esneyen ev sahibinin sözüne mi bakarsınız davranışına mı?
15. Davranış Ben Değildir : Ben dediğimiz öz, davranışlarımızın ve bilinç anlayışımızın ötesinde bir şeydir. Ben’i değiştiremeyiz. Ama davranışlarımızı değiştirebiliriz. Çoğumuz hem kendimizi hem başkalarını davranışları kendimiz ya da o kişi sanarak yargılarız. Aptalca bir davranışta bulunuruz, kendimizi aptal olmakla suçlarız. Eşimiz telefon etmeden eve geç gelir. Eşimize sorumsuz olduğu için kızarız. Şimdi her üç olayda da iki afrklı dil kullanalım.
“Ben aptalın tekiyim”.
“Bu davranışım aptalcaydı”.
“Sen başarısız bir çocuksun”.
“Bu sınavlarda başarısız sonuçlar aldın”.
“Bir telefon etmeyecek kadar sorumsuzsun”.
“Geç geleceğini bildirmek için telefon etmemek sorumsuzca bir davranıştı”.
Size birinci cümleler mi ikinciler mi daha cazip geliyor?
Ben değişmez, ama davranışlar değişebilir. Eleştiri kişinin benliğine yapılıyorsa (ama kendisi ama başkası tarafından), hata kişinin kimliğiyle özdeşleşir ve değiştirilemez hale gelir dolayısıyla da yıkıcıdır. Oysa davranışa yapılan eleştiri –davranış değiştirilebilir olduğundan- yapıcı ve geliştiricidir. Birinci cümleler, kişinin benliğini (varlığını) mahkum eder. Özellikle erken yaşlarda çocuklara kullanılan birinci türden cümleler, çocuğun özgüvenini ve özdeğerini törpüler. İyi niyetle de olsa çocuğumuza yaptığımız birinci türden eleştirilerle onu belki de ömür boyu sürecek olan özgüven ve özdeğer yoksunluğuna mahkum edersiniz. “Sen kötü bir çocuksun” ile Sen iyi bir çocuksun ama davranışın kötüydü” cümlelerinden siz hangisini işitmek isterdiniz? Davranış kişinin varlığının kendisi değildir. Öyle olsaydı, geçmişimizde yaptığımız davranışları bugün aynen sürdürüyor olurduk.
“Zalimler zayıf kişilerdir. Sevecenlik güçlülerin işidir”.
16. Her Davranış Bir Adaptasyondur : Algılarımızı yorumlama biçimimiz kendi realitemizi tanımlar. Davranışlarımız ise kendi realitemize (kendi gerçeklerimize) adaptasyonlarımızdır. Kendi gerçeklerimiz doğrultusunda davranmak, ben sandığımız egoyu korumak amacını taşır. Ego kendisini ben sandığı için varlığını ne pahasına olursa olsun korumak ister. Her davranışın ardında olumlu bir niyet vardır. Niyet “ben”den gelir. Davranış olumsuz görünse de niyet iyidir. Çocuklarını ve karısını döven bir erkeği ilkel ve gaddar biri olarak yorumlarız. Oysa bir zamanlar babasından çok dayak yiyen bir çocuk, buna okul ve asker dayağı da eklenince, kendisini güçsüz olarak kabul etmek istemez. Zihninde “güçlü olan döver” mesajı oluşmuştur. Ego güçlü olmak ister. Güçlülük dayakla eşdeğerde olduğuna göre, önce mahallenin çelimsiz çocuklarını, kedileri, köpekleri, sonra karısını ve çocuklarını dövmek kişiye, geçici de olsa, güçlü olduğu duygusunu yaşatır. Düşüncesi ona yaptıklarının yanlış olduğunu söylese de ben sandığı egosu ona güçlü olduğunu dayak atarak kanıtlamasını söyler.
17. Şu Anki Davranışlar Şu Anda Mümkün olan En İyi Seçeneğimizi Simgeler : Yaşam deneyimimiz, neyi nasıl algıladığımız, farkında olduğumuz seçenekler, gerçeklik “haritamız”, “özümüz” yani ben’imiz doğrultusunda daima bilgilendiğimiz en iyi seçime göre davranırız. Başkaları seçimlerimize inanmasa da, yargılasa da, kınasa da, mahkum etse de, Her an, o an için yaptığımız en iyi seçime göre davranırız. Başkaları seçimimizi onaylamasa da.
18. Kendimiz mümkün olan en iyi seçeneği o anki duygularımızla yaparız. Mantığımız bile bizi duygularımız doğrultusunda haklı çıkarır. Duygularımız derken duygusal ihtiyaçlarımızı kastediyordum. En kanlı cinayeti işleyen kişinin bile kendince duygusal boyutta haklı nedeni vardır. Bir kiralık katil, alcağı parayla elde edeceği gücün öldüreceği kişinin yaşamından daha önemli olduğuna kendisini inandırır. Öldüreceği kişi böyle bir muhakemeyi yapmayacak kadar önemsizdir onun gözünde.
19. Eğer Dünyada Bir Kişi Bile Bir Şeyi Yapabilmişse Bunu Benim de Yapabilmem Mümkündür : Tek mesele nasıl olacağıdır. Bu da ileride paylaşacağımız gibi farklı stratejiler (Temsil Sistemleri) aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Her insan yapmak istediği tüm şeyler için yeterli kaynağa sahiptir. Ben de Van Gough olabilir miyim, türü uç örnekler vermek, kişinin kendisini başarısızlığa mahkum etmesinin göstergesidir.
20. Esneklik Yasası; Herhangi bir sistemde, hangi öğenin ya da kişinin esnekliği (seçeneği) en büyükse, sistemi kontrol eden o olur. Hep aynı şeyi yapıp bu kez farklı sonuç beklemek ise Einstein’in delilik tanımıdır.
21. İnsanların On Ortak Özelliği :
a. Tüm insanların bir numaralı korkusu reddedilme korkusudur.
b. Tüm insanların bir numaralı ihtiyacı kabul görme ihtiyacıdır.
c. İnsanlar üzerinde etkin olabilmek için onların özsaygılarını koruyacak ya da geliştirecek şekilde davranmak gerekir.
d. Herkes, her duruma "Bunda benim için ne var” diye yaklaşır.
e. İnsanlar ancak anladıkları şeyi işitir ve anlamlandırır.
f. Herkes, kişisel olarak kendileri için önemli olan şeyler hakkında konuşmayı tercih eder.
g. İnsanlar genellikle görünen nedenlerin dışındaki nedenlerden dolayı yaptıkları şeyi yapar.
h. En olgun insan bile basit davranışlarda bulunabilir.
i. Herkes toplumsal maske takar. Kişiyi görebilmek için maskenin ardına bakmak gerekir.
22. İnsan ilişkilerinde ise durum bunun tam tersidir. İnsan kendisine benzeyen insandan hoşlanır ve ona çekilir. Uzun süre birlikte olan çiftlerin birbirine benzediği söylenir. Doğrudur da.
23. İnsan Olmanın Psikolojisi kitabının yazarı Abraham Maslow’a göre, kişi yemek, seks gibi fiziksel ihtiyaların yanı sıra sevilme, ait olma, kabul görme, kimlik bulma ihtiyaçlarını da doyuma ulaştırabilmek için çok şeyi feda etmeye hazırdır. “Şeytan” uyumun olmadığı her yerde kol gezer. İnsanın doyurulmamış egosudur o.
§ Uyum, anlayışlı, sevecen, empatik bir olmak için gerekli.
§ Uyum, doyum ve heyecan verici bir sevgili olmak için gerekir.
§ Uyum, grubunu peşinden sürükleyen bir lider olmak için gerekli.
§ Uyum, başarılı bir satıcı olmak için gerekli.
§ Uyum, ekip çalışmasının başarılı olması için gerekli.
§ Uyum, sevecen ve şefkatli bir ebeveyn olmak için gerekli.
§ Uyum, dostluk için gerekli.
§ Uyum etkin bir eğitimen olmak için gerekli.
§ Uyum yoksa, kendi bakış açımızla, kendi haklılığımızla, kendi doğrularımızla, kendi suçlamalarımızla ve suçluluk duygularımızla, hata buluculuğumuzla ve kabul etmediğimiz hatalarımızla, şanssız, talihsiz, kadersiz olduğumuz inancıyla bol bol yaşamdan şikayet eder dururuz.
§ Hep haklı oluruz, hep haklı, ama mutlu olmayız.
24. Evimin duvarındaki üç yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.
§ “Cehaletinizin göstergesi, haksızlık ve talihsizliğe olan inancınız ölçüsündedir”.
§ “Tanrıyı ceza verici görenler kendi kendilerini mahkum edenlerdir.”
§ “Dünya, fırtına ve dalgalarla ne kadar boğuştuğunuzla değil, gemiyi liman getirip getirmediğinizle ilgilenir”.
25. Temsil Sistemleri Görsel, İşitsel, Kinestetik: Okşanan kedilerin tüyleri daha parlak olur.
26. Mantık, altı yaşında gelmeye başlar. O zamana kadar genç varlık dünyayı ve kendisini altı duyusunun aracılığıyla tanımaya çalışır. Henüz mantık süzgeci gelişmemiş çocuk kendisine söylenen her şeyi doğru kabul eder ve bilinçaltına kayeder. Bu yüzden çocuklukta ebeveynler ve yetişkinler tarafından verilen sözlü ve sözsüz mesajların niteliği çok önemlidir.
27. Çocuğun özdeğeri ve özgüvenin temeli sıfır-altı yaşları arasında atılır. Bilinçaltına gömülü mesajlar yok olmaz. Bilince çıkarılıp değiştirilmediği sürece hayatımızı, biz farkında bile olmadan yönetir. Bugün yaşadığımız başarısız durumların, fobilerin, korkuların, sağlıksız ilişkilerin, bedensel, zihinsel ve duygusal hastalıkların kökeninde çocukluğumuzdan gelen sağlıksız bilinçaltı programlaması yatar. Carl Gustav Jung’un dediği gibi: Bilinçaltımızdaki kayıtlar bilince çıkmadıkça karşımıza kader olarak çıkar.
28. Şimdi benim turizm acentesinde çalışan biri olduğumu düşünün, sizin de attil planı yapan müşteri. Size kalabileceğiniz üç otel önereceğim.
Hangisini seçerdiniz?
a. Beş yıldızlı bir otel. Harika manzaralı. Bahçesi büyüleyici bir tropikal düzenleme içinde. Yeni dekore edilmiş odalar ve odanızda istediğiniz kanalı ve viseoyu izleyebileceğiniz büyük ekran televizyon. Her yönüyle estetik atmosfer. Akşam yemeklerinde ise gökyüzünde parlayan tüm yıldızlar size göz kırpıyor. Rengarenk bir doğa içinde rengarenk bir tatile hazır olun.
b. Sabahları kuş cıvıltıları ve dalgaların sesi ile uyanacağınız bir otel. Sakin ve dinlendirici bir atmosfer. Günlük yaşamın tüm gürültüsünden uzak. Otelin hemen ardındaki dağdan akan şelalenin sesinin eşliğinde kumsalda yürüken yunusların çağrısına merhaba diyebilirsiniz. İsterseniz sohbet, isterseniz dans edebileceğiniz tarzda müzik yapan orkestra eşliğinde akşam yemeğinizi yerken yunusların sizi yine çağırdığını duyabilirsiniz.
c. Kendinizi evinizde olduğu kadar rahat hissedebileceğiniz, her türlü donanıma sahip bir otel. Odanızda akşamları yatmadan önce içinde rahatlayacağınız jakuzi, davetkar bir şekilde sizi kucaklamaya hazır. Yemeklere gelince; bugüne kadar tattıklarımın ötesinde bir lezzet, demeye hazır olun. Salatanızın otelin botanik bahçesinden, balınığızın günlük denizden geldiği harikulade bir ziyafet eşliğinde gündüzlerinizin zinde, gecelerinizin yumuşacık ortamı içinde yeniden doğmaya hazır olun.
Eveet. Bu üç otelden hangisini seçerdiniz? Neden?
Aslında aynı oteli değişik duyulara hitap edecek şekilde tanımladım ve siz birisini cazip buldunuz. Çünkü sizin daha keskin olan duyunuza hitap ediyor. İlk tanım görsel, ikincisi işitsel, üçüncüsü kinestetikti. Müşterisinin temel kanalının ne olduğunu tespit eden turizmci onu bu otelde kalması için ikna edecektir. Otel aynı ama, biz müşteriler farklıyız.
29. Bilgi ve deneyimlerimiz bilincimizde ve bilinçaltımızda yine beş duyu aracılığı ile depolanır. Ama içsel ve dışsal deneyimlerimizle olan ilişkilerimizi üç temel kanalla (temsil sistemi ile) kurarız. Bu bilgilere erişmek istediğimizde öncelikle görsel, işitsel ve kinestetik kanallarımızdan birini kullanırız. Hangi kanalı öncelikli kullandığımıza göre gözlerimizi değişik şekillerde hareket ettiririz. Görsel ağırlıklı kişiler bir şey hatırlamaya çalışırken ya da tasarlarken gözlerini yukarıya doğru çevirirler. Sanki tavanın sol ya da sağ köşesinde bir şeyler görüyordur. İşitsel kişiler sanki kulaklarını görmek istiyorlarmış gibi gözlerini iki yana oynatır. Kinestetik kişiler ise sağ tarafa doğru gözlerini aşağıya indirirler.
30. Görsel ve iştitsel kişilerde sol tarafa bakmak bir şeyin hatırlandığını gösterir. Örneğin; dün akşam ne yedin, sorusunu yanıtlamak için görsel, sol yukarı bakarak yediklkerini zihin gözünde görmeye çalışır. İşitsel, yemekle ilgili konuşmalarla, yemek sırasındaki seslerle bağlantı kurarak ne yediğini düşünürken sol kulak tarafına gözlerini çevirir. Eşinin “fasulyeyi uzat” ya da “köfteler lezzetli olmuş, fazla var mı?” dediğini hatırlar.
31. Sağ tarafa bakmak bir şeyin henüz olmadığını, tasarlandığını gösterir. Örneğin; yarın ne giyeceksin, sorusuna görsel sağa bakarak duruma uygun hangi giysiyi giyebileceğini gözünde canlandırarak yanıt verir. İşitsel, hangi giysisinin kendisine hitap edeceğini, lacivert benekli bej kravatını takarsa yine iltifat alacağını düşünür.
32. Issız bir aday düşseydiniz yanınıza tek şey alma hakkınız olsaydı ne alırdınız ya da mor çizgili, yeşil renkli, uçan bir fil düşünün, gibi gözler sağa gider. Tabii yalan söylerken de yalan da tasarımdır.
33. Örneğin; görsel kişimize, en sevdiğin şarkı nedir, diye sorduğunuzda, gözleri önce sol yukarıya gider. Sevdiği şarkıyı dinlediği bir anı gözünde canlandırır. Referans kanalı işitselse şarkının melodisini hatırlamak için gözlerini aşağıya indirerek şarkının içinde yarattığı duyguyu hatırlar ve size yanıt verir. Tabii tüm bu göz hareketleri son derece hızla olur.
34. İnsanlar bilgiyi algılamak için tüm kanalları kullanır ve zihinde tüm duyuların verileriyle depolar. Ama bilince çıkarmak için öncelikli kanalı kullanır. Deminki görsel kişimiz, en sevdiği şarkının ne olduğu sorusuna, onun yukarı bakmasını engelleyebilseydiniz yanıt vermekte zorluk çekerdi. Gözlerimiz kapalıyken bile düşünebilmek için gözlerimizi hareket ettiririz.
35. İnsanların yüzde 85’i tek kanalını (temsil sistemini), yüzde 12’si iki kanalını, sadece yüzde 3’ü üç kanalını birden kullanıyor. Peki gerçek başarıyı yakalamış insanların oranı nedir dersiniz? Bildiniz. Yüzde üç. Burada başarı kavramını, kişinin yaşamında amaçlarını gerçekleştirebilme, hem süreçte hem sonuçta doyum yaşama, genel yaşam kalitesini artırma, kendisinin ve başkalarının saygı ve sevgisini kazanması anlamında kullanıyorum. Başarılı hatiplerin, başarılı yazarların ortak özelliği konuşmalarında ve kitaplarında her üç temsil sistemi ile anlatımı bulursunuz.
36. Kısaca;
GÖRSEL-Dışsal olarak görür, içsel olarak anıları resim olarak depolar.
İŞİTSEL- Dışsal olarak işitir, içsel olarak anılarındaki kendisiyle olan konuşmalarını dinler.
KİNESTETİK- Dışsal olarak duyuları hissederek algılar, içsel olarak gerçek ya da hayaldeki anıları duygularla hatırlar. Tat ve koku dünyasının yanı sıra sezgisellik de kinestetik algılamanın bir parçasıdır.
37. Diğer insanların öncelikli iletişim sistemleriyle iletişim kurmak onların dünyasına girebilmek açısından önemlidir. Unutmayın, UYUM SAĞLANMADAN HİÇBİR SONUÇ ALINAMAZ.
38. Görsel, işitsel ve kinesteik insanların kullandıkları sözcükler görsel, iştisel ve kinestetik ağırlıklı olur. Görsel, ilk bakışta aşık olur, işitsel anında frekans tutturur, kinestetiğin yüreği tutuşur. Görselin gözüne hoş gelir, işitselse hitap eder, kinestetiğin ruhu okşanır.
39. Görsel dünyayı pespembe görür, iştsel için dünya ahenk içindedir, kinestetik için hayat tatlıdır. Görselin bakış açısını görmelisiniz, işitselin söylediklerini kulak ardı etmemelisiniz, kinestetiğin üzerinde baskı kurmamalısınız.
40. GÖRSELLİK, Nüfusun yüzde 60’ının görsel olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bunda televizyonun ve daha sonra hızla yayılan bilgisayarın etkin rolü olduğunu düşünüyorum. Görseller ışık hızıyla düşündükleri için hızlı konuşur. Bu nedenle de hızlı ve sığ nefes alırlar. Başları hafif yukarı kalkık durumda konuşup, dinledikleri için diğer insanlara “tepeden bakıyor” izlemini verebilirler. Olağanüstü fotoğrafik belleğe sahip olan Demirel’in başını tutuş şeklini gözünüzün önüne getirin.
41. İŞİTSELLİK, İşitseller nüfusun yüzde 20’sini oluşturuyor. Radyonun altın çağını yaşadığı televizyon öncesi dönemde herhalde bu oran çok daha yüksekti. İşitseller tüm göğüsleriyle nefes aldıkları için konuşmaları ritmik ve melodiktir. Gözler sağa ve sola giderken, baş da genellikle dinlenilen kişinin tarafına doğru eğilir. İşitsel size “kulak veriyor”dur.
42. Hatiplik, şarkıcılık, yazarlık, radyo/TV sunuculuğu, editörlük, avukatlık, dil öğretmenliği, çevirmenlik, kütüphanecilik, DJ’lik, müzisyenlik, söz ve müzik yazarlığı, sekreterlik gibi meslekler işitsellerin ilgi duyduğu alanlardır. Başarılı bir psikolog, psikiyatrist ve terapistin kinestetiğinin yüksek olmasının yanısıra iştselliğinin gelişkin olması gereklidir, hatta zorunludur.
43. Hiçkimsenin saf görsel, işitsel ya da kinestetik olmadığını tekrar vurgulamak istiyorum. Sadece bu kanallardan birini daha fazla kulanıyoruz. Kullanım oranlarımıza göre kişiye tek kanallı, iki kanalı ya da üç kanallı diyoruz. Doğal olarak üç kanalı da etkin kullanan insanlar yaşamda daha başarılı oluyor.
44. Acaba tüm kanalları yüzde yüz kapasiteyle kulanan insanlardan oluşan bir dünya nasıl olurdu? Aslında insan denilen varlığın doğası bu. İnsanın geleceğinden umutluyum.
45. Hayvanlar kendi kapasitelerinin tümünü kullanıyor. Kendi doğal ortamında yaşayan bir hayvanın ya da bitkinin mutsuz olduğunu düşünebiliyor mususnuz? O kendi doğasını ifade etmekle meşgul. Kedinin “nankörlüğü”, yılanın “sinsiliği”, aslanın “cesurluğu”, devenin “kindarlığı”, eşeğin “inatçılığı”, bizim halusilasyonlarımız. Kendimizin gölgelerini yansıtıyoruz hayvanalar alemine. Onlar kendi doğalarını yaşıyor. Biz ise kendi yarattığımız doğamıza uygun olmayan ama egomuzun açlığını umutsuzca gidermeye çalıştığımız dünya düzenimizde umutsuzca mutlu olmaya çalışıyoruz.
46. “Bütün sadakalar merhemet yüzünden verilseydi, dilenciler açlıktan ölürdü”.
47. Cem görsel, Sevgi ise iştsel öncelikli kanala sahip. Sevgi, Cem’in getirdiği çiçeklerin sevgi gösterisi olduğunu anlamıyor. O, “seni seviyorum” kelimelerini” duymak istiyor. Sevgi, Cem’e sık sık onu sevdiğini söylüyor ama Cem sevildiğini görmek istiyor. Sevgi’nin onun için daha özenli giyinmesi, onun yanında bigudilerle gezmemesi gibi.
Cem ve Sevgi’nin birbirlerinin temsil sistemleri hakkında bilgileri olsaydı, birbirlerinin dilini kullanarak sağlıklı bir iletişim kurabilirlerdi. Cem iştsel, Sevgi görsel sözcükler kullanarak iki tarafı da mutlu eden çözüm bulabilirlerdi.
48. Nice iş konuşmaları iki taraf benzer şeyleri söylediği halde farklı temsil sistemleri kullandığı için anlaşmazlıkla sona eriyor.
49. ODAKLANMA VE MOTİVASYON ; Uyanık ya da uykuda olduğumuz her an, dış dünyadan duyularımız aracılığıyla milyonlarca veri alıyoruz. Ama bilincimiz aynı anda ancak beş ile dokuz arasındaki veriye odaklanabilir. Siz, yedi rakamlı bir telefon numarasını belleğinize kaydetmeye çalışırken ikinci bir telefon numarasını da aynı anda aklınızda tutamazsınız.
50. Aynı anda birkaç şeyle ilgilenmek durumunda kaldığınızda bile aklımız karışıyor. Hiçbirine doğru dürüst odaklanamıyoruz. Günlük yaşamımızda her an seçici algılama yapıyouz. Çevremizde ilgilendiğimiz, ilgimizi çeken şeylere odaklanıyor, diğer şeyleri görmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz. Eğer hamileysek birdenbire çevremizde ne kadar çok hamile kadın olduğunu fark ediyoruz. Kırmızı araba almışsak yollarda ne kadar çok kırmızı araba olduğu dikkatimizi çekiyor. Hamile olmayan kadınlar ya da kırmızı olmayan arabalar dikkatimizi çekmiyor. Onları bir anlamda algılamamızdan siliyoruz.
51. Metaprogram 1 : Benzerlik ya da farklılık ;Madonna ve Elvis Presley, Gandhi ve Hitler, Bill Gates ve Kraliçe Elizabeth. Bu isimler yan yana geldiğinde sizde ne tür bir çağrışımı yapıyor? İki ünlü şarkıcı, dünyayı değiştiren liderler, dünyanın en zengin kişileri listesinden iki isim gibi tanımlar yapıyorsanız benzerliklere odaklanıyorsunuzdur. Bir kadın, diğeri erkek ya da biri yaşıyor diğeri ölmüş, biri iyilik, diğeri kötülük timsali kişi, birisi kendisi kazanmış diğeri unvan yoluyla hazıra konmuş zengin vb. türü tanımlar yapıyorsanız farklılıklara odaklanıyorsunuz. Peki benzerlikçi bir kişyle farklılıkçı bir kişinin evliliği nasıl olur? Yaklaşımlarını kişisel algılamadıkları, birbirlerini hatalı bulmadıkları sürece hiç de fena olmayabilir. Önemli olan anlaşmazlıklar çıktığında algılama şekillerimizin farklı olduğunu hatırlamaktır.
52. Tanıdığım böyle bir çiftin evliliği eğlenceli bir şekilde sürüyor. Birkaç sene önce NLP eğitimine birlikte katılan bu çift sorunlarının büyük bölümünün benzerlik/farklılık algılamasından kaynaklandığını fark etmişti. Kadın artık eşinin tatil anlayışının deniz kıyısında oturup kitap okumak olduğuna aldırmıyor. Ona, “benzerlikçi sevgilim” diye seslenerek kendisi yöreyi fethetme yürüşüne çıkıyor. Tabii akşamüstü yürüyüşlerini birlikte yapıyorlar. Erkek, “farklılıkçı” eşinin değişik restoran arayışlarına itiraz etmiyor. Tabii mönüde köfte pilav olduğu sürece. Eşinin garsonla çekişmesini de aldırmadan izliyor. Karısının işyerine, bir gün takım elbiseyle uğrayıp onu daha önce hiç gitmedikleri lüks bir restorana götürdüğünü gururla anlatıyor. Bu, hayatında kravat takmayı reddetmiş bir kişi için oldukça “farklılıkçı” bir davranış. Çiftler sevgilerini partnerlerinin algılama şekillerine uygun jestler yaparak da gösterebilir.
53. Metaprogram 2 : Hazza Yaklaşmak – Acıdan Uzaklaşmak. Kilolu arkadaşıma, zayıflamanın yolunun egzersizi günlük yaşamına sokmasından geçtiğini söylüyorum. O egzersizi yorucu ve sıkıcı bir şey olarak algıladığı için egzersizden çeşitli bahanelerle kaçıyor. Ben ise egzersizi günlük yaşamında bana enerji veren, enerjimi artıran bir aktivite olarak algılıyorumç İstediğim şeyleri yapmam için çok enerjiye ihtiyacım var, enerji jeneratörü olan agzersiz benim için harika bir şey diye düşünüyorum... ve hazza yöneliyorum. Ben haftanın yedi günü egzersiz yaparken, arkadaşım – gerekli olduğunu bildiği halde - yapmıyor; çünkü o, acıdan uzaklaşmaya odaklı.
Özgürleşmenin yolu zaaflarımızı kabul etmekle başlıyor. Yaşamda her sorun, bir algılama sorunudur.
Her türlü gelişim de algılamanın genişlemesiyle mümkün oluyor.
Kötü Karne yüzünden intihar eden çocukların tümü, dayak yeme ve aşağılanmanın acısından kaçmak için, bu dönüşü olmayan yolu seçmiştir.
54. Metaprogram 3: İç Referanslılar – Dış Referanslılar : Başkalarının ya da toplumsal yargıların etkisinde kalan biri misiniz? Başkalarının değer yargılarından fazla etkilenmeyen biri misiniz? Seçimlerinizi kim ve ne belirliyor?
Dış referanslı kişinin bir eğitime katılması için arkadaşlarının bu eğitime katılmış ve övgüyle söz etmiş olması yeterince ikna edicidir. Bu kişiye, başaracağına inanıyorum, yapabilirsin, türü yaklaşımlar, onurlandırıcı sözler söylenmesi, sırtının sıvazlanması, ödül kazanması onun motive edilmesini ve ikna olmasını sağlar.
İçreferanslı kişiler için, kendilerinin kendilerini ikna etmesi önemlidir. Yaptıkları işten dolayı herkesten takdir görseler de, kendilerinin başarılı olduklarını hissetmeleri daha önemlidir. Kendileri ikna olduğu sürece başkalarından gelen eleştiriler onları pek ilgilendirmez. İç güdülrine güvenirler. Birey olmak çok önemlidir. Herkesin onay verdiği bir şeye itiraz onlardan gelir. Gerçek liderler iç referanslı kişilerden çıkar. Yoksa her kafadan çıkan her eleştiriler altında ezilmek işten bile değildir. Ama etkin bir lider, başkalarının fikirlerini de dinlemeyi ve bu fikirlerden yararlanmayı bilir. Yoksa, “ben yaptım oldu”, diyen diktatörlere dönüşebilir.
55. Metaprogram 4: Bağımsızlar – Düzenciler : İşdünyasında en büyük sıkıntı bağımsız-düzenci ayrımı yapılmamasından çekilir. Özellikle dokuz-beş çalışılan yerlerde. Günümüzün en az sekiz saatinin geçtiği bir yerde bu metaprograma önem verilmemesi hiç de verimli bir sonuç doğurmaz. Bazı insanlar denetim altında ya da belirli kurallar içinde çalışmaktan hoşlanmaz. Serbest ortam içinde en yüksek performansı gösterirler Bağımsız kişiler çoğunlukla bir şekilde kendi işlerini kurar. Bir şirket içinde ise onlara özgürlik ortamı verdiğiniz ölçüde verimleri artar.
56. Düzenciler ekip işlerinde başarılıdır. Kuralların baştan bilinir olmasını isterler. Çalışma ortamı sıcak, güvenli ve maaşı yeterli olduğu sürece uzun yıllar aynı firmada çalışır hatta emekli olurlar.
57. Bağımsız kişileri ekip çalışmasına dahil ettiğinizde son derece rahatsızlık duyarlar. Çünkü başkalrına tabi olmak zorunda kalırlar. Girişimcilik ruhu bağımsızların özelliğidir. Ama şirketin düzeninin tıkır tıkır işlemesi düzenciler sayesinde olur. Sorumluluk, suçlamanın bittiği yerde başlar.
58. Metaprogram 5: Deneyim – Olanak : “Deneyim öğretmenlerin en iyisidir” diye mi düşünüyorsunuz, yoksa “Fırsatlar, en iyi öğretmendir” diye mi? Kimi denize önce ayağını sokarak girer. Kimi balıklama atlamayı tercih eder. Siz hangisini tercih ederdiniz?
59. Metaprogram 6:Duyusal İkna – Tekrar İknası : Neyi istediğinize odaklanın, neyi istemediğinize değil. Bu çok önemli. Beyin bilgisayar gibidir. Bilgisayar neyi yapmaması gerektiği komutu vermezsiniz. Neyi yapmasını istiyorsanız o komutu verirsiniz. Yanlış komut verdiyseniz onu silerek değiştirirsiniz. Yeni bir komut verirsiniz. Ama yanlış komutu uyulama diyemezsiniz. Kendinize olduğu gibi çocuğunuza da yapılmaması gereken şeyleri değil, yapılmasını istediğiniz şeyleri söyleyin. Çocuk eğitmek, zihni eğitmek kadar ince işçiliık ister.
60. KALİBRASYON; Kalibrasyonu kısaca, değişimleri gözlemleyebilme yeteneği olarak tanımlayabiliriz. Hepimiz karşımızdaki kişinin bizden hoşlanıp hoşlanmadığını bir şekilde sezeriz. Bu sezgi, aslında bilinçsizce yaptığımız kalibrasyondur. Küçük değişimleri yakalayabilmenin iletişimde önemi büyüktür. Sonuçta iletişimin sadece yüzde yedisini szlerle gerçekleştiriyoruz. Geri kalan yüzde 93 gibi yüksek bir oranı ise beden dili ve ses tonuyla koruyoruz. Beden dilinin oranı yüzde ellibeş ile atmış arasında değişiyor. Ses tonu, iletişimin yüzde otuz üç ile otuz sekizini oluşturuyor. Bu yüzden ne söylediğimizden çok nasıl söylediğimiz önemli ya. “Seni Seviyorum” sözcüklerinin lanet okur gibi de, alaycı bir ses tonuyla da, sevdiğinizi hissettirecek şekilde de söyleyebilirsiniz.
61. Yargılamak : Kişinin kendi modelini, haritasını, kurallarını başkalarına dayatmasıdır.
Zihin Okuma :Zihin okuma kişinin başkasının ne düşündüğünü ve hissettiğini bildiğini bildiğine inanmasıdır.
Neden – Sonuç Çarpıtması; Bir şeyin ya da kişinin bir sonuca neden olarak gösterilmesidir. Neden – sonuç çarpıtmasının çoğu, duygularımızdan sorumlu olmadığımız inancından kaynaklanır. Bir şeye ya da kişiye duygularımızın sorumluğunu yüklediğimizde ya da suçladığımızda neden – sonuç çarpıtması ihlali yaparız.
Neden – sonuç çarpıtmasını açıklığa davet etmek hassas bir konudur. Çünkü çoğu kişi duygularının sorumlusunun kendisi olduğuna kabul etmeye hazır değildir. Yetişkin çocuklar dünyasında gelişkinliğin ölçüsü de duygularımızın sotumluluğuna üstlenmektedir. Tüm düşünce ve davranışlarımızdan sorumlu olduğumuz gibi.
Genelleme Yapmak; Bir ya da birkaç deneyimden yola çıkarak sonucu “mutlak doğru” olarak kabul etmektir. Bir ağaçtan yola çıkarak ormanı tanımlamaktır.
Zorunluluk/Seçimsizlik; Kişinin seçimlerini, olanaklarını, ihtiyaçlarını kurallara dönüştürülmesi hayatı sınırlar.
Varsayımda Bulunmak; Gerçeği bilmek için yeterince veri olmadan sonuca varmaktır.
Fiili İsme Dönüştürmek; Dilbigisinde fiil bir süreci gösterir. İsim ise bitmiş, tanımlanmış bir şeydir. Bir fiili isme dönüşürdüğümüzde onu süreç olmaktan çıkarır, donmuş tanımlanmış değiştirilemez, ismi konmuş bir hale getiririz. Bu Meta Model ihlali, farkında bile olmadan değişimi engellemek üzere yarattığımız bir canavardır. Davranışın kişiyle özdeşlemesi “gurur” denilen ucubeyi yaratır. Kişi gururunun boyunduruğu altındayken insanlık “onuru” pusula olma görevini yerine getiremez hale gelir. Onur, yanlışı düzeltme yolları arar, gurur ise yanlışı savunur. Onurun amacı doğruyu bulmaktır. Gururun amacı haklı çıkmaktır.
Belirsizlik; Olayların, kiilerin ve nesnelerin belirsiz olduğu cümlelerde boşluklar haritalara göre dolar.
Manipülasyon, kişinin kendi çıkarları uğruna başkalarını kullanmasıdır.
62. İnsanlar ya hazza yönelmek ya acıdsan kaçmak için bağımlılıklar geliştirir. Her bağımlılık, aslında bize hizmet etmeyen, ama hizmet ettiğini sandığımız bir çapadır. Bağımlılıklarımız bize zarar verse de hala acıdan kaçmamıza ya da haz duymamıza yardım ettiğini sanırız.
63. Özetle;
§ Beyin hiçbir şey yaratmaz. Beyin sadece gelen frekansları algılayan deşifre eden bir istasyondur.
§ Yaratıcı olan zihindir.
§ Zihnin yarattıkları ile bilinç genişler.
§ Akıl ise çapalar deposudur.
§ Akıl Ben’le özdeşleştiğinde ego oluşur. Ego aklın efendiliği makamına yerleşir.
§ Aklın zekasına mantık denir. Mantığın amacı haklı olmaktır.
§ Ben’in zekasına bilinç denir. Bilincin amacı mutlu olmaktır.
§ İletişimin temeli esneklik ve uyumdur.
64. Değişimin Önündeki Engeller; Her şeyden önce değişimi gerçekten istemek önemlidir. İnsan tüm canlılar gibi acıdan kaçan ve hazza yönelen bir varlıktır. Bir değişimi yapmalıyım, yapabilirim, yapacağım, yapıyorum ve yaptım arasında dağlar kadar fark vardır. Şimdiki seçiminiz size zarar veriyor bile olsa zihninizde hazla bağlantısı varsa, bu, değişimi gerçekten istemenizi engeller. Sadece istediğinizi söylemekle kalırsınız.
§ Yaptığınız şey, gerçekten istediğiniz şeydir.
§ Yaptırıyorsanız, gerçekten istediğiniz şeyi yapıyorsunuz : yani, yapmamayı.
§ Kabul etmediğimiz ya da bilmediğimiz bir şeyi değiştiremeyiz.
65. Davranışı yapmamak için kendimizi engellediğimizde bir süre sonra o davranışın çok daha fazlasını yaparız. Çünkü yapmamaya odaklandığımız şey, kendisini üretir. Düşünce neye odaklanırsa onu üretir. Beyin “yapma“ komutunu bilmez. Kırmızı fili düşünme demek gibi. Kırmızı filden başkane gelir ki aklımıza. Bu durumda kırmızı filden kurtulmak için sarı papatyayı düşünmeye odaklanmak daha sağlıklıdır. Yeni iyi niyet yolları.
§ Başarılı insanlar nasıl sorusunu sorarak çözüm üretir.
§ Başarısz insanlar niçin sorusunu sorarak mazeret üretir.
§ Hiç kimsenin başına, kaldırabileceğinden daha büyük sorun gelmez. Bu, evrenin yasasıdır.
§ Her sorun çözümünü de içinde taşır.
§ Sorunları yaşamımıza kimin davet ettiğini sanıyorsunuz? Bilincimiz, bilinçaltımız, bilinçdışımız, Ben’imiz.
§ Sorunların amacı, bizi geliştirmek, olgunlaşmamızı sağlamaktır. Hiçbir sorunla karşılaşmadığımız bir yaşamda gelişemeyiz, mutlu da olamayız.
§ Ben dinlerdeki cennet tasvirinin gerçek bir cehennem tasviri olduğunu düşünmüşümdür. Amaçsız, hiçbir şey için hiçbir çaba, emek gerekmediği bir yaşam. Öff ne sıkıcı.
66. Sorunlar karşısında sorduğumuz soruların kalitesi yaşam kalitemizi belirler. Niçin ben? Sorusu düşük kaliteli bir sorudur. Soruna odaklandığınızda küçücük sorunların bile nasıl büyük göründüğünü hatırlayın. Kendinizi ömür boyu bir öğrenci olarak görün. Ve bildiklerinizi öğrenmek isteyenlere öğretin. Her gün yeni bir şey öğrenin, her gün başkalarına bir şekilde katkıda bulunun. İnsanların ne kadar iyi olduklarıyla değil, arkalarında ne kadar iyi şeyler bıraktıklarıyla hatırlandıklarını unutnayın.
67. ÖZGÜVEN :
§ Kendi davranış kalıplarınızın farkında olmak ve başkalarının üzerindeki etkiyi gözlemleyebilmek.
§ Otomotikman tepkilerinizin farkında olarak, tepkilerinizi yerinde ve zamanında gösterme yetisi kazanmak.
§ İletişimin değişik yollarını bilinçlice deneyimlemek.
§ Çelişkilerle yüzleşebilmek.
§ Kontrolcü baskı ve otoriteyi reddedebilmek.
§ Duygularınızı içtenlikle ifade edebilmek ve başkalrının duygularına sağlıklı tepkiler verebilmek.
§ Empati geliştirmek.
§ Gerçekten “haklı” iken “haksız”konuma düşmemeyi öğrenmek.
§ Olumlu “feedback” verebilmek.
§ İlk kez karşılaştığınızinsanlarla “merhaba” dedikten sonra iletişim kurabilmek.
§ “Hayır” demek istediğinizde “hayır”diyebilmek.
§ “Evet” demek istediğinizde “evet” diyebilmek.
§ Grup dinamiği oyunları ile özgüveninizi süreç içinde kazanacağınız bu bireysel gelişim workshop’u, bir deneyimsel farkındalık çalışmasıdır.
§ Edilgen insanın yaşamı tesadüflere bağlıdır.
§ Etkin insan yaşamını kendisi belirler.
§ Edilgen insan için anlaşılmak önemlidir.
§ Etkin insan için anlamak önemlidir.
§ Edilgen insan “Kimse beni anlamıyor” der.
Etkin insan “Seni anlıyorum” der.