KİTABIN ADI : TÜFEK, MİKROP VE ÇELİK
YAZARI : JARED DIAMOND
1. Tarih farklı halklar için farklı yönde gelişti ama bu çevresel farklardan dolayı böyle oldu, o halkların biyolojik farklılıklarından dolayı değil.
2. Chatham Adaları’yla Yeni Zelenda’nın farklı çevre koşullarının Moriorilerle Maorileri nasıl farklı şekilde biçimlendirdiğini görmek kolaydır. Chatham Adaları’na gelip yerleşen ilk Morioriler çiftçilikle geçine insanlardı belki, ama geldikleri yerlerdeki tropik bitkileri Chatham’ın soğuk ikliminde yetiştirmek olanaksız olduğu için bunların avcılık ve yiyecek toplayıcılığıyla geçinmekten başka seçenekleri yoktu. Avcı ve yiyecek toplayıcı olarak dağıtmak ya da depolamak üzere fazla ürün üretemediklerinden avcılık yapmayan zanaat uzmanlarını, orduları, bürokratları ve reisleri beslemelerine, ayakta tutmalarına olanak yoktu. Avladıkları hayvanlar da foklardan, kabuklu deniz hayvanlarından, yuva yapan deniz kuşlarından, elle ya da sopayla avlanabilen, fazla ileri teknoloji gerektirmeyen balıklardan oluşuyorlardı. Ayrıca Chathamlar bir oranda küçük ve uzak adalardı, toplam olarak yaklaşık 2000 avcı/yiyecek toplayıcıyı besleyebilecek güçteydi. Gidip yerleşecek başka ada bulamayan Morioriler Chatham Adaları’nda kalmak ve birbirleriyle iyi geçinmeyi öğrenmek zorundaydılar. Bunu da savaş denen şeyi tamamen defterden silerek başardılar, nüfus artışından doğabilecek anlaşmazlıkları en aza indirmek için de bazı erkek çocuklarını kısırlaştırıyorlardı. Sonuçta az nüfuslu, savaşçı olmayan, basit teknolojiye ve silahlara sahip, güçlü önderlerden ve örgütlenmeden yoksun bir toplum çıktı ortaya.
3. İç iletişimi güçleştirecek büyük engellerin bulunmadığı küçük adalarda bütün adayı kapsayan tek bir siyasal birlik vardı.
4. Genel olarak nüfus hacmi ve yoğunluğu ne kadar fazlaysa, daha sonraki bölümlerde ayrıntılı olarak inceleyeceğimiz nedenlerden dolayı, teknoloji ve örgütlenme daha karmaşıktır, daha fazla uzmanlaşma gereği söz konusudur. Kısacası nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu yerlerde halkın ancak bir bölümü çiftçilik yapıyordu ama yoğun biçimde yiyecek üretmeye seferber edilmişlerdi ve böylece üretici olmayanlar için de fazla üretim yapıyorlardı. Onları seferber edenlerse şefler, rahipler, bürokratlar ve savaşçılardı.
En büyük siyasal birimler yiyecek üretimini daha da artıran sulama sitemleri kurmak, balık havuzları inşa etmek için büyük iş gücü toplayabiliyorlardı. Bu gelişmeler özellikle Tonga, Damao ile Sosyete adalarında görülüyordu, bunların üçü de verimli, nüfus yoğunluğu fazla, Polinezya ölçütlerine göre büyükçe sayılabilecek adalardı.
Dolayısıyla Polinezya ada toplulukları ekonomik uzmanlık alanı, toplumsal karmaşıklık, siyasal örgütlenme ve maddi ürünler bakımından büyük farklılıklar gösteriyordu; bu farklılıklar nüfus hacmi ve nüfus yoğunluğu farlılıklarına dayanıyordu, nüfus hacmi ve yoğunluğu farklılıkları ise adaların yüzölçümü, parçalanış biçimi ve yalıtılmışlık farklılıklarıyla, geçim olanakları ve yiyecek üretimini artırma olanakları farklılıklarıyla ilişkiliydi. Polinezya insan toplulukları arasında bu farklılıklar nispeten kısa bir sürede ve yeryüzünün küçükçe bir bölümünde, tek bir ortak atadan gelen bir toplum tabanında çevresel etkenlere bağlı değişimler olarak gelişti. Polinezya’daki bu kültürel farklılık kategorileri aslında dünyanın başka her yerinde ortaya çıkan kategorilerle örtüşmektedir.
5. Yakın çağlardaki en büyük nüfus hareketi, Avrupalıların Yeni Dünya’ya göçlerinden sonra Amerika’nın yerli (Kızılderili) topluluklarının çoğunun esir alınması, sayıca azalması ya da büsbütün ortadan kalkması sonucu meydana geldi.
6. M.Ö. 4000 yıllarında Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde atların evcilleştirilmesiyle birlikte savaşların şekli de değişmeye başladı.
7. Dünya tarihindeki kilit önemdeki etmenlerden birisi, bağışıklığı olmayan insanlara önemli derecede bağışıklığı olan istilacılardan bulaşan hastalıklardır. Çiçek, kabakulak, grip, tifüs, hıyarcıklı veba gibi Avrupa’da her zaman görülen bulaşıcı hastalıklar, başka kıtalarda pek çok insanın ölümüne yol açarak Avrupalıların fetihlerinde önemli rol oynadılar.
8. Ben yine de tarihte hastalıkların rolü, genişleyen Avrupa’nın önünü açmakla sınırlıdır, demek istemiyorum. Sıtma ve sarıhummanın yanı sıra tropik Afrika, Hindistan, Güneydoğu Asya ve Yeni Gine’deki başka hastalıklar Avrupalıların tropik bölgelerde sömürge kurmalarını güçleştiren en büyük engeller olmuşlardır.
9. İnka bürokrasisi Tanrı benzeri mutlak hükümdarla çok güçlü bir biçimde özdeşleştiği için Atahulpa’nın ölümü üzerine çözüldü.
10. Yiyecek üretimi tüfeklerin, mikropların ve çeliğin gelişiminin dolaylı bir önkoşuluydu. Bunun sonucu olarak da, farklı kıtalarda halkların çiftçiliğe ve hayvan yetiştiriciliğine geçip geçmeme ya da geçiş zamanlarındaki coğrafi farklılıklar, bu halkların daha sonraki yazgıları arasındaki benzemezlikleri büyük oranda açıklar.
11. Yiyebileceğimiz az sayıdaki bitki ve hayvan türünü seçip bir dönümlük topraktaki biyo-kütlenin ancak %0,1’ni oluşturan bu bitki ve hayvanları, %90’nını oluşturacak şekilde üreterek, dönüm başına çok daha fazla tüketilebilir kalori elde ederiz. Sonuç olarak bir dönüm toprak, yaban hayvan ve bitkilerle geçinen insanlara göre 10 ya da 100 kat daha fazla çiftçiyi ve hayvan yetiştiricisini doyurabilir. Bu çıplak sayısal üstünlük yiyecek üreten kabilelerin yaban hayvan ve bitkilerle geçinen kabileler karşısında kazandığı askeri üstünlüklerin birincisiydi.
12. Yaban hayvan ve bitkilerle geçinen toplumun üyesi bir anne, bir yerden bir başka yere göçülürken bir tek çocuk taşıyabilir. Çocuğu göç sırasında kabileyi ayakbağı olmayacak kadar hızlı yürümeye başlamadan ikinci bir çocuk sahibi olmayı göze alamaz.
13. Yiyecek üretmeyen uzmanları ve elbette bu uzmanlardan oluşan koca bir kasabayı besleyebilmek için yiyeceklerin depolanması çok önemlidir. Bu yüzden de ilk kez yerleşik toplumlarda ortaya çıkmış olan tam zamanlı uzmanlar bu göçebe avcı/yiyecek toplayıcı topluluklarda pek az vardır ya da hiç yoktur.
14. Var olan uzmanlar da iki türlüdür, biri krallar, öteki bürokratlar. Avcı/yiyecek toplayıcı toplumlar nispeten eşitlikçi toplumlardır, bunlarda tam zamanlı uzmanlar ve babadan oğula geçen şeflik yoktur, grup ya da kabile düzeyinde çok küçük boyutlu toplumsal örgütlenme vardır. Bunun nedeni gücü kuvveti yerinde olan bütün avcı/yiyecek toplayıcıların zamanlarının çoğunu yiyecek bulmaya harcamalarıdır. Bunun tam tersine, yiyecek bir kez depolanmaya başlanınca siyasal bir seçkinler sınıfı başkalarının ürettiği yiyeceğin denetimini eline geçirebilir, vergi alma hakkını elinde tutabilir, kendi karnını doyurma gereğinden kurtulabilir ve bütün zamanını siyasal etkinliklere harcayabilir. Bu yüzden de orta boy tarım toplumlarında şeflikler halinde örgütlenmişlerdir, krallar ise büyük tarım toplumlarında görülür. Bu karmaşık siyasal birimler, eşitlikçi avcı güruhlarına göre uzun soluklu bir fetih savaşını yürütmeye daha hazırlıklıdırlar.
15. Vergi yoluyla oluşturulan yiyecek stoku kralların ve bürokratların yanı sıra tam zamanlı başka uzmanları beslemeye de yarar. Fetih savaşlarıyla doğrudan ilişkili olarak, sürekli bir ordu beslemekte kullanılabilir. Yeni Zelenda’nın iyi silahlanmış yerli maori halkını Britanya İmparatorluğu’nun kesin yenilgiye uğratmasında belirleyici rol oynamıştır bu. Maoriler ara ara şaşırtıcı zaferler kazandılar ama savaş alanında sürekli bir orduya bakmaları olanaksızdı ve sonunda tam zamanlı 18.000 İngiliz askeri karşısında pes ettiler. Yiyecek stokuyla rahip de beslenebilir, rahipler de fetih savaşlarının dince haklı gerekçelerini bulurlar; kılıçları, tüfekleri, başka teknolojileri üreten metal işçisi gibi zanaatkârlar, doğru hatırlanabilecek bilgilerden çok daha fazlasını kayda geçirebilecek yazıcılar da beslenebilir.
16. Yine daha sonra, eyer ve üzengi bulunduktan sonra atlar sayesinde Hunlar ve onların arkasından Asya steplerinin başka halkları dalgalar halinde gelip Roma İmparatorluğu’nu, ondan sonra kurulan devletleri titrettiler, en sonunda da MS 13. ve 14. yüzyıllarda Moğollar Asya ile Rusya’nın büyük bir bölümünü istila ettiler.
17. Fetih savaşlarında aynı derecede önemli olan bir başka şey de evcil hayvanlara sahip insan topluluklarında ortaya çıkan hastalık mikroplarıydı. Çiçek, kızamık, grip gibi bulaşıcı hastalıklara yol açan ve yalnızca insanlarda görülen mikroplar, hayvanlara hastalık bulaştıran benzer mikropların mutasyon geçirmesi sonucu ortay çıkmıştı. Hayvanları evcilleştiren insanlar yeni yeni evrimleşen mikropların ilk kurbanlarıydı ama bu insanlar o zaman yeni hastalıklara karşı önemli ölçüde bağışıklık kazandılar. Daha önce bu mikropları hiç almamış insanlarla böyle kısmen bağışıklık kazanmış insanlar karşılaştıklarında başlayan salgın hastalıklar, daha önce hiç bu mikropları almamış insanların %99’a varan oranlarda ölümüyle sonuçlanıyordu. Böylece evcil hayvanlardan alınan mikroplar Amerikan yerlilerini, Avustralyalıları, Güney Afrikalıları, Büyük Okyanus adalarının halklarını Avrupalıların egemenlikleri altına almalarında belirleyici rol oynamıştır.
18. Yiyecek üretiminin bağımsız olarak başladığı yer olmaya aday bu dokuz bölge (Batı Afrika, Bereketli Hilal (bugünkü güneydoğu Anadolu ve Suriye, Lübnan, İsrail, Ürdün toprakları) Çin, Yeni Gine, ABD’nin doğu ve güneyi, Güney Amerika’da And Dağları ve Amazon Nehri çevresi.) arasında hem bitkilerin hem bitkilerin hem hayvanların en erken (kesin tarihleriyle, bitkiler MÖ 8500, hayvanlarsa MÖ 8000 dolaylarında) evcilleştirildiği yer Güneybatı Asya’ydı.
19. Ginelilerin yaşlısı genci düzenli olarak fare, örümcek, kurbağa ile başka küçük hayvanları yerler, büyük evcil hayvanlara ya da büyük yaban av hayvanlarına sahip olan başka yerlerdeki insanlarsa o küçük hayvanları yeme zahmetine girmezler. Yeni Gine’nin yüksek bölgelerinde yaşayan geleneksel toplumlar arasında yamyamlığın yaygın olmasının en belirgin nedeni belki de bu protein kıtlığıydı.
20. Tatlı patatesin gelişi yüksek bölgelerde nüfus patlamasına yol açtı. Aslında, tatlı patates gelmeden önce yüksek bölgelerde binlerce yıldır çiftçilik yapılıyordu ama o yöresel ürünlerle insan toplulukları ulaşabilecekleri nüfus yoğunluğuna ulaşamıyor ve yerleşebilecekleri kadar yüksek yerlere yerleşemiyorlardı.
21. Birleşik Amerika’nın doğusunda temel ürünlerin, MÖ 2500 ile 1500 yılları arasında, yani Bereketli Hilal’de buğday ve arpa evcilleştirildikten 6000 yıl sonra evcilleştirilen dört yaban bitki olduğu anlaşılıyor. Balkabağının yerel bir türü kap olarak kullanıyordu, ayrıca yanabilir çekirdekleri vardı. Geri kalan üç temel ürün sırf yenebilir tohumları için yetiştiriliyordu. (Ayçiçeği bataklık mürveri adı verilen papatyagillerden bir bitki, ıspanakgillerden kazayağı.)
22. Birleşik Amerika’nın doğusundaki Amerikan yerlileri yörede bulunan hiçbir yaban baklagili hiçbir lifli bitkiyi, hiçbir meyve ya da sert kabuklu meyve ağacını evcilleştirmemişlerdi. Köpek dışında evcilleştirdikleri hiçbir hayvan yoktu, köpek de belki Amerika kıtalarında başka bir yerde evcilleştirilmişti.
23. Bereketli Hilal’deki halklar yerel bitkileri çok erken bir tarihte evcilleştirdiler. Çok daha fazla türü evcilleştirdiler, çok daha verimli ya da değerli türleri evcilleştirdiler, çok daha geniş bir yelpaze oluşturan çeşitlilikte bitkiyi evcilleştirdiler, yoğun yiyecek üretimini çok daha hızlı geliştirip çok daha hızlı bir şekilde nüfus yoğunluklarını artırdılar, bütün bunların sonucunda da çağdaş dünyaya daha ileri bir teknolojiyle, daha karmaşık siyasal örgütlenmeyle, başka halklara bulaştıracak daha fazla salgın hastalıkla girdiler.
24. Kuşkusuz her toplumun yararlı olabilecek her yeniliği hemen kabul ettiğini söylemek gibi bir yanılgıya düşmek istemem. İşin doğrusu, dünyadaki bütün kıtalar ve başka geniş bölgeler üzerinde yaşayan ve birbiriyle yarışan yüzlerce toplum arasında bazıları yeniliklere daha açıktır, bazıları direnir. Yeni tarım ürünlerini, çiftlik hayvanlarını ya da teknolojileri benimseyen toplumlar bu sayede daha iyi beslenme olanağını kazanmış ve daha çok çoğalarak yeniliklere direnen toplumları sayıca geride bırakmış, onların yerini almış, topraklarına el koymuş ya da onları yok etmiş olabilirler. Bu önemli bir olgudur, bunun açılımları yeni ürünlerin benimsenmemesinin çok ötesine gider.
25. “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer; mutsuz ailelerin mutsuzluğuysa kendine özgüdür.” Bu cümleyle Tolstoy şunu demek istiyor: Bir evliliğin mutlu bir evlilik olabilmesi için çeşitli bakımlardan iyi yürümesi gerekir: cinsel arzu uyandırma, para konularında anlaşabilme, çocuk terbiyesi, din, hısım akraba ilişkisi bakımından ve daha başka önemli bakımlardan. Bu temel konulardan birinde başarısızlık evliliğin sonu olabilir, o evlilik mutluluk için gerekli bütün öteki katkı maddelerine sahip olsa bile.
26. Başarısızlıklar için genellikle kolay, tek nedene dayalı açıklamalar bulmaya eğilimliyizdir. Oysa önemli konuların çoğunda başarı, aslında birbirinden ayrı, olası başarısızlık nedenlerinin pek çoğunun ortaya çıkmasının önlenmesi gerektirir. “Büyük” hayvan derken “45 kilogramın üzerinde” demek istiyorsak, o zaman yirminci yüzyıldan önce böyle 14 tür evcilleştirilmiştir. Kuşkusuz bu on dört taneden 9 tanesi yeryüzünü yalnızca belli bölgelerinde yaşayan insanlar için önemli olmuştur. Bu dokuzun içine arap devesi, çift hörgüçlü deve, (ataları tür olarak aynı, kendileri cins olarak farklı) lama/alpaka, eşek, ren geyiği, manda, yak, banteng, gaur girer. Yalnızca beş tanesi bütün dünya üzerinde yaygınlık ve önem kazanmıştı. Bu İlk Beş’e giren evcil memeliler inek, koyun, keçi, domuz ve attır.
27. Filler terbiye edildi ama hiçbir zaman evcilleştirilemedi. Hannibal’in filleri ve bugün Asya’da yük hayvanı olarak kullanılan filler yakalanıp terbiye edildikleri zamanki kadar yaban fillerdir; tutulup bir yere kapatılarak yetiştirilmediler. Oysa evcil hayvan, hayvanın üremesinden ve beslenmesinden sorumlu insanlar tarafından kullanılmak üzere seçilmiş, bir yere kapatılarak yetiştirilen, bunun sonucunda da yaban atalarından farklılaşmış hayvan demektir. Yani, evcilleştirme olgusu yaban hayvanların insanlar için daha yararlı bir şeye dönüşmesi olgusudur.
28. Evcilleştirilen hayvanlar yaban atalarından şu bakımlardan farklı hale geldiler: Birçok tür boyut değişikliğine uğradı; evcilleştirilen inekler, domuzlar koyunlar küçüldü, kobaylar irileşti. Koyunların ve alpakaların tüylerini dökmeyenleri, muhafaza edenleri seçildi, ineklerinse bol süt verenleri. Evcil hayvanların çeşitli türlerinin yaban atalarına göre daha küçük beyinleri ve daha az gelişmiş duyu organları vardır, çünkü yaban ataları gibi yaban yırtıcılardan kaçmak için güvenebilecekleri daha büyük beyinlere ve daha gelişkin duyu organlarına artık gereksinimleri yoktur.
29. Oysa Eski Zaman On Dörtlüsü’nün (İlk Beş de içinde olmak üzere) on üç tanesinin yaban ataları yalnızca Avrasya’da bulunuyordu.
30. Elbette bu on üç tür yaban atanın on üçü de Avrupa’nın her yerinde bir arada bulunuyor değildi. Hiçbir yerde on üçünü bir arada bulmak olanağı yoktu, yaban ataların bazıları, örneğin yak, hayli yereldi, yalnızca Tibet’in ve yakın çevredeki yüksek bölgelerin yaban doğasında bulunurdu. Ama Avrasya’nın pek çok bölgesinde, bu on üç türden epeycesi aynı yerde bir arada yaşamaktaydı: Örneğin yedi tanesinin yaban atası Güneybatı Asya’da yaşıyordu.
31. Yaban ataları oluşturan türlerin kıtalar arasındaki eşitsiz dağılımı, tüfeklere, mikroplara ve çeliğe başka kıtalardaki halklardan önce Avrasyalıların sahip olmasının önemli bir nedenidir. Eski Zaman On Dörtlüsü’nün Avrasya’ da bulunmasını nasıl açıklayabiliriz.
32. Yeryüzündeki 148 büyük yaban otobur memeli kara hayvanının -evcilleştirilmeye aday türlerin- yalnızca 14 tanesi sınavı geçebildi. Neden geri kalan 134 tür bunu başaramadı? Francis Galton “ sonsuza kadar yaban kalmaya mahkum olmuş” türler derken hangi koşullardan söz ediyordu?
33. Ne zaman bir hayvan bir bitkiyi ya da başka bir hayvanı yese, yediği şeyin biyokütlesinin bu yiyeceği tüketenin biyokütlesine dönüştüğü zamanki verimi yüzde yüzden çok daha azdır: Normal olarak %10 dolaylarındadır. Yani, 500 kilogramlık bir inek yetiştirmek için yaklaşık 5000 kilogram mısır gerekir. Beri yandan 500 kilogramlık bir etobur yetiştirmek isterseniz onu 50.000 kilogram mısırla beslenmiş 5000 kilogram otoburla beslemeniz gerekir. Hatta otoburlar ile hem etobur hem otobur olanlar arasında, koala gibi yiyeceği bitkiyi kılı kırk yararak seçtiği için çiftlik hayvanı olarak tercih edilmeyen pek çok tür vardır.
34. Bu temel verimsizlikten dolayı, yiyecek olarak hiçbir, etobur memeli hayvan evcilleştirilmemiştir. (Hayır, eti sert ya da lezzetsiz olacağı için değil: Yaban etobur balıkları her zaman yiyiyoruz, ayrıca ben kişisel olarak aslanburgerin lezzetine kefil olabilirim.) Bunun tek istisnası sayılabilecek hayvan köpektir, başlangıçta bekçilik yaptırmak ya da ava götürmek üzere evcilleştirilmiştir ama Azteklerin Meksikasında, Polinezya’da ve eski Çin’de köpek cinsleri geliştirilmiş ve yemek amacıyla yetiştirilmiştir.
35. Yetişkinlerin bazısı, çocuklarınsa çoğu bulaşıcı hastalıkları ev hayvanlarından kapar. Genellikle bu hayvanların rahatımızı kaçırmaktan öte bir zararları yoktur. Ama ciddi birkaç zararları vardır. Yakın tarihimiz boyunca insanların ölümüne yol açmış başlıca hastalıklar -çiçek hastalığı, grip, verem, sıtma, veba, kızamık ve kolera- hayvan hastalıklarının evrimleşmiş halidir, işin tuhafı bizim salgın hastalıklarımızın çoğunun nedeni olan mikropların büyük bir kısmı artık neredeyse yalnızca insanlarda görülür. Hastalıklar insanların ölüm nedenlerinin başında geldiği için tarihi biçimlendirmede de önemli rol oynamışlardır. II. Dünya Savaşı’na kadar, savaşlarda ölenlerin çoğu savaş yaralarından değil savaşla taşınan hastalıklardan ölüyordu. Büyük komutanları göklere çıkaran bütün o askeri tarihler insan egosunun balonunu söndüren bir doğruyu hafife alıyorlar: Eski savaşların galipleri her zaman en iyi komutanlara ve silahlara sahip olan ordular değil, çoğu kez yalnızca düşmanlarına bulaştıracak en berbat mikropları taşıyanlardı.
36. Bugün kolera ve grip salgınları gazetelerin ilk sayfasına haber oluyor ama çağdaş tıbbın ortaya çıkışından önce salgın hastalıklar çok daha korkutucuydu. İnsanlık tarihinin en büyük salgını I.Dünya Savaşı’nın sonunda 21 milyon insanın ölümüne yol açan grip salgınıydı. Kara Ölüm (hıyarcıklı veba) 1346 ile 1352 tarihleri arasında Avrupa nüfusunun dörtte birinin ölümüne yol açtı, bazı kentlerde ölüm oranı %70’i buluyordu. 1180’lerin başlarında Kanada Pasifik Demiryolları’nın inşası sırasında, Saskatchewan’dan geçen raylar döşenirken, daha önce beyazlarla ve beyazların mikroplarıyla pek karşılaşmamış olan o bölgenin Amerikan yerlileri her yıl %9 gibi inanılmaz bir oranla tüberkülozdan öldüler.
37. Nüfus artışı 10.000 yıl önce tarımın ortaya çıkışıyla başladı, daha sonra üç-beş bin yıl önce şehirlerin doğuşuyla hızlandı. Aslında tanıdığımız bulaşıcı hastalıkların çoğunun kanıtlarla belirlenen tarihleri şaşırtıcı derecede yakın tarihlerdir.
Hayvan Dostlarımızın Bize ölümcül Armağanları
|
İnsan Hastalıkları
|
Hastalık Mikrobunun En Yakın Akrabasını Taşıyan Hayvan
|
Kızamık
|
sığır (sığır vebası)
|
Tüberküloz
|
sığır
|
Çiçek hastalığı
|
sığır (ineklerde çiçek hastalığı) ya da akraba çiçek virüsleri taşıyan öteki hayvanlar
|
Grip
|
domuz ve ördek
|
Boğmaca
|
domuz, köpek
|
Falciparum sıtması
|
kuşlar (tavuklar ve ördekler?)
|
38. Tartışmaya yer bırakmayacak şekilde, yazının bağımsız olarak icat edildiği iki yer vardı, biri Mezopotamya, öteki Meksika; Mezopotamya’da Sümerler MÖ 300 yılında, Meksika yerlileriyse MÖ 600 yılında icat etmişlerdi. MÖ 3000 yılındaki Mısır yazısı ile (MÖ 1300 öncesi) Çin yazısı da bağımsız olarak icat edilmiş olabilir. Belki de o zamandan bu yana yazı sistemi geliştirmiş olan topluluklar, mevcut sistemleri ödünç almış, uyarlamış ya da hiç değilse onlardan esinlenmiş olabilirler.
39. İlk yazı (kayıt tutmak, krallık propagandası gibi) o siyasal kurumların gereksinimlerine hizmet etti, yazıyı kullananlar yiyecek üreten köylülerin yetiştirdikleri depolanmış yiyecek fazlasıyla beslenen tam zamanlı bürokratlardı. Avcı/yiyecek toplayıcı toplumlar hiçbir zaman, ne kendileri yazı diye bir şey geliştirdiler ne de başkalarından aldılar, çünkü ilk yazının kullanılacağı kurumlardan da yoksundular, yazıcıları beslemek için yiyecek fazlası üretmeye yarayacak toplumsal ve tarımsal düzeneklerden de.
40. Dolayısıyla, salgın insan hastalıklarına yol açan mikropların gelişmesi için nasıl yiyecek üretimiyle, yiyecek üretimini izleyen binlerce yıllık toplumsal gelişme gerekiyorsa yazının gelişmesi için de gerekiyordu. Yazı bağımsız olarak Bereketli Hilal ’de, Meksika’da ve belki de Çin’de ortaya çıktı çünkü bu bölgelerin her biri bulundukları yarım kürede yiyecek üretiminin ilk başladığı yerlerdi. Yazı o birkaç toplum tarafından bir kez icat edildikten sonra, ticaret, fetih ve din yoluyla, aynı ekonomik ve toplumsal örgütlere sahip başka toplumlara yayılmaya başladı.
41. Tartışmamıza bir deyişle, o deyişte dile getirilen bir görüşle başlayacağız: “İcadın anası ihtiyaçtır.” Yani, varsayımsal olarak icatlar toplumun giderilemeyen bir ihtiyacı olduğu herkesçe kabul edilmektedir. Olası mucitler, para ya da kazanma umuduyla güdülenerek o ihtiyacı saptar ve karşılamaya çalışırlar. Sonunda bir mucit, mevcut yetersiz teknolojiden daha üstün bir çözümle ortaya çıkar. Çözüm toplumun değerleriyle ve başka teknolojileriyle uyuşuyorsa toplum çözümü benimser.
42. MS 1500 gibi yakın bir geçmişte, dünyadaki toprakların, işleri bürokratların yürüttüğü yasalarla yönetilen devletler halinde, sınırlarla bölünmüş kısmı %20’yi bulmuyordu. Bugün Antarktika dışında bütün topraklar böyle bölünmüş durumda. Merkezi yönetim ile örgütlü bir din sahibi olmayı en erken başaran toplumların torunları sonunda çağdaş dünyanın hâkimi oldular. Yönetim ile din bileşimi mikroplar, yazı ve teknolojiyle birlikte tarihin genel seyrini belirleyen en yakın dört ana etmenden biri olarak işte böyle işlev gördü.
43. Bu anlayış çerçevesinde, toplumları anlamak için basitçe dört sınıfa ayıracağız -oba, kabile, şefik, devlet-
44. Kabilelerde böyle ekonomik uzmanlıklar olmadığı için kölelik de yoktur, çünkü bir kölenin yapabileceği uzmanlık gerektiren işler yoktur. Aşağı yukarı 7500 yıl önce şefliklerin ortay çıkmasıyla birlikte insanlar, tarihte ilk kez, yabancılarla düzenli olarak karşılaşmayı ve onları nasıl öldürmeleri gerektiğini öğrenmek zorunda kaldılar.
45. Hırsız bir kral ile halkın iyiliğini düşünen bir kral arasındaki fark yalnızca bir derece farkıdır: Sorun, üretenlerden alınan haracın ne kadar büyük bir yüzdesinin kaymak tabakaya ayrılacağı, halkın yeniden dağıtılacak haracın ne kadarını kullanabileceği sorunudur.
46. Halktan çok daha rahat bir hayat sürdürürken halkın desteğini kazanmak için bir seçkinin ne yapması gerekir? Hırsızkratların tarih boyunca başvurdukları dört çözüm yolu vardır:
a. Halkı silahsızlandırmak, seçkinleri silahlandırmak. Mızrakların, sopaların evde kolayca yapılabildiği çağlara göre, ileri teknoloji silahlarının yalnızca sanayi kuruluşlarında üretilebildiği ve seçkinlerin tekelinde olduğu günümüzde bu çok daha kolaydır.
b. Toplanan haraçların çoğunu herkesin hoşuna gidecek şekilde dağıtarak kitleleri mutlu etmek. Bu ilke Hawaii şefleri için geçerli olduğu kadar bugün Amerikan siyasetçileri için de geçerlidir.
c. Genel düzeni koruyarak ve şiddeti durdurarak sahip olunan gücü insanların mutluluğu için kullanmak. Bu, merkezileşmiş toplumların merkezileşmemiş toplumlara göre büyük ve değeri anlaşılmayan bir üstünlüğüdür. İnsanbilimciler daha önceleri oba ve kabile toplumlarını yumuşak başlı, şiddetten uzak oldukları için yüceltiyorlardı, çünkü 25 kişilik bir obayı ziyaret eden antropologlar üç yıllık bir inceleme dönemi içinde hiçbir cinayetin işlenmediğine tanık oluyorlardı. Elbette işlenmezdi: On iki yetişkin ile on iki çocuktan oluşan bir obada, cinayet dışında alışılmış nedenlerden dolayı kaçınılmaz olarak insanlar ölürken, on iki yetişkinden biri her üç yılda bir bir başka yetişkini öldürse, o obanın varlığını sürdürmesine olanak olmadığını hesaplamak çok kolay. Oba ve kabile toplumlarıyla ilgili çok daha uzun vadeli geniş bilgiler bize cinayetin başlıca ölüm nedeni olduğunu gösteriyor. Örneğin, kadın bir antropolog Yeni Gine’nin İyau kadınlarıyla hayat hikayeleri konusunda söyleşi yaparken ben de bir rastlantı sonucu İyau halkını ziyarete gitmiştim. Kendisine kocasının adı sorulan pek çok kadın arka arkaya, çok kötü ölümlerle ölmüş kocalarının adını sıraladı. Örnek bir yanıt şöyleydi: “Birinci kocamı Elopi saldırganları öldürdü. İkinci kocamı beni isteyen bir adam öldürdü, benim üçüncü kocam oldu. Üçüncü kocamı ikinci kocamın intikamını almak isteyen erkek kardeşi öldürdü.” Sözde yumuşak başlı kabile insanları arasında bu tür olaylar yaygındı ve bu olayların kabile toplumları büyüdükçe merkezi bir otoritenin gerekli olduğunun kabul edilmesine katkısı olmuştu.
d. Hırsızkratların halkın desteğini kazanmalarının son çaresi hırsızkrasiyi haklı çıkaracak bir ideoloji ya da din inşa etmeleridir. Obaların ve kabilelerin zaten kör inançları vardı, çağdaş kurumsal dinlerin de var. Ama obaların ve kabilelerin kör inançları merkezi otoritenin, zenginliğin el değiştirmesinin, ya da akraba olmayan insanlar arasında barışı korumanın haklı gerekçesini sağlamaya hizmet etmiyordu. Kör inançlar bu işlevleri kazandığı ve kurumlaştığı zaman din dediğimiz şeye dönüştüler. Hawaii şefleri başka yerlerdeki şeflerin tipik örneğiydi, tanrı olduklarını, tanrıdan geldiklerinin ya da hiç değilse tanrıyla doğrudan ilişki kurduklarını iddia ediyorlardı. Şef halk adına tanrılarla ilişki kurarak, çok yağmur yağdırmak, iyi ürün almak, bol balık yakalamak için gerekli tören kurallarını halka vererek hizmet ettiğini iddia ediyordu.
47. Şefliklerin ayrıca özelliği, şeflerin otoritesini destekleyici, kurumsallaşmış bir dinin ilk işareti demek olan bir ideolojilerinin bulunmasıdır. Şef isterse siyasal önderlik göreviyle rahipliği tek kişide birleştirir, isterse işlevi şefe haklı ideolojik gerekçeler sağlamak olan ayrı bir hırsızkratlar kalabalığı (yani rahipler) besleyebilir. Şefliklerin, toplanan haracın büyük bir kısmını şefin gücünün görünür işareti ve resmi dinin merkezleri olan tapınaklar ile başka kamuya ait yapılar inşa etmeye harcamalarının nedeni budur.
48. Kurumsallaşmış din, zenginliğin hırsızkratlara aktarılmasını haklı gösterirken merkezileşmiş toplumlara iki önemli yarar sağlar. Birincisi, ortak iseoloji ya da din, birbiriyle akraba olmayan insanların birbirlerinin öldürmeden bir arada yaşayabilmesi sorununu çözer. -akrabalığa dayanmayan bir bağla onları birbirlerine bağlayarak.- İkincisi, insanların başka insanlar adına hayatlarını feda etmeleri için kendi genetik öz çıkarları dışında gerekli güdüyü sağlar. Çarpışmalarda asker olarak ölen birkaç toplum üyesi pahasına bütün toplum başka toplumları yenilgiye uğratmak için canını dişine takar.
49. Daha basit birimler karşısında devletlerin zafer kazanmasının nedenlerinden biri, iki taraf çatıştığı zaman devletlerin genellikle gerek silah ve başka teknolojiler, gerek nüfuslarının sayısal fazlalığı bakımından üstün olmasıdır. Ama şefliklerin ve devletlerin yapısında mevcut iki başka olası üstünlük daha vardır. Birincisi, karar alma yetkisine sahip olan tek kişi, birlikleri ve kaynakları bir noktada toplama şansına sahiptir. İkincisi, devletlerde resmi din ile yurtseverlik, askerleri savaşta ölümüne dövüşmeye koşullar.
50. Biz çağdaş devletlerin vatandaşlarını okullar, dini kurumlar, hükümetler buna öylesine koşullamıştır ki, bunun daha önceki insanlık tarihinden ne müthiş bir kopuş olduğunu unuturuz. Her devletin vatandaşlarını gerektiğinde devletleri için canlarını vermeye zorlayan sloganları vardır: Britanya’nınki “Kralım ve Ülkem Uğruna”dır, İspanya’nınki “Tanrı ve İspanya Adına”dır, vb. Aztek savaşçılarını da 16. yüzyılda bunun benzeri duygulanımlar güdülüyordu: ”Savaşta ölmek gibisi yoktur, her şeye hayat veren O’nun [Azteklerin ulusal tanrısı Huitzilopochtli] gözünde bu görüşle ölümden aziz bir ölüm yoktur: Uzakta görüyorum ölümü, kavuşmak istiyorum ona!”
51. Daha önce gördüğümüz gibi obaların nüfusu 30-40, kabilelerin nüfusu birkaç yüz, şefliklerin nüfusu birkaç bin ile birkaç on bin, devletlerinki de genellikle 50.000’den fazladır.
52. Karmaşık bir toplumda yerleşikliğin önemi, misyonerlerin ve hükümetlerin Yeni Gine’de ya da Amazon’da, daha önce başkalarıyla hiç ilişkisi olmamış göçebe kabilelerle ya da obalarla ilişki kurar kurmaz niçin hemen ilk amaçlarının hep aynı şey olduğunu açıklar. Birinci amaçları elbette göçebeleri “yatıştırmak”tır, yani misyonerleri, bürokratları ya da birbirlerini öldürmemeleri gerektiğine inandırmak. İkinci amaçları ise göçebeleri köylere yerleşmeye razı etmektir, böylece göçebeleri bir yerde bulabilecek, onları tıp hizmeti, okul gibi olanaklardan yararlandırabilecek, denetim altında tutabilecek, dinlerini değiştirebileceklerdir.
53. Grip mikrobunu insanlara geçirmiş olan domuzlardır.
54. Yanıt verilmesi gereken temel soru şudur: Niçin Avrupalılar Amerika’ya kadar gidip yerli Amerikalıların topraklarını istila ettiler de bunun tam tersi olamadı? Bir karşılaştırma yaparak başlayacağız. Kolomb’un Amerika’yı “keşfettiği” yıl olan MS 1492’yi esas alarak Avrasya ve yerli Amerikan toplumlarını karşılaştıracağız. Karşılaştırmamızın çıkış noktası da yiyecek üretimi olacak, çünkü yiyecek üretimi yerel nüfus yoğunluklarını ve toplumların karmaşıklığını belirleyen en önemli nedendir –bu yüzden de istilanın gerisinde yatan nedenlerin en gerisinde bulunmaktadır. Avrasya’daki ve Amerika’daki yiyecek üretimleri arasındaki en açık fark büyük evcil memli hayvanlarla ilgilidir. Daha önce Avrasya’daki 13 türü görmüştük, bunlar Avrasya’da başlıca hayvansal protein (et ve süt), yün, deri kaynağı; insan ve eşya taşımacılığında başlıca kara taşıtı; savaşlarda vazgeçilmez bir araç (saban sürerek ve gübre sağlayarak) yiyecek üretimini artırmanın yolu haline gelmişti. Ortaçağlarda Avrasya’nın memeli hayvanlarının yerini su dolapları, yel değirmenleri almaya başlayıncaya kadar insan kas gücü ötesinde başlıca “sanayi” gücü kaynağıydılar -örneğin, değirmen taşlarını döndürmekte, su kaldıraçlarını çalıştırmakta-. Oysa Amerika kıtalarında büyük evcil memeli hayvan olarak tek bir tür vardı, lama/alpaka denen bu hayvanlar Andlar’da ve Andlar’ın hemen yanı başındaki Peru kıyılarında küçük bir bölgede bulunuyordu, eşya taşımacılığında kullanılıyordu, ama bunlar insanların tüketeceği cinsten süt vermiyordu, sırtlarında insan taşımıyordu, araba ya da saban çekmiyordu, güç kaynağı ya da savaş taşıtı olarak asla kullanılmıyordu.
55. Bu Avrasya ile yerli Amerikan toplumları arasında Kuzey ve Güney Amerika’da bu zamandan önce var olan büyük memeli yaban hayvan türlerinin çoğunu büyük oranda yok olmasından (belki de yok edilmesinden?) kaynaklanan büyük bir farklar toplamı demekti. Bu hayvanlar yok olmasaydı çağdaş tarihimiz başka türlü gelişebilirdi. Cortés ile onun yanındaki serüvenciler 1519’da Meksika kıyılarına ayak bastıkları zaman onları evcilleştirilmiş yerli Amerikan atlarına binmiş Aztek süvarisi denize dökebilirdi. Aztekler çiçek hastalığından öleceğine hastalığa dirençli Azteklerin bulaştırdıkları Amerikan mikroplarıyla İspanyolların kökü kazınabilirdi. Hayvan gücü temeline dayanan Amerikan uygarlığı kendi fatihlerini Avrupa’yı talan etmeye gönderebilirdi. Ama binlerce yıl önce memelilerin yok olmasıyla, bu olabilecek olan şeylerin önü kesilmişti.
56. Yaban bir hayvanın evcilleştirilebilmesi için yeterince uysal olması, insanlara boyun eğmesi, beslenmesinin ucuza gelmesi, hastalıklara bağışıklı olması, hızlı büyümesi ve kapalı tutulurken çoğalabilmesi gerekiyordu. Avrasya’nın yerel inekleri, koyunları, keçileri, atları, domuzları dünyada bütün bu sınavları geçebilecek pek az büyük yaban hayvan türü arasındaydı. Bunların Afrika’daki eşitleri -örneğin Afrika mandası, zebra, çalı, domuzu, gergedan, su aygırı- hiçbir zaman, hatta çağımızda bile evcilleştirilemedi.
57. Bugün petrol gibi yenilenemeyecek tek bir kaynağa bağlı olarak bölgenin bazı uluslarının zenginliği, bölgede çoktan beridir devam etmekte olan esas yoksulluğu ve kendini besleme zorluğunu gözlerden saklamaktadır.
|
Avrasya’nın ve Amerika Kıtalarının Tarihsel Yörüngeleri
|
|
|
Yaklaşık benimsenme tarihleri
|
|
|
Bereketli Hilal
|
Çin
|
İngiltere
|
Bitkilerin evcilleştirilmesi
|
MÖ 8500
|
En geç MÖ 7500
|
MÖ 3500
|
|
|
vanların evcilleştirilmesi
|
MÖ 8000
|
En geç MÖ 7500
|
MÖ 3500
|
|
Çömlekçiler
|
MÖ 7000
|
En geç MÖ 7500
|
MÖ 3500
|
|
Köyler
|
MÖ 9000
|
En geç MÖ 7500
|
MÖ 3000
|
|
Şeflikler
|
MÖ 5500
|
MÖ 4000
|
MÖ 2500
|
|
Yaygınlaşmış metal aletler ya da el yapımı nesneler
(bakır ve/veya bronz)
|
MÖ 4000
|
MÖ 2000
|
MÖ 2000
|
|
Devletler
|
MÖ 3700
|
MÖ 2000
|
MS 500
|
|
Yazı
|
MÖ 3200
|
En geç MÖ 1300
|
MS 43
|
|
Yaygınlaşmış demir aletler
|
MÖ 900
|
MÖ 500
|
MÖ 650
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|