Türk Tabipler Birliği Tarım, Gıda ve Beslenme Komisyonu Başkanı
Prof. Kenan Demirkol
Hocam, Başbakan’ın sözlerinden önce şunu sormak istiyorum. Gelirken bir
arkadaşıma rastladım, kilolarından şikayetçidir hep. Ona “Canının istediğini
ye ama çok hareket et” dedim. Yanlış mı yaptım acaba ?
Sağlıklı kilo vermede spor asla yeterli olmaz. Bugün şişmanlık, kaloriye
dayandırılıyor. Oysa kalori hesabı fiziksel bir özellik. Gıdaların kimyasal
özellikleri de var. Siz sadece kaloriye baktığınız zaman o kimyasal
özellikleri tümden yok sayıyorsunuz. Mesela bizim bugünkü konumuz da
olan şeker kendi başına eklem kıkırdağını eriterek dizde kireçlenmeye yol açıyor ve o
kadar yaygın ki bu hastalık! Diz protezi, kalça protezi yapılmasının başlıca
nedeni şeker. Damarları tıkayan da sanılanın aksine kolesterol değil,
şeker.
Yani şeker sadece kalorisi ve şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor,
doğrudan kimyasal yapısıyla da tehlikeli. “Şeker yiyeyim oradan aldığım
kaloriyi başka yerden kısarım” demek çok yanlış...
Kesinlikle.
Peki ne kadar şeker kullanabiliriz?
Günde 8 kesme şeker hakkınız var. Başka hiçbir meyve ya da bal, reçel
yememişseniz tabii.
Ben sabahları bir tatlı kaşığı bal yiyorum...
O zaman 6’ya iniyor şeker hakkınız. Bal ağırlıklı olarak fruktoz içerdiği
için, yiyeceğiniz meyveyi de üçte bir oranında düşürmeniz gerekir.
Peki hangisi daha zararlı? Tuz mu, şeker mi?
*Kesinlikle şeker.*
** Tuz için de “Günde en fazla 6 gram alın” deniyor...*
Tuz konusunda yeni çalışmalar var, bugüne kadar yapılan kısıtlamaların çok
da doğru olmadığını gösteren... Mesela siz tuzu terle vücuttan
atabiliyorsunuz ama şekeri atamıyorsunuz. *Şeker direkt olarak size popo ve
karın yağı olarak geri dönüyor. Oralarda depolanan yağın ise getirdiği bir
sürü olumsuzluk var. Kalp hastalığı, damar sertliği gibi*...
*ÇOK MEYVE YİYEN MÜTHİŞ BİR ERKEK GÖRDÜNÜZ MÜ?*
** İyi ama bazı dönemlerde tatlı yeme ihtiyacı artıyor insanın. O zaman ne
yapacağız?*
*Vücudun şeker talebi yoktur*. Ama biz sürekli şekerle beslendiğimiz zaman,
vücudumuz zararlı olduğunu bildiği için şekeri metabolize edecek olan
insülini hazır bekletir. Dolayısıyla sürekli fazla şeker ya da nişastayla
beslenen kişinin açlık kan insülin düzeyi yükselir. Açlık kan insülin düzeyi
yükseldiği zaman kan şekeri düşer. Kan şekeri düştüğü zaman, “Eyvah kan
şekeri düşüyor” sinyalini vücut size nasıl yansıtır? Mide özsuyunu
salgılatarak, size açlık hissettirerek... O yüzden de siz aşerirsiniz.
“Reçel kavanozu nerede?” diye aranmaya başlarsınız. Halbuki 100 yaşını aşan
insanların ortak özelliği nedir diye bakıldığında açlık insülin düzeylerinin
düşük olduğu görüldü.
** Yani uzun yaşamanın temelinde şeker yememek yatıyor... *
Evet. Açlık insülin düzeyini düşük tuttuğunuz oranda sağlıklı ve uzun
yaşarsınız. 1700 yılından kalma İngiltere’ye ait istatistikler var elimizde.
*Kişi** başına yıllık bildiğimiz şeker tüketimi ne kadar biliyor musunuz? 5
gram! Yani yaklaşık 1 kesme şekeri kadar*. Kesme şekeri 4 gram gerçi ama...
*Demek ki, şeker bir ihtiyaç değil*. Tam tersi, sonradan tamamen alışkanlık
olarak soframıza girmiş. 1801 yılında şeker pancarından da şeker üretilmeye
başlanmış ve Almanya’da ilk pancardan şeker üreten fabrika kurulmuş. Sonra
bütün Avrupa’da ard arda şeker fabrikaları açılmış. 1815 yılına gelindiğinde
İngiltere’de kişi başına şeker tüketimi, 115 yıllık süre içinde tam bin 200
kat artmış ve 6 kiloya çıkmış. Bugün Orta Avrupa’da yıllık kişi başına şeker
tüketimi bir kişinin kendi beden ağırlığından fazla; tam 70 kilo! Ve
1815’ten günümüze kadar şeker tüketim artış eğrisiyle, kanser, kalp
hastalığı, inme, diyabet ve obezite gibi kronik hastalıklarda artış eğrisi
bire bir örtüşüyor.
Merak ettim, siz şeker kullanıyor musunuz?
Hiç. 38 senedir ne çayıma ne kahveme şeker koyuyorum. Onun dışında tatlı hiç
yemiyorum.
Ama hep denir ki şeker, yani glikoz beyin hücrelerini çalıştırır...
Doğru, çok iyi hatırlattınız. Eritrositin, omurilik ve beyin hücrelerinin
enerji kaynağı glikozdur.
*Ama şeker yiyerek daha akıllı olmuş bir insan
gördünüz mü siz? Çünkü vücut gereksinim duyduğu o glikozu yağdan da,
proteinden de kendisi üretmeyi becerebiliyor*. Mesela spermin enerji kaynağı
fruktozdur. Peki siz hiç çok meyve yiyen müthiş bir erkek gördünüz mü?
Göremezsiniz, çünkü testis hücresi spermin ihtiyaç duyduğu fruktozu kendisi
üretir. Fruktoz çok dikkatli alınmalıdır. Çünkü, şeker pancarından veya
şeker kamışından elde ettiğimiz şeker, yani bilimsel adıyla ‘sakaroz’ (bir
yapay tatlandırıcı olan sakarinle karıştırılmamalı) iki ayrı molekülden
oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez vücudumuzda glikoz ve
fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır*. Hemen kana karışır ve
kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı olduğunu bildiği için
korkudan hemen insülin salgılar*.
** Nasıl?*
Eğer çok fazla miktarda şeker yemişsek, *gereğinden fazla insülin
salgılanır. İnsülin o şekeri hemen alır vücudun bir enerji açığı varsa
kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan vücudu çok tasarruflu bir biyolojik
bünye. Çok az enerjiyle çok işler yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir
fazlalık olacaktır*. Bu fazla şeker, insülin aracılığıyla ya kas ve
karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek, ki vücudumuzun şeker deposu 120
gram kadardır ve orası da sürekli doludur, hiç boş kalmıyoruz çünkü, ya da
insülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecektir. *Dolayısıyla sizin
yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara sebep olacaktır*.
Ama insülin salgılanırken bir de leptin denilen tokluk hormonu salgılanır.
Dolayısıyla belli bir miktar glikoz yedikten sonra vücut “Pes” diyor, “Artık
yeme!” Doyuruyor sizi. Yani hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede
tokluk yarattığı için daha fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş oluyor.
Şekerin *ikinci bölümü olan fruktoz ise; insülin salgılatmadığı için tokluk
hissi de yaratmaz. Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. İşte bu çok tehlikeli
*. Fruktozun günde 15 gram kadarı vücudumuzda değişik kimyasal süreçlerde
kullanılabiliyor. Eğer bundan fazla fruktoz alınırsa karaciğerde
trigliserite dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Hem karaciğer yağlanmasına,
hem damar sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Amerika’da *son
30-35 yıldır ortaya çıkan obezite salgını, meşrubatların, bisküvilerin,
dondurmanın ya da diğer tatlıların mısır şurubuyla, yani fruktoz ağırlıklı
üretilmiş olmasına bağlanıyor. Çok şükür biz de Amerikanlaştık!**?**Çünkü
bizde de mısırdan tatlandırıcı üreten 5 fabrika var. Baklava şerbeti bile
artık mısır şurubundan üretiliyor.*.. Böylece eskiden baklavayla
şişmanlamamızdan daha fazla şişmanlamamız sağlanmış oldu.
** Ama meyvedeki fruktoz doğal? *
*Doğal sözcüğüne bayılıyorum. Akrep zehiri de doğal, bir porsiyon ister
misiniz*??İster dondurmadan ister elmadan alın, fruktoz fruktozdur. *15
gramdan fazlası alındığında yağa dönüşür, kolesterolü oksitleyerek damar
sertliğine yol açar*. Ama yine de meyvenin meyve suyuna üstünlüğü var. Meyve
suyunda hiç posa bulunmadığından, fruktoz tümüyle emilirken, meyvedeki posa
fruktozun hiç değilse bir bölümünün emilmesini engellemektedir. Ama posa da
meyveyi tümüyle masumlaştırmamaktadır. Yani siz fazla meyve yiyerek
kendinize iyilik ettiğinizi düşünüyorsunuz. *Ama bir avuç trigliserit elde
ediyorsunuz*.
*SİZİ KADIN, BENİ ERKEK YAPAN KOLESTEROLDÜR*
** Bu trigliseritin önemi ne peki?*
*Kolesterol masum bir maddedir. Ve bütün hormonlarımızın hammaddesidir. Sizi
kadın, beni erkek yapan kolesteroldür. Kolesterol olmazsa hormonlarımız
olmaz*. Nitekim sıfır beden mankenlerimizin kolesterol almadıkları için
hormonları çok azalır ve adetten kesilirler. Ve maalesef tamamen
sağlıklarını kaybederler*. Anne sütü o yüzden kolesterolden zengindir*. Doğa
kendi kendine zarar vermez. Çocuğun kolesterole ihtiyacı var ki, anne
sütünde de kolesterol var. *Ama eğer siz kolesterolün oksitlenmesine yol
açarsanız o zaman damar sertliği olur*. *Dolayısıyla kolesterolün kendisi
zararlı değil, oksitlenmiş kolesterol zararlı.* Kolesterolü oksitleyen dört
madde var. Bunlardan biri de fruktoz. Dediğim gibi sihirli sınır da 15 gram
fruktoz. Diyelim ki biz bir restorana gittik ve Sayın Başbakan’ın önerdiği
gibi bonfilenin yanında bir bardak şarap içmedik, sağlıklı olalım dedik, o
yüzden bir bardak *taze sıkılmış portakal suyu içtik. Bir bardak portakal
suyunda yaklaşık olarak 60 gram şeker, 30 gram fruktoz vardır. Bu miktar ise
15 gram sınırını aşıyor. Dolayısıyla yemekte bonfileden aldığımız kolesterol
meyve suyundan veya meyveden aldığımız fruktozun fazlasının karaciğerde
trigliserite dönüşmesi sonucu oksitlenerek damar sertliğine yol açıyor. Yani
ne olur şarapta kalalım! Çünkü şarap antioksidandır. Özellikle kırmızı şarap
*. Beyaz şarap beyaz üzümden, kırmızı şarap kırmızı üzümden yapılır diye bir
ayrım yoktur. Kırmızı şarabın önemi, üzümün kabuklarıyla birlikte ezilip
mayalanmasından gelir. O yüzden beyaz şaraptan daha değerlidir. Çünkü üzümün
kabuğunda antioksidan bir sürü madde vardır ve bu antioksidanlar da damar
sertliğine ve kansere karşı koruyucudur.
*
YEMENİZ GEREKEN EN SON ŞEY BEYAZ PEYNİRLE KARPUZ*
** Çoğu beslenme uzmanı meyve ve sebze serbest diyor...*
*Bir kere meyve ve sebze aynı satıra yazılmayı hak etmiyor. Meyveden almak
istediğimiz tüm antioksidanlar, vitaminler ve mineraller sebzede de var*.
Halbuki meyvede, sebzeden farklı olarak oksitleyici şeker mevcut. Burada Taş
Devri Diyeti önerenlere bir hatırlatmamız olmalı. O dönemki meyvelerin şeker
içeriği bugünkü meyvelerden üç kat daha azdı. *Kültür bahçeciliği ile biz
meyveleri giderek şekerlendirdik*. Yani 10 bin sene önce elmanın şeker
içeriği bugünkü domatesin şeker içeriği kadardı. Biz aslında meyveleri
sağlığımıza zarar verecek hale getirdik. O yüzden Taş Devri Diyeti’nde
“İstediğiniz kadar meyve yiyin” deniyor. Ama hayır. Meyve sakıncalı.
İçindeki fruktoz oranı yüzünden sakıncalı. Şimdi gelelim yine Başbakan’a...
Başbakan, alkol içeceğinize meyve yiyin diye bilime son derece aykırı bir
ifade kullandı.
** Vallahi ben yıllardır Başbakan’ın söylediği gibi yapıyorum. Hiç içki
içmiyorum ve çok meyve yiyorum. Özellikle de üzüm...*
Ve kendinize zarar veriyorsunuz. Çünkü bütün meyveler hem glikoz hem fruktoz
hem de o ikisinin birlikteliğinden oluşan sakaroz içerir. Unutmayın, bugün
Amerika’da *alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı
sirozdan karaciğer nakli* gereksinimi duyuluyor.
** Öyleyse ne kadar meyve yiyebiliriz?*
Meyveleri, az, çok ve orta şekerli diye, tabii ki geçişler var ama kabaca
üçe bölmemiz mümkün. İlkbahar meyveleri, *kiraz, vişne, erik, kayısı bir
dereceye kadar az şekerli meyveler arasına giriyor* ve başka hiçbir şeker
tüketmediyseniz, yani hiç pasta kek yemediyseniz, çayınıza, kahvenize şeker
katmadıysanız, günde 400 gram bu meyvelerden yiyebilirsiniz. *Elma, armut,
şeftali, portakal mandalina* orta şekerli meyveler sınıfına giriyor.
Bunlardan da 300 gram yiyebilirsiniz. Ama yine çayınıza, kahvenize hiç şeker
koymamış , sabah kahvaltıda bal ve reçel yememiş olmak koşuluyla. Eğer
yediyseniz onları da bu miktardan düşmek gerekir. *İncir, muz ve üzüm* gibi
çok şekerli meyvelerden ise günde en fazla 200 gram yiyebilirsiniz. Yani
yaklaşık olarak 3-4 incir, bir muz gibi...
** Peki ya karpuz ve kavun?*
Karpuz az şekerli meyve sınıfına giriyor. Kavun da az şekerli ile orta
şekerli arasında... Ama ben biliyorum ki mesela “Yazın ne yemeli?” diye bir
diyetisyene sorduğunuz zaman, “Hafif yemeli. Mesela beyaz peynir ve karpuzla
öğlen yemeğini geçiştirmeli” der. *Tebrik ederim, yapmanız gereken en son
şey bu. Çünkü beyaz peynirden aldığınız kolesterolü karpuzdan aldığınız
fruktozla oksitleyerek damar sertliğine yol açmış oluyorsunuz*. Ama buna
karşın yağsız bir kuzu şiş yeseniz, yanında da bir bardak şarap içseniz
hiçbir damar sertliği olmaz... Bu arada, sorunuza gelecek olursam*, karpuz
bir dilim yenir, ama bir dilim karpuz yiyen insan görmedim şimdiye kadar.
Halbuki en fazla 400 gram, yani bir dilim yenmelidir. Fazlası sağlığa
zararlıdır.
** Yani içki meyveden daha mı ehven-i şer?*
Alkol sınırını Dünya Sağlık Örgütü belirledi*. Alkol karaciğer için bir
toksik maddedir. Bu kesin*. Bu toksik madde karaciğerde detoksifiye
ediliyor, yani zararlı etkisi ortadan kaldırılıyor. Ama karaciğerin de bir
sınırı var. Erkekte bu sınır, *günde 20 gram alkoldür*. Kadında ise
yarısıdır; 10 gram.
** Peki neye tekabül ediyor 20 gram alkol?*
*Bir duble rakıya tekabül ediyor günde. Veya 300 ml. biraya (bir şişe), veya
100 ml. şaraba (küçük bir kadeh*). Bu arada kadınlara bu oranların yarısını,
mesela yarım kadeh şarap öneriyoruz. Özellikle şarap az içildiği takdirde
hem damar genişletici etkisinden dolayı dolaşımı rahatlatır, hem de
antioksidan içeriği açısından kansere, kalp hastalığına ve damar sertliğine
karşı koruyucu etki gösterir. Bir küçük kadeh şarap içmek, her gün de içilse
sağlığa katkı sağlar, zarar vermez. Ha, dini açıdan buna yaklaşırsanız, ben
din bilimcisi değilim. Ama sarhoş olmanın yasak olduğunu biliyorum. Eğer din
alkolü kesin bir şekilde yasaklıyor olsaydı, yediğimiz her meyvede çok az
miktarda alkol var, meyveyi de yasaklardı.
** Ama bilim de alkole bir sınır, dolayısıyla bir yasak getiriyor...*
Elbette.
** Peki neden kadın-erkek ayrımı var?*
Kadının metabolizması farklı. Bunun yüzde 100 şu nedenle olduğu
söylenemiyor. Ama kadınlarda daha düşük orandaki alkolün karaciğerde hasara
sebebiyet verdiği saptanmış durumda. O yüzden Dünya Sağlık Örgütü, üst sınır
olarak erkeğe günde 20 gram alkol önerirken, kadına 10 gram alkol öneriyor.
Yani yarısı kadar...
** Peki haftanın üç günü birer kadeh içilse?*
Bu soru çok sık soruluyor bana. “Ben 6 gün içmeyeyim ama 7’nci gün dört
duble içeyim” diye... Hayır. Önerilen dozun her aşıldığı durum ciddi bir
darbe vuruyor karaciğere. O yüzden her gün için ama bu sınırı dikkate alın.
*HER**?**GÜN**?**YARIM**?**KADEH**?**KIRMIZI**?**ŞARAP FAYDALI*
**Ben hiç içmiyorum...*
Bence her gün yarım kadeh kırmızı şarap sağlığınıza olumlu etki sağlar.
Rahatlatır, sonra antioksidan kaynağı olarak çok önemlidir. Alkolün
sınırlarını bilip o sınırlara özen gösterirseniz, şaraptan veya rakıdan
korkmanız gerekmiyor. Ama sınırınızı bileceksiniz.