KİTABIN ADI : ETKİLİ İNSANLARIN YEDİ ALIŞKANLIĞI
YAZARI : STEPHEN COVEY
· PROAKTİF OL
· SONUNU DÜŞÜNEREK İŞE BAŞLA
· ÖNCELİKLİ İŞLERİ ÖNE AL
· KAZAN / KAZAN DİYE DÜŞÜN
· ÖNCE ANLAMAYA ÇALIŞ, SONRA ANLAŞILMAYA
· SİNERJİ YARAT
· BALTAYI BİLE
1. Başarının temeli olarak Karakter Etiği diye tanımlayabileceğimiz; dürüstlük, alçakgönüllülük, bağlılık, ölçülü olmak, cesaret, adalet, sabır, çalışkanlık, yalınlık, Herkese İyilik Et şeklindeki altın kural üzerinde duruluyordu. Bu, temelde, bir insanın birtakım belirli ilkelerle alışkanlıkları kendi mizacıyla bütünleştirme çabasının öyküsüdür. Karakter Etiği, etkili bir yaşamın temel ilkeleri olduğunu ve insanların, ancak bu temel ilkeleri öğrenip kendi temel kişilikleri ile bütünleştirdikleri taktirde gerçek başarıyla sürekli mutluluğu yakalayabileceklerini öğretti.
2. Sandra'yla konuşurken, kendi karakterimizin, amaçlarımızın ve oğlumuzla ilgili algılarımızın ne kadar güçlü bir etkisi olduğunu üzüntüyle kavradık. Toplumsal karşılaştırma dürtülerimizin derin değerlerimizle çeliştiğini anladık. Bu, koşula bağlı bir sevgiye yol açabilir ve sonunda oğlumuzun kendisine verdiği değerin azalmasına neden olabilirdi. Bu nedenle çabalarımızı tekniklerimize değil, kendimize, en derin amaçlarımıza ve oğlumuzla ilgili algılarımıza yöneltmeye karar verdik. Çocuğumuzu değiştirmeye çalışmak yerine bir kenara çekilmeye,kendimizi ondan ayrı tutmaya çalıştık. Oğlumuzun kimliğini,bireyselliğini,ayrı biri oluşunu ve değerini sezmek için çaba harcadık.
3. Oğlumuzu başkalarıyla karşılaştırmak ya da yargılamak yerine,karım ve ben onun zevkine varmaya başladık. Oğlumuzu tıpatıp kendimize benzetmekten ya da onu toplumsal beklentilere göre ölçmekten vazgeçtik. Onu kabul edilebilir bir toplumsal kalıba sokmak için nazikçe, olumlu bir biçimde yönlendirmeye çalışmaktan vazgeçtik. Çocuğumuz bu korumayla yetiştirilmişti. Bu nedenle başlangıçta biraz acı çekti. Bunu dile getirdiğinde, kabullendik,ama eskisi gibide davranamadık. Dile getirilmeyen mesajımız şuydu:"Seni korumamıza gerek yok. Aslında sorunlu biri değilsin."
4. Her zaman ektiğinizi biçersiniz; bunun kestirme yolu da yoktur. Bu ilke,bir yerde insan davranışları ve insan ilişkileri bakımından da geçerlidir. Bunlar da hasat yasasına dayanan doğal sistemlerdir. Kısa dönemde,okul gibi yapay bir toplumsal sistemde insanlar tarafından konulan kuralları usulca çiğneyerek,"oyunu oynamayı" becerebilirsiniz,durumu idare edebilirsiniz. Köklü bir dürüstlük ve temelde güçlü bir karakter yoksa, yaşamın çetin sınavları er ya da geç gerçek amaçların yüzeye çıkmasına neden olur ve insanlarla ilişki konusundaki başarısızlık da, kısa süreli başarının yerini alır. En güzel iletişimi karakter sağlar. Emerson'un bir zamanlar söylediği gibi,"Ne olduğun kulağımda öylesine çınlıyor ki, ne dediğini duyamıyorum."
5. Hepimiz cisimleri oldukları gibi gördüğümüzü, nesnel olduğumuzu düşünürüz. Oysa,durum böyle değildir. Biz dünyayı olduğu gibi değil,olduğumuz gibi görürüz;ya da nasıl görmeye koşullandırılmışsak, öyle. Gördüklerimizi tanımlayabilmek için ağzımızı açtığımız zaman aslında kendimizi, algılarımızı ve paradigmalarımızı (dünya görüşümüzü) tanımlarız. Başkaları bizimle aynı fikirde olmadıkları zaman hemen onlarda bir aksaklık oluğunu düşünürüz.
Pek çok insan,yaşamlarını tehdit eden bir bunalımla karşılaştıkları zaman önem verdikleri şeylere birdenbire bambaşka bir açıdan bakmaya başlarlar.;Karı ya da koca,ebeveyn ya da büyükanne, büyükbaba, yönetici ya da liderlik gibi yeni bir rolü üstlendikleri zaman, temelde buna benzer bir değişim olur düşüncelerinde.
6. İnsanların çoğu duygusal gelişim düzeylerinin düşük olduğunu da dürüstçe kabul edemiyorlar.
7. Çocuklar gerçek sahip olma duygusunu tattıktan sonra eşyalarını çok doğal bir biçimde, içtenlikle ve özgürce paylaşırlar.
8. Sonuçta, Marilyn Ferguson'un dediği gibi: "Kimse bir başkasını değişmesi için ikna edemez. Hepimiz, ancak içeriden açılabilen bir değişim kapısında nöbet bekleriz. Bir başkasının kapısını tartışarak ya da duygularla seslenerek açamayız."
9. Reaktif Dil Proaktif Dil
Yapabileceğim hiçbir şey yok. Seçeneklerimize bir bakalım. İşte ben böyleyim. Farklı bir yaklaşımı seçebilirim. Beni öyle kızdırıyor ki. Duygularımı kontrol edebilirim. Buna izin vermezler. Ben etkili bir sunuş yapabilirim. Bunu yapmam gerekiyor. Uygun bir tepkiyi seçeceğim. Yapamam. Seçerim. Yapmalıyım. Yeğliyorum.
Keşke. Yapacağım.
10. Alkoliklerle Mücadele Derneği'nin (Alcoholics Anonymous) duasının içeriğine biz de katılıyoruz: "Tanrım, bana değişebilen ve değiştirilmesi gereken şeyleri değiştirmek için cesaret, değiştirilemeyecek şeyleri kabullenmek için huzur, aradaki farkı anlamak için de bilgelik ver."
11. Önemsiz sözler verin ve bunları yerine getirin. Yol gösterici olun, yargıç değil. Örnek olun, eleştirmen değil. Çözümün parçası olun, sorunun değil. Bunu evliliğinizde, ailenizde, işinizde deneyin. Başkalarının zayıflıklarını tartışmayın. Kendi zayıflıklarınızı da. Bir hata yaptığınızda bunu itiraf edip düzeltin. Bundan, anında ders alın. Başkalarını suçlamaya, hataları onlara yüklemeye kalkışmayın. Denetiminiz altında olan şeylerin üzerinde çalışın. Kendi üzerinizde çalışın. Olabilirim'in üzerinde çalışın.
12. Hayalinizde sevdiğiniz birinin cenazesine gittiğinizi canlandırın. Cenaze evine gidiyorsunuz. Arabanızı park ediyor ve iniyorsunuz. Binaya girerken çiçekleri fark ediyorsunuz. İlerledikçe dostlarınızın ve aile üyelerinin yüzlerini görüyorsunuz. Oradaki insanların yüreğinden taşan ve bir kaybın neden olduğu o paylaşılan hüznü, ölen kişiyi hayattayken tanımış olmanın sevincini hissediyorsunuz.
Salonun ön tarafına doğru ilerliyor; tabuta bakıyor ve birden kendinizle yüz yüze geliyorsunuz. Bu, üç yıl sonraki kendi cenaze töreniniz. Bütün bu insanlar sizi onurlandırmaya, yaşamınızla ilgili takdir ve sevgiyi açıklamaya gelmişler.
Bir yere oturarak törenin başlamasını beklerken elinizdeki programa bakıyorsunuz. Törende dört kişi konuşacak. İlk konuşmacı aileniz ya da akrabalarınız arasından birisi. Çocuklar, erkek ve kızkardeşler, yeğenler teyzeler, halalar, amcalar, dayılar, kuzenler, büyükanne ve büyükbabalar. Hepsi de ülkenin dört bir tarafından cenaze törenine katılmaya gelmişler. İkinci konuşmacı, dostlarınızdan biri. Bir insan olarak sizi anlatacak. Üçüncü konuşmacı, iş yerinizden ya da sizin mesleğinizden. Dördüncü konuşmacı,hizmet verdiğiniz toplumsal bir kurumdan. Şimdi iyice düşünün:Bu konuşmacıların her birinin sizinle ve yaşamınızla ilgili neler söylemesini istersiniz? Sizi nasıl bir eş,baba ya da anne olarak yansıtmalarını arzu ederdiniz? Nasıl bir oğul ya da kız ya da kuzen? Nasıl bir dost? Nasıl bir iş arkadaşı? Sizde ne tür bir kişilik görmüş olmalarını tercih ederdiniz? Ne tür katkılarınızı, ne tür başarılarınızı hatırlamalarını isterdiniz? Onların yaşamlarında ne tür bir değişiklik yapmış olmayı arzu ederdiniz?
13. "Yöneticilik, işleri doğru dürüst yapmaktır. Liderlik ise, doğru olanı yapmaktır."Yöneticilik,başarı merdivenini tırmanmaktaki becerikliliği,liderlik ise merdivenin doğru duvara dayalı olup olmadığı görmeyi gerektirir.
14. Yaşantımızın merkezindeki her hangi bir şey, güvenlik, rehberlik,bilgelik ve gücümüzün kaynağını oluşturur. Güvenlik, değer düşüncenizi, kimliğinizi, duygusal dayanağınızı, özsaygınızı, temel kişisel gücünüzü ya da bunun eksikliğini temsil eder. Rehberlik, yaşamınıza yön veren kaynak demektir. Bilgelik, yaşama bakış açınız, çeşitli bölümlerle ilkelerin işleyişini ve birbirleriyle bağlantılarını anlayış tarzınızdır , hareket etme becerisi ya da yeteneği, bir şeyi başarma kuvveti ve birikimidir.
15. EŞ MERKEZLİLİK:Evlilik,insan ilişkilerinin en içten,en doyurucu,en dayanıklı ve geliştirici ilişkisi olabilir. İnsanın merkez olarak karısını ya da kocasını seçmesi doğal ve uygun görülebilir.
16. AİLE-MERKEZLİLİK:Aile-merkezli olanlar,kişisel değer ya da güvenlik duygusunu aile geleneği ve kültüründen ya da ailenin itibarından alırlar. Böylece gelenek ve kültürde görülecek değişikliklere ve bu itibarı lekeleyecek herhangi bir etkiye karşı aşırı duyarlı olurlar.
17. PARA-MERKEZLİLİK:Kişinin başka bir boyutta bir çok şeyi yapabilme fırsatını bulması için,ekonomik güven şarttır. Gereksinimler dizisi ya da hiyerarşisende fiziksel yaşam ve mali güvenlik en önde gelir. Diğer gereksinimler,bu temel gereksinim hiç olmazsa asgari düzeyde elde edilinceye kadar hissedilmez bile.
18. İŞ-MERKEZLİLİK:Merkezleri iş olan insanlar "işkolik"olabilir. Sağlıklarını,ilişkilerini ve yaşamlarının diğer önemli alanlarını feda ederek,üretmek için kendilerini zorlarlar. Temel kimlikleri işlerine bağlıdır:"Ben bir doktorum","Ben bir yazarım","Ben bir oyuncuyum.
19. DOST-MERKEZLİLİK:İnsanın odak noktasını bir tek kişinin oluşturmasına yol açabildiği için,evliliğin bazı boyutlarını da içerir. Bir dost üzerinde merkezleşme;duygusal açıdan bir tek kişiye bağımlılık, gereksinim,gitgide yükselen bir anlaşmazlık sarmalı ve bunların getireceği olumsuz ilişkileri yaratabilir.
20. DÜŞMAN MERKEZLİLİK:Ya kişinin bir düşmanını yaşamının merkezine yerleştirmesine ne demeli? Çoğunluk bunu düşünmez bile, herhalde kimse bunu bilinçli olarak yapmaz. Ancak, bir düşmanı merkez kabul etmek çok sık görülen bir olaydır. Özellikle de gerçekten anlaşmazlık halindeki insanlar arasında sık sık etkileşim olduğu zaman. Duygusal ya da toplumsal açıdan önemli birinin kendisine haksızlık ettiğini düşünen bir kişinin, yapılan haksızlığı alabildiğine büyütüp diğer insanı yaşamının merkezi haline getirmesi kolaydır. Düşman üzerinde merkezleşen kişi, kendi yaşamını proaktif bir biçimde sürdüreceği yerde düşman olarak algıladığı insanın tutum ve davranışlarına tepki gösterir; hem de ona bağımlı olarak.
21. Boşanmış olan birçok kişi de benzer eğilimler içindedir. Eski eşlerine karşı hala müthiş bir öfke ve kinle doludurlar ve kendilerini haklı bulurlar. Olumsuz anlamda, psikolojik açıdan hala evlidirler. Suçlamalarını haklı çıkarmak için, eski eşlerinin zayıflıklarına ihtiyaç vardır.
Birçok "büyük" çocuk, yaşam boyunca anneleriyle babalarından gizlice ya da açıkça nefret eder. Onları geçmişteki kötü davranışları, ihmalleri ya da çocuklar arasında ayrım yaptıkları için suçlarlar. Yetişkinlik dönemlerinin merkezi bu nefrettir. Reaktif bir yaşam sürer ve buna eşlik eden senaryoyu da haklı çıkarırlar. Dost ya da düşman-merkezli kişinin güvencesi yoktur. Özdeğer duygular değişkendir, başkalarının davranışları ya da duygusal durumlarının bir işlevidir. Rehberliği, diğer insanların verecekleri tepkiyle ilgili sezgisi sağlar. Bilgeliği ise toplumsal mercek ya da düşman-merkezli bir paranoya kısıtlar. Bu kişinin hiçbir gücü yoktur. Onun iplerini başkaları çekmektedir.
22. Ailelerde dahil olmak üzere, örgütlerin temel sorunlardan biri de, kişilerin başkalarının yaşamlarını ilgilendiren kararlara bağlı kalmamalarıdır. Nedense bunu kabullenmiyorlar. Örgütlerle işe başlarken, çoğu zaman hedefleri kuruluşun hedeflerinden çok farklı olan kişiler görüyorum. Genellikle de ödül sistemlerinin, açıklanan değer sistemleriyle hiçbir bakımdan uyumlu olmadığını keşfediyorum. Bir misyon bildirimi geliştirmiş şirketlerle çalışmaya başladığım zaman, onlara şunu soruyorum. "Buradakilerden kaç kişi bir misyon bildiriminiz olduğunu biliyor? Bunun yaratılmasında kaçının katkısı bulundu? Kaçı bunu gerçekten kabullenip karar verirken bir ölçüt olarak kullanıyor?" Katılım yoksa bağlı kalınamaz. Bunu yazın, üstüne bir yıldız işareti koyun, etrafını çerçeveye alın, altına bir çizgi çekin. Katılım yoksa bağlanma da olmaz.
23. Gündelik yaşantımızda özgür irademizi ne dereceye kadar geliştirdiğimiz kişisel dürüstlüğümüzle ölçülür. Dürüstlük temelde kendimize biçtiğimiz değerdir. Kendimize verdiğimiz sözlere bağlı kalma, "özü sözü bir olma" yeteneğimizdir. Kendisiyle gurur duymaktır. Proaktif gelişmenin özü, Karakter Etiği'nin temel bir parçasıdır.
24. Disiplin, mürit, havari ya da öğrenci anlamına gelen, disciple sözcüğünden üretilmiştir. Bir felsefenin öğrencisi, bir değerler dizisinin havarisi, çok önemli bir hedefin, olağanüstü bir amacın ya da bu hedefi temsil eden birinin müridi gibi. Bir başka deyişle, kendinizi etkili bir biçimde yönetebiliyorsanız, disiplin de içinizden gelir. Bu, bağımsız iradenizin bir işlevidir. Kendi derin değerlerinizin ve bunların kaynağının havarisi, müridi sizsiniz ve duygularınızı, ani isteklerinizi, ruhsal durumlarınızı bu değerlere boyun eğdirecek irade ve dürüstlüğe sahipsiniz.
25. EMİRERİ YETKİSİ VERMEK : Temelde iki yetki verme yöntemi vardır: "Emireri yetkisi vermek" ve "kaptanlık yetkisi vermek." Emireri yetkisi vermek, "Şuraya git, buraya git, şunu yap, iş bitince de bana haber ver!" anlamına gelir. Pek çok insan sürekli olarak böyle yetki verir. Ama bu ne kadar işe yarayabilir ki? Hareketlerine teker teker müdahale ederek kaç kişiyi teftiş edebilir ya da yönetebilirsiniz? Başkalarına yetki vermenin çok daha iyi, çok daha etkili bir yöntemi vardır. Bu, başkalarının özgür iradesini, vicdanını, hayal gücünü ve özbilincini takdir paradigmasına dayanır.
26. KAPTANLIK YETKİSİ VERMEK : Kaptanlık yetkisi vermenin odak noktası yöntemler değil, sonuçlardır. Bu, insanlara yöntemi seçme hakkını tanır ve sonuçlardan sorumlu olmalarını öngörür. Başlangıçta daha fazla zaman gerektirir. Ama harcanacak zaman iyi bir yatırım sayılır. Yetki verdiğiniz kişiye başarısızlığa gidebilecek yolları işaret edin. Ona ne yapmaması gerektiğini söyleyin. Ama ne yapması gerektiğini söylemeyin. Sonuçların sorumluluğunu kendisine bırakın. Gerekli şeyleri, konulan sınırlar içinde yapmasını isteyin.
27. Bazıları, başkalarını sevmeniz için önce kendinizi sevmeniz gerektiğini söyler. Bence bu, değerli bir düşünce. Ancak kendinizi tanımazsanız, kontrol etmezseniz, kendinize egemen olmazsanız, kendinizi sevmeniz de çok zor olur. Bunu ancak kısa vadeli, yüzeysel, ani bir heyecanla sağlayabilirsiniz.
28. İnsanın kendisine olan saygısı, benliğine egemen olmasından, gerçek bir özgürlükten doğar. Özgürlük, bir başarıdır. Karşılıklı bağımlılık ise, ancak özgür kişilerin yapabilecekleri bir seçimdir.
29. Herhangi bir ilişkiye kattığımız en önemli unsur sözlerimiz ve hareketlerimiz değil, ne olduğumuzdur. Sözlerimizle davranışlarımızın kaynağı kemdi özümüz (Karakter Etiği) değil de, yüzeysel insan ilişkileri teknikleriyse (Kişilik Etiği) karşımızdakiler bu düzenbazlığı sezinler. O zaman etkili bir karşılıklı bağımlılık için gerekli temeli yaratıp sürdürmeyi başaramayız.
30. Başkalarının istedikleri ya da gereksinim duyduklarını düşündüğümüz şeyleri, kendi yaşam öykümüzden yola çıkarak belirleme eğilimiz vardır. Böylelikle, başkalarının davranışlarına kendi amaçlarımızı yansıtırız. Bir yatırımın ne olduğunu, hem şimdiki, hem de aynı yaşta ya da aynı yaşam dönemecindeyken sahip olduğumuz gereksinim ve isteklerimize dayanarak yorumlarız. Karşımızdakiler çabalarımızı bir yatırım olarak yorumlamadıkları zaman da, bunu iyi niyetle yaptığımız çabaların reddi olarak algılar ve vazgeçeriz.
31.Altın kural şudur: "Başkalarına, onların size yapmalarını istediğiniz şeyleri yapın." Yüzeysel olarak bu, sizin için yapılmasını istediğiniz şeyleri, sizin de onlara yapmanız anlamına gelebilir. Ama bence temelde bu sözlerin anlamı; birey olarak sizi anlamalarını istediğiniz gibi, derinlemesine anlamak, sonra da onlara bu anlayışınız açısından yaklaşmaktır. Başarılı bir babanın, çocukların yetiştirilmesi konusunda dediği gibi: "Onlara değişik biçimlerde davranarak hepsine aynı şekilde davranın.
32. Dürüstlük doğruluğu içerir, ama ondan da öte bir şeydir. Doğruluk, gerçeği söylemek; yani, sözlerimiz gerçeğe uydurmaktır. Dürüstlük ise, gerçeği sözlerimize uydurmak; yani, sözümüze bağlı kalmak ve beklentileri gerçekleştirmektir. Bunun için öncelikle kendine, ama aynı zamanda dünyaya karşı bir karakter bütünlüğü gerekir. Dürüstlüğü kanıtlamanın en önemli yollarından biri, o sırada yanınızda olmayan kişilere sadakat göstermektir. Bunu yaparken yanımızda olanlara da güven veririz. Orada olmayanları savunurken, olanların güvenini korursunuz.
33. Güvenilmek sevilmekten daha yücedir derler. Uzun vadede güvenilmek, sevilmek anlamına gelir, bundan eminim.
34. "Yalan, aldatmak amacıyla söylenen herhangi bir sözdür ya da davranıştır."İster sözlerimiz, ister davranışlarımızla iletişim kuralım, dürüst bir insansak, amacımız aldatmak olmaz.
35. Kişinin acıyarak değil de, içinden gelerek özür dilemesi için karakterinin iyice güçlü olması gerekir. Bir insanın içtenlikle özür dileyebilmesi için kendine hakim olması, temel ilkeler ve değerlerin sağladığı köklü bir güven duygusunun bulunması gerekir. İç güveni olmayanlar bunu yapamazlar.
36. "Zalim olanlar, zayıflardır. İnceliği sadece güçlülerden bekleyebilirsiniz."
37. Hata yapmak başka, bunu itiraf etmemek başkadır. İnsanlar yanlışları affeder, çünkü yanlışlar genellikle zihinseldir, yargı hatasıdır. Ancak insanlar yürekten yapılan hataları; kötü niyeti, kötü amaçları, ilk hatayı örtbas etmek için tepeden bakarak mazeret bildirimini kolay kolay affetmezler.
38. Sevgi koşula bağlı olarak verildiği, sevgiyi kazanmak zorunda kalındığı zaman onlara aslında değerli ya da sevilecek kişiler olmadıkları mesajı iletilir. Değer, onların içinde değil, dışındadır. Biriyle ya da bir beklentiyle kıyaslanma sonucu elde edilir. Bir çocuk önce annesiyle babasının kendisini kabul etmesini ister, sonra da yaşıtlarının. Bunlar kardeşleri de olabilir, arkadaşları da. Yaşıtların bazen ne kadar zalim olabildiklerini ise hepimiz biliriz.
39. Baskı altında tutulan duyguların diğer belirtisi de haddinden fazla öfke ve hiddet, basit olaylara aşırı tepki ve kuşkuyla karışık alaydır. Duygularını sürekli baskı altında tutan, onları aşarak daha yüksek hedeflere doğru gidemeyen insanlar, bunun kendilerine olan saygılarının ve sonunda da başkalarıyla olan ilişkilerinin niteliğini etkilediğini görürler.
40. Bazı insanlar merkezlerine düşmanı öylesine yerleştirir, başka birinin davranışlarına öylesine saplanırlar ki, o kişinin kaybetmesinden başka bir şey istemezler. Bu, kendilerinin de kayba uğraması anlamına gelse bile aldırmazlar. Düşmanca bir çarpışma felsefesidir: Savaş felsefesi!
41. Kalbin, mantığın hiç bilmediği nedenleri vardır.
42. Genellikle önce anlaşılmak isteriz. Çoğu insan karşısındakini anlamak amacıyla değil, yanıtlamak amacıyla dinler. Ya konuşurlar ya da konuşmaya hazırlanırlar. Her şeyi kendi paradigmalarının eleğinden süzüp başkalarının yaşamlarını kendi özyaşamlarıyla özdeşleştirirler.
43. Empati, sempati değildir. Sempati bir tür anlaşma, bir tür yargıdır. Bazen de, daha uygun düşecek bir duygu ve karşılık verme biçimidir. Ama insanları çoğu zaman sempatiyle dinlemenin özü, karşınızdakiyle aynı fikirde olmanız değildir. Onu tam anlamıyla, derinlemesine, hem duygusal, hem de zihinsel açıdan anlamanızdır.
44. Aslında iletişim uzmanları, söylediğimiz sözlerin iletişimimizin ancak yüzde onunu temsil ettiğine inanıyorlar. Yüzde otuzunu çıkardığımız sesler, yüzde altmışı ise vücüt dilimiz temsil ediyor.
45. İnsan motivasyonu alanındaki en büyük kavramlardan biri şudur: Giderilmiş gereksinimler motivasyon işlevi görmez. Motivasyonu sağlayan, sadece karşılanmamış gereksinimlerdir ve bir insanın, fiziksel yaşamını sürdürme isteğinden sonraki en büyük gereksinimi psikolojik canlılıktır; yani anlaşılmak, onaylanmak, takdir edilmektir.
46. İyi bir anne ya da baba değerlendirmeden ya da karar vermeden önce anlar. Doğru yargıya varmanın anahtarı anlayıştır. Önyargılı bir insan, hiçbir zaman tam olarak anlayamaz.
47. Bu beceri; yani, empatiyle dinleme denilen buzdağının ucu dört gelişme evresini içerir.
a. Bunlardan birincisi ve en az etkili olanı içeriği taklit etmektir.
b. Empatiyle dinlemenin ikinci evresi ise içeriği başka şekilde ifade etmektir. Bu biraz daha etkilidir, ama hala sözlü iletişimle sınırlıdır.
c. Üçüncü evre sağ beynimizi devreye sokar. Duyguyu yansıtırsınız.
d. Şimdi; empatiyle dinlemenin dördüncü evresinde yararlandığınız zaman olanlar, gerçekten inanılacak gibi değildir. Karşımızdakini gerçekten anlamaya çalışır, içeriğini kendimizce ifade eder ve duyguyu yansıtırken ona psikolojik soluma olanağı tanımış olursunuz. Ayrıca onun duygu ve düşüncelerini incelemesine de yardım edersiniz. Karşınızdaki, onu dinlemeyi ve anlamayı içtenlikle istediğinize gitgide daha fazla inanıp güveni artarken, içinden geçenlerle size söyledikleri arasındaki engeller ortadan kalkar. Böylece ruhtan ruha bir akım başlar. Artık karşınızdaki belirli bir şeyi hissederken, size bununla ilgisi olmayan sözlerde söylemez. En derin, savunmasız duygularını ve düşüncelerini size açıklayabileceğini inanır.
48. Sinerji nedir? En basit tanımıyla, bir bütünün parçalarının toplamından daha büyük olması demektir. Parçaların birbiriyle olan ilişkisinin, kendiliğinden ve kendi başına bütünün bir parçası olması demektir.
49. İki insanın anlaşamamaları, ama ikisinin de haklı olması mantığa uygun mudur? Hayır, aklın mantığına uygun değildir. Ama ruhsal mantığa uygundur, yani psikolojidir. Üstelik bu son derece gerçek bir durumdur.
50. "Okumayan bir insan, okumasını bilmeyen bir insandan daha iyi durumda sayılmaz."
51. "Bir adama onun olduğu gibi davranırsınız, olduğu gibi kalır. Bir insana olabileceği, olması gerektiği gibi davranırsanız, olabileceği ve olması gerektiği gibi olur."
52. "Vicdanın sesi o kadar nazlıdır ki boğmak çok kolaydır. Ama bu ses aynı zamanda öyle berraktır ki, başka bir şeyle karıştırmak olanaksızdır."
53. Vicdan, doğru ilkelere uyup uymadığınızı sezen ve bizi onların düzeyine yükselten bir doğal veridir; tabii, bozulmamışsa, formundaysa.
54. "Çocuklarımıza bırakabileceğimiz, dayanıklı iki miras var; biri kökler, diğeri ise kanatlar."
55. Düşüncesinin ana dokusunu değiştiremeyen bir insan bir insan, gerçeği hiçbir zaman değiştiremez. O nedenle de hiç ilerleyemez."