KİTABIN ADI : YENİ SAĞ VE DEVLETİN DEĞİŞİMİ
KİTABIN YAZARI : BİRGÜL AYMAN GÜLER
1. Son on yılın gündeminde ilk sıra tartışmasız şekilde özelleştirme konusuna ait olmuştur. Özelleştirme politikasının gerekçesi, çağdaş devletin mali ve yönetsel bakımdan çöküşünde bulunmuştur. Buna göre sorunun kaynağı kamusal mekanizmadır. Çözüm ise kamusal mekanizmanın tasfiye edilmesi ve piyasa mekanizmalarının yaygınlaştırılmasıdır.
2. Yeni sağ yaklaşım, özelleşme formülünü küreselleşme formülü ile destekleyerek güçlendirmiştir. Özelleştirme ile küreselleşme aynı anda ortaya çıkmıştır. Bilimsel ve teknik devrim nedeniyle küçülen dünya olgusu gerçektir. Kendi başına ve genel olarak devlet, ama özellikle ulus-devlet demokratikleşme sürecinin en önemli engelidir. İçe dönük, kapalı ulusal devlet çatısı egemenlik savunması ile kendine ayırdığı alanlarda kuralları kendisi koymakta ve oyunu da kendisi oynamaktadır. Bu kabuk anti-demokratik ve baskıcı siyaset rejimlerinin dayanaklarından birisidir. Küreselleşme kabuğun kırılması ve böylece demokratikleşmenin önündeki engelin kaldırılmasını sağlayacaktır. Paralel bir başka yararı ise dünyanın farklı bölgelerinde yoğunlaşmış olan zenginliklerden pay alma fırsatlarını açmasıdır. Küreselleşme tek başına yerli diktatörlükleri önlemekle kalmayacak, azgelişmişliği aşmayı da sağlayacaktır. Aslında küreselleşme sürecinin yararlarını uzun uzadıya sıralamanın anlamı da pek yoktur. Çünkü bu uydu teknolojisi örneğinde olduğu gibi kimsenin görmezlikten gelemeyeceği bir süreçtir.
3. Özelleştirme politikasının doğuş nedeni, kamu mekanizmalarının değil piyasa mekanizmalarının bunalımında saklıdır. Kendine ayrılmış alanda karlılık düşüşünü aşamayan piyasa mekanizmaları bunalımı ancak yeni karlı yatırım alanlarını açarak aşabilmektedir. Yeni ve karlı yatırım alanları, kamusal mekanizmaların yönetimi altındadır. Bu alanı boşaltabilmek amacıyla devlet aygıtına karşı genel bir saldırı kampanyası başlatılmıştır. Bunalımın kaynağı saptırılarak kampanyanın meşruiyet temeli atılmıştır. Özelleştirme politikası önce gelişmiş ülkelerde formüle edilmiş ve uygulamaya konulmuştur.
4. Tek başına dış borç yapısındaki değişme somut örnektir. 20 yıl öncesine kadar Türkiye dış borçlarının %80'i resmi nitelikli krediler iken, yabancı özel ticari banka kredilerinin payı yalnızca %4 ‘tür. 1990’lı yıllarda ise dış borçlar içinde resmi kredilerin payı %20 ‘nin altına düşmüş, yabancı özel ticari banka kredilerinin payı %54’e yükselmiştir.
5. İkinci Dünya Savaşı sırasında az gelişmiş ülkelerde ve ülkemizde her şey “Ulusal Kalkınma” hedefine endekslenmiştir. 1945-80 arasında geçerli olan inanca göre ekonomik kalkınma her şeyin başıdır. Kalkınma bir kez gerçekleşince kültürel, kurumsal, siyasal batılaşma da kendiliğinden gelecektir. Ancak, yaklaşık 20 yıl geçmesine karşılık az gelişmiş ülkelerde kalkınma gerçekleşmemiştir. Birkaç iyi örnekte ise olumlu gelişmelere karşın batı tipi demokrasi gelmemiştir. Bunun anlamı İkinci Dünya Savaşı sonrası kalkınma stratejilerinin iflasıdır.
6. 1980‘li yıllardan başlayarak “kalkınma” kavramının yerini, aynı ölçüde “demokratikleşme” kavramı almıştır. Bu yılların inancına göre demokrasi ve demokratikleşmenin yolu, son 15 yıla damgasını vurmuş 3 anahtar süreç ile açılabilecektir: Küreselleşme, Özelleştirme ve Yerelleşme. Küreselleşme; modern çağın temel kategorilerinden birisi olarak ulus-devletin ortadan kalkışıdır. Büyük insanlığı bölen ulusal devletlerin ortadan kalkışı ile büyük özgürleşme süreci başlamıştır. Özelleştirme devletin sınırlandırılmasıdır; bireyin yaratıcı girişimciliği önündeki bu modern çağ engeli bu yolla adım adım küçülmektedir. Yerelleşme ise; ulus-devlete gerek kalmayan bir ortamda bir yandan bireyin kendi kendini yönetimi bir yandan da küçük birimlerde “ortaklaşıcılık” kültürünün gelişmesi anlamına gelmektedir. Sonuçta bunların hepsi birlikte, özgürleşme ve demokratikleşme demektir.
7. Son yy.’ın dünya düzeni kabaca 3 döneme ayrılabilir. İlk dönem; 1870-1930 yılları arasında kalan ve tarihe “Klasik Sömürgecilik” adıyla geçen dilimden oluşur. Bu dönemde İngiltere Britanya Adasından 140 kat, Hollanda kendi topraklarından 59 kat, Fransa kendi ülkesinden 20 kat daha büyük bir alan üzerinde açık, fiili imparatorluklarını kurmuş bulunuyorlardı. Açık askeri işgallere dayanan klasik sömürgecilik sistemi, tam anlamı ile 2nci Dünya Savaşı sonunda çökmüştür. Ancak; Dünya Sisteminin bunalımı ve yeni bir uluslararası sistemin doğuş işaretleri 1930 ‘lu yıllarda ortaya çıkmış bulunuyordu. İlk 15 yılı oluşum süresi olmak üzere, 1930-1970 yılları arasında yaşanan 2.Dönem “Yeni Sömürgecilik” dönemi olarak adlandırılmıştır. Bu dönem; Bretton Woods olarak bilinen sistemin 1971 yılında kurumsal yıkılışı başlangıç alınırsa, 1970’li yıllarda açık değişme sürecine girmiştir. Yeni dünya düzeni henüz tam boyutları ile kurulmamış olsa da; temel özelliklerinin açıklığa kavuştuğu söylenebilir. 3.Dönemi temsil eden yeni dünya düzeni “Küresel Sömürgecilik” adı alabilecek nitelikleriyle hızla belirginleşmektedir.
8. Çünkü; Küreselleşme, az gelişmiş ülkelere toplumun gözeneklerini tıkayan devletten kurtulmayı şart koşmaktadır. Küreselleşme sürecinin gereklerini yerine getirmek, devletin hem ekonomi hem de toplumsal yaşamından geri çekilmesi demektir. Devletin işgal ettiği alan “Piyasa” tarafından dolduruldukça, az gelişmiş siyasi kültürün kendini ve otoriter baskıcı yönetim biçimlerinin yerleşme olasılığı ortadan kalkacaktır.
9. Devletin yeniden yapılanması, devlet aygıtının belirlenmiş iktisadi politik hedefler doğrultusunda konum ve işlevleri bakımından yeniden tanımlanarak örgütlenmesidir. Bu kavram; devletin “Kendiliğinden” değişimini değil, doğrudan bilinçli insan müdahalesi ile değişimini kapsar.
10. 1945 sonrasının ulusal kalkınma hedefleri, Türkiye’yi az gelişmişlikten kurtarmışsa, şimdilik “Demokratikleşme” hedefi de o kadar demokrasiye ulaşacaktır. Dünya sistemi tarafından farklı zamanlarda önümüze konulan bu hedefler, ulusal demokratik çıkarlarımız açısından “Sanal Gerçekler” olmaktan öte anlam taşımamaktadır. Çünkü, ulusal kalkınma “Dışa bağımlı ulusal kalkınma”, demokrasi ise; “Kapitalist üretim ilişkilerinin gerek duyduğu kadar demokratikleşme” olarak tanımlanmıştır. Kavramların bu içeriği doğrultusunda sunulan stratejiler sorgulanmadan kabul edildiğinde, kalkınmak için verilen uğraş nasıl yeni-sömürgeleşme ağına takılmaya yol açmışsa, şimdi demokratikleşme adına verilen devletsizleşme uğraşı da ülkemizi küresel sömürgeciliğin ağına teslim etme tehlikesi içermektedir.
11. Enerji üretiminde taş kömürü %2, doğal gaz ve jeotermik %11, fuel-oil %12, linyit %35, hidrolik %41 oranında paya sahiptir. Enerji üretiminde yaklaşık %25 paya sahip olan doğal gaz ve petrol dışalım ile elde edilmektedir. Hidrolik gibi yağış rejimine bağlı üretim kaynağının değişkenliği, termik santrallerin ihtiyacı olan linyitin önemi kendiliğinden açığa çıkar. Bu açıdan Türkiye şanslıdır; çünkü ülke linyit üretiminde dünyanın 9. büyük üreticisidir. Elektrik üretimindeki önemi nedeniyle bu işi üstlenmiş olan TKİ’nin varlığı, TEK ile birlikte bir bütün oluşturmaktadır. TKİ, linyit üretiminin %75’ini termik santrallere satmaktadır.
12. Bilindiği gibi 1950’li yıllardan bu yana ulaştırma sisteminde öne çıkan karayollarıdır. 1983-1993 ulaştırma ana planı karayolları ağırlıklı sistemi çarpıklık olarak nitelemiş, ulusal kaynakların verimli kullanılabilmesi için mevcut durumun yapısal dönüşüme uğratılmasını hedeflemiştir. Bu plana göre yatırımlar, 1993 yılında yük taşımacılığında deniz yolu %32, demiryolu %27, karayolu ise %36 pay alacak şekilde yapılmalıdır. Oysa son 15 yıldaki gelişmeler, ana planın tam tersi ilerlemiştir. Son 15 yılın bir özelliği karayollarının demiryolu ve denizyoluna üstünlüğünün daha da arttırılmasıdır. 1983-1993 yılları arasında ulaştırma harcamalarının %65 ‘i karayollarına, %12’si demiryollarına, %9’u hava yoluna , yine %9’u boru hatlarına ve %5’i denizyollarına ayrılmıştır. Sonuçta 1980 yılında toplam yük taşımacılığında karayollarının %70 olan payı, 1993 yılında %85’e yükselmiştir. Aynı tarihlerde demiryollarının payı %10’dan %8’e, deniz yollarının payı %15’ten %1’in altına düşmüştür.
13.
Türkiye Karayolu Uzunluğu(Km.)
Yıl Otoyol Devlet Yolu İl Yolu Toplam
1975 27 34918 24581 59529
1985 81 30982 28130 59193
1995 1167 31389 28443 60999
14.
Genel Sağlık Göstergeleri (1985-90)
Doktor/Bin kişi Yatak/Bin kişi Sağlık Harcaması/GSYİH (1990)
1988-1992 1985-1990 Kamu Özel Toplam
Gelişmiş Ülkeler 2.52 8.3 %5.6 %3.5 %9.2
Latin Amerika 1.25 2.7 %2.4 %1.6 %3.0
Sosyalist Ülkeler 4.07 11.4 %2.5 %1.0 %3.5
Romanya 1.79 8.9 %2.4 %1.5 %3.9
Tunus 0.53 2.0 %3.3 %1.6 %4.9
Türkiye 0.74 2.1 %1.5 %2.5 %4.0