DÜNYADA MİLLİ MARŞ GELENEĞİNİ İLK BAŞLATANLAR TÜRKLERDİR
12 Martın İstiklal Marşımızın 92. Kabul yıldönümü vesilesiyle 8 Mart 2012 tarihinde Zeytinburnu ilçesinde kızımın öğrenim gördüğü Kazlıçeşme Abay İlköğretim Okulunda bu konuda bir konferans verdim.
Bu vesileyle milli marşlar konusunda küçük çaplı bir araştırma yaptım. Bu sırada aklımı “acaba dünyada ilk defa hangi millet milli marşı bestelemiş” diye bir soru aklıma takıldı. Bu hususta İngilizce internet sitelerini taradım.
Sonuçta dünyada ilk marş olarak 1560’larda belirli günlerde çalınan Wilhelmus marşının adını geçmektedir. Bu Hollanda ulusal marşının en eski şeklidir.
Fakat bugünkü modern manada resmi ilk marş olarak İspanya’nın 1770 yılında bestelenen Marcha Real isimli marşı kabul görmektedir.
Türkçe wikipedia’da ise “En eski millî marş; İngiltere'de 18. yüzyılın ortalarından beri kraliyet törenlerinde söylenen ve 1825'te millî marş ilân edilen God Save the King/Queen" adlı marştır.” denilmektedir.
Osmanlı Devleti’nde milli marş var mıydı? diye internet kaynaklarını taradığımda Osmanlı’da hiç marş yoktu diye yazanlar da, bazı padişahlara özel marşların olduğunu söyleyenler de vardı.
Osmanlı’da marş yoktu şeklindeki temelsiz görüşleri geçelim. Padişahlara mahsus marşlar meselesine ana hatlarıyla değinelim.
Sultan II.Mahmud zamanında uygulamada başlayan reform hareketleriyle bir Batı musiki ve gelenekleri de kabul edilmeye başlandı. Özellikle çok sesli müzik ve türleri Osmanlıların hayatına girmeye başladı. Bu meyanda Batı’dan getirilen besteciler İmparatorluk Marşı diyebileceğimiz padişahların hükümranlığını simgeleyen marşlar bestelediler.
Mesela II. Mahmud için Mahmudiye Marşı - 1808-1839 yılları arası kullanıldı. Guiseppe Donizetti ve kardeşi Gaetano Donizetti besteledi.
Tanzimat Devri sırasında Mecidiye Marşı bestelenmiş ve bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin kullandığı "Beyaz ay yıldızlı al bayrak" resmi bayrak olarak kabul edilmiştir. Osmanlı’da padişahlara özel resmi marşlar şunlardır:
Mecidiye Marşı - 1839-1861 yılları arası kullanıldı. Guiseppe Donizetti tarafından Abdülmecit için bestelendi.
Aziziye Marşı - 1861-1876 yılları arası kullanıldı. Callisto Guatelli tarafından Abdülaziz için bestelendi.
Hamidiye Marşı - 1876-1909 yılları arası kullanıldı. Necip Paşa tarafından II. Abdülhamit için bestelendi.
Reşadiye Marşı - 1909-1918 yılları arası kullanıldı. Italo Selvelli tarafından Mehmet Reşat için bestelendi.
Ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM kurulduktan ve yeni bir devlet inşası için mücadele edilirken bir marşın gerekliliğini siyasilerden önce ordu hissetti. Çünkü Türk Ordusu en eski tarihlerden beri musiki ile hareket etmiştir. Elbette milli marş olarak padişahların saltanat dönemine ait marşlar kullanılamazdı. Yeni ve millete ait bir marş bestelenmeliydi.
Milli marş ihtiyacı ortaya çıktığı 1920 yılı henüz TBMM yeni açıldığı, Kurtuluş Savaşı’na hazırlıkların sürdüğü çok sıkıntılı bir dönemdir.
Buna rağmen bir milli marş yazılması için Erkan-ı Harbiye, yani Genelkurmay Başkanlığı Milli Eğitim Bakanlığından istekte bulundu.
Bunun üzerine bakanlık 7 Kasım 1920’de milli marş için yarışma açtı. Bilindiği gibi 724 şiir arasından Mehmet Akif Ersoy’un şiiri 12 Mart 1921’de milli marş olarak kabul edildi.
Buraya kadar anlattıklarımız dünyada milli marşlar ve Türk milli marşları konusunda genel ve her yerde bulunabilen bilgilerdir.
Biz bu bilgileri eksik ve yanlış buluyoruz. Doğrusu dünyada ilk marş XV. yüzyılda değil, ondan çok daha önce M.Ö. asırlarda Türkler tarafından bestelenmiş olmasıdır.
Türklerin yaklaşık 4 bin yıllık musiki tarihi vardır. Ancak biz tarihi kayıtlardan takip edebildiğimiz kadarıyla 2500 yıl öncesinde M.Ö. IV. yüzyıllarda Hunlarda milli marşların olduğunu biliyoruz. Çünkü, Hunlarda Türk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan musiki başka alanlarda da kullanılmaktaydı. Onlarda musiki sadece eğlence, hoş vakit geçirme aracı değildi. Milli vasfı vardı. Hunlarda musiki o kadar gelişmişti ki, Çinlileri büyük oranda etkilemişti. Bugün bile Çin musikisindeki bazı enstrümanlar Hunların izlerini taşırlar. Hunlar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan musiki orkestrasının Osmanlı’daki Mehterin temeli olduğu da bilinmektedir.
Mehter ile ilgili kayıtlara Türklerin en eski yazılı kaynakları olan Orhun Kitabelerinde de rastlanmaktadır. Bu kitabelerde mehter “Kübürge” ve “Tuğ” olarak geçmektedir.
Yine XI. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud’un ünlü eseri Divan-ü Lügat’it Türk’te Hakanların huzurunda müzik icra edildiği anlatılır. O zamanlarda küvrük (kös), tomruk (davul), çenk (zil) ve nay-i Türkî adındaki sazlardan oluşan “Tuğ”lar, savaşlarda ve özel günlerde müzik yapmaktaydılar. Ayrıca “Tuğ” Türklerde hâkimiyetin de sembolü olmuştur. Bu durum bize Türklerde musikinin resmi özellikler de taşıdığını göstermektedir. Yani milli marş gibidir. Belki bugünkü modern dünyada gelişimini tamamlamış marşların atasıdır.
Bu arada millî marş ya da ulusal marşın tanımına bakalım: Bir ülkenin bağımsızlığının ve gücünün simgesi olan, yurtseverlik duygusunun ifadesi olarak hükümet tarafından onaylanmış ya da halk arasında benimsenmiş, genellikle bestelenmiş haliyle çeşitli etkinliklerde seslendirilen sözlü müzik parçasıdır.
Hunlardaki ve Göktürklerdeki bahsettiğimiz musikiler bu tanıma uymuyor mu? Elbette uyuyor. Tarihimizin sayfalarını açmaya devam edelim.
Selçukluların T'abılhâne veya Nevbet hane dediği musiki kurumunda Hunlardan beri ikisi nefesli, dördü vurmalı altı temel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten sonra adları zurna, boru (nefir veya şahnay), çevgan, zil, davul ve kös'e çevrilen yurağ, boygur, çöken, çanğ, tümrük ve küvrüke çeviren musiki aletleri kullanılmaya devam etmiştir. Savaşta ordunun önünde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve boru gibi yüzlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı musiki aynı zamanda savaş dışında tören ve oyun (spor) amaçları için özel olarak bestelenirdi.
Bütün İslam devletlerinde hükümdarlık alametlerinden biri olan tabihane (mehterhane) idi. Mehterin Osmanlı Devleti’ne Türkiye Selçuklu Devleti’nden geçtiğini biliyoruz. Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat, Osman Gazi’ye 1299’da beylik alameti olarak sancak ile beraber davul vs. de göndermişti.
İşte bundan sonra mehter Osmanlıların milli marşı olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren Osmanlı Padişahları mehter çalarken Selçuklu’ya hürmeten ayağa kalkarlardı. Bu gelenek Fatih dönemine kadar devam etmiştir. Fatih Sultan Mehmed “iki yüzyıl evvel vefat etmiş bir padişaha ayağa kalmak lüzumsuzdur” diyerek, mehter çalınırken ayağa kalkma adetini kaldırdı.
Avrupa’da ve tüm dünyada mehter yüzyıllardan beri Türklerin simgesi olmuştur. Marş zaten bir milletin simgesi değil midir? Aynı zamanda mehter, birçok özelliğine ek olarak, dünyanın en eski ordu bandosu olarak bütün Avrupa askeri bandolarına örnek teşkil etmiştir.
Ancak, XIX. yüzyıla geldiğimizde mehterin milli marş özelliğini bırakarak, Avrupa’dan çok sesli musiki türünü kabul ederek padişaha özel yeni marşlar bestelemişiz. Ne hazin durum.
Sonuç itibariyle tüm bu söylediklerimizden dünyada en eski milli marşın Türklere ait olduğunu çıkmaktadır. Hatta Türkler, ilk milli marşlarını 1500’li yıllarda çalmaya başlayan diğer milletlerden, yaklaşık bin sene öncesinden marşın önemini biliyor ve kullanıyorlardı.
Bu hususta bilgi eksikliği olan Avrupa musiki araştırmacılarını mazur görebiliriz. Çünkü onlar mehter musikisinin sadece askeri kısmını görebildiler. Çünkü onların kayıtları çoğunlukla savaş kayıtlarıdır. Sadece orada mehteri görüyorlar. Onun için onlara göre mehter askeri musiki, ordu musikidir. Oysa mehter musikisi askerlik alanlarının dışında eski Türklerde ve Osmanlılarda bayramlarda, resmi törenlerde, yarışmalarda çeşitli milli etkinliklerde, bugün olduğu gibi kullanılıyordu. Bu sebeple resmi törenlerde musikiyi, yani marşı ilk kullananlar Türklerdi. Bugünkü marşların ortaya çıkmasına Türkler ilham vermişlerdir. Netice itibarıyla dünyada milli marş geleneğini Türklerin başlattığı bir hakikattır.
Saygılarımızla,
İstanbul,
Doç. Dr. Abdulvahap Kara