KİTABIN ADI: PSİKİYATRİ EL KİTABI
YAZARI : KAAN ARSLANOĞLU
1. Anksiyete Bozukluğu; Canlılar en ilkelinden en gelişmiş olanına (insana) dek, yaşamsal bir tehdit karşısında kaç veya saldır tepkilerinden birini gösterirler. Kaçmak için de saldırmak için de organizmanınen yüksek decede alarma geçirilmesi gerekir, bu da bilinçli katkının dışında otomatik olarak gerçekleşir. Salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızla atmaya başlar, deriden kan çekilip kaslara pompalanır, Tüm bunlar gerilim ve heyecan belirtileridir. Canlı, kaçacaksa da saldıracaksa da bir yandan merkez sinir siteminin, öte yandan kaslarının en yüksek uyarı noktasında bulunması gerekir. İnsanların kuvvetli ya da zayıf çeşitli uyaranlar, tehditler aldığı ve birinci dereceden ya da ikinci, üçüncü dereceden alarma geçtiği her durumda bu gerilim hali az ya da çok şiddetli olarak tekrarlanır. İnsanın düşük ya da kuvvetli, sürekli uyaran altında bulunduğu durumlarda ise gerilim hali sürekli yaşanmaya başlar; buna stres diyoruz.
2. Obsesif Kampulsif Bozukluk (Saplantı Zorlantı Hastalığı) OKB; Birçok kişinin aşırı temizlik, düzenlilik, simetriye önem verme, kapıyı-ocağı defalarca kontrol etme, içinden belli cümleleri tekrarlama gibi çeşitli takıntıları, kuruntuları, saçma bulduğu halde yapmak zorunda kaldığı davranışları bulunabilir. Çoğunlukla bunlar önemli bir zaman kaybına ve ciddi bir sıkıntıya neden olmazlar. Ancak bazı kişiler aşırı ve saçma buldukları halde bu davranış ve düşüncelerini defalarca yinelemeye ve uzun zamanlar boyu sürdürmeye esir hale gelirler. Bu durum önemli oranda zaman kaybına yol açar, belirgin bir sıkıntı verir. Ve kişiyi zorlamaya, yaşamla, kendi kendisiyle ve çevresiyle ilişkisini bozmaya başlarsa, üzerinde durmak ve bunun ruhsal bir sorun olabileceğini düşünmek gerekir. Bu, psikiyatrideki adıyla OKB (obsesif kompulsif bozukluk-saplantı zorlantı hastalığı) olabilir. Toplumda oldukça yagındır. Oran 50 kişide bir kişiye kadar yükselebilmektedir. Oluş mekanizmasında genetik yatkınlığın büyük payı vardır. Genellikle soyaçekimsel bir hastalıktır. Bazı kişilerde aşırı titizlik, düzenlilik, temizlik, takıntılı düşünce yapısı gibi özellikler hastalık olarak birden ortaya çıkmamıştır, kişiliğe sinmiştir. Böyle kişiliklere obsesif kompulsif kişilik, daha ağır şekline obsesif kompulsif kişilik bozukluğu denir.
3. Depresyon bir hastalıktır; gelip geçici keyifsizlikten, moral, bozukluğundan, yaşam koşullarını ve çevreyi beğenmemekten veya kişisel yetersizlik duygularından kaynaklanan mutsuzluktan farklı bir şeydir.
4. Depresyonun belirtileri nelerdir; Önce şunu söylemeliyim ki bu belirtiler kişinin önceki “moral” saydığı, alıştığı halinden belirgin biçimde farklılık yaratan belirtilerdir. İsteksizlik, bezginlik, zevk almama (kişinin önceden zevk alarak yaptığı şeylerden bile zevk almaması), kendine güvensizlik, kararsızlık, sosyal ilişkilerde gerileme, iş yaşamında veya öğrenimde verim düşmesi, neşelenememe, uyku bozuklukları (az ya da çok uyuma, uykuya dalamama veya gereğinden erken uyanma), iştah farklılıkları (artmış ya da azalmış iştah), çabuk yorulma, halsizlik, bedeniyle ilgili çeşitli işaret ve belirtileri ciddi hastalıklara yorma, baş ağrıları veya çeşitli ağrılar, çabuk öfkelenme, nedenli veya nedensiz sık sık ağlama, başka insanlara duyduğu sevgide azalma, her şeyi karamsar bir gözle görme, her şeyin olumsuz tarafını görme, suçluluk duyguları, sabah kalkmakta güçlük, güne başlamakta zorluk, artmış kaygılar, korkular, çökkün bunalımlı duygu durum (üzüntü, elem), zihinsel ve bedensel olarak yavaşlama, ilgilerde azalma, unutkanlık, dikkat toplayamama, geçmişe pişmanlıkla bakma, geleceğe karamsar bakma, cinsel istek ve işlevlerde azalma-bozulma, artmış gerilim (depresyon sıklıkla anksiyeteyle birliktedir), intihar fikirleri.
5. Depresyon dışı mutsuzlukta (ayrıca depresyon içindeki mutsuzlukların da bir bölümünde) yineleyeceğim gibi iki etmen söz konusudur:
a- Kişilik özellikleri (karamsar, mutlu olması zor ve keyifli zamanları geçici kişilik).
b- Yaşam-çevre koşullarının uygunsuzluğu.
Çevre koşullarının uygunsuzluğu bazı kişiler için geçicidir. (İşinden atılan bir kişinin yeniden iş bulması, çevre değiştiren bir kişinin yeni çevresine alışması gibi.) Bazı durumlarda ise bu uygunsuzluk kalıcıdır. (Sürekli yoksulluk, yoksunluk içinde yaşamak zorunluluğu, kötü ve değiştirilemeyen aile ilişkileri, kronik bir hastalığa yakalanmak gibi.) O zaman olumsuz çevre ve yaşam koşullarına rağmen mutlu olabilmek hayli güçleşir. Ancak bunun da ötesinde önemli olan bence kişinin kişilik özellikleridir. Karamsar kişiliği belirgin bir insanın mutlu olabilmesi herhalde çevre koşulları uygun olsa da güç bir şeydir. Bu bakımdan mutluluk kavramıyla ilgili bazı gerçeklerin altının çizilmesi gerekir.
6. Mutlulukta en temel gerçeklik, mutluluğun büyük ölçüde öznel-sübjektif-kişisel bir duygulanım veya algı sistemi oluşudur. Kişinin ne denli hoşnut, ne denli huzurlu oluşu çoğu kez çevre koşullarıyla koşut değildir. Başka deyişle zenginlik içinde yüzen bir kişi pekâlâ kendini genellikle mutsuz hissedebilmekte, yoksulluk içindeki bazı insanlar ise tüm olumsuz koşullara karşın kendilerini mutlu hissedebilmektedirler.
Mutsuzluğundan yakınan insanlar buna sebep olarak çoğunlukla içinde bulundukları olumsuz durumları gösterirler. Sık dile getirilen nedenlerin bazıları şunlardır: Parasal yetersizlik, evinin-mahallesinin kötülüğü, iş bulamama, aile içi uyumsuzluklar, yalnızlık, arkadaş bulamama, cinsel partner bulamama, cinsel eşle, arkadaşla vs. uyumsuzluk, bu konularda karar verme güçlükleri, sevilen birinin kaybı ya da ondan ayrılma, kendinden memnunsuzluk (kişiliksel olarak ya da bedenen), yeterince sevgi-saygı görememe, gelecek kaygıları, tekdüze yaşantı vs. Bunların birkaçı ya da çoğunu mutsuzluk nedeni olarak gören, gösteren kişi genellikle kendini başkalarıyla karşılaştırır. Kendinden varsıl biriyle, daha iyi çevresi olan biriyle, daha çok kız veya erkek arkadaş edinmiş biriyle... Oysa birkaç villa sahibi karamsar bir kişilik sıklıkla yaşamın ne denli tekdüze gittiğinden dertlenebilmekte, ikide bir cinsel partner değiştiren başka biri kendini gerçekten anlayan bir dost-eş bulamamaktan sık sık yakınabilmektedir. Üstelik belli hoş şeyleri bir dönem yaşamak da kişiye kalıcı bir mutluluk sağlayamamakta veya işinde çok başarılı bir kişi bir süre sonra bunun getirdiği doyuma alışıp kendini o alanda daha başarılı kişilerle karşılaştırarak başarısız sayılabilmektedir.
Gençliğinde sefahat hayatı yaşayan kişi bir dönem sonra aynı düzeyde bir yaşam sürdüremediğinde kendini son derece hüzünlü hissedebilmektedir. Demek ki mutlulukta önemli olan kişinin o anda tüm koşullardan bağımsız olarak kendini nasıl hissettiğidir. “Gerçek zengin çok şeye sahip olan değil, en az şeye ihtiyacı olandır,” diye bir söz vardır. Bunu mutluluğa da uyarlayabiliriz. Gerçek mutluluk çok şeye sahip olarak kazanılmaz, en az şeye gereksinim duyularak kazanılır.
7. Bu tür kaygılar yaşayan kişiler sağlıklarına daha çok dikkat etmeli, düzenli ve doğru beslenmeli, zararlı alışkanlıklardan uzaklaşmalı, spor yapmalı, hobiler edinmeli, edebiyata, sinemaya, sanata daha çok zaman ayırmalı (güzel bir roman, öykü bazen insanın yaşamına umulmadık derinlikler kazandırır), sosyal yaşama daha çok katılmalı, hayata daha çok bağlanmalıdırlar. Böylece korku ve kaygı kişiyi güzel şeylere motive eder, yapılan güzel şeyler kişinin moralini düzeltir ve yaşama daha olumlu bakmasını sağlar.
8. Konversiyonun anlamı dönüştürmedir, yani ilk cümlede belirttiğim gibi halledilemeyen bir ruhsal karmaşanın başka psikolojik ya da bedensel belirtiye dönüştürülmesi.
9. Psikoz kişinin gerçeği değerlendirme yeteneğinin ortadan kalktığı, gerçek dünyadan uzaklaşıp kendine özgü bir dünya kurduğu, hayaller görüp gerçekte olmayan sesler duyduğu, birtakım mantıkdışı düşüncelere kapılıp bunları gerçekmiş gibi değerlendirdiği bir ruhsal hastalık türüdür.
10. Bir histriyoniğin bitmez tükenmez ilgi odağı olma isteği, abartılı hareketleri, çocukça kırılganlıkları, karşısındaki erkeği bir süre sona bıktırır.
11. Evlenecekler içinse önerilerimi özetle şöyle toparlayabilirim.
a- Kendi kişiliğinizi ve eş adayının kişiliğini iyi tanıyın. Unutmayın, kişilik özellikleri kolay değişmez.
b- Evlilik öncesi sorunlar çıkmaya başlamışsa evlilikte bunların düzeleceğini ummayın, genellikle evlilikte sorunlar katlanır.
c- Uzun bir evlilik planlıyorsanız, seçeceğiniz eşin tek eşli yaşamaya karşı uzun dönemli tutumu ne olur, bunu kestirmeye çalışın.
d- Kendinize benzer sosyo-kültürel çevreden eşler seçmeye, eş adayınızla genel değer yargılarınızın örtüşmesine dikkat edin.
e- Eş adayınızda ana-baba, aile bağımlılığı var mı, buna dikkat edin. Varsa, olası sonuçlarını göz önünde bulundurarak evliliğe girin.
f- Evlilikte tüm bunlara karşın ciddi sorunlar çıkabilir. O takdirde evliliği bir esaret olarak kabul etmek istemiyorsanız boşanmayı göze alabilecek güçte kalmaya çalışın. (Maddi ve manevi olarak.)
g- Psikiyatrik sorunlarınızla ilgili olduğu kadar evlilik öncelik sorunlarınızla ilgili olarak da bir uzmana danışabilirsiniz.
12. Ölümcül hastalıklar nedeniyle ölüme giden hastaların durumunu bilmek gerekir. Kişi ölüme gittiğini sezer ya da ölüme gittiğinin bütün bütün farkındadır. Ölüme giden hastaların (ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenenlerin) tepkileri genellikle beş evreden geçer.
§ İlk tepki şok ve hemen ardından gelen yadsımadır. Hasta ölüme gittiğini kabullenmek istemez.
§ İkinci evre öfke evresidir. Niye ben, diye sormaktadır kendi kendine ve çevresindeki herkese karşı kızgındır. Kızgınlık belli bir kişi veya birkaç kişiye de yönelebilir.
§ Üçüncü evre pazarlık evresidir. Hasta iyileşmek için doktoruyla, çevresiyle, Tanrı’yla pazarlık eder, sözler verir. (İyileşirsem şunları yapacağım ya da şunları şunları yapmayacağım gibi.)
§ Dördüncü evre depresyondur.
§ Beşinci evre ise kabullenmedir, Kişi son evrede ölümün kaçınılmaz olduğunu kabul eder. Görece huzura kavuşur. Bu evreler kişinin kişilik yapısına, yaşına, hastalığın niteliğine ve çevre koşullarına göre çok farklılıklar gösterir. Bazı kişilerde bazı evreler gerçekleşmez.