BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  80.Yılında Büyük Nutuk
 

80. YILINDA BÜYÜK NUTUK (Söylev)

 

Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç

T.C. Maltepe Üniversitesi

Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı

 

“Sayın Baylar,

sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve

ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe mal olmuş

bir çağın öyküsüdür.

Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için

dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek

kimi noktaları belirtebilmiş isem

kendimi mutlu sayacağım…”

 

Gazi Mustafa Kemal 80 yıl önce, 15 Ekim 1927 Cuma günü

toplanan Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2. Büyük Kongresi’nde,

Büyük Nutku’nu okumaya başlamıştı.

Gazi CHP’yi 9 Eylül 1923 tarihinde kurmuştu.

Kuruluştan sonraki ilk büyük kongre yapılıyordu ama

Sivas Kongresinde alınan bir kararla

Anadolu” ile “Rumeli” Müdafaa-i Hukuk Dernekleri

birleştirilmiş, böylece verilecek mücadelede bir

bütünlük sağlanmıştı.

İşte ortaya çıkan bu 

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği”,

ileri yıllarda siyasal bir hareket olarak

CHP’nin 1. Büyük Kongresi kabul edilmişti.

O nedenle şimdikine “2. Büyük Kongre” denmişti.

 

20 Ekim Çarşamba gününe kadar,

tam 36 saat 33 dakika süren Gazi’nin bu sunumu,

sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada beklendiği gibi

çok büyük yankılar uyandırmıştı.

Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı ama öylesine

olağanüstü dönemlerden geçilmişti,

öyle dar boğazlar aşılmıştı ki,

bunu birinci ağızdan yazıp söylemekte

gelecek kuşaklar açısından büyük yarar görmüştü.

O nedenle de, uzun zamandan beri

hazırlamakta olduğu bu nutku okumak için,

Gazi, parti genel kurulunun daha uygun bir ortam

olacağına karar vermişti.

 

Böylece orada sadece milletvekillerine ve

hükümet üyesi bakanlara hitaben değil,

aynı zamanda tüm illerden gelecek CHP delegelerine,

parti ileri gelenlerine, bürokraside yer alan

üst düzey yöneticilere, komutanlara,

kordiplomasiye mensup tüm büyükelçilere hitaben

bu uzun konuşmasını yapabilecekti.

Öyle de oldu.

TBMM Genel Kurul Salonu sonuna kadar doluydu ve

insanlar adeta nefeslerini tutarak

6 gün boyunca Gaziyi dinlemişlerdi.

 

Kürsüde son derecede şık ve yakışıklı,

yaptıklarından müthiş gururlandığı her halinden belli,

kimi zaman sesini yükselterek kimi zaman alçaltarak,

dost düşman tüm dünyaya sesleniyordu:

 

“…1919 yılı Mayısı’nın 19’uncu günü Samsun’a çıktım.

Genel durum ve görünüş:”

 

Ülkenin o günlerde içinde bulunduğu durumu tüm

çıplaklığıyla anlatıyor, Millî Mücadele günlerinin

zor koşullarına değinirken sesi titremeye başlıyor,

hele sonlara doğru, bütün bu mücadelenin

muzaffer sonucu olan cumhuriyeti Türk Gençliği’ne

armağan ettiği bölüme geldiğinde,

Ey Türk Gençliği… “ derken

artık daha fazla dayanamıyordu.

Ertesi gün İngiliz gazeteleri

Gazi gözyaşlarını tutamadı…”

diye manşet attılar.

Doğruydu.

 

NUTUK NEDEN ve KİME HİTABEN YAZILDI?

 

Gazi, Nutuk’ta Millî Mücadele’yi anlattığı bölümden

hemen sonra bu soruyu soruyor ve gene kendisi yanıtlıyordu:

 

“…Maksadım, inkılabımızın incelenmesinde

tarihe kolaylık sağlamaktır.

Bütün bu olguların ve olayların cereyanında

TBMM ve hükümeti başkanı, Başkomutan ve

Cumhurbaşkanı olmaktan çok,

teşkilâtımızın Genel Başkanı olarak

bu görevi yapmaya kendimi mecbur sayarım.”

 

Parti teşkilatı mensuplarının ve ülkenin dört bir yanından

gelmiş delegelerin önünde konuşmasındaki maksat,

anlattıklarını onların da ülkenin dört bir yanına anlatmaları,

böylece olan biteni tüm yurttaşların kaynağından,

yani birinci elden, Gazi’den öğrenmeleriydi.

1918-1927 arası son dokuz yılda olup bitenlerin

hesabını soruyor, hesabını veriyordu.

Konuşma tümüyle belgelere dayanıyordu.

Metinden birkaç cümle okuyor, yan masadaki kâtibe

bir belge uzatıyordu.

Bu nedenle, Osmanlıca olan ilk baskı iki cilttir.

Birinci cilt Nutkun metnini,

ikinci cilt ise belgeleri içerir.

Daha sonraki baskılarda da benzer yöntem uygulanacaktır.

 

Metin kısmında 192.240 sözcük vardır.

Her sayfasında ortalama 360 sözcük bulunan

bir baskıda Nutuk 534 sayfa,

belgeleri ise 344 sayfa tutmaktadır.

Böylece Nutuk

iki cilt bir arada 878 sayfalık dev bir eserdir.

 

Nutuk’ta bulunan toplam belge sayısı ise 308’dir.

 

Büyük Nutuk,

Gazi’nin eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin eseridir.

Her sayfasında, cumhuriyete giden o

uzun ince yol”

Gazi’nin ağzından tüm ayrıntısıyla ve

bütün dünyaya hitaben anlatılmaktadır.

İşgalciler, Saray, İstanbul Hükümeti, Kuvvacılar,

işbirlikçiler, komutanlar, yakın arkadaşları,

sonradan yolları ayrılan arkadaşları,

dost – düşman herkes bu anlatılanlardan

kendilerine bir pay çıkarabilmektedir.

 

O nedenle, özellikle İngiliz Büyükelçisi ve sefaret mensupları

büyük bir merak ve dikkatle dinliyorlardı.

Sultan Vahdettin’in İngilizlerle olan gizli temaslarını,

Sadrazam Damat Ferit’in aşağılık ilişkilerini ve

onursuz politikalarını, İngiliz Severler Derneğini,

Anadolu’daki kutsal isyanı bastırmak için

Vahdettin’in İngilizlerden aldığı para ve silahla donatıp,

Ankara’yı ezmek üzere sevk ettiği Hilafet Ordusu’nu,

şimşek bakışlarını kordiplomasinin oturduğu locaya dikmiş,

gürül gürül anlatıyordu.

Anlattıkça da yan masaya bir belge veriyordu.

Oturum sona erdiğinde tüm diplomatların en büyük merakı,

“acaba yarın ne anlatacak?” sorusuydu.

 

Özellikle İtalyan diktatörü Mussolini Nutkun İtalyancaya

çevrilip çevrilmeyeceğini merak ediyor,

Büyükelçisinden sık sık bilgi istiyordu.

Gazi Nutuk’ta kurtuluşu gerçeğine uygun sırada,

kronolojik bir akışla anlatıyordu.

Buna göre, önce Birinci Dünya Savaşı’na son veren

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın hangi koşullarda ve

nasıl imzalandığını,

buna nasıl karşı çıktığını,

Saray’ın ve İstanbul hükümetlerinin içine düştükleri

aciz durumları, ardından gelen işgalleri,

işgalcileri, işbirlikçileri, azınlıkların hain faaliyetlerini

sayıp döküyordu.

 

Daha sonra direniş için ilk hazırlıklar ve örgütlenmeleri,

buna tepki olarak da Yunan ordusunun Ege’ye çıkarılmasını;

işgali göğüslemek adına  Kuvva-yı Milliye’nin kuruluşunu,

ardından ordunun teşkilatlanmasını;

kongreler ve Heyet-i Temsiliye dönemini;

bu direnişi kırmak için Vahdettin’in yayınlattığı fetvaları ve

buna bağlı olarak Anadolu’nun on dört yerinde

çıkarılan iç isyanları; 

kardeşin kardeşi boğazlayışını,

kimi zaman öfkeli,

kimi zaman sakin, anlattı, anlattı, anlattı.

 

Daha sonra İnönü Savaşlarını, Sakarya’yı anlattı.

 

Büyük Taarruza gelince, kürsüdeki duruşu bile değişmişti.

 

Lozan’ı anlatırken ise artık kürsüye sığmıyordu.

 

Ardından barış dönemi…

ardından cumhuriyet…

ardından devrimler…

Mutluydu.

 

NUTUK’TA ENÇOK ZORLANDIĞI BÖLÜM

 

Nutuk’u yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm,

en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını

hissettiği bölümdü.

Lozan günleriydi.

İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü

Lozan’a hareket etmişti.

İlahi adalet…

Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizlere sığınmış,

Malaya zırhlısıyla Malta’ya doğru yola çıkmıştı. 

Sultan kaçıyordu.

 

Aradan birkaç gün geçmişti.

Lozan’da müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.

Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey,

Gazi’nin TBMM’deki başkanlık odasına gelerek Onu,

Refet (Bele) Paşa’nın Etlik’teki bağ evine

akşam yemeğine davet etti.

Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve

şimdi Ankara’da bulunan müşterek arkadaşları

Ali Fuat Cebesoy Paşa’nın da (Salacaklı Fuat)

bu yemekte bulunması için Gazi’nin onayını aldı.

Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa,

akşam sofrada bir araya geldiler.

 

Hatır sormalar henüz bitmiş,

yemek bile daha başlamamıştı ki,

Rauf Bey Gazi’ye döndü;

Kemal” dedi,

“ davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz.

Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz

bir konu var, bugün seninle o konuyu da

konuşmak istiyoruz.”

Hisleri O’nu yanıltmazdı.

Bozuntuya vermedi.

Buyurun, konuşalım !” dedi.

Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:

“Kemal! Bu Meclis senden korkuyor,

o yüzden sana gelemiyor,

tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor…”

 

Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı,

“ Neyimden korkuyorlarmış?”deyiverdi.

Rauf Bey konuya doğrudan girdi:

“ Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar.

Dedikodular giderek yayılıyor.

Bazen o kadar abartıyorlar ki,

eline bir fırsat geçerse,

senin padişahı bile

bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!…”

Gazi donup kalmıştı.

Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.

Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:

“Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı.

En çok sen çaba gösterdin, kurtardın,

biz de sana yardım ettik.

Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre

emaneti sahibine’ iade etmenin zamanı geldi.”

Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.

Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?”

diye sordu.

Rauf Bey’i dinleyelim:

Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı.

Boğazında padişahın ekmeği var.

Şimdi o ekmek benim gırtlağımda.

Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim.

Benim rejim sorunum yok.

Üstelik, madem sordun, söyleyeyim.

Padişah bir İslam halifesi, ben de Müslümanım.

Dinî terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım.

O makamlar uhrevi makamlar.

Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil.

Kaldı ki, bu milletin

yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de

mutlakıyet yönetimidir,

cumhuriyet değil”.

Gazi’nin yüz hatları gerilmişti.

Ev sahibi Refet Paşa’ya döndü;

Sen ne düşünüyorsun Refet?” diye sordu.

Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!...”

deyip kestirip attı Refet Paşa.

Gazi, masadaki Fuat Paşa’ya,

Senin görüşün Fuat?” diye sordu.

Fuat Paşa Gazi’nin Harbiye’den sınıf,

hatta sıra arkadaşıydı.

Hukukları daha derindi.

St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil

sivil liseden Harbiye’ye biraz da geç katılmıştı.

Okul Komutanı Mustafa Kemal’i odasına çağırtmış ve

iki genci birbirine tanıştırmıştı:

Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat…”

Ve Fuat’ı sınıfının çavuşu Mustafa Kemal’e emanet etmişti.

Fuat’ın Fransızcası çok iyiydi, Mustafa Kemal’e

bu derste çok yardımı oldu.

Giderek aralarında uzun yıllar

sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve

Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her hafta sonu

Fuat’ın Salacak’taki köşküne “evci” çıktı.

O nedenle aralarındaki hukuk daha derindi.

Fuat; “Paşam”, dedi,

biliyorsunuz uzun süredir Moskova’dayım,

duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün

düşüneyim, yanıtımı sonra veririm!..”

Yani o bile, “Kemal, ben senin arkandayım!...” diyemedi.

Masada olmayan dördüncü kişi,

Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurum’daydı ve

telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak

kararı bekliyordu.

Beşinci kişiyse, kendisiydi.

Anadolu’ya çıkan ilk 5 komutan işte masadaydılar ve

henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu.

Benden ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu Gazi.

Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!”

diye yanıtladı Rauf Bey.

Bana bir kâğıt verin…”

Bağ evinde gece yarısı kâğıt bulamadılar,

içtiği sigaranın kapağını yırttı ve arkasına hırsla yazdı:

Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı

en yüce icraî organ olan TBMM verecektir.”

Yüksek sesle okudu ve sordu:

“ Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi?

Bunu yarın çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu?”

Hah, işte bu olur. Bunu çık yarın kürsüden oku!...”, dedi

Rauf Bey.

O Meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı.

Bunu biliyorlardı.

Masadaki komutanlar rahatladılar.

Sofra, buz gibi olmuştu.

Ayrılırlarken, Etlik sırtlarından yeni bir gün ışıyordu.

O günden itibaren Gazi yollarını da

bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü.

Ertesi gün kürsüye çıktı ve yazdıklarını aynen okudu.

Meclisle ve komutanlarla bir tartışmaya girmeden

bu krizi atlatmalıydı.

Öyle de yaptı.

1921 Anayasasına göre Meclis her iki yılda bir

seçim yapmak zorundaydı.

Meclis 23 Nisan 1920’de açıldığına göre,

seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti.

Doğal olarak da seçimlere gidildi.

Gazi, bu Meclis’ten kurtuluyor gibiydi.

Komutanlar yeniden endişeye düştüler:

Ya, Kemalist bir Meclis gelirse!”

Bunun üzerine yeni bir plan kurdular.

Mustafa Kemal’i Meclis’e sokmamanın yolunu

arayacaklardı.

Seçim Yasasını değiştirmeye karar verdiler.

Erzurum Milletvekili Necati Bey,

Samsun Milletvekili Emin Bey, Mersin Milletvekili

Albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar:

Buna göre:

1. …bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri,

Misak-ı Millî sınırları içinde olsun!..”

 Selanik dışında kalmıştı.

2. …Milletvekili adayı adaylığını koyduğu yerde en az

beş senedir oturuyor olsun!”

Mustafa Kemal o cephe, bu cephe hayatı boyu

koşturmaktan ötürü değil beş yıl,

hiçbir yerde sürekli beş ay oturamamıştı ki.

Hedef belliydi.

Bu yasa özel olarak kendisi için hazırlanmaktaydı.

Hem de en yakın silah arkadaşları tarafından.

Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıktı ve avaz avaz:

“Doğum yerim Selanik Misak-ı Millî sınırları dışında

kalırken, devlet Selaniği tek kurşun atmadan

Yunan’a verirken, bu millet bilsin ki ben

diğer bir yurt köşesi Derne’de savaşıyordum…

Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru. 

Otursaydım, o zaman Bingazi’de, Derne’de, Sina’da,

Filistin’de olamazdım.

Çanakkale’de, Kafkaslarda, Sakarya’da olamazdım.

Ama ben oralarda olamasaydım,

bu efendilerin de doğum yerleri,

Allah korusun, Misak-ı Millî sınırları dışında kalırdı…”

Şimdi millete soruyor ve yanıtını milletten bekliyorum.

Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet

onlar gibi mi düşünüyor?...

            Hayır, millet onlar gibi düşünmüyordu.

Çuvallar dolusu telgraflarla olayı protesto ettiler,

önerge geri çekildi…ve Mustafa Kemal

Ankara’nın Bâlâ ilçesinden milletvekili seçilerek

Meclis’e girdi…

Cumhuriyeti de kurdu.

            Gazi bu olayı hiç unutmadı.

            NUTUK’ta da tüm ayrıntısıyla yazdı.

NASIL, NEREDE YAZDI?

 

Nutuk’un yazım süreciyse çok yorucu olmuştur.

Epey süredir notlar tutmaktadır.

Konuşmasını yaklaşan Parti kongresinde yapmaya

karar verince, kalan üç aylık sürede

Nutkun tamamını yetiştirebilmek için olağanüstü

bir tempoda çalışmak zorunda kalmıştır.

Kalp spazmı onu bu tempoda yakalar.

Sigara ve içkiye ara verilir,

üç gün sırt üstü yatarak zar zor atlatır.

Nutuk’u Çankaya Köşkü’nde yazmaktaydı.

Ankara Belediyesi’nin bir Ermeni yurttaştan satın alıp

Gaziye hediye ettiği köşk, üç oda bir salondan ibaret

eski bir bağ eviydi.

Yağmur yağdıkça tavanı akardı.

Akan yerlere leğenler konmuştu.

Akmayan bir köşeye konan bir koltuğa oturmuş,

yanı başında su dolu bir leğen,

elindeki pamuğu suya batırıp gözüne örtüyor,

böylece rahatlamaya çalışarak

Nutuk’u dikte etmeye devam ediyordu.

Yorgunluktan gözlerini açamaz hale gelmişti.

Nutuk’u dikte ettiği yaverler her sekiz saatte bir değişiyor,

O ise yerinden kımıldamıyordu.

Aralıksız 32 saat çalıştığı olmuştu.

Falih Rıfkı Atay’ın anlatımıyla;

 “…Çalışma odasında yarı ayaküstü, yarı oturarak ve

yüzlercesi arasından vesikalar ayırarak

Nutkunu dikte ederdi.

Yorulan değişirdi.

Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlık geçirmişti.

Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra,

hiç dinlenmeden sofraya iner,

o gün yazdıklarını bize okur veya okutur,

hadiseler üzerinde terütaze bir muhakemeyle

tartışmalar yapardı.”

(Falih Rıfkı Atay, Çankaya–Atatürk Devri Hatıraları, Dünya Yayınları 5

                        Cilt II, s.460).

 

Büyük Nutuk üç açıdan benzersizdir:

“Söyleniş süresi”,

“kapsamı “ve

“yaptığı etki” açılarından eşsizdir.

Sunum TBMM toplantı salonunda yapılmıştır.

Gazi, sabahleyin üç saat ve

öğleden sonra üç saat olmak üzere

her gün iki toplantıda konuşmuştur.

NUTKUN YANKILARI ve İTİRAZLAR

 

Nutuk, okunduğu 1927 yılında tüm Türkiye’de

büyük yankılar yapmış, tüm gazeteler manşetlerinde

Nutuk’a yer vermişler,

yazarlar günlerce Nutuk’tan söz etmişlerdir.

Bu yankı dış dünyaya da yansımıştır.

Avrupa bir yana, Japonya’da bile yayınlanan

pek çok yoruma rastlanmıştır.

En ünlü gazetelerin başyazarları günlerce

sütunlarında Nutuk’a yer vermişlerdir.

Bu arada,

İzmir Suikastı öncesinde yurt dışına çıkmış bulunan

muhalefet kanadın ileri gelenlerinden Nutuk’a tepki ve

eleştiriler de gelmiştir.

O günlerde Londra’da oturmakta olan Kurtuluş Savaşı’nın

onbaşısı Halide Edip Adıvar,

Nutkun okunmasının hemen ertesi günü,

Londra’da yayınlanmakta olan The Times gazetesine

gönderdiği bir makaleyle Gazi’ye eleştiriler yöneltmiş,

Londra Büyükelçimiz Ferit Bey

bu yazıyı ve çevirisini aynı gün Ankara’ya,

Dışişleri Bakanlığımıza göndermiştir.

Bunun üzerine CHP Genel Sekreteri Safvet Bey,

1 Kasım 1927 tarihinde The Times gazetesinde

bir tekzip yayınlayacaktır.

 

Lozan’ı imzalayan Ankara Hükümeti’nin başbakanı ve

muhalefetin önemli  liderlerinden olup,

İzmir suikastı eyleminden önce

yurt dışına çıkmış bulunan Rauf Bey (Hüseyin Rauf Orbay)

o günlerde Paris’te yaşamaktadır ve

o da 2 Kasım günü The Times’a gönderdiği

bir mektupla benzer eleştirilerde bulunmuştur.

 

Muhalefet kanadın diğer bir ileri geleni,

eski İttihatçı ve Halide Edip’in eşi Dr. Adnan Adıvar  da

o günlerde Paris’te yaşamaktadır ve

The Daily Telegraph (Londra)  gazetesinde 

29 Eylül 1928 tarihinde

“ Türk Diktatörlüğü” başlığıyla bir eleştiriyi de

o yayınlayacaktır.

(Bu yazıların tam metinleri için ; Bilal Şimşir,

Atatürk’ün Büyük Söylevi Üzerine Belgeler,

Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizi, Sayı.61)

Yapılan eleştiriler daha ziyade Gazi’nin kendini

çok ön plana çıkarttığı,

arkadaşlarını geri plana ittiği merkezindedir.

Oysa Nutuk’ta anlatılanlar daha dün kadar yakın

bir geçmişte cereyan etmiş,

sunulan tüm belgeler de devrimin

tartışmasız liderinin Gazi olduğunu kanıtlamıştır.

Kaldı ki bu iddiaların tümü

CHP tarafından belgelerle yanıtlanmıştır.

 

HANGİ DİLLERDE VE NEREDE BASILDI?

 

Gazi Nutuk üzerindeki telif hakkını Türk Hava Kurumu’na

bağışlamıştı.

Kitabın yurt içinde ve yurt dışında basımı ve satışı işleriyle

bu kurum yetkilendirildi ve henüz kurulmuş olan

bu kurumun gelişmesinde Nutkun satışından elde edilen gelir

çok önemli rol oynadı.

Nutuk Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca ve

Rusça basılmıştı.

Arapça olarak da yayınlanması için

Kahire Büyükelçimiz Muhiddin Paşa ısrarla talepte

bulunacaktır ama, yabancı dillerdeki baskılar

bir Alman yayınevine (Köhler) verildiği için,

onlarla temas kurulması istendiyse de sonuç olarak

Arapça baskısı yapılmamıştır.

 

Türkçe Nutuk’un birinci baskısı 1928 yılının

ilk yarısında yüz bin adet olarak satışa sunuldu.

Bu rakam çok yüksekti.

O günlerde Türkiye’nin nüfusu 14 milyondu ve

okur- yazar nüfus ancak bir milyon kadardı.

Her 10 okurdan birinin Nutku aldığı anlaşılıyordu ki

bu büyük olaydı.

Her kitap numaralıydı.

İlk iki bin kitap lüks baskılardı.

Bunların fiyatları 10 ile 500 lira arasında değişiyordu.

Lüks olmayan kitaplar ise 5 liradan satılıyordu.

Belgeler cildi daha sonra basıldı ve

2.5 lira ile 50 lira arasında satışa sunuldu.

Böylece bir takım (iki cilt) Nutuk 7.5 liraydı ve

bu yüksek bir fiyattı. Zira o dönemde gazete 5 kuruştu.

 

Gelirini en üst düzeyde tutmanın peşinde olan

Türk Hava Kurumu, reklam ve tanıtıma önem vermiyor,

hiçbir masrafa girişmiyordu.

Aksine kitabı edinmek isteyen önce parasını ödüyor,

kitap sonra adresine gönderiliyordu.

Hiçbir indirim de uygulanmıyordu.

Baskı için ilk temas Mayıs 1927’lerde olmuştur.

Yazımı bitmek üzeredir.

Ankara’dan Paris Büyükelçiliği’ne

11 Mayıs’ta çekilen bir telgrafta Gazi’nin

CHP Büyük Kongresi’nde uzun bir konuşma yapacağı,

bu metnin kitap olarak basılmasının düşünüldüğü,

ilgilenecek yayın kuruluşlarının Ankara ile temasa

geçmelerinin sağlanması istenir,

anlaşma için büyükelçiliğe yetki verilmez.

Bunun üzerine bazı yayın kuruluşları yanıtlarını

Büyükelçiliğimiz aracılığıyla Ankara’ya gönderirler.

 

Bunlardan Payot Yayınevi bu işe talip olduğunu,

esasen daha önce de benzer işler yaptığını,

metnin Paris’e gönderilip gönderilemeyeceğini sorar,

yanıt olumsuzdur.

Metin henüz Kongrede bile okunmamışken

yurt dışına gönderilmesi belli ki mahzurlu bulunmuştur.

Firma yetkililerinin Ankara’ya gelip

metni burada okumaları istenir.

Sonuç olarak zaman kaybedilir ve bu nedenle de

Nutkun Fransızca baskısı gecikir.

 

Nihayet bu temaslar sonunda Nutkun Rusça hariç

diğer yabancı dillerde yayımlanması işi, Almanya’nın

Leipzig kentindeki K.F. Köhler yayınevine verilir ve

bu baskılar ancak 1930 yılında,

yani üç yıl gecikmeyle yapılır.

Kitabın Rusçasını Ruslar basıp satmışlardır.

(Bilal Şimşir, a.g.e. s.XIII ve diğer.)

Nutkun İngilizce ve Fransızcasının

ilk baskısı  2750 adet basılmıştır.

Bunların da fiyatları oldukça yüksektir.

İngilizcesi 1 İngiliz lirasına,

Fransızcası ise 125 Fransız frangına satılmıştır.

Belgeler cildinin de fiyatı aynıdır.

Böylece

Fransızca bir takım Nutkun fiyatı 250 Fransız frangı

tutmaktadır ki, bu rakam yüksektir.

 

SONUÇ

 

Büyük Nutuk Millî Mücadele tarihimizin belgeselidir.

Günümüze ise ışık tutan bir rehber niteliğindedir.

Bugünleri adeta o günlerden görmüş,

Nutuk’ta bakın ulusuna ne tavsiye etmektedir:

“…Sayın milletime şunları tavsiye ederim ki,

sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı

adamların kanındaki, vicdanındaki asıl cevheri

çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın.”

(NUTUK, Kültür Bakanlığı’nın Cumhuriyet’in XV. Yıldönümü

Armağanı, 1938,           

s. 515).

 

20 Ekim 1927 Çarşamba günü

Gazi son derecede yorgundur.

Nutkun sonuna gelmiştir ama,

altı gündür ayakta konuşmaktadır.

Mikrofona rağmen sesi güçlükle duyulmaktadır.

Son cümleleri:

“…Baylar, bu demecimle, ulusal bağımsızlığı sona ermiş

sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını;

bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve

çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.

Bugün ulaştığımız sonuç,

yüzyıllardan beri çekilen ulusal felaketlerden uyanışın ve

kutsal vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.

Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.”

 

Ve Nutuk  Gazi’nin gençliğe seslenişiyle sona eriyordu:

“Ey Türk Gençliği !

Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyeti’ni

sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır…

Bir gün bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak

zorunda kalırsan; ödeve atılmak için, içinde bulunacağın

durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin!

Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir…

daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda,

iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde

olabilirler; üstelik hainlik da yapabilirler.

daha kötüsü, iş başında bulunan kişiler, kendi çıkarlarını,

yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle

birleştirebilirler…

Ey Türk geleceğinin gençliği!

İşte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin,

Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!

Bunun için gereken güç, damarlarındaki soycul

kanda mevcuttur”.

 

İşte tam da burada sesi titremeye başlamış,

göz pınarlarından yaşlar süzülüvermişti.

Ertesi gün İngiliz basını “Mustafa Kemal ağladı

diye manşet atmıştı.

Haklıydılar.

Acaba bu günleri 80 yıl öncesinden gördü de

ona mı ağlıyordu?

Ne dersiniz?

Gençliğe Hitabı’ndaki altı çizili yerler size de

bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu?

Kemal ATATÜRK
NUTUK
1919 - 1927
Bugünkü dille yayına hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ

- BAŞLIK -

» Samsun’a çıktığım gün genel durum ve görünüş

» Bunlara karşı düşünülen kurtuluş çareleri

» Millî kuruluşlar siyasi amaç ve hedefleri

» Memleket içinde ve İstanbul’da milli varlığa düşman kuruluşlar

» İngiliz Muhipleri Cemiyeti

» Amerikan mandası isteyenler

» Ordumuzun durumu

» Müfettişlik görevimin geniş yetkileri

» Genel durumun dar bir çerçeve içinden görünüşü

» Düşünülen kurtuluş çareleri

» Benim kararım

» Ya istiklâl ya ölüm

» Uygulamayı safhalara ayırmak ve basamak basamak ilerleyerek hedefe varma

» Millî Sır

» Ordu ile temas

» Yunan ordusunun Manisa ve Aydın çevresini işgali

» Millî teşkilât kurulması ve milletin uyarılması

» Mitingler, millî gösteriler

» İstanbul’a geri çağrılışım

» Sivas’ta genel bir millî kongre toplama kararı

» Adını saklayan bir tanıdığın Amasya’ya gelmesi

» Rauf ve Refet Beylerin kararsızlığı

» İstanbul’da bazı kimselere gönderdiğim mektup

» Ali Kemal Bey’in genelgesi

» Ali Kemal Bey ve Padişah

» Ali Galip Bey Sivas’ta

» Sivas’a hareket

» Erzurum’a hareket

» Millî gösterilerin yankıları

» Erzurum Kongresi hazırlıkları

» Resmî sıfat ve yetkilerimi bırakarak, milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek vicdani göreve devam etme kararı

» Mersinli Cemal Paşa’nın İstanbul’a gitmesi

» Komutayı elden bırakmama emri

» Refet Bey’in 3′üncü Kolordu Komutanlığını bırakması

» Hâmit Bey’in İstanbul Hükûmeti’nce görevden alınması

» Refet Bey’le haberleşmeler

» Erzurumluların yardımları

» Erzurum Kongresi

» Milli gaye ile ortaya atılma kararı

» Erzurum Kongresi’nde görülen kararsızlıklar

» Karakol Cemiyeti

» Avrupa’dan bir şey başaramadan dönen Ferit Paşa’ya çektiğim şifre

» Sivas Kongresi hazırlıkları

» Sivas Valisinin endişeleri

» Erzurum Kongresi’nin bildirisi ve kararları

» Erzurumdan ayrılma gereği

» Sivas yolunda

» Sivas Kongresi açılıyor

» Sivas Kongresi’nin uğraştığı işler

» Erzurum Kongresi hiçbir şekilde manda kabulü hakkında karar vermiş değildir

» Sivas Kongresi’ni baltalama teşebbüsleri

» Ali Galip olayı

» Hainlerle işbirliği yapan Ferit Paşa Kabinesi’ne hücum

» İstanbul’daki hükûmetle ilişkiyi kesme kararı

» Milletvekillerinin seçimi ile meşgul olunmaya başlanması

» Memleketi başvurulacak bir yerden yoksun bırakmamak için

» Yapılan itiraz ve eleştiriler

» Amerikan mandası için propagandalar

» Manda meselesinin kongrede görüşülmesi

» Kastamonu Valisinin İstanbul Hükûmeti’nce değiştirilmesi ve bundan çıkan olay

» Kastamonu da İstanbul’a karşı harekete geçiyor

» Ali Fuat Paşa Batı Anadolu Kuva-yı Milliye Komutanı

» Konya Valisi Cemal Bey İstanbul’a kaçıyor ve Konya halkı da İstanbul’u tanımıyor

» Refet Bey’in yerinde olmayan bazı teklifleri

» Kâzım Karabekir Paşa’nın tavsiyeleri

» Padişah’ın bildirisi

» Halit Bey’in Trabzon ve çevresinde milli teşkilât kurmak üzere görevlendirilmesi

» Ferit Paşa’nın istifası

» Ali Rıza Paşa Kabinesi

» Ali Kıza Paşa Kabinesinde sezilen kararsızlık

» Ali Rıza Kabinesi Milli teşkilât ve gayeleri soruyor

» Yunus Nadi Bey’e arabuluculuk yaptırılıyor

» General Harbord hey’eti ve General’e verdiğim cevap

» Abdülkerim Paşa’nın aracılıkları

» Ferit Paşa Kabinesi çekilmelidir

» Trabzon’dan gelen teklif

» İlk Bozkır olayı ve İzmit Mutasarrıfının karşı koyması

» Ahmet İzzet Paşa’nın öğütleri

» Ali Rıza Paşa Cumhuriyet kurulacağını keşfediyor

» Salih Paşa Hey’et-i Temsiliye ile görüşmek için geliyor

» Askerî Nigehban Cemiyeti

» Cemal Paşa, kabine adına millî iradeye aykırı hareketlerden kaçınılacağına söz veriyor.

» Kâzım Karabekir Paşa’nın benim hükûmetin işlerine karışmam konusundaki düşüncesi

» Kâzım Karabekir Paşa’nın kendisi de hükûmet işlerine karışmak istiyor

» Padişah köleliğiyle elde edilen iktidar makamı, iktidarsızlık örneğidir

» Damat Şerif Paşa Milleti zehirliyor

» Tek kusurumuz

» Ali Rıza Paşa Kabinesi’ni iktidarda tutma kararı

» İşgali suçlamayan bir siyaset

» Süngülerini milletin kalbine saplayan yabancıları misafir sayan bir Harbiye Nâzırı

» Milli Teşkilât genişliyor ve güçleniyor

» Meclis-i Meb’usan’ın toplanacağı yer

» Sivas’ta bana karşı yapılan bir teşebbüs: Şeyh Recep olayı

» Adapazarı dolaylarında kışkırtmalar

» İstanbul’da Kuva-yı Milliye’ye karşı kışkırtmalar

» Barış Anlaşması’na kadar İstanbul’a ayak basmamamız ve milletvekili olmamamız tavsiyesi

» Komutanların görüşlerini almak

» Dört aykırı görüş ve aldığımız karar

 

 

 
 
  Bugün 1544558 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol