KİTABIN ADI : MAZERET YOK
YAZARI : JAY RIFENBARY
1. Yakınma yok. Sızlanma yok. Suçlama yok. Sorumluluğu kabul et.
2. Gülmek aptal görünme riskidir. Ağlamak duygusal görünme riskidir. Birine el uzatmak gerçek benliğini açığa vurma riskidir. Düşünceleri, düşleri herkesin ortasında anlatmak onları kaybetme riskidir. Sevmek sevilmeme riskidir. Yaşamak ölme riskidir. Umut etmek ümitsizliğe kapılma riskidir. Denemek başaramama riskidir. Ama riskler alınmalıdır, çünkü yaşamdaki en büyük tehlike hiç risk almamaktır. Hiç risk almayan kişi hiç bir şey başarmaz, hiçbir şey elde etmez ve hiçbir şey olmaz . Acı ve çile çekmekten kaçınabilir, ama aslında öğrenemez, duyumsayamaz, değişemez, gelişemez, sevemez ve yaşayamazsınız. İnançlarının zincirine vurulmuş kişi bir köledir. Ceza olarak özgürlüğünü kaybetmiştir. Yalnız risk alan insanlar özgürdür.
3. “İşimizden zevk almamız ya da can sıkıcı bulmamız, işin kendisine değil, tümüyle bizim ona yönelik tutumumuza bağlıdır.”
4. Hedeflerinize ulaşmanızda yolunuzu tıkamasına izin verdiğiniz her şey yalnızca mazerettir.
5. “Mazeret yok, efendim!” yanıtından alınacak ders, çok geçmeden açıklığa kavuşmuştu. Kişinin kendini sağlıklı bir şekilde yansıtması mazeret bulmaya gerek bırakmıyordu. Bugüne kadar, ne zaman geçmişin başarıları yada başarısızlıklarına takılıp kalsam, “mazeret yok, efendim!” sözlerini düşünürüm. Böylece, kendini beğenmişliğin ya da kendine acımanın tuzağına düşmekten kaçınırım.
6. Düşlerinizi yaşamak için ne gerekirse yapın. Kendinizden ya da başkalarından hiçbir mazeret kabul etmeyin. Yaşamınızın değişmesini istiyorsanız, düşünce tarzınızı ve davranışınızı, istediğiniz şeylere uygun olarak değiştirin. Daha önce yapmadığınız ya da düşünmediğiniz bir şeyi yapar veya düşünürseniz, daha önce hiç elde etmediğiniz bir şey elde edersiniz zaten. Sahip olduğunuz gücün, yürekliliğini ve iç güzelliğin işaretlerine duyarlı olun. Harika niteliklerinizin farkına varın ve tüm niteliklerinizi geliştirmeye çalışın. Başarısızlık ve reddedilme korkularına karşı duyarlı olun. Bunlar, gönlünüzdeki arzuya ve bir gelişme fırsatına yakın olduğunuzu gösteren işaretlerdir.
Kendi yaşamınızın kahramanı olun. Yaşamın bir mücadeleden ibaret olduğu yargısından vazgeçerseniz, daha fazla başarı elde etmeye başlarsınız. Yüklerinizden kurtulun. Geçmişte kullandığınız mazeretlerin bir listesini yapın. Bunları bir daha kullanmamaya söz verin ve o listeyi atın. Sizin ve çevrenizdeki insanların yaşamını etkileyecek kararlarınızın listesini yapın. Böylece, karar vermekten ya da sonuçların sorumluluğunu almaktan kaçınmak için kullanmış olabileceğiniz mazeretlerin daha fazla bilincine varabileceksiniz. Bir şeyi yapmamanızın, geçmişteki akılcı nedenlerinin artık geçerliliğini yitirmiş olabileceğinin farkına varın. Bunlar halen kullanırsanız yalnız mazeret işlevi görür.
Eski bir gerçekliğin kalıcı bir mazerete dönüştüğü yerde ciddi bir sorun vardır. Ne zaman bir mazeret aradığınızı fark ederseniz, düşünce tarzınızı değiştirin. Yaşamınızı, başkalarının beklentilerinin değil, kendi beklentileriniz üzerine kurun. Kendinizi ve ne yapmak istediğinizi kabul etme yürekliliğini göstererek yaşamınıza sahip çıkın. Bu, bir ilişkiyi riske atmayı gerektirebilir; ama böylece, büyük olasılıkla çevrenizdekilerin size olan saygısını artıracaktır. Reddedilme korkusunun kalkanı olarak kullanıyor olabileceğiniz insanlara sığınma tutumundan, onların arkasına saklanmaktan vazgeçin. Birbirinizi daha önce hiç yaşamadığınız bir boyutta sevme özgürlüğünü tadacaksınız. Eylemlerinizin sorumluluğunu tümüyle üstlenirseniz, gönlünüzdeki yükün hafiflediğini hissedersiniz. Eylemleriniz nedeniyle kimseyi suçlamamaya karar verirseniz, kendinizi daha güçlü , daha az yalnız ve sonuçlara karşı daha yürekli hissedersiniz .
7. Yaşamınızın asıl belirleyicisi sizsiniz, ama bu, ancak siz böyle olmayı tercih ederseniz geçerlidir. Olaylar ve diğer insanlar, ancak kendinize egemen değilseniz sizi yönetebilirler .
8. Unutmayın, neye odaklanırsanız onu elde edersiniz. Sadece günü kurtarmaya ve ayakta kalmanız için yapmanız gereken belli başlı günlük işlere odaklanırsanız elde edeceğiniz şu olur: Doyum sağlamayan, sıradan ve donuk bir yaşam. Düşlerinizle yükselmek yerine, koşullarla kalıplanır, bilinçsizce yaşar gidersiniz .
9. Yirminci yüzyılın ilk yarısında Harvard’da bir profesör olan William James, normal bir insanın potansiyel düşünsel yeteneğinin ancak yüzde onunu kullandığını fark etmişti. Neden çoğu kişi yalnız “yüzde onluk bir yaşam”la yetiniyor? Çoğu insan neden potansiyelinin daha fazlasını keşfetmeye çekiniyor: “Sefil benzerini arar..”
10. Bir durumun gerçekliği altından kalkılamayacak kadar ağır göründüğünde, sığınacak bir mazeret mi arıyorsunuz? Mazeret bulmanın kökeninde korku olduğunu kabul etmiyorsanız, kendinizi kandırıyorsunuz demektir. Aslında, mazeret bulmak daha fazla korkuya yol açar. Herhalde, gerçeği keşfedenler olacaktır. Mazeretlerden vazgeçmek olayların iç yüzünü ortaya çıkarır. Kişisel sorumlulukla yaşamak, mazeret bulmanın yerini aldığında; anlamlı ve amaca dönük olumlu eylem de korkunun yerini alır!
11. Eski düşünce tarzlarını yenileriyle değiştirdikçe, benlik bilinciniz artarak kişisel gelişiminize katkıda bulunur. Günler akıp giderken, bir yandan yaşamınızı değerlendirmenizde yarar vardır.
12. “Ne kadar güven içinde görünürse görünsün, yaşlı veya genç, zengin veya yoksul, herkesin sana gereksinimi vardır.”
13. Hiçbir kötülüğü duyma, görme, söyleme!
14. “Yaşam, tutkuyla arzulandığınızdan başka bir şeye zaman harcamayı kaldırmayacak kadar kısadır.”
15. “Bir adam kortejde takım arkadaşlarına uymuyorsa, bu belki de farklı bir trompetçiyi duyduğu içindir. Ne kadar ölçülü ya da farklı olursa olsun, bırakın kendi duyduğu müziğe uyarak yürüsün.”
16. “Seninle birlikte çalışan tek bir kişinin olması, senin için çalışan üç kişi olmasından daha iyidir.”
17. Verdiğiniz kararlar değerlerinizle çelişirse, olmayı istediğiniz insan haline gelmeniz mümkün değildir. Unutmayın ki, kişisel bütünlük gerçek başarının itici gücü ve özüdür .
18. Gerçek başarının motoru öğrenmedir. Öğrenme bilgi, bilgi anlayış, anlayış da bilgelik kazandırır.
19. Büyük bir insan olmak için asıl düşünmeniz gereken şey insanlara neler verdiğinizdir. Vermeniz, almanızı da sağlar. Her sonucun bir nedeninin bulunduğu bir evrende yaşıyoruz. Verdiğiniz kaynaktan almayabilirsiniz, ama emekleriniz karşılıksız kalmayacaktır. İçtenlikle vermek ve size sunulanları da içten bir takdirle kabul etmek önemli bir şeydir.
20. Belki geçmişte insanların sizi incitmesine izin verdiniz. “İzin verdiniz” diyorum; çünkü sizi hiç kimse, izniniz olmadan incitemez, ancak; “olumsuz bir bakış açısıyla yaklaştığımız bir olay” bizi incitebilir. Bu gerçekten bizim seçimimizdir. Hemen hepimiz bunun olmasına izin vermişizdir. Bu dünyada acıyı tatmadan yaşamak neredeyse olanaksızdır. Bazılarımız diğerlerinden daha fazla yara almışızdır. Dış görünüşün aldatıcılığını biliyorsunuz; yaralar derinlerde ve çok sayıda olabilir. Mazeretlerinizin bu yaraları açık bırakmasına izin verirseniz, kendinizin en büyük düşmanınız haline gelirsiniz. Bu yaraların, bulduğunuz mazeretler yoluyla mikrop kapmasına neden olursanız kendinizi daha fazla incitirsiniz. Kimse sizi, izniniz olmadan incitemez. Yaralarınızı ve mikrop kaptığınız yerleri belirleyerek onları iyileştirmeye başlamanın zamanı gelmiştir .
21. “İnsanoğlunun yaşamdan aldığı en büyük karşılıklardan biri, başkasına yardım eden herkesin bu yolla kendisine yardım etmiş olmasıdır.”
22. Asla suçlamayın, yakınmayın, sızlanmayın bunları yaparsanız, kişisel bütünlük sağlamanız olanaksızlaşır. Kararlarınızın ve her türlü sonucunun sorumluluğunu alın.
23. Bağışlamayı seçin, çünkü darılmak kötüdür. darılmak zehirlidir; kişiyi zayıflatıp yutar. Bağışlayan, gülümseyen ilk siz olun, ilk adımı siz atın; insan kardeşinizin yüzünde beliren mutluluğu görürsünüz. Her zaman ilk olun; başkalarının bağışlamasını beklemeyin. Çünkü bağışlayarak yazgının hakimi, yaşamın mimarı ve mucizelerin yaratıcısı olursunuz. Bağışlamak, yaşamın en üstün ve en güzel şeklidir. Karşılığında sonsuz huzur ve mutluluk elde edersiniz.
24. İşte, tamamen bağışlayıcı bir yüreğe sahip olma programı:
¨ Pazar: kendinizi bağışlayın.
¨ Pazartesi: ailenizi bağışlayın.
¨ Salı: dostlarınızı ve çalışma arkadaşlarınızı bağışlayın.
¨ Çarşamba: ülkenizdeki ekonomik rakipleri bağışlayın.
¨ Perşembe: ülkenizdeki kültürel rakipleri bağışlayın.
¨ Cuma: ülkenizdeki politik rakipleri bağışlayın.
¨ Cumartesi: tüm ulusları bağışlayın.
Yalnız yürekli olan, bağışlamayı bilir. Bir korkak asla bağışlamaz, bağışlama onun doğasında yoktur.
25. Sizi geçmişin yanlışlarından kurtaracak bir “iksir” olsaydı neler hissederdiniz Peki, yükselmenize yardım edecek güçlü bir düşünceye ne dersiniz. Nedir bu? Bağışlama! Bağışlamanın başarıyla ilgisi nedir? Aslında o kadar çok ilgisi var ki insanı hayrete düşürüyor. Bu, sahip olduğunuz enerjiyle ilgilidir. Bağışlama sizi geçmişin olumsuz yükünden kurtarır. Bağışlamayı, dargınlık, kızgınlık gibi olumsuzluk yükleri üzerinizden atmak olarak düşünün. Olayın mantığı oldukça basittir Eğer bağışlamazsanız, dünyanın enerjisini geçmişin çöplüğüne atarak ziyan ediyor olacaksınız. Bağışlama bir enerji musluğu gibidir. Sizi geçmişten gelen olumsuz enerjiden kurtarır ve geleceğe doğru yol almanız için şimdinin olumlu enerjisini açığa çıkarır. Bağışladığınızda, yaşama katkı yapmak için daha fazla enerjiniz olur. Bağışlama bilgeliğin bir parçasıdır. Bağışlama sevgidir.
26. “Hazırlıklı olma ile fırsat bir araya geldiğinde şans ortaya çıkar.” Başarı arayışınıza başladığınızda, insanlar “çılgın” olduğunuzu söyleyebilirler. Başarılı olduktan sonra ise “şanslı” olduğunuzu söylerlerse şaşmayın.
27. “İnsanın büyüklüğünün ölçüsü, talihsizliğine ne kadar direndiğidir.” Örneğin, Amerika’da zenginlerin ortalama yaşı elli yedidir. Ayrıca, bu kişilerin çoğu, zenginliğe ulaşmadan önce en az beş kez başarısızlığa uğramışlardır. İnanılmaz bir durum.
28. Geçmişi geride bırakmazsanız ileri gidemezsiniz. Bir ayağınız ilk basamakta dururken ikinci basamağa geçemezsiniz.
29. Bağışlamak ile unutmak arasında fark vardır. Bağışladığınız halde unutmayabilirsiniz. Bu doğaldır, çünkü bağışlama belleğinizi tazeler. Kimi ne için bağışladığınızı asla unutmayabilirsiniz, ama bu anımsayışınızı sizi olumsuz etkilemeyecektir. Birçok incinmeyi ve acıyı anımsayabilirsiniz, ama bağışladıktan sonra bunlar size yük olmayacaktır.
30. Kendinizi bağışlamazsanız, enerjiniz olumsuz yönde etkilenir. Kendinizi bağışlamayarak harcadığınız enerjiyi kazanın ve ilerlemek için kullanın. Notre Dame’ın çalıştırıcısı Lou Holtz şöyle diyor: “Tanrı ileriye bakıp ilerleyebilesiniz, geride kalanlara odaklanmayasınız diye gözlerinizi başınızın önüne koydu.”
31. İnsanların geçmişte yaptıkları ya da yapmadıkları şeyleri ilerlemeyi engelleyen bir mazeret olarak görürseniz, arzuladığınız başarıya asla ulaşamazsınız. Sizi incittiğini düşündüğünüz insanlara odaklanırsanız, geleceğe odaklanamazsınız. Unutmayın, kimse sizi kendiniz izin vermediğiniz sürece incitemez siz aksini düşünmedikçe kimse üzerinizde böyle bir güce sahip değildir. “İncinme” duygusunun önemli bir yansıması kendine acımaktır. Ayrıca siz, kendinizi acındırmaya çalışırsanız, kimse elinizden tutmaz. Birilerinin sizi incittiğinden yakınmak kişisel sorumlulukla bağdaşmaz. Bu bir mazerettir. Mike Wickett’in söylediği gibi, “suçlama bataklık kumu gibidir.” Suçlamanın kumuna kolayca gömülebilirsiniz.
32. Bu, başkalarını bağışlamanın kolay olduğu anlamına gelmiyor. Zor olabilir, çünkü önemli bir süreçtir. Kendinize karşı sabırlı olun. Karşınızdaki kişi için değil, kendiniz için bağışlayın. Bu, kendinizi iyi hissetmenize ve gelişmenize yardım eder. Bunun üzerinde düşünün. Birinin geçmişte yaptığı ya da yapmadığı şeyler üzerine odaklanırsanız, düşleriniz ve hedeflerinize yöneltilebilecek çok değerli bir enerjiyi harcamış olursunuz. Bulunduğunuz yere saplanıp kalmaktansa, ileriye bakmanız ve eyleme geçmenizde yarar vardır. Sakinleşin ve ilerlemek için birilerinin sizin üzerinizdeki denetiminden kurutlun.
33. “Asla kusur bulmayın, suçlamayın ve yakınmayın.” Buna, “kendinizi kimseyle karşılaştırmayın” önerisini de ekleyebiliriz. Kıyaslama bir tuzaktır; bir şeyi hemen her zaman sizden daha iyi ve daha kötü yapan kimseler vardır.
34. Birilerini bağışlamazsak, onlara bizi denetleme gücü vermiş oluruz. Olayın ardından uzun zaman geçmiş olsa bile, o kişilere bizi incitme fırsatı tanımaktır bu. Ne tuhaftır ki, onlardan bu denli etkilendiğimizin bile farkında olmazlar. İyi niyetle davranmış olabilirler ve biz o şekilde algılamamış olabiliriz.
35. “Ne ekersen, onu biçersi.”dünyanız, benliğinizin yansımasıdır. Çoğu kez, insanlar size, sizin onlara davrandığınız gibi davranır. İyilik verirseniz, iyilik alırsınız sevgi verirseniz, sevgi alırsınız. İnsanlardan istediğiniz karşılığı almanın yolu, onlara kendilerine davranılmasını istedikleri gibi davranmaktır.
36. İlerlemek için kendimizi bağışlamakla birlikte, bazen başkalarının bizi bağışlamasını istememiz gerekebilir. Yoksa olayı aklımızda tekrar tekrar yaşar ve davranışımızdan uzun süre pişmanlık duyarız.
37. Birisi ya da bir şeyler bizi haksızlığa uğrattıysa ve incindiysek, bağışlama gerektiren bir durumla karşı karşıyayız demektir. Birçoğumuzun, kendimizi haksızlığa kurban gitmiş bir ruh halinde hissettiği olmuştur. İnsanların, kendileri izin vermedikçe hiçbir şeye kurban gidemeyeceklerini anlamalarında büyük yarar vardır. Bu durumun enerjimizin kullanımıyla ilgili olduğunu yeniden vurgulamak istiyorum. Düşüncelerinizi, duygularınızı nereye odaklıyorsunuz. Geçmişe mi, geleceğe mi?
38. Düşmanlık besleyenler, kendileriyle ilgi gerçeği sürekli yadsımaktadırlar. Kendilerini aldatılmış ve haksızlığa uğraşmış hissetmeleri insanlara karşı düşmanca bir tutum beslemelerini kolaylaştırır; bu tutumları da doğrudan düşünceleri, sözleri ve davranışlarına yansıyacaktır. Birçoğumuz, en azından bir ölçüde, kendimizi bu şekilde hissetmişizdir. Bu düşünce kalıpları kendimizi yargılamamıza da yol açar. Aslında yargılama, düşmanlık beslemenin ayrılmaz bir parçasıdır.
39. Özsaygı doğuştandır. Hepimiz saf bir potansiyelle doğarız. Çocukken, aksi öğretilene kadar engel tanımaz ve korkusuz davranırız. Yeteneğimizin ve gücümüzün yeteceği her şeyi ömür süremiz boyunca gerçekleştirebilmemiz olanaksızdır. Bu yüzden seçimler yapmak, yaşamın her zaman temel bir yönü olacaktır.
40. Çocuklarımız her gün, toplumun, nasıl olmaları, ne giymeleri ve ne yapmaları gerektiğiyle ilgili yargılar altında bunalırlar. Belli tipte spor ayakkabıları ya da giysiler giymiyorlarsa, değersiz ve garip mi karşılanırlar belli türde bir müziği dinlemiyorlarsa benimsenmezler mi? Oysa “körü körüne uyum” davranışı tam da özsaygı eksikliğinin bir yansımasıdır.
41. “Hiç ölmeyecek gibi çalış, yarın ölecek gibi yaşa.”
42. “Kendine dikkat et,” anne babaların ve diğer yetişkinlerin sık sık kullandığı, kalıplaşmış, masum bir sözdür. Bu sözün, düşünebileceğinizden de fazla zararlı olabileceğini biliyor musunuz ? iyi niyetle söylenmekle birlikte, pekala korkuya yol açabilen bir aşırı sakınganlık yaratabilir. Bir engel yada zorlukla karşılaşan kişiye , “riski göze al”veya “fırsatı kaçırma” demek daha uygun olmaz mı? Yaşam aslında bir fırsat değil midir? Riske girmeden kayda değer bir adım atabilir miyiz?
43. Anne babalar, genellikle çocukların en çok etkilendikleri kişilerdir ve bu yüzden en etkili yol göstericiler olabilirler. Çocuklar, en çok anne babalarından duydukları şeylere inanma eğilimindedirler. Peki, siz çocuklarınızın kendileri hakkında neye inanmalarını istiyorsunuz? Bir çocuğa bağırdığınızda, onu kızgınlıkla eleştirdiğinizde ya da kişiliğine saldırdığınızda, onda bir daha yeni bir şey deneme arzusu ve risk alam yürekliliği kalır mı? Varsayalım ki, çocuğunuz salona girerken bir lambaya çarptı ve kırdı. Siz de “seni aptal, geri zekalı, lambayı kırdın. Defol odana, yüzünü görmek istemiyorum,” dediniz.İşte, birçoğumuzun yaşadığı yıkıcı eleştiri! Düzeltici disiplin ise çocuğun kişiliğine değil, davranışa yöneliktir.Eleştiri yerine düzeltici disiplini düşünelim. Disiplinin anlamı “yol yöntem gösteren öğreti”den gelmektedir. Eleştiri ise kişide kusur bulmakla ilgilidir. Çocuğa saldırmak yerine davranışı eğitirseniz, ona disiplin aşılarsınız. Bir kişi, “davranışı” demek değildir.
44. Çocuklukta yaşanan ikinci çatışma, koşullu ve koşulsuz sevgi arasındadır. Sevilen kişiden bir şey bekleniyorsa koşullu sevgi gösterilir. Koşulsuz sevgi ise, sevginin saf, katıksız bir şekilde ve herhangi bir karşılık beklemeden verilmesidir. Çocuk koşullu sevgi gördüğünde, genellikle reddedilme korkusu gelişir. Beklendiği gibi davranmazsa, anne baba sının kendisini sevmeyeceğini düşünür. “salt kendisi olduğu için sevildiğini” duyumsamaz; sevilmesinin koşula bağlı olduğunu hisseder. Reddedildiğini düşünür ve özsaygısı zedelenir.
45. Daha sık ve koşulsuzca gülümseyin. Bu, karşılaştığınız bir kişinin ya da sizin gününü aydınlatabilir. Karşılığını beklemeden gülümseyin; büyük bir olasılıkla karşınızdaki insan da gülümseyecektir. Gülümseme evrenseldir ve insanların cana yakın bir kişiliğe sahip olduğunuzu anlamalarını sağlar.
46. Koşulsuz sevgi, toplumda yaygın olarak benimsenmiş bir davranış tarzı değildir. Ama insanlara bu tutumla yaklaşırsanız, hem onlar hem siz kendinizi daha iyi hissedersiniz. Unutmayın, insanlara verdiğiniz şeyler, aynı kişilerden olmasa bile bir gün mutlaka size geri dönecektir. Başka bir deyişle, çevreye ne verirseniz onu alırsınız.
47. Anne babaların çocuklarını yönlendirme sorumluluğu vardır ve bunu yerine getirmek risk almayı gerektirir. Bazı anne babalar bunu hiç denemez; buna “terk etmek” denir. Anne babalar, çocuklarıyla aynı evde yaşadıkları halde, onları birçok yönden terk edebilirler. Bazı anne babalar, düşünsel olarak hala çocukturlar ve insanlara kendi çocukları dahil olmak üzere dar kalıplar içinde ve kin güderek yaklaşırlar. Bazı insanlar, anne babalarının kendilerini yetiştirirken kullandıkları hastalıklı davranış kalıplarını aynen çocuklarına yansıtırlar. Bu hastalıklı davranış kalıpları ve çocuk yetiştirme tarzları, verilen zararın bilincine varıp değişim için çaba harcayan birileri çıkmazsa nesiller boyu sürüp gider. Ama bilinçlenme yoluyla bu kalıplar kırılabilir ve onların yerine nitelikli davranışlar konabilir.
48. Çoğunlukla çocukluk döneminin güvenliğini duyumsattığı için “yapamam” dan vazgeçmeye isteksiz olabilirsiniz. Öte yandan, “yapmayacağım” demek de riskli gelebilir. Anne baba ya da diğer yetişkinler çocuğa “şunu yapamazsın” dediklerinde, bu mesajda çoğu kez güvenlik kaygısı vardır. Örneğin, “karşıdan karşıya tek başına geçemezsin!” sözü bir uyarı anlamı taşır. Aslında verilmek istenen gerçek mesaj, “yapmaya yeterli değilsin” yerine, “yapmana izin yok”tur. Ayrıca bir çocuk kişisel tercihini vurgulayıp ”yapmayacağım”kalıbını kullanırsa genellikle azarlanır. Çocuk bu yüzden, asıl demek istediği “yapmayacağım” iken, “yapamam” demeyi öğrenir. Çünkü ”yapamam” demek ona daha güvenli görünmektedir. Yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre, bir çocuk duyduğu her olumlu ifadeye karşılık on dört olumsuz mesaj almakta. Bunlar genelde, “onu yapma,” bunu yapamazsın,”sen hiçbir işe yaramazsın,”otur yerine ve çeneni kapa,”beş para etmezsin,” gibi ifadelerdir. Çocuk on sekiz yaşına geldiğinde, ortalama 148.000 ‘den fazla olumsuz mesaj almış olur! Böyle bir çocuğun özsaygısının zedelenmesine neden şaşalım ki?
49. Yaşamınızı “herkesin” size yönelik beklentilerine göre yaşarsanız, neyin anlamı kalır? Gün gelir, kendinizi arzuladığı şeyleri yaşayamamış olmanın hüsranıyla kıvranan cansız biri halinde görebilirsiniz. Bu, orta yaş krizinin bir yönüdür. Kariyerinizde birçok şey başarmış, ama hiçbir şeye, tadını çıkaracak kadar zaman ayırmamış olabilirsiniz. Yolculuğun tadına varmazsanız nasıl mutlu olabilirsiniz?
50. Size yönelmiş talep ve beklentilerin yaylım ateşine sürekli karşılık vermek durumundaysanız, bundan özsaygınız zarar görecektir. Televizyon ve gazete haberlerini okursanız, hiçbir şey yolunda gitmediği, dünyanın batmakta olduğu kanısına varmak kolaylaşır. Bu olumsuzluk dalgasının aileniz dahil olmak üzere çevrenizdeki nasıl etkilediğini görebilirsiniz. Ama isterseniz ve gayret gösterirseniz, bu dalgadan kendinizi kurtarabilirsiniz.
51. Düşünüp hareket ettikçe, olacağınız kişiye dönüşürsünüz.
52. Bana ilgi gösteriyor, beni umursuyor musunuz? Ne fark eder ki? Çok fark eder! Satış yapmak istiyorsanız, müşterilerinize ilgi duyduğunuzu gösterin. Daha iyi anne baba olmak istiyorsanız, çocuklarınıza ilgi duyduğunuzu gösterin. Daha iyi yönetici olmak istiyorsanız, çalışanlarınıza ilgi duyduğunuzu gösterin. İş ortamında daha iyi ilişkiler kurmak istiyorsanız, çalışma arkadaşlarınıza patronunuza ilgi duyduğunuzu gösterin. İnsanlara ilgi duymak dayanışmayı ve bağlılığı temel alan bir ilişkiler ağı kurmanıza yardım eder. Bu gereklilik aile bağları için de geçerlidir.
53. Doğru şeyi yapın. Mükemmelliğe yönelin. İnsanlara, ya size davranılmasını istediğiniz gibi ya da kendilerine davranılmasını istedikleri gibi davranın. İnsanların aklını kurcalayan üç temel soruyu da anımsayın: “sana güvenebilir miyim?”, “mükemmelliğe bağlı mısın?” ve “bana ilgi duyuyor musun?” ne kadar basit görünürse görünsün, “doğruyu yap” felsefesi özsaygınızı gözle görülür bir şekilde artıracaktır.
54. Hugh Prather şöyle der: “bazı insanlar benden hoşlanırken, bazı insanlar da hoşlanmayacak. Öyleyse, en iyisi benim kendim olmam çünkü o zaman benden hoşlanan insanların gerçekten benden hoşlandıklarını biliyor olurum.” Neden siz de kendiniz olmayasınız? Kendiniz olduğunuzda, insanların bir taklide ya da yapmacıklığa değil, gerçekten size, gerçek benliğinize karşılık verdiğini bilirsiniz.
55. Kendinize sevgi ve saygı duyarsanız, başkalarını da sevip sayabilirsiniz. Başkalarına ancak sahip olduğunuz şeyi verebilirsiniz.
56. “Yapamam”ı “yapmayacağım” (ya da “ yapmak istemiyorum”) sözüyle değiştirin.“ Yapamam” demek genellikle bir mazerettir. Sorumluluğa aykırıdır ve birinin gerçeği anlamasından korktuğunuz anlamına gelir. “Yapmayacağım” demek denetimi elinize aldığınızı gösterir.
57. Kaçınılmazı olanı değiştiremeyiz. Yapabileceğimiz; sahip olduğumuz telin, yani tutumumuzun akordunu düzeltmektir. İnanıyorum ki, yaşam %10 başıma gelenlerden, % 90 benim nasıl tepki verdiğimden oluşuyor. Anahtar sizsiniz. TUTUMLARIMIZIN denetimi elimizdedir!
58. Gerçek bir lider, kendi liderliğine inanan grubunun moralini yüksek tutmayı başarır.
59. Askerlikte, bir komutanı sınayan asıl ölçüt, askerlerinin moralidir. Sözlük tanımına göre moral, “ bir insanın ruhsal gücü, yürek gücüdür.” Askeri birliklerin morali yüksek olduğunda başarı da artar. Moral düşükse, enerji olumsuz düşünmeye harcanır ve kazanma arzusunu azaltır. Moralin başarı üzerindeki etkisini gösteren bu durum sivil yaşamda da geçerlidir.
60. Değişime coşkuyla yaklaşın. Unutmayın, hep yaptığınız şeyleri yapmaya devam ederseniz; her zaman ulaştığınız şeyleri elde edeceksiniz. Yaşamdaki tek sabit şey değişimdir. Ona kucak açın ve heyecanla yaklaşın. Yaşamınızı değiştirmek için yaşamınızda bazı değişiklikler yapmanız gerekir.
61. Hiçbir şeye bağlanmayın. Bu, kaygının, katılığın ve korkunun yansımasıdır ve insanları sizden uzaklaştırır. Biraz “elde edilmesi zor” olmak iyidir. Bağlanmak yerine, “durum tercihleri” yapın. Mazeret, gerçeğin, yalanla bezenen ince örtüsüdür. İnsanlar yaşamları boyunca, kandırılabilecekleri yönündeki boş inançlarının altında eziliyorlar. Oysa insanı, kendinden başka birinin kandırması olanaksızdır.
62. Başarılması gereken yalnız üç şey vardır: birincisi, normal bir zeka; ikincisi, azim; üçüncüsü kesin dürüstlük. İnsan birazcık düzenbaz olamaz. Dürüstlük, kişide ya tümüyle vardır ya da hiç yoktur.
63. Kendinize karşı dürüst olduğunuzda, büyük olasılıkla başkalarına karşı da dürüst davranacaksınız. En çok değer verdiğiniz, en çok düşündüğünüzdür.
64. Yaşam da en çok istediğimiz şeyler genelde en zor ve en uzun sürede gerçekleşecek olanlardır. Elektrik ve su gibi, insan doğası da en düşük direncin olduğu yolu izleme eğilimindedir. Bu yol, vermek istediğiniz yere çıkmıyorsa, yönünüzü değiştirmeniz gerekebilir. Gerçek başarı, azimli, kararlı ve odaklanmış çaba gerektirir.
65. Birçok yetenekli insan ezgiler hala içindeyken, şarkıları söylemeden ölür.
66. ABD'de ülke uğruna ölenlere yapılan törenden sonra ABD bayrağı aileye teslim edilirken, teslim eden subay şunları söylemektedir : "Bu bayrak, sevdiğiniz kişinin onurlu ve inançlı hizmetlerine duyduğumuz takdirin bir simgesi olarak ve ona minnettar olan ulusumuz adına size sunulmaktadır."
67. Tek sahip olduğumuz şeyin “şu an” olduğunun bilincinde olmalıyız. Dünyaya gelme amacımızı bulup gerçekleştirme gücüne sahibiz. İnsanların yaşamında, her gün az ya da çok fark yaratmayı seçebiliriz. Geçmişi değiştiremeyiz. Ama bugünümüzü ve yarınımızı değiştirebiliriz. Kendimiz adına önemli hedefler belirleyebilir ve bunları “ adım adım” gerçekleştirebiliriz. Yaşadığımız “an“ı kucaklayabilir, günü yakalayabiliriz. Yaşama yaptığımız katkılarla insanlığa da iyi bir miras bırakmış olacağız.
68. Her düşündüğünüzde bir vizyon oluşturursunuz. Bu süreç iç dünyanıza bakmanıza, dışarıda olup bitenleri daha iyi algılamanıza ve karar vermenize yardım eder (kararınız,”karar vermemek!” bile olabilir). Bir şey üzerinde yoğun biçimde düşündüğünüzde gelişirsiniz. Einstein şöyle diyor: “insanlar, ortalama olarak, beyin güçlerinin yüzde 10’undan azını kullanıyor.” Siz hiç beyninin binde birinden azını kullanan biriyle çalıştınız ya da böyle birini işe aldınız mı? “Akıl maddeye egemendir,”
69. Kendinizle ilgili sınır tanımayın. Tek gerçek sınırımız vizyonumuzdur.
70. Bilgi, onu kullanmadıkça ya da başkalarıyla paylaşmadıkça yararsızdır. Bilginizi cömertçe kullanın. Buna yapışıp kalmanızın gereği yok. Bilgi öyle bir şeydir ki, paylaştıktan sonra da sahip olmaya devam edebilirsiniz. Ayrıca, kullanıldığında size ve başkalarına yardım edebilen güçlü bir araçtır. Bilgiyi paylaşmak anlayışınızı güçlendirebilir, hatta derinleştirebilir. Başkalarına bir şeyler öğretirken, bu süreç içinde genellikle kendinize de bir şeyler öğretirsiniz.
71. İnsan beyni, sizin beyniniz olağanüstüdür. Bir greyfurtun yarısı kadar olan büyüklüğüyle, yirmi beş yılda saniyede sekiz yüz anıyı işleyebilecek güçte bir organdır. On milyar ile yüz milyar madde arasında bilgi depolayabilir. Beyin, aldığı her şeyi kaydeder ve biz kaydedilen bilgiyi anımsayamasak bile hiçbir bilgiyi yitirmez. Her şey kalıcı bir dosyaya yüklenir.
72. “Cinsiyet ayrımı yapılmaksınız, herkesin, uygun olan tüm işlere kabul edilmesi gerekir,” diyor Cornum. “kişisel bütünlük, ahlaki yüreklilik ve azim gibi tüm askeri görevlerin en önemli niteliklerinin, cinsiyetle hiçbir ilgisi yoktur,” Cornum kendisiyle ilgili de şunları söylemektedir: “benim temel amacım uzun bir hayatım olması değil. Umarım, uzun yaşarım; ama bunu, yolumda ilerlerken sahip olacağım harika yaşamdan ödün vererek elde etmeye taraftar değilim.” Cornum, nicelikten çok niteliğe odaklanmıştı. Yaşamında, sürekli bilgisini artırarak ilerleyen, gelişen ve katkı yapan Cornum herhalde bunun canlı bir kanıtıdır. (Cornum Irak’a karşı düzenlenen Çöl Kalkanı Harekatında 229.Helikopter Saldırı Alayında görevli bir bayan subaydır. Helikopteri düştü, arkadaşları öldü, kendisi bir süre tutsak kaldıktan sonra ABD’ye iade edildi.)
73. Deneyim, bilginin doğrulanmasıdır. Bilgeliği doğurur. “Bilgi, deneyimimiz ona bir anlam katana dek anlamsız gelir. ”Bilgi anlayışı, anlayış da bilgeliği doğurur.
74. Konuşmacıların çoğu dakikada 120-150 sözcük konuşur. Coşkulu ve motive olmuş bir konuşmacı dakikada 160-190 sözcük konuşur. Düşünme hızımız ise dakikada 4000 ile 600 sözcük arasındadır. Aklınız çok farklı bir hızda işlerken, oturup dinlemek zorlu bir uğraş olarak nitelenebilir. İnsanlar duyduklarının ortalama yüzde 25’ini algılarlar.
75. İnsanlar onları ne kadar umursadığınızı bilmedikçe ne kadar bildiğinizi umursamazlar.
76. Bir konuşma yapan kişinin yarattığı etkinin ortalama yüzde 58’i görsel (ne görüldüğü), yüzde 35’i sözlü (nasıl söylendiği) ve yüzde 7’si içerikle (ne söylendiğiyle) ilgilidir. Bu, temel olarak duygular yoluyla iletişim kurduğumuzu göstermektedir. Konuşmacının duygu ve düşüncelerini ifade ediş tarzıyla enerjisini nasıl kullandığı, konuşmayı tümden değiştirir.
77. İnsanlar konsere gittiklerinde neye odaklanırlar? İnsanların yüzde altmışı “görsel” dir; ışıklara, çevreye, oturma düzenine, orkestranın yerleşim düzenine, sahnedekilerin ve izleyicilerin giyimlerine odaklanırlar. Görsel yönlere ağırlık vermelerinin nedeni, bu şekilde iletişim kurmalarıdır. Dünyayı en iyi biçimde görerek algılarlar. Baskın duyuları görmedir. Bir “görsel” kişi, “durumu çok iyi görebiliyorum,” diyebilir. Bazı insanlar da “işitsel” dir. Konsere gittiklerinde çevrelerindeki şeylerin görünümleri fazla ilgilerini çekmez; daha çok müziğin tınısıyla ilgilenirler. Müziği neredeyse notalarıyla dinlerler; ezginin ne kadar tam ve doğru çalındığı üzerinde yoğunlaşırlar. İzleyenlerin ve konser salonunun yakınından gelen siren sesi gibi, çevrenin seslerine duyarlıdırlar. Bu kişiler, dünyayı temelde duyma yoluyla algılarlar. Bir işitsel kişi, “olan biteni duydum,” diyebilir. Kişinin dış dünyayı algılama tarzının, ilişkileri nasıl etkileyebileceğini anlayabiliyor musunuz? Birbirlerinin baskın duyularının farkında olmayan bir “görsel” ve bir “işitsel” büyük olasılıkla etkili iletişim kuramaz.
78. Bir kişi en iyi biçimde “görme”, diğeri “duyma” yoluyla etkileşim kurabiliyorsa, birbirlerinin özelliklerinin bilincinde olmaları işlerine yarayacaktır. Böylece, birbirlerine hitap etme, birbirlerini anlama olasılıkları artacaktır. “Dokunsal” kişiler dünyayı temel olarak duyguları yoluyla algılarlar. Ortamın havası nasıl? Heyecanlı ve dostça mı, yoksa donuk ve soğuk mu? Müzik, üzgün duygulara mı, neşeli duygulara mı yol açıyor? Burası kendilerini rahat hissettikleri bir ortam mıdır? Program anlamlı mıdır? Orada olmaktan hoşnutlar mıdır? “Dokunsal” kişi, “olan biteni hissediyorum,” diyebilir.
79. Hepimiz üç öğrenme tarzından da bir ölçüde yararlanırız. Hepimiz bir ölçüde “görsel” ; ayrıca “işitsel “ ve “duygusal”ızdır. Bununla birlikte hepimizin tek bir baskın duyumuz. vardır. Sizinki ne acaba? Derslerde “görsel” öğrenciler, tahtaya ne yazıldığına, nasıl okunduğuna odaklanır. Ama gerçek bir “işitsel”,öğretmenin yazdığı şeyi açıklamasını bekleyecektir. “dokunsal” kişi ise, mesajın anlamına ağırlık verecektir: “bu bana doğru geliyor mu? Kavramsal olarak doğru mu?” Bu ayrımın, insan ilişkilerini nasıl etkilediğini görebiliyor musunuz?
80. Diyelim, onun (çocuğumun) yukarı üst kata, banyoya çıkıp dişlerini fırçalamalarını istiyorum. Üç şey söylerim: (1) yukarı çık, dişlerini fırçala ve yat; (2) yukarı çık, dişlerini fırçala ve dönüp on dakika daha televizyon izle; (3) yukarı çık, dişlerini fırçala ve dönüp on dakika yeni oyununu oyna. On denemeden dokuzunda, üç seçenekten birini seçeceklerdir. Tartışmaya olanak vermeden onlara seçenekler sunar ve çoğunlukla olumlu sonuç alırım. Ancak sahip olduğunuz şeyi verebilirsiniz.
81. “Anıların tadına varabilmek; iki kez yaşamaktır!”
82. “Bir dost, kendinize verdiğiniz bir armağandır.” “Dostluk ruhların birleşmesidir.”
83. Gelecek sonbaharda, “V” oluşturarak kış mevsimi için güneye giden kazları gördüğünüzde, o şekilde uçmalarının nedenini düşünebilirsiniz; bilim bunu keşfetmiştir. Her kuş, kanatlarını çırparken, kendini izleyen kuşu yükselten bir güç yaratır. Tüm sürü “V” şeklinde uçarak, kuşların ayrı ayrı uçacağı duruma göre yüzde 71 daha hızlı uçar. Ortak bir yön ve birlik duygusunu paylaşan kişiler hedeflerine daha çabuk ve kolay ulaşabilirler; çünkü birbirlerinin kaldırma kuvveti üzerinde yükselmektedir. Bir kaz, bu grubun dışına çıkarsa, yalnız yol almanın sürtünme kuvvetini hemen hisseder ve öndeki kuşların “kaldırma kuvveti ”nden yararlanmak için hızlıca oluşuma döner.
84. Kazlar gibi bizde, aynı doğrultuya yöneldiğimiz kişilerle birlik olup en uygun grubu yaratırsak (ayrıca, onların yardımına açık ve yardım etmeye istekli olursak) başarı olasılığımız artar. Öncü kaz yorulduğunda, yerini başka bir kaza bırakarak gruba geri katılır. Zorlu işlerde nöbetleşe çalışmak yararlıdır. Kazlar gibi insanlar da birbirine bağımlıdır. Arkadaki kazlar, hızlarını yüksek tutmaları için öndekilere seslenerek onları yüreklendirirler. Bizim de arkadan seslenmemizin yüreklendirme olması gerekir; başka bir şey değil...son olarak, bir kaz hastalanır ya da insanların tüfekleriyle vurulup oluşumdan çıkıp yere düşerse, iki kaz daha ayrılır; yanına gelir, yardım ve koruma sağlarlar. Düşen kaz yeniden uçabilene ya da ölene dek yanında kalırlar. Ancak o zaman tek başlarına uçmaya başlar ya da başka bir gruba katılırlar. Biz de kazların duygu ve anlayışına sahip olursak, hem güçlü olduğumuz zamanlar hem kara günlerde birbirimize destek olabiliriz.
85. Tüm potansiyelimizi kullanacak olsaydık, şaşkına dönerdik.
86. Tüm insanlar farklı kişiliktedir. “B “nin (Baskın) denetimde olmak, “T”nin (Tedbirli) bilgilenmek, “D”nin (destekleyici) kabul edilmek ve “E”nin (Esinlendirici) fark edilmek istediğini bilmek çok önemlidir.
87. Tam ve kesin denetim sağlayabileceğiniz tek şey düşüncenizdir. Düşüncelerinizi bilgece seçin. Odaklandığınız şeyin çekim alanına girerseniz, en fazla düşündüğünüz şeye dönüşürsünüz.
88. Düşündüğünüzde size heyecan veren bir amaç bulun; tüm benliğinizi bunu gerçekleştirmeye adayın. Düşler kurun ve yaşam amacınızın yolunda hedefler belirleyin. Mutluluk, hayalinizi ve ilginizi çeken diğer şeyleri gerçekleştirme çabalarınızın bir yan ürünüdür.
89. Yaşamınızı yedi temel alanda dengeleyin: Fiziksel, düşünsel, ruhsal , aile, kariyer, ekonomik ve sosyal. Durun ve gülleri koklayın. Başarı, gerçekten bir varış yeri değil, bir yolculuktur. Günü yakalayın. Her gününüzün değerli ve anlamlı geçmesini sağlayın.
90. Kumsalda yürüyen yaşlı adamla ilgili öyküyü anımsıyorum. Adam uzakta, dans eder gibi görünen bir genç kadın olduğunu fark eder. Ona yaklaştıkça, kumun üzerinden deniz yıldızlarını alıp koşarak okyanusa fırlattığını anlar. “Ne yapıyorsun? Neden zamanını böyle harcıyorsun?” diye sorar yaşlı adam. “Deniz yıldızları kumsalda kalırsa , güneşin ısısı onları öldürür,” diye yanıtlar genç kadın. Bunun üzerine yaşlı adam, “burada binlerce deniz yıldızı var ve kumsal yüzlerce mil uzunluğunda, “der. “Neden onlara zaman harcıyorsun? Ne fark eder ki?” Genç bayan bir deniz yıldızı alır, ona bakar, okyanusa fırlatır, eliyle onu işaret eder ve şöyle der: “Onun için fark etti!”
91. Ne dünya “dengesiz” yaratıldı, ne de siz. Yaşamınızın yedi temel yönüne bir göz atın: Sosyal, Fiziksel, Zihinsel, Ruhsal, Aile, Kariyer ve Ekonomik. Bu alanların herhangi birine gereğinden fazla zaman harcayıp harcamadığınızı sorun kendinize. Yaşamınız dengede mi? Yoksa lastiklerinin balansı bozuk olan bir araba gibi biraz sallanıyor mu? Örneğin, iş yerinde çok fazla zaman harcayıp ailenizi ya da ruh sağlığınızı ihmal ediyor musunuz? Evinizle ilgili ya da buna benzer sorumluluklarınızla çok fazla uğraşırken fiziksel sağlığınızın zarar görmesine seyirci kalıyor musunuz? Bir yandan çok fazla gönüllü işle uğraşırken, diğer yandan geliriniz zarar görüyor mu? Anımsarsanız, bir şeyi başarmak için belli bir süre dengeden çıkmak gerekli olabilir. Bununla birlikte, her yönden dengeli ve uyumlu bir yaşam biçimini benimsemek harika bir seçimdir.
92. Akıl, kas gibidir. Kullanılmadıkça işlevini yitirir. Einstein, beynimizin ancak yüzde 10’unu kullandığımızı söylemişti! Kafanızın içindeki el değmemiş potansiyeli bir düşünün. Vücudunuzu beslemek için nasıl günde üç öğün yemek yiyorsanız, aklınızı beslemek için de günde 15 ile 30 dakika arasında kitap okuyabilir misiniz?
93. Ben bir “Mazeret Yok!” kişisiyim. Kişisel sorumlulukla yaşarım, her sözümden ve eylemimden sorumluyum. Hayatta olmanın anlamını biliyorum, yolum açık ve net. Yaşamdaki amacımı biliyorum ve görev bilinciyle çalışıyorum.
94. Kişisel bütünlükle hareket ediyor, tüm kararlarıma sahip çıkıyor, her zaman elimden geleni yapıyor, olabileceğimin en iyisi olmaya çalışıyorum.
95. Geçmişte üzüntü ve başarısızlıklara yol açmış olabilen, yapılan veya yapılmayan her şey için kendimi ve başkalarını bağışlıyorum. Çevremi bağışlıyor ve engelleri aşıyorum. Geçmişi geride bırakıyor, mükemmellik yolunda ilerliyorum.
96. Asla değer yargılaması yapmayarak koruduğum sağlam bir özsaygım var. Herkese tümüyle koşulsuz bir anlayışla yaklaşıyor, onları oldukları gibi kabul ediyorum, çünkü Yaradan’ın gözünde hepimiz eşitiz.
97. Bir “Mazeret Yok!” kişisi olarak, yetenek ve becerilerime güvenim her zaman tam. İdeal bir sağlığa sahip oluyor, kendimi enerjik hissediyorum. Neşe dolu oluşum yüz ifademe yansıyor. Düşünce, söz ve eylemlerimde özdenetim sağlıyorum; işlerin sonunu getirecek sabra sahibim.
Kendime ve başkalarına karşı her zaman dürüsttüm; kendim için doğru hedefler belirliyorum. Korkularımı yenmemi, risk almamı ve istediğim yaşamı elde etmemi sağlayacak kadar büyük bir düşüm var.
Her zaman öğreniyor ve gelişiyorum; aklımı değiştiriyor ve yeni beceriler ediniyorum. İnsanlara ilgi duyuyor ve onları, tüm potansiyellerini gerçekleştirmeye teşvik ediyorum. İnsanları anlamaya çalışıyor ve onlarla etkili iletişim kuruyorum.
Ailemi ve arkadaşlarımı takdir ediyor, onların benim için ne kadar önemli olduğunun bilincine varıyorum. İnsanlara saygı duyuyor, yetenek ve becerilerini takdir ediyor, herkes için sevgi ve sevecenlik besliyorum.
İnsanlara hizmet etmek ve fark yaratmak için büyük bir arzum var. Yaşamımım yedi temel yönünü dengeliyorum: Fiziksel, Zihinsel, Ruhsal, Aile, Kariyer, Ekonomik ve Sosyal. Denetimimde olan yaşamım verdiğim kararların bir ürünü. Bende “Mazeret Yok!” Tüm mazeretlerim yok oldu. “Mazeret Yok!” yaşamı tam bana göre.
BEN BİR “MAZERET YOK!” KİŞİSİYİM.