BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Dünyanın Kısa Tarihi - Geoffrey BLAINEY
 

KİTABIN ADI : DÜNYANIN KISA TARİHİ

YAZARI : GEOFFREY  BLAINEY

1.            M.Ö. 304 yılındaki Rodos kuşatmasında seyyar bir kule ve tekerlekli mancınık kullanılmış ancak taşları fırlatmak için binlerce kişiye ihtiyaç duyulmuştu.

2.            M.Ö. 285 yılında insan gözü ve beynini çıkararak inceleyen ilk doktor anatomist olan Herofilus tıbbi araştırmalarını burada (İskenderiye) yaptı ve 25 yıl sonra ünlü tıp okulu açıldı.

3.            Orta Avrupa’dan Doğu Asya’ya uzanan alanda M.Ö. 2000 yıllarında, insanlar önemli bir keşif yapmaya hazırlanıyorlardı. Daha önceleri sadece avlamakla yetindikleri atı ehlilleştirmeye başladılar.

4.            M.Ö. 500 yıllarında metal bir ayaklığın deri kayışlarla bağlandığı üzenginin icadıyla, biniciler hızla giden bir atın üzerinde ayağa kalkıp tüm güçleriyle yanlarındaki düşmana ok atabiliyorlardı.

5.            Çinliler, M.Ö. 400 yıllarında büyük devrim yaratacak saban yapımında uzmanlaştılar. M.Ö. 500 yılı ve daha öncelerinde Çinliler, kayıtlarına rastlanan en yaratıcı topluluktu. Metalurji alanında en usta insanlardı. Sulama için suyun kontrol edilmesinde yeni yöntemler buldular. Matematik ve astronomide yeni arayışlar içindeydiler. Giysilerde ipek kullanmaya başladılar. Kara taşımacılığında, insanların çektiği el arabalarında, öküzlerin çektiği araba ve sabanlarda ve ata arabalarında ustalaşmışlardı.

    • M.Ö. 221 yılında Çin artık tek hâkimiyet altındaydı.
    • M.Ö. 551 yılında doğan Konfüçyus, aristokrasinin yoksul ve yozlaşmış bir katmanından geliyordu.
    • Büyük Çin Seddi M.Ö. 214 yılında tamamlandı.
    • M.Ö. 500 yıllarında pirinç yeni bir gıda maddesi olarak Çin sınırlarını aştı ve Kore ve Japon sofralarına girdi.
    • Sarı Nehir, yılda ortalama 2100 milyon ton toprak taşır ki bu da diğer tüm nehirlerden fazladır. İkinci olarak 1600 milyon ton toprak taşıyan Ganj gelmektedir.
    • Bu miktarda alüvyon olmasaydı Çin ve Hindistan’ın nüfusu çok daha az olurdu.
    • Çin, daha çok teknoloji alanına yönelirken Hindistan din konusunda uzmanlaşıyordu.

6.            Hindular, her canlının bir ruhu olduğuna ve öldükten sonra yeni bir vücuda kavuştuğuna inanıyorlardı. Bu inanış, insanların öteki hayatlarında böcek ya da farklı bir hayvan türü olarak yaşayabilecekleri şeklinde yorumlanıyordu. Bu nedenle inek, keçi ve böceklere saygıyla yaklaşılması gerekiyordu. Eti yenebilen hayvanlar arasında neden sadece ineğin kutsandığıysa bilinmiyor.

7.            Gautama’nın babası, Ganj Nehri’nin doğduğu alçak ve puslu topraklar olan Hindistan sınırında yaşayan Nepal’li bir prensti. Üç sarayı vardı ve Gautama yaşlandığında bu saraylarda sunulan eğlencelerden hoşlanmıştı. İleriki yaşlarında ulaşacağı görev bilincinin olmadığı zamanlarda kadın müzisyenler tarafından eğlendiriliyordu. Bir nevi savurgan ve sorumsuz bir çocuktu. Kuzeniyle evlenip bir çocuğu olmasına rağmen Gautama hiçbir sorumluluk üstlenmedi. Sonraysa kurtuluş arayışıyla herkesi şaşırttı. Bir gece atına binerek evinden ayrıldı ve hayatı değişti. Hintlilerin kendini dünya nimetlerinden soyutlama inanışlarına göre vücudunu cezalandırarak o kadar kilo kaybetmişti ki kaburga kemikleri ortaya çıkmıştı. Çok fazla acı çekerek ve vahşi hayatın içinde yaşayarak, sonunda aradığı ışığı buldu. Bir ermiş yani Buda oldu.

8.            Buda’nın öğretileri Mahatma Gandi tarafından şu sözlerle özetleniyordu: Yaşam, bir eğlence yumağı değil sorumluluk ve görevler yumağıdır.

9.            Ganj’ın çok uzaklarında küçük bir ada olan Bali, tek başına bir Hinduizm kalesi gibi durmaktadır.

10.          M.Ö. 100 yıllarında, yeryüzünde nüfusu bir milyona ulaşan tek şehir Roma’ydı.

11.          Yalnızca Roma’da yaklaşık 800 hamam bulunuyordu. Hamamlar eğlence ve dedikodu merkezleri idi.

12.          Romalıların yaptığı, 50 m. uzunluk ve 15 m. genişlikteki kuru yük gemilerine benzeyen ve dubayı andıran gemilerin, İtalya kıyısındaki Napoli’den kalkarak Mısır’daki İskenderiye’ye yalnızca dokuz günde vardığı söylenir.

13.          İlk olarak Çin’de ekilen şeftali ve armut ağaçları, M.S. 2. yüzyılda Hindistan’a getirildi. Portakalın ilk olarak yetiştirildiği ve orkide sahiplerinin zengin olduğu ilk yer de Çin’di.

14.          Zira Kızıl Deniz’in eski isimleri sazlık denizi ya da bataklık deniziydi ve birçok yerde son derece sığdı. Alışılmadık gelgit dalgalarının oluşabildiği bir kıyı şeridi vardı. 1993’te bir grup okyanus bilimci, bu bölgede rüzgar saatte 70 kilometre hızla ve kesilmeksizin 10 saat boyunca estiğinde denizin geri çekildiğini gözlemlediler. Muhtemel ki İbraniler, peşlerinde Mısırlılar olduğu halde böyle olağanüstü bir günde denizi geçtiler. Hemen sonra deniz yükseldi ve takipteki Mısırlılar boğuldular.

15.          10 Büyük Emir’in ilkine göre Tanrı tekti. 10 Emir, Yahudiler’e hayatlarını nasıl geçirmeleri gerektiğini öğretiyordu ve temel kural, komşularına saygı ve anlayış göstermeleriydi. Anne-babalarını onurlandırmaları, adam öldürmemeleri, zina yapmamaları, komşularının eşek ve öküzlerini çalmayı akıllarından bile geçirmemeleri emrediliyordu.

16.          M.S. 48 yılında yapılan bir nüfus sayımına göre Roma İmparatorluğu’nda toplam yedi milyon Yahudi yaşıyordu. İmparatorluk nüfusunun yaklaşık yüzde dokuzunu oluşturan Yahudilerin sayısı, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Avrupa’da bile daha azdı.

17.          Sonunda ilk Hıristiyanlar, İsa’nın havarileriyle yediği son yemeğin tarihi bir olay olduğunu kabul ederek yiyecekler konusunda daha olumlu bir tavır almaya karar verdiler. Şarap ve ekmek, son yemeğin parçası olduklarından Hıristiyanlar tarafından kutsal sayılmakta ve Evharist de denen bir ayinle anılmaktadır. Birlikte yemek yemek, ilk kilise ibadetlerinde sembolik bir gelenek olarak kabul edildi.

18.          Hıristiyanlık tarihinde dinin kurucusu olan İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonraki en önemli olay, İmparator Konstantin’in 312 yılında dinini değiştirmesidir. Hıristiyanlara hoşgörü gösterilmesini istedi ve onlardan kalan binaları restore etti. Annesiyle birlikte büyük kiliseler inşa ettirdi, hatta bunlardan birini çok uzaktaki Kudüs’e yaptırttı.

19.          Romalılar, savaş sanatında Yunanlılar’dan daha iyiydi ve bir medeniyetin temel bileşenleri olan hukuk ve düzeni iyice oturtmayı bilmişlerdi.

20.          İmparatorluklar için, yükselme ve çöküş olağan gelişmelerdir. Ancak, yükselmek, zirvede kalmaktan hep daha kolay olmuştur.

21.          İslamiyet, çoğunlukla bilinmezlerle doludur. Batı dünyası, İslamiyet’in kökenlerini bir sisi perdesinin ardında bırakmaya çalışır. Develer ve göçebe kabilelerin diyarından doğan İslamiyet’in, çadırdan daha büyük bir eşyayı anlamsız bulan basit ve sade insanların fikirlerinin yansımasından ibaret olduğuna inanılır.

22.          Çok zeki olan Muhammed, kervanlarına katıldığı zengin ve dul kadını etkiledi. Muhammed 25, kadınsa 40 yaşındayken evlendiler. Doğan iki oğlu, çocukken öldü, dört kızları oldu. Günümüzde kadını ikinci plana atan bir dinin doğuşunda, bir kadına bu kadar çok şey borçlu olması ilginçtir. Muhammed, karısının maddi desteği olmadan kendisini sürekli yıpratmaya çalışan düşmanlarına karşı zafer kazanarak yeni bir din kuramazdı.

23.          İslamiyet, Roma’nın aksine merkezi bir imparatorluk kurmadı. Ancak dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar aynı Tanrı’ya ibadet ettiler ve aynı kutsal kitabı okudular. Aynen Roma İmparatorluğu’nda Latince ve Yunancanın ortak dil olması gibi, Arapça da İslamiyet’i birleştiren dil oldu. Zamanın iletişim imkanları ve silahları düşünüldüğünde bu kadar geniş bir imparatorluğun tek bir merkezden yönetilmesi imkansızdı. Ancak kuruluş aşaması inanılmaz bir başarıdır ve bu anlamda 20. yüzyılda dünyayı kasıp kavuran Komünizmi gölgede bırakmaktadır.

24.          Göçebeler için cami ve din adamı gerektirmeyen bir din oldukça cazipti.

25.          İslamiyet, herkesin birbiriyle kardeş olması gerektiğini teklif etse de, bu yaklaşım köleleri kapsayacak şekilde uygulanamadı.

26.          Her önemli dinde olduğu gibi Asya’nın doğusunda da Budizm, kraliyet ailesinin onayına ihtiyaç duyuyordu.

27.          Kırsal kesimde yaşayanlardan ziyade şehirde gezerek ticaret yapanlar yeni dinlere sıcak bakıyorlardı. Yabancı topraklara gidip, sözlü anlaşmalara ve karşılıklı güvene dayanarak ticaret yapan insanların ihtiyaçlarına uygun olarak bu dinler, dürüstlüğü ve güvenliği telkin ediyorlardı. Budizmi ilk kabul edenler genellikle tüccarlardı.

28.          Bu dinlerin uzak diyarlarda başarı kazanmalarının esas nedeni, dinleri uğruna hayatlarını ortaya koyarak, bazen kaybeden ateşli ve fedakar dindarlardı. Bir dinin yeni yerlerde yayılmasında bir diğer etken de oradaki yöneticinin bunu nasıl karşıladığıdır. Evrensel dinler, daha çok aralarındaki sosyal bağların zayıf olduğu halkları yöneten imparatorlara hitap ediyordu.

29.          Maorilerin savaş yetenekleri o kadar gelişmişti ki, 1780’lerde Britanya hükümeti bir yerleşim kurmak için Avustralya ile Yeni Zelanda arasında seçim yapmak zorunda kaldığında Avustralya’yı seçti. Maoriler korkusuz ve iyi savaşçılardı. Bu nedenle onları kendi hallerine bırakmak daha mantıklı olacaktı.

30.          İnsanlık tarihi boyunca, bazen okyanuslar insanları birbirinden ayıran aşılmaz engeller olurken, bazen de geniş kara parçaları ulaşımı engelliyordu. Deniz ulaşımında gemilerin sağladığı yararı, karada –bir kıtada olsa da- atlar sağladı. Böylece birbirinden tamamen farklı Doğu Asya ve Akdeniz Medeniyetlerini ayıran ve doğu-batı doğrultusunda uzanan dağlar ve otlaklar arasında kıtalararası bir koridor oluştu. Koridorun her iki ucundaki step insanları, silahları kuşanmış bir halde ve oldukça hızlı bir şekilde hareket ediyorlardı. Batı’da bulunan Hunlar, kıtanın batısını kasıp kavurdu ve iyice zayıflayan Roma İmparatorluğunu korkuya boğdu. Yaklaşık 1000 yıl sonraysa doğuda ortaya çıkan Moğollar, cesaret, acımasızlık ve dehayı bir araya getirerek o zamana kadar bir hükümdarın sahip olduğu en geniş toprakları fethettiler.

    • Hayvanlar temel geçim kaynakları ve varlıklarıydı. Temel varlıklarını yemek istemeyen Moğollar mümkün olduğunca sütte yapılan gıdalarla beslenmeye çalıştılar.
    • Yaklaşık 130.000 kişiden ve düşman ülkedeki casuslardan oluşan muazzam ordusunu arkasına alarak fetihlere başladı.
    • Şehri kuşatmadan önce teslim olması için çağrı yapıyordu. Teslim olduklarında yaşayan insanların ve malların onda birine el konuluyor ve böylece Moğol ordusunun köle, asker ve varlığı artıyordu. Teslim olmayan şehirler kuşatılıyor ve yerle bir ediliyordu. Moğollar yaptıkları katliamlar ve yıkımlarla tanınıyorlardı. Halk o kadar çok korkuyordu ki Moğollara karşı düşmanlarının yardımına başvurmak zorunda kalıyorlardı.
    • Şehirlerin tarım alanlarının hayat damarı olan sulama kanalları yok ediliyor ya da kuşatılmış şehrin etrafında ceset ve pislikler bırakılıyordu.
    • Moğollar söz konusu olduğunda şu kanıya rahatlıkla varılabilir: Bilindiği kadarıyla tarihte onlarınkine benzeyen başka bir fetih dalgası olmadı.
    • Roma imparatorlarının yüzyıllar içinde yaptığını Cengiz Han sadece yirmi yıl içinde başarmış olsa da ikisini karşılaştırmak çok da doğru olmaz.
    • Cengiz Han ve Büyük İskender’in geniş toprakları fethetmeleri, Napolyon ve Hitler’in en büyük zaferinin sırrı, belki de vahşi ve değişken denizde mücadele etmek zorunda kalmayışlarıdır. Denizci bir şehri ya da krallığı fethetmek kolay değildi.

31.          Çin’in en eski kitapları 868 yılından kalmaydı.

32.          1273’te ham ipek üreticileri için bir el kitabı basıldı ve kısa sürede 3000 kopyası yapıldı. O yıllarda İtalya’da bu kadar çok kitap yazmak için bir manastır dolusu rahibin bütün yıl çalışması gerekirdi.

33.          Teknolojinin birçok alanında öncülük eden Çin, geleceğin anahtarı olan bir alanda, yani denizcilikte geri kalmıştı.

34.          Birkaç yüzyıl sonra sıcak iklim değişmeye başladı. Akdeniz’deki Girit Adası bile 1150 yıllarında soğumaya başladı.

35.          1410’da hayatta kalanlar, gemilere binerek İzlanda veya Norveç’e doğru yol aldılar. Bu soğuk topraklarda Avrupalı insanların vaarlığı 400 yıl kadar sürdü.

36.          Moğol istilası ve Asya’nın büyük bir bölümündeki birleştirici hakimiyeti, eski kervan yollarındaki ticareti canlandırmakla kalmamış, aynı zamanda vebanın ilerleyebileceği bir yol da yaratmıştı ve hastalığı kuzeybatıdan Avrupa’ya kadar taşımıştı. Avrupa limanlarına gelen tüccarlar, taşıdıkları bit ve sıçanlarla hastalığı getirdiler. 1348’de Avrupa’ya ulaşan veba hızla yayıldı. Toplamda yaklaşık 20 milyon Avrupalı yani her üç kişiden biri öldü.

37.          12. yüzyılda üniversiteler kurulmaya başlandı.

38.           Genellikle yünden yapılan renkli bayraklar okumayı ve saymayı bilmeyen nesillere görsel bir mesaj yolluyordu. 19. yüzyıldan bu yana sarı bayrak bulaşıcı hastalıkların varlığını, beyaz bayrak da savaş alanında barış talep etmeyi ifade etmektedir.

39.          Avrupa’da ilk saat kulesinin Milano’da bir kilisede 1335’te yapıldığı tahmin ediliyor.

40.          Parşömen yalnızca hayvan derisinden yapıldığından ve 200 sayfalık el yazması bir kitap için yaklaşık 80 kuzu derisi gerektiğinden parşömen yazılı kitaplar, kağıt üzerine basılı olanlardan daha pahalı oluyordu.

41.          Kağıt üzerine yazı yazmak, toplumsal devrim niteliğindeydi. Avrupa, bu yeni yöntemi kullanmak ve geliştirmek konusunda istekliydi; çünkü 1400’ler Avrupa’da aydınlanma yıllarıydı. Matbaa, bu aydınlanmayı hızlandırdı. Ne var ki İslamiyet’in bu yeni icadı kullanmaya vakti yoktu ve 19. yüzyıla kadar da kullanmaktan kaçındı.

42.          Bu hızlı değişim çağında Avrupa, bilgi birikimi açısından gelişiyor olsa da, askeri güvenliğini ihmal ediyordu. Asya’nın içlerinden atları üstünde dört nala Moğollar gelmiş, onları Türkler takip etmişti.

    • Türkler ilk olarak Orta Asya’da Türkistan civarında yaşıyorlardı. Güçlü savaşçılar   olarak akın akın batıya hareket ettiler ve Moğolların fetihlerinden yararlanarak          karmaşa içinde olan yerleri ele geçirdiler.
    • 1400 yılına gelindiğinde Osmanlılar şimdiki Türkiye’nin neredeyse tamamını fethetmişler, Hıristiyan Avrupa’nın içlerine doğru ilerlemekteydiler. Tuna Nehri çevresini, şimdiki Arnavutluk, Sırbistan, Kosova, Bosna, Bulgaristan ve Romanya’yı topraklarına kattılar.
    • Balkan topraklarında ilerleyen Türkler hem dost, hem düşman edindiler. Zengin toprak sahiplerinden usanan fakir Hıristiyan köylüler, Türkleri memnuniyetle karşıladılar, hatta dinlerini değiştirerek Osmanlı ordusuna katıldılar.
    • Ünlü Konstantinopolis şehrinin etrafındaki bütün toprakları aldılar, böylece şehri      karadan ve denizden çevrelemiş oldular. 28 Mayıs 1453’te St.Sophia Katedrali’nde       son Hıristiyan ayini yapılırken Türkler şehre girmeye hazırlanıyorlardı. 11 yüzyıl sonra   bu Hıristiyan şehri Müslümanların eline geçmişti.
    • 1516-1521 yılları arasında Türkler      Şam, Kahire ve Belgrat gibi pek çok önemli şehri     aldılar. Avrupalılar Amerika ve Asya’da imparatorluk kurmaya çalışırken Asya’dan gelen Türkler de Avrupa içlerine doğru ilerliyorlardı. Artık bir Avrupa gücü olmuşlardı.
    • Türkler’in bu kadara kolay ilerlemesi, İtalya’da 1500 yıllarında ortaya çıkan din tartışmalarıyla açıklanabilir. Avrupa’da katolik inancının zayıflaması, bu dine inananlar arasında protestolara neden olmuştu. En büyük düşmanları Osmanlı Sultanı değil Papa’nın ta kendisiydi.

43.          Bambaşka alanlar olan ve bambaşka çevrelerin elinde olan din, sanat ve denizcilik birbirlerini şekillendirmeye başladılar. Bu dönemin bir eseri olan Protestanlık, matbaanın icadından fazlasıyla yararlandı.

44.          Sanat ve mimari en çok İtalya’nın orta ve kuzey kesimlerinde ve Hollanda’da gelişti, din reformcuları Almanya’nın kuzeyinde ve İsviçre’de ortaya çıktı. Çıkarılabilen harflerden oluşan matbaa, Almanya’nın Ren bölgesinde yapıldı, cesur gemicilerse Atlantik Okyanusu’na Portekiz ve İspanya’dan açıldı. Önemli olan nokta ise, bu tür tarihi olayların Alpler’in güneyinden çok kuzeyinde, Akdeniz kıyılarındansa Atlantik çevresinde cereyan etmesidir.

45.          Hıristiyan Avrupa’nın bir bölümü, bu döneme katkıda bulunmadı. İslamiyet’e teslim olmuş olan bölümüydü bu. Türkler, 1529 yılında Viyana kapılarına kadar dayanmışlardı. Protestan reformu, Türkler’in yerleştiği bölgelerin yalnızca 300 kilometre uzağında meydana geliyordu.

46.          Kolomb, Küba ve Haiti adalarına uğradıktan sonra Mart 1493’te İspanya’ya geri döndü. Keşifleri hakkında anlatılanlar, herkesi belki de aya ilk defa ayak basılmasından daha çok şaşırttı. İkinci kez yola çıktığında emrinde 17 gemi vardı ve Haiti adasında bir Avrupa köyü kurdu. Ağustos 1498’de başladığı ikinci seferinde Venezüella’ya yani Amerika’ya ayak bastı. Kolomb, 1506’da öldüğünde Amerika’nın  yerli medeniyetleri olan Aztekler ve İnkalar henüz hiçbir Avrupalı tarafından bilinmiyordu. Keşif kapısını kendisi açmıştı ancak şimdi sadece küçük bir aralık vardı.

47.          Kolomb ve Vasco de Gama’nın bu gezileri, dünya tarihinde toprağın tarıma açılmasından sonraki en önemli gelişmeler oldu.

48.          Cortes, Kasım 1518’de Küba’dan yola çıktı. Ona eşlik eden 530 Avrupalı arasından otuzu tatar yayı kullanmakta ustaydı. Aslında yanındaki askerler genel olarak ateşli silahlarda değil, ok ve yayda ustaydılar.

49.          Teoride dezavantajları avantajlarından fazlaydı; ancak Aztekler’den nefret eden ve Cortes’in ordusuna gözcü, taşıyıcı, erzak sağlayıcı ve asker olarak memnuniyetle yardım edecek pek çok insanı yanına almayı başardı. Hatta bazı Aztek liderlerinin bile desteğini almıştı. Kasım 1510’da gelen Cortes’in uzun zamnadır bekledikleri tanrının yeniden dünyaya gelmiş hali olduğunu düşünüyorlardı. Sonuç olarak Cortes’in başarısı dünya tarihinde eşine az rastlanır bir zafer oldu. Esmer teni, uzun burnu ve tüm zarafetiyle II. Montezuma sessiz sedasız teslim oldu. Cortes, imparatorluğu hatta imparatorun çocuklarını ele geçirdi.

50.          Sonunda İnka’nın yolları, Asya’yı bir uçtan diğer uca dolaşacak uzunluğa yani 23.000 kilometreye ulaştı.

51.          Eski Sovyetler Birliği ve imparatorlukların da bildiği gibi İnkalar, yabancıların dağıtılarak diğer etnik gruplarla karıştırılmasının, örgütlü bir başkaldırı ihtimalini azalttığını biliyorlardı.

52.          Hörgücü olmasa da deveyle aynı aileden gelen lamalar 40-50 kilo yük taşıyabiliyor ve böylece Ant medeniyetindeki tekerleğin yerini tutuyorlardı.

53.          Kurban olarak yetişkinlerden daha masum olduklarına inanılan 10-15 yaş arası çocuklar tercih ediliyordu. Anne ve babalar için çocuğunun kurban edilmek üzere seçilmesi gurur duyulması gereken bir olaydı.

54.          Güney Amerika yerlilerinin neredeyse tamamı aynı kan grubuna ait olduğundan kan nakli İtalya’ya göre daha kolay gerçekleştirilmişti.

55.          Mısır ekilen bir kilometrekarelik bir alan, Avrupa’da buğday veya arpa ekilen aynı miktardaki bir topraktan üç kat fazla insanı besleyebiliyordu.

56.          Aynı şekilde İnkalar da esas düşmanlarının yani İspanyolların yaklaşmakta olduğunu fark etmeden kendi aralarında savaşa tutuştular.

57.          İnkalar’ın çöküşünde İspanyollar’ın en büyük etkisi, yerli halk arasında hızla yayılan hastalıklar oldu.

58.          Aradan çok geçmeden Andlar’ın yüksek yamaçlarındaki köy ve kasabalarda ve Missouri’nin tepelerinde bir başka hastalık insanların üzerine çökmeye hazırlanıyordu. Bu yeni hastalık kızamıktı. Tifüs de yayılmaya başladı.

59.          1545 yılında görülen grip, boğmaca, difteri, kızıl hastalığı, su çiçeği ve hatta sarılık bu kıtada yaşayanların ilk defa yakalandıkları hastalıklar olduğundan daha da ölümcül olmuşlardı.

60.          Nüfusu daha az olan bazı bölgelerdeyse neredeyse on kişiden sekizi öldü.

61.          Birçok Protestan kilisesi kadın ya da erkek, inananların İncili okumasını tavsiye ediyordu ve bu nedenle okuma yazma öğretilen birçok yeni okul açıldı.

62.          Prusya’da 1717 yılında, erkek ve kız çocuklar için eğitim zorunlu hale getirildi. Amsterdam’da 1780 yılında, okuma yazma bilmeyen insanların çarpı attığı imza yerine yeni evlenen gelinlerin yüzde 64’ü imza atabiliyordu. İngiltere’de 1500 yılında, kadınların okuma yazma oranı yüzde birken, bu oran 1750 yılında yüzde kırka yükselmişti. Katolik ülkeler bu devrimsel nitelikteki akımı biraz geriden takip etti.

63.          Zaten eski ve yeni ahitlerin olduğu tam metin İncil, 1876’ya kadar Rusya’da serbestçe satılamıyordu.

64.          Dine karşı yoğun ilgi bazı sorunları da beraberinde getirdi. İnsanlar hem şeytanı hem de azizleri gördüklerini söylüyordu.

65.          Avrupa’da 1450 ve 1750 yılları arasındaki üç asırlık dönemde, 100.000 kadar “ispatlı” cadının çoğu sadec birkaç bölgede yoğunlaşmıştı. Cadıların özellikle İskoçya’nın güney doğusunda ve doğu Fransa’da faaliyet gösterdiği söyleniyordu.

66.          Her türden insan cadılıkla suçlanabiliyordu. İngiltere ve Macaristan’da cadılıkla suçlananların onda dokuzu kadınken, İzlanda ve Estonya’da genellikle erkekler bu suçlama ile karşı karşıya kalıyordu. Avrupa’da cadılık suçlaması yüzünden ölüme mahkûm edilen insanların dörtte üçü kadınlardan oluşuyordu. Bunlardan birçoğu yaşlı ve çirkin kadınlardı, ama bir kısmı da güzel ve gençti. Hatta bazıları çocuk yaştaydı. İngiltere’de sıradan bir cadı, genellikle ya evlenmemiş ya da dul, yaşlı, fakir ve komşularıyla geçinemeyen bir kadındı.

67.          İnanç açısından bütünlük olan topraklarda cadı avı sık rastlanan bir durum değildi. Rusya’da neredeyse cadı avlarına hiç rastlanmıyordu. İrlanda, Polonya, güney İtalya ve diğer Katolik topraklarında cadı tutuklamaları son derece nadirdi.

68.          Genelde tahta varillerde saklanan tatlı su, birkaç hafta içinde bozuluyor ve yolculuk devam ettikçe azalıyordu.

69.          Batı Avrupa, yeni yerler keşfetmek için bir yarış içindeyken, Orta Avrupa hala Osmanlı İmparatorluğu’nun korkusuyla yaşıyordu. 1683 yazında, Türk orduları Viyana dışına kamp kurmuş ve Hıristiyan krallığının en önemli kalelerinden bir tanesini kuşatmıştı. Ama geri çekilme sırası artık Türklere gelmişti.

70.          1600 yılında, Avrupa’nın dünyanın büyük bir bölümüne egemen olması bir hayal gibi görünüyordu.

71.          Amerikaların kolonileştirilmesi, Akdeniz ülkeleri karşısında coğrafi açıdan avantajlı olan deniz ülkeleri; Fransa, Hollanda ve İngiltere’ye kalmıştı. New York, Hollandalılar tarafından kurulmuştu.

72.          Toplam olarak altı Avrupa ülkesinin Amerika kıtasında kolonisi vardı ama İspanya ve Portekiz toprakları hala en önemli ve en fazla gelir getiren kolonilerdi.

73.          İşin garip tarafı, patates Güney Amerika yemeklerinin bilinmediği Kuzey Amerika’ya İrlanda’dan götürülmüştü. Kolomb’dan dört yüz yıl sonra bile domates İngilizler için yeni bir lezzetti. Yine garip bir şekilde, Fransızlar Kudüs enginarı adlı farklı bir enginar türünü Kanada’ya taşıdı.

74.          Amerika kıtasından getirilen tek et türü hindidir. Aslında “türk tavuğu” ve “türk kümesi” isimleri, Afrika’nın batı kıyılarında Avrupalı kaşiflerin gördüğü egzotik beçtavuklarına verilmişti ve sonra da bu isimler Avrupa’da yaygınlaşan büyük Meksika kuşları için kullanılmaya başlamıştı.

75.          Avrupa monarşileri tütünün burna çekilerek mi yoksa çubukla içilerek mi tüketileceği konusunda kararsızdı. Bazı krallar tütünü yasaklamaya bile kalktı. Rusya’da tütün içen kişiler burunları kesilerek cezalandırılıyordu.

76.          Uzak Türkiye, Amerikan tütününün en fazla yetiştirildiği yer haline gelmişti. Bu tütün, Türk tütünü adıyla anılıyordu.

77.          yeni keşfedilen yerlerden gönderilen altın ve gümüş miktarı o kadar fazlaydı ki ilk önce İspanya’da ve sonra Avrupa’da enflasyon hızla arttı.

78.          Batı dünyasındaki enflasyon artışları her zaman büyük savaşlar ve daha da önemlisi iki önemli malın arzındaki değişikliklerle doğrudan bağlantılıdır. Bunlardan ilki önceki yüzyıllarda kıymetli madenler, diğeri de 1970’lerde petroldür.

79.          Frengi hastalığının Amerika’dan geldiği tartışmasız kabul edilmektedir.

80.          Yaklaşık 70.000 kurutulmuş böcekten sadece yarım kilo, cochineal tozu elde ediliyordu ve bu toz Avrupalılar’ın o güne dek gördüğü en parlak renge sahipti. Kırmızı renk uzun süredir bayrak ve kıyafetlerde kullanılıyordu ancak İngiltere’de cochineal tozundan yapılan boya göz alıyordu.

81.          Mavi rengin çıkarıldığı indigo bitkisi Bengal’de yetiştiriliyordu.

82.          Orta Asya’daki dağlarda yaşayan küçük erkek geyiklerin karnındaki bir keseden çıkarılan misk maddesi Canton’daki yerliler tarafından küçük deri keseciklerde saklanıyordu.

83.          Yeni ilaçlara yönelik pazar her yerde hızla büyüyordu. Söz konusu dönemde Avrupa’nın başı sıtma hastalığıyla dertteydi ve özellikle İtalya’nın bataklıkları bu hastalıktan geçilmiyordu. Peru’da yetişen kınakına (cinchona) bitkisinin kabuğunda bulunan bir madde tedavi edici bir özellik taşıyordu. Avrupa’ya katolik rahipler tarafından getirilen bu bitki, ilk başta Jesuit’in kabuğu olarak biliniyordu. Kabuktaki etken madde olan kinin, Napolyon savaşları sırasında Fransızlar tarafından keşfedilmişti.

84.          Endonezya takımadalarından gelen karanfil baharatı Avrupa’da özellikle diş ağrısına karşı ilaç ve yiyecekleri tatlandırmak için baharat olarak kullanılıyordu.

85.          Yeni tohumlar, fideler ve yeni hayvan türleri taşıyan gemilerin yaptıkları yolculuklar sonucunda, bilgi devriminin örneklerinden bir tanesi yaşanmıştı ve bu devrimin etkileri ancak uzun bir süre sonra anlaşılmaya başladı. İnsanların hayatı değişmeye başlamıştı ama kimse bunun nereye kadar gideceğini bilmiyordu.

86.          Bilinen en son dodo kuşu, (uçamayan çok büyük bir kuş türü) Reunion adasında yakalanmıştı ve söylenenlere göre 1746 yılında bir Fransız gemisinde ölmüştü.

87.          Papa V Alexander’in 1410’daki gizemli ölümü sonucu, bedeninin üzerinde otopsi yapılmasına bile izin verilmişti. Genç ve zeki Flaman doktor Vesalius, cesetler üzerinde yaptığı incelemeler sonucunda elde ettiği bulgular hakkında 1540’larda Padua Üniversitesi’nde ders vermeye başlamış ve anatomi kitaplarını yeniden yazmıştı.

88.          Isaac Newton bir istisnaydı ve seksen yaşına kadar yaşamıştı. Bu yaşına rağmen, tek bir diş haricinde tüm dişleri sağlamdı ve gözlük kullanmadan rahatça görebiliyordu.

89.          O döneme dek bilinmeyen doğa kanunlarının evreni düzenlediği düşüncesi ve benzer kanunların insan bedeni için de geçerli olma olasılığı, Tanrı’nın kainatın her köşesinde mutlak hakim olduğunu kabul eden din için büyük bir tehditti. Birçok alanda bilimsel çalışmaların yapıldığı Çin’de bile yıldızların incelenmesi konusunda bazı yasaklar getirilmişti çünkü yıldızlara bakılarak yapılan tahminler imparatorun kararlarının sorgulanmasına neden oluyordu.

90.          İlk berrak aynalar, 1500 civarında Venedik’te üretilmişti ve Venedikliler ayna üretim sırlarını sonraki 150 yıl boyunca başarıyla sakladı.

91.          Bilim alanında başka bir devrim de cam üreticileri sayesinde gerçekleşti. Eğik bir camın altındaki nesnelerin büyüttüğü, Yunan medeniyetinden çok daha uzun bir zaman önce zaten biliniyordu ancak gözlüklerde ve teleskoplarda kullanılabilen özel mercekler 1300’lere kadar icat edilmedi.

92.          Kendi ürettiği teleskopa “casus cam” adını veren Galileo, bu aletin nesneleri üç kata kadar büyütebildiğini fark etmişti. Özel mercekler kullanarak bu oranı ilk önce sekize, sonra da otuz ikiye kadar çıkarmıştı.

93.          Galileo, Kopernik ile aynı sonuca ulaşmıştı. Dünyanın evrenin merkezinde olmadığına inanıyordu. Bu düşünce, Galileo’nun başına büyük dertler açacaktı. Galileo, bu düşünceleri nedeniyle, Eski Ahit’teki bazı bölümlerin cahiller tarafından cahiller için yazıldığını iddia etti.

94.          Küçük Hollanda kasabası Delft’te tuhafiye malzemeleri satan Anton van Leeuwenhoek mikroskobun geliştirilmesinde büyük rol oynadı. En az 270 kat büyüten mikroskopları sayesinde insan gözünün o zamana dek görmediği şeyler rahatlıkla gözlenebiliyordu. Leeuwenhoek 1677 yılında, ilk kez spermatozoonu ve kırmızı kan hücrelerini ayrıntılı olarak açıkladı. Pirelerin kumdan doğduğu ve yılan balıklarının çiy damlasının içinde büyüdüğü gibi bazı savları çürüttü.

95.          Güneş yılı, 365 gün, beş saat, 48 dakika ve 45 saniye sürüyordu ama artık saatler ve dakikalar yeni takvim için sorun teşkil ediyordu. Bu nedenle Julius Sezar zekice bir yöntem belirledi. Ölümünden sonra, Julius adı verilen takvimde kolaylık olsun diye, güneşin yıllık turunu 365 gün 6 saatte tamamladığı varsayılıyordu. Bu yüzden, normal sene 365 gün kabul edilirken, dördüncü yani artık yıl 366 günden oluşuyordu.

96.          Rusya ancak 1917 tarihindeki Komünist devriminde, papanın ve İtalya’nın üç asır önce yürürlüğe koyduğu takvimi kabul etti.

97.          Fransa ihtilalinden sonra 1799 yılında ağırlık ve uzunluk ölçülerinde metrik sistemini geliştirdiğinde, ölçüm yöntemlerindeki farklılık daha da arttı.

98.          Farklı toplumların ve kültürlerin kaynaştığı durumlarda, iki taraf da iyi niyetli olsa bile, bazı yanlış anlaşılmaların olması kaçınılmazdı. Yerlilerle kurduğu ilişkilerde son derece dikkatli davranan Kaptan Cook, böyle bir yanlışlığın kurbanı oldu. 1799 yılında, Hawaii’de dövülerek öldürüldü.

99.          Hasattan verim alınamaması Sudan’dan Çin’e kadar her yerde sıkça rastlanan bir durumdu. Finlandiya’da 1690’ların başında, uzun süren bir kıtlık tüm nüfusun üçte birini yok etmişti. Verimli bir yılda, krema ve balın sofralardan eksik olmadığı Fransa’da 1700’den sonraki yüzyıl boyunca toplam 16 sene büyük bir kıtlık yaşanmıştı. Devrimle sonuçlanan bu yüzyıl, büyük ihtimalle 11. yüzyıldan sonraki en kötü hasat zamanıydı.

100.       Kedilerin evlerde, ambarlarda ve depolarda beslenmesinin asıl nedeni, evcil hayvan olmaları değil, iyi fare avcısı olmalarıydı.

101.       Hintliler ve Türkler, kişisel temizlik konusunda Avrupalılar’dan çok daha ilerideydi. Aslında, Avrupalılar’ın 1300’lerde 1800’lere göre ellerini ve yüzlerini çok daha sık yıkadığı bile söylenebilir. Kara Ölüm yani veba, insanların hamamları hastalık yayan yerler olarak görmesine neden olmuştu. Hamamalar aynı zamanda, ahlaki yozlaşmanın evi olarak görülüyordu.

102.       Şehirler büyüdükçe sağlık sorunları da artıyordu. Büyük şehirlerin hiçbirinde kanalizasyon sistemi bulunmuyordu. Nehirler bu iş için kullanılan kanallar gibiydi. Öte yandan Doğu Asya’da kasabalardan veya şehirlerden gelen lağım, etraftaki tarlalarda gübre olarak kullanılıyordu. Bu yöntemin uygulanması sonucunda, pis tarlalarda yetişen ürünleri yiyen birçok insan hasta oluyordu. Tayland’da 1970’lere kadar kırsal alanda yaşayan insanların üçte ikisi bu tür hastalıklardan muzdaripti.

103.       Kuzey Çin’de 1557 yılında, bir deprem sonucu 830.000 kişi hayatını kaybetmişti.

104.       Her yerde bir şehrin büyüyebileceği doğal sınırlar bulunmaktaydı. Bir şehir, ihtiyacı olan odun ve yiyecek kaynaklarını güvence altına almadan büyüyemiyordu. Örneğin 30.000 kişinin yaşadığı bir şehrin ihtiyacı kadar yakacak odun taşıması için her hafta ağzına kadar yüklü 600 ya da 1000 at arabasına gerek vardı. Aynı şekilde, her hafta ortalama olarak 200 at arabasının şehre tahıl taşıması gerekiyordu. Arabalar atlar ve öküzler tarafından çekildiğinden bu hayvanların beslenmesi için toprağın bir bölümünün saman ve ot ekimine ayrılması gerekiyordu.

105.       Petrol Pennsylvania’da 1859 yılında şans eseri bulunmadan yüzyıllar önce, Burma kendi petrolünü üretiyordu.

106.       Belki de 4000 yıldır, Avrupa, Afrika ve Asya’da yaşayan sıradan insanların hayat standardı neredeyse hiç değişmemişti. Ancak 1750 ve 1850 yılları arasında büyük bir değişiklik gerçekleşti. Özellikle İngiltere ekonomik açıdan büyük bir gelişme kaydetti. Nüfus hızla artsa da, birçok ailenin hayat standardı da gelişiyordu. Refahın artmasının nedeni, bereketli hasatlar ve sıcak geçen yaz mevsimleri değildi. Denizde ve karada, çiftliklerde ve fabrikalarda yeni yöntemlerin kullanılması ekonominin gelişmesine büyük bir katkı sağlamıştı.

107.       1803 yılında, Napolyon paraya ihtiyacı olduğu için Mississipi nehrinin batı yakasındaki tüm toprakları Birleşik Devletler’e satmak zorunda kalmıştı. Louisiana Satışı olarak bilinen bu anlaşma sayesinde, Birleşik Devletler bir İngiliz dönümü başına üç sent ödeyerek Kuzey Amerika’nın en büyük nehir sistemine ve Kanada’dan Meksika Körfezi’ne kadar olan büyük alana sahip oldu. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri’nin sahip olduğu toprakların üçte biri bu anlaşma kapsamında kazanılmıştı.

108.       Eğer söz konusu torpaklar Fransızlar’ın elinde kalsaydı veya bir grup Fransız kolonistinin eline geçseydi, iki rakip ama bağımsız Amerika olabilirdi. Doğu kıyısında yıldız ve şeritle süslenmiş bayrağı görürken, iç kesimlerde Fransızlar’ın üç renkli bayrağının farklı bir versiyonuyla karşılaşabilirdik. Acaba Birleşik Devletler ortada bir Fransız sınırı varken, Teksas ve Kalifornya’yı topraklarına katmayı başarabilir miydi? Büyük ihtimalle ABD Atlantik Okyanusu’nda birkaç limanı olan orta halli bir ülke olarak kalacaktı.

109.       Amerikan yerlileri asla birleşememişlerdi ve Avrupalı kolonistler bu ayrılığı her zaman için teşvik etmişlerdi. Aslında dünya tarihine şekil veren bu ayrılıklar olmuştur.

110.       1803 yılında, bir siyah, kendini yeni kurulan Haiti devletini imparatoru ilan etti. Artık Amerika kıtasında iki bağımsız devlet vardı: ABD ve Haiti.

111.       Avrupa’daki kargaşa ortamı yeni bağımsız devletlerin ortaya çıkmasında önemli rol oynadı. 1808 yılında Napolyon’un İspanya’yı işgal etmesiyle, Atlantik’in diğer ucundaki İspanyol kolonilerinin önünde iki seçenek belirdi: Ya İspanya’nın yanında yer alacaklardı ya da bağımsızlıklarını ilan edeceklerdi.

112.       1821 yılı geldiğinde, Orta ve Güney Amerika’nın günümüzdeki haritası hemen hemen şekillenmişti. Bağımsız Meksika, yeni Orta Amerika Cumhuriyetleri, bağımsız Peru, Şili, Paraguay ve sonradan Arjantin ve Uruguay olarak ikiye bölünen River Plate Cumhuriyeti bu dönemde ortaya çıkmıştı. Bir yıl sonra, Brezilya Portekiz’den tamamen ayrıldı ve bir monarşi haline geldi. Üç yıl sonra, ismini kurtarıcısından, Simon Bolivar’dan alan Bolivya bağımsız oldu. Kuzey Amerika’da da İspanyollar Florida’yı Birleşik Devletler’e bırakarak geri çekilmişlerdi.

113.       Alaska 1867 yılında Birleşik Devletler tarafından Ruslar’dan satın alındı.

114.       İngiltere artık, Hint ve Pasifik Okyanusları’nda, amerika’da olduğundan çok daha büyük bir güce sahipti. Bir kıtada yenilgiye uğrayan İngiltere hiç vakit kaybetmeden yeni okyanuslara yönelmiş ve dünyanın o güne dek gördüğü en büyük imparatorluğu inşa etmişti.

115.       Eğer Birleşik Devletler, Atlantik Okyanusu kıyısındaki dar bir alanda sıkışıp kalsaydı ve Hindistan’ın büyük bölümü İngiliz egemenliği altına girmeseydi, İngilizce’nin küresel dil haline gelme olasılığı oldukça düşük olurdu.

116.       Eğer diğer tarafında önemli bir şey varsa, engeller çok önemli değildir.

117.       Eski Çin’de milyonca köle vardı ve 1908 yılına kadar köle satmak yasaklanmamıştı.

118.       Hıristiyanlik’ın ilk zamanlarında, Yahudilik ve İslamiyet’te olduğu gibi, köleliğin eski bir gelenek ve faydalı bir kurum olduğu kabul edildi ve bu konunun üzerine gidilmedi.

119.       Afrika’nın iç kesimlerinde, birçok insan kendi akrabaları tarafından köleleştiriliyordu. Bazen babalar kendi çocuklarını, bazen ağabeyler kendi kardeşlerini köle olarak satıyordu. Belki de yabancı topraklara köle olarak gönderilen insanların yarısı, mensubu oldukları grup ya da toplum tarafından köleleştirilmiştir. Köleler genelde borçlular, suçlular, asiler ya da savaş esirlerinden oluşuyordu. Amerika kıtasına köle ticaretini başlatanlar, Portekizliler’dir.

120.       Köle ticaretinin çok revaçta olduğu 1700’lerde Atlantik üzerinden gönderilen kölelerin sayısı senede 100.000’e ulaşıyordu.

121.       Birleşik Devletler’de bulunan limanlara 1820 yılı itibariyle gelen köle sayısı, Avrupalı göçmenlerden biraz daha fazlaydı. Ancak ölüm oranı az, doğum oranı yüksek olduğu için Avrupalılar daha çabuk çoğalmış ve Amerika nüfusunun çoğunu oluşturmuşlardır.

122.       1815 yılında, Yorkshire’daki bir yün işleme tesisini gezen bir Amerikalı, yaklaşık 50 kız ve erkek çocuğun sabah altıdan akşam yediye kadar tesiste çalıştırıldığını kaydetmişti. Kış mevsiminde çocuklar karanlıkta işe geliyor, yine karanlıkta işten ayrılıyorlardı. En büyük çocuk on yaşındaydı.

123.       Buharlı lokomotifler, kara taşımacılığında, Romalılar’ın inşa ettiği yollardan sonra kaydedilen en büyük gelişmeydi.

124.       İlk buharlı tren, İngiltere’de 1825 yılında Stockton ve Darlington arasında sefer yaptı. Tarifeler ilk olarak 1838 yılında, İngiltere’de istasyonlara asılmaya başlandı.

125.       Süveyş Kanalı’nın tamamlanmasıyla, Akdeniz ve Hint Okyanusu 1869 yılında birbirine bağlandı ve böylece Afrika’nın etrafından dolaşılarak yapılan uzun yolculuk tarihe karıştı.

126.       Büyük olasılıkla, dünyadaki ilk telgraf sistemi 1843 yılında Londra’daki Paddington istasyonu ve Slough kasabası istasyonu arasında faaliyete geçmiştir.

127.       1750 ve 1850 yılları arasında Avrupa’da nüfus yüzde 80 oranında artış gösterdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin nüfusunu büyük bir hızla artmasına kadar, böyle bir artış daha önce yaşanmamıştı.

128.       1892 yılında Rusya’da kolera nedeniyle çeyrek milyon insan hayatını kaybetmişti.

129.       1790’larda Danimarka, Batı Hint Adaları’nda köle ticaretini resmen yasakladı ve onu devrim ülkesi Fransa takip etti.

130.       Demokrasideki birçok siyasetçi gibi, Lincoln de büyük işler yapmak için gerekli olan desteği kazanmak amacıyla akıntıyla birlikte yüzmek zorundaydı.  Lincoln de köelik konusunda böyle yaptı. Kölelik hakkında kesin görüşleri olmasına rağmen, siyasi hayatının başında hiçbir zaman beyaz ve siyahların eşitliğini savunmadı.

131.       En sonunda, 1886 yılında kölelik Küba’da yasaklandı ve iki sene sonra Brezilya’da en son köle özgür bırakıldı. Ancak Afrika’nın birçok bölümünde ve Asya’daki bazı ülkelerde kölelik devam ediyordu. 1980’lere kadar Afrika ülkesi Moritanya’da kölelik resmi olarak yasaklanmamıştı.

132.       Amerikan İç Savaşı’nda ölen insanların sayısı 600.000 civarında iken, bu rakam Çin İsyanı’nda 20 milyona ulaşıyordu.

133.       Eğer bir devletin vatandaşları değerliyse, devlet vatandaşlar yaşlanınca, hasta olunca ya da iş göremez hale gelince onlara bakmakla yükümlü değil miydi? Almanya’da 1880’lerde, Bismarck milli emeklilik sistemini yürürlüğe koydu. Öte yandan, benzer sistemler Danimarka, Yeni Zelanda ve Avustralya’da 1900 yılında faaliyete geçirildi. Ticaret sendikalarından gelen baskı sonucu, Avustralya fabrikaları işçilerini düşük ücretle çalıştırmaya başladı. Birçok devlet, vergi sistemini değiştirerek düşük gelirden düşük vergi, yüksek gelirden yüksek vergi almaya başladı. Refahın bedelini birilerinin ödemesi gerekiyordu ve bu da zenginler oldu.

134.       Napolyon döneminde, Avrupa’da yaşayan sadece birkaç insan dünya haritası görmüşken, bir yüzyıl sonra Avrupa’daki okullarda okuyan birçok öğrenci her kıtadaki başlıca nehirlerin ve dağların isimlerini sayabiliyordu.

135.       Renkli dünya haritalarına egemen olan renk, haritacıların İngiliz İmparatorluğu’nu göstermek için kullanılan kırmızı renkti. 1901 yılında hayata veda eden Kraliçe Victoria, topraklarında güneşin batmadığı bir imparatorluk yönetmişti.

136.       Geleneksel olarak, dünyanın büyük bir bölümünde toprak sahipliği beraberinde gelir, sosyal statü ve siyasi haklar getiriyordu. Bilgi, toprağın yerini henüz almasa da, ekonomik rolüne meydan okumaya başlamıştı. 1900 yılı itibariyle ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya’da, geçimini topraktan, madencilikten ve diğer doğal kaynaklardan sağlayan insanların sayısı, sahip oldukları bilgiden para kazanan insanların sayısıyla neredeyse aynıydı. Bilgi artık büyük bir güç haline gelmişti. Yarım yüzyıl önce, Kaliforniya ve Avustralya’da gerçekleşen altına hücumun yerini artık bilgiye hücum almıştı. Bilgi yayma yeteneği, gelişmiş ülkelerin en büyük yeteneği haline gelmişti. Daha önceki dönemlerde, bilginin bu kadar büyük ölçüde yayılmasına rastlanmamıştı.

137.       Dünya üzerindeki kilitli kapıların hemen hemen hepsi açılmıştı ancak Mekke kapıları hala kapalıydı. Mekke inançsızlar için hala yasak şehirdi. Buna rağmen, hacca gidenlerin Araplar’ın çoğu renkli Manchester kumaşından yapılan kıyafetler giyiyordu.

138.       Geniş kaynaklrın ve bilgi birikiminin desteğini arkasına alan ABD potansiyel olarak Kuzeybatı Avrupa’dan daha zengindi. Üstelik Avrupa parçalanmış bir haldeyken, Brileşik Devletler bir bütün halindeydi. 20. yüzyılın şekillenmesinde, Kuzey Amerika’nın bütünlüğü ve Avrupa’nı giderek parçalanması büyük rol oynadı.

139.       Savaşların sorunların çözümünde etkili ve çabuk bir yöntem olduğu anlayışı, Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinde büyük rol oynamıştır. Bu savaşta her iki taraf da kazanmayı umut ediyordu. Aynı zamanda kısa sürede zafer kazanacaklarına inanıyorlardı çünkü askeri teknolojide önemli gelişmeler kaydedilmişti.

140.       Savaş Ağustos 1914’te başlamıştı ve yılbaşından önce ve kısa bir süre sonra biteceği düşünülüyordu.

141.       Savaştan önce sadece 20 ülkenin bulunduğu Avrupa’da artık 31 devlet bulunyordu. Bu yeni devletlerden bazıları küçük, bazıları da Macaristan ve Polonya gibi büyüktü. Yeni devletler ilk başta şanslarını demokraside denedi ama başarılı olamadı. İktidar diktatörlerin eline geçmişti.

142.       Dünya Savaşı olmasaydı, İngiltere ve Avrupa finans piyasasının liderliğini yürütebilirdi ancak savaş sırasında dışarıdan borç almak zorunda kaldılar. Dolayısıyla, savaşın ilk yıllarında, finansman ABD tarafından sağlanmıştı. Yaklaşan dünya ekonomik krizinin bir nedeni de, Birleşik Devletler’in 1920’lerde yeni finansal güç haline gelmesiydi. Dünyanın finansal liderliğini yürütebilecek kadar tecrübeli olmayan ABD, zamanında gerekli değişimleri yapamadı ve dünyanın kronik istikrarsızlığa sürüklenmesine neden oldu. 1930’larda yaşanan krizin başka bir nedeni de İngiltere’nin 1914 öncesi konumunu tekrar ele geçirmek istemesi ve sabit fiyat konusunda dayatmasıydı. Ancak bu çabalar çok da eleştirilmemeli.

143.       Hitler, Almanya’yı yakından tanıyordu. Hitabet yeteneği ve zekâsıyla, 1918 yılında ülkelerinin haksızlığa uğradığını düşünen Almanlar’ı etkilemeyi başarıyordu. O kadar büyük bir fiziki ve duygusal güçle konuşuyordu ki, iki saatlik bir konuşmadan sonra üzerindeki gömlek terden sırılsıklam oluyordu. Teknoloji ürünü hoparlörler ve radyo, Hitler’in en büyük yardımcısıydı. Avrupa’daki parti liderlerinin çoğu bu tür gelişmeleri kullanmakta geç kalmıştı.

144.       1930’ların başında yaşanan dünya ekonomik krizi, kaos ortamına zemin hazırlamıştı. Hitler bu korkuların arasında yükselişe geçti. Birçok Alman Hitler’i kanun ve düzen koyucusu olarak görüyordu. Komünizm korkusu, çiftçilerden ve dükkan sahiplerinden destek görmesini sağlamıştı. Hitler, halkın duymak istediği şeyleri söylüyor ve yaralara parmak basıyordu.

145.       Josph Stalin, Rusya hükümdarının gerçek adı değildi. Stalin, siyasi faaliyetleri yüzünden Sibirya hapishanelerinde uzun bir süre ceza çekmişti ve 1917 devriminden kısa bir süre sonra, “demir adam” anlamına gelen Stalin ismini almıştı.

146.       Hem Hitler hem de Stalin’in ordularının 1930’larda yeniden silahlanması, Fransa ve İngiltere’yi şaşkına çevirmişti. İki lider de kendi halklarına ve dünyaya mantıklı yalanlar söyleme yeteneğine sahipti. Radyo ve filmler sayesinde düşüncelerini büyük kitlelere yayabiliyorlardı.

147.       Geçen Mayıs ayında (1944) Tokyo’ya yapılan saldırıda 82.000 sivil ölmüştü. Eğer savaş devam etseydi ve sadece geleneksel bombalar kullanılsaydı, hava saldırıları ve bombardıman sonucu yüzbinlerce Japon hayatını kaybedecekti.

148.       9 Ağustos 1945’te Amerikan cephaneliğindeki son atom bombası Nagazaki şehrine atıldı.

149.       İkinci Dünya Savaşı boyunca, 107 milyondan fazla kişi askere yazılmıştı. Yaklaşık 11 milyon rus askeri hayatını kaybetmişti. Bu sayı Birinci Dünya Savaşı’nda her iki tarafta da görev alan askerlerin sayısından fazlaydı. Alman ve Japon kuvvetlerindeki ölü sayısı beş milyona ulaşıyordu. Sivil kayıplar da bir önceki dünya savaşından çok daha fazlaydı. Çin’de bu rakam 20 milyona kadar ulaşırken, Rusya’da yaklaşık 11 milyondu. 1945 ve 1960 yılları arasında, dünya nüfusunun dörtte birine sahip olan koloniler bağımsızlıklarını kazanmıştı. Yeni ülke liderlerinin çoğunun yönetim tecrübesi bulunmuyordu. Bürokratlar eğitimsizdi. Yönetimin borç alma isteği, borçları geri ödeme yeteneklerini çok önündeydi. Komşu ülkelere karşı savaşmak ya da savaşa hazırlanmak için paraya ihtiyaç vardı. Aslında bu para, demiryollarının, hastanelerin, barajların ve şehirlerin yapılması için de kullanılabilirdi.

150.       1982’de Afrika’da 54 ülke vardı. Asya’da bu sayı çok daha düşüktü. Afrika’daki ülkelerin hiçbirinde yüksek eğitim önem taşımıyordu ve 1980 yılı itibariyle, Afrika’daki toplam üniversite sayısı ABD’de Ohio eyaletindeki üniversite sayısından daha azdı. Siyah Afrika, kabilecilik anlayışının etkisi altındaydı.

151.       Birleşik Devletler, dünya arenasında ilk olarak 1940 ve 1950’lerde etkili olmaya başladı. Bu tarihler, aynı zamanda Rusya’nın da güçlü olduğu dönemlerdi. Çünkü Rusya, Hitler’in yenilmesinde ve komünizmin Çin’de zafer kazanmasında önemli rol oynamıştı. Bu noktadan sonra, ABD dünyanın en büyük gücü haline geldi. İngiliz İmparatorluğu bile, her kıtada ve önemli deniz yolları üzerinde koloni sahibi olduğu dönemde bile, ABD’nin günümüzdeki ekonomik, siyasi ve kültürel konularda sergilediği güce sahip olamamıştı.

152.       Bu esnada, 1926 yılında, İskoçyalı mucit, John Logie Baird, ilk siyah beyaz televizyon görüntüsünü Londra’daki küçük bir odadan yayınlamayı başardı.

153.       Laik dünya ile ateşkese yaklaşmayan başka bir din de İslam’dı. İslam’da sadece bir Tanrı vardı ve adı Allah’tı. Din adamları, laikliğe, tüketiciliğe, materyalizme ve New York, Paris, Moskova, Singapur gibi metropollerdeki azgın ve tanrısız olarak nitelendirdikleri hayata şiddetle karşı çıkıyorlardı. İslam’daki evangelik aşırı dinciler dikkat çekiciydi.

154.       Bilimin kendisi de mantıklı bir tanrıdır.

  

 

 

 

 

 
 
  Bugün 1540425 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol