BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Kayıp Ülke TÜRKİYE
 

KAYIP ÜLKE TÜRKİYE

Yaz ortasında, hele hele kırk derece sıcakta nezle olmak... Tüm vücudunuz sızlar, başınız ağrır... Bir kaç gündür kendimi, inanın paçavra gibi hissetmekteyim...  

Bir bardak soğuk limonlu çayla, elime sevgili Sinan Meydan'ın "Atatürk ve Kayıp Kıta Mu" adlı kitabını aldım. Daha önce okuduğum bu kitabı bir kez daha okuyarak, özümü bir kez daha hatırlamak ve bu konudaki bilincimi tazelemek istedim. 

Kitabın ilk sayfasında Mustafa Kemal'e ait bir söylem dikkatimi çekti. 

" Yakın ve uzak çağlar düşünülürse Türk'e yurtluk etmemiş bir anakara (kıta) yoktur. Bütün yer yüzünde Asya, Avrupa, Afrika, Türk atalarına yurt olmuştur. Bu gerçekleri yeni tarih belgeleri göstermektedir." 

Türk'e yurtluk etmemiş bir anakara yoktur diyordu Mustafa Kemal Atatürk... Koskoca anakaralarda yurt sahibi olan biz Türklerin son yurtları olan Anadolu'da oynanan kirli ve büyük oyunlar geldi aklıma... 

Son yurdum, Anadolum... Gelinleri keklik sekişli, kızları ıtır kokulu, delikanlıları yiğit mi yiğit...  Dağlarının eteklerinde mor menevşelerin açtığı, mis kokulu sümbüllerin boy verdiği, bir zamanlar altın başaklı buğdayların ovalarını kapladığı Anadolum... 

Asya'dan Avrupa'ya " bir at başı gibi uzanan" son yurdum...  

Geçmişe dönerek hafızamı biraz tazelemek istedim ve gördüm ki, tarihte kurulmuş olan hiç bir Türk devleti dışarıdan gelen düşman ordularının istilası ile yıkılmamışlar, içerdeki işbirlikçilerin, ( Bilmiyorum o zaman demokrasi denen bir aldatıcı tuzak var mıydı?) kurduğu tuzaklar, ilk önce bu devletlerin parçalanıp, bölünmesine, daha sonra da tarihten silinmesine neden olmuşlardır. 

Ülkemdeki gayretkeşlerin Kemal Burkay denilen bölücü haini yere, göğe koyamadıkları geldi aklıma...Utanarak duvarımdaki kalpaklı Atatürk fotoğrafına baktım.. 

Gazi Paşa'mın çelik mavisi gözlerine bakarak, son yurdum Anadolu'da yönetilerek yönetenlerin bizleri ne hale getirdiğini düşünmeye başladım ve göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim. 

Birden bana hitap eden bir sesle irkildim. 

- Ne okuyorsun çocuk?... 

Gazi Paşa'ydı seslenen.  Ayağa kalkarak saygılı bir şekilde cevapladım Gazi Paşa'yı.. 

- "Atatürk ve Kayıp Kıta MU" Okuduğum kitabın ismi bu Paşam... 

- Otur çocuk dedi bana. Oturdum ama heyecandan elim ayağım titriyordu. Sonra " Kim yazmış o kitabı?..." diye sordu bana... Yanıtladım. 

- Sinan Meydan adında genç ve yiğit bir tarihçi dostumuz Paşam. 

- Aferin ona... Alnından öptüğümü söyle ve de ki kayıp kıta MU bir Türk yurdudur. Ömrüm yetseydi eğer, her zaman bir ferdi olmakla övündüğüm Türk milletinin dünya üzerinde var olduğu MU kıtasının, sadece insanlığın değil, Türk'ün de ilk yurdu olduğunu ispat etmek için çalışacaktım. 

- Paşam, sizi biraz kızgın görüyorum. Yoksa Kürt aydını (!) denilen bölücü ile iktidarın bakanı eski solcu (!) Ertuğrul Günay'ın toplantı yapacağı Taksim Hill Oteli'ndeki salonda Atatürklü Türk bayrağının üzerinin, o "sivil örümcek"in sizin varlığınızdan rahatsız olur düşüncesi ile, bir başka Türk bayrağı ile örtülmesi mi incitti sizi? 

Gazi Paşa acı, acı gülümseyerek cevapladı beni... 

- Bu bana yapılan ilk saldırı değil ki çocuk. Cumhuriyet'in aydınlığından, benim ilke devrimlerimin ışığından gözleri kamaşanlar hep bana saldırmayı bir görev bilmişlerdir. 

Sağlığımda kaç kez öldürmeye kalktılar beni, kaç kez suikast düzenlediler bana bilmiyor musun* 

İlk önce resimlerimi pullardan, paralardan kaldırdılar. Bununla da yetinmediler, 1939'dan itibaren Marshall Yardımı, Truman Doktrini, NATO dediler, yurdumun kapılarını emperyalizme açarak, "Buyur gel" dediler... 

Türk milletinin  dört yüz çadırlı bir aşiretten değil, on binlerce yıllık âri, medeni, yüksek bir ırktan gelen, yüksek kabiliyetli bir millet olduğunu unutanlar, Batı'yı sadece "maymun gibi" taklit ederek bizi bu günlere taşıdılar... 

Emperyalizm beni en büyük düşman ilan etti. Benim dinsiz ve din düşmanı olduğumu yayarak, inançlı halk ile aramdaki bağın zayıflatılmasına neden oldu. Halbuki ben son ve en mükemmel din İslamiyet'e ve Kuran-ı Kerim'in bir müspet ilim kitabı olduğuna inanırım.  Halkım neyin ne olduğunu daha iyi anlasın diye, kendi cebimden 50.000 lira vererek Kuran'ın mealini yazdırdım Elmalılı Hamdi'ye.. Ben tıpkı eskiden olduğu gibi Gazi Yüzbaşı Hafız Yaşar Bey'in o kadife sesiyle okuduğu Kuran-Kerim'in Yasin Sure'sini huşu içinde dinleyecek ve huzur duyacağım. ( Türk Mucizesi- CUMHURİYET- sayfa 137) 

Siz de onların ayak oyunlarına kapıldınız, bilmeden veya bilerek emperyalizm denilen şeytanla birlikte dans ettiniz. 

Günümüze dek oynanan  tüm oyunları sana anlatmaya kalksam çocuk, yeni bir NUTUK çıkar ortaya... Yeni bir NUTUK... Ancak bu NUTUK zaferlerin, emperyalizme diz çöktürüşün, kanla, irfanla ve devrimle kurulan Cumhuriyet'in destanı değil, hıyanetin, teslimiyetin ve diz çöktürülüşün belgesi olacaktır. 

Bak çocuk, bu Kürt gailesi Osmanlıdan yana vardır. taa Yavuz Selim'le başlar... Türk'ün Türk'ü vurduğu, öldürdüğü 1514 Yavuz Selim- Şah ismail Savaşı'nda Kürtler, Osmanlı'nın yanında yer almışlardır. Yavuz bu savaştan sonra onları ödüllendirmiştir. 

Bu hikaye uzundur, anlatsam sayfalara sığmaz çocuk. Ama sana benim verdiğim bir ödev olsun bu büyük ve kirli oyun... Dersine çalış ve gerçekleri anlat insanlara... 

Bak çocuk, biz Musul'u Şeyh Sait denilen hainin yüzünden kaybettik. Sen sanıyor musun ki, onlar sadece din elden gidiyor diye ayaklandılar. Benim asıl amacım, Lozan'da Misak-ı Milli sınırlarına dahil edemediğimiz Musul ve Kerkük'ü Türk topraklarına katmaktı. İngilizlerle bu konu üzerinde görüşmeler yapıyorduk. işte tam bu sırada Şeyh Said isyanı çıktı. İngilizlerin teşviki ile baş kaldırdılar emperyalizmin piyonları... 

İsyan sırasında esir edilen veya öldürülen isyancıların çoğu üniformaya benzer giysileri vardı ve ceplerinden İngiliz parası çıktı... 

Bir de bir zarf ele geçirildi . Zarfın üzerinde " Kürdistan Hükümeti Harbiye Nazırlığına" yazıyordu. Adres buydu. Olmayan bir devletin, bir aşiretin Harbiye Nazırlığına...  Üstelik, zarfın içinde de bir İngiliz silah fabrikasına ait katolog vardı. 

Oyun, aynı oyundur. Daha kirli, daha büyük ve daha alçakça... Ama patronlar ve kuklalar değişmiştir.  

BOP Eşbaşkanı olduğunu, dikkatimden kaçmamışsa tam otuz iki kez itiraf eden biri yönetiyor Türkiye'yi... 

- Çocuk, kahven var mı? 

- Var, Gazi Paşam... 

- Kalk o zaman bana bir sade kahve yap, bol köpüklü olsun. 

Ellerim titreyerek pişirdim kahveyi... Bol köpüklüydü.. 

Kahvesinden bir yudum aldı... 

- Hımm, güzel bizim Ali Çavuş'un kavrulmuş nohuttan pişirdiği kahvelere hiç benzemiyor dedi... 

Sonra ilave etti... 

- Kayıp ülke Türkiye... 

Şaşırmıştım. 

-Neden Gazi Paşam, neden diye sordum kendisine.... 

Gülümsedi, hem de acı, acı... 

-Dur, bu kadar sabırsız olma, anlatacağım.  Ama şimdi kahve molası verdik. Sonra devam edeceğiz dedi Gazi Paşam. 

Gazi Paşa kahvesini bitirdi, fincanını sehpanın üzerine koydu, iki yudum su içtikten sonra sordu... 

- Nerede kalmıştık çocuk? 

- Kayıp ülke Türkiye'de Gazi Paşam... 

Gülümsedi, çelik mavisi gözleri ile ufku taradı. Sanki uzaklarda 1920- 1938 yılları arasında Türkler tarafından, Türk budunu için yönetilen Mustafa Kemal'in tam bağımsız Türkiye'sini arıyordu. 

Sonra devam etti... 

-Sabırsız olma, elbette oraya geleceğiz. Ama sen, sana verdiğim ödevi unutma. Hoybun Cemiyeti ile Taşnak Partisi'nin imzaladığı anlaşmayı bul ve emperyalizmin patronları değişse dahi, Türkiye üzerindeki emellerinin hep aynı kaldığını anlat herkese... 

-Emredersiniz Paşam dedim, ancak Gazi Paşa'mın bana verdiği ödevin zorluğu şimdiden omuzlarıma çökmüştü. Tam bu sırada kapı çalındı. 

-Kapı Paşam dedim... 

Bazen bilerek kullandığı o tatlı Rumeli şivesi ile; 

- Açsana be çocuk dedi bana. 

Koşarak kapıyı açtım. Kapıda üç tane davetsiz misafir vardı. Gazanfer (Eryüksel), Gülümser ve Zafer.. 

Unutmuştum, Zafer'i Kuleli Askeri Lisesi'nin sınavları için çalıştıracaktık bugün... 

Misafirlerim içeri girdiler. 

Ve Mustafa Kemal'i görünce, oldukları yerde çakılıp kaldılar. 

Bu nasıl bir mutluluktu? 

Bu nasıl bir onurdu? 

Karşılarında Türk milleti ile birlikte Bağımsızlık Savaşı'nda devrin emperyalistlerine diz çöktürerek, kanla, irfanla ve devrimle Cumhuriyet'i kuran büyük ÖNDER duruyordu. Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk... 

Kimdi Mustafa Kemal? 

Bağımsızlık savaşçısıydı, anti-emperyalist Türk milliyetçisiydi. 

Tüm ezilen ulusların örnek aldığı, bütün dünyanın hayranlık duyduğu büyük bir devrimciydi.... 

Kısacası O, Atatürk'tü. Atatürk anlatılamaz yaşanırdı... 

Şaşkınlığını ilk üzerinden atan Gülümser oldu. Elindeki çıkını koltuğun üzerine koyarak, koştu Paşa'nın ellerine sarıldı, öptü, öptü, öptü... 

Birdenbire Gazi Paşa'nın boynuna sarılarak, hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı Gülümser... Paşa'mın güzel gözleri de hüzünlenmişti.  Gülümser'in omuzlarını okşayarak, onu teskin etmeye çalışırken; 

- Dur, çocuk ağlama dedi Gazi Paşa ve devam etti.. 

- Beni de ağlatacaksın, sus artık. 

Gülümser Gazi Paşa'ya sarılan kollarını yavaşça çözdü, kenara çekildi... 

Gazi Paşa hala şaşkınlık içinde yüzüne bakan Gazanfer ve Zafer'i bir el işareti ile yanına çağırdı. İkisi de adete koşarak Gazi Paşa'mın ellerinden öptüler. 

Gazanfer, "Paşam biz af etmeyecek." dediği Mustafa Kemal'in gözlerine bakmaktan korkuyordu sanki.. Başı hep öne eğikti. Arada bir yutkunuyor ve derin, derin nefes alıyordu. 

-Neden Gazanfer neden, Paşam neden bizi hiç af etmeyecek diye sorsam kendisine, vereceği cevabı çok iyi biliyordum. En azından Kemalist Devrim'i yeniden inşa etmek, ülkemizi tam bağımsız yapmak için bir araya gelip, ulusal birlikteliği sağlayamadık diyecekti. 

Mustafa Kemal, Zafer'in elini bırakmadan yanına oturttu.  

-Adın ne senin çocuk diye sordu ona... 

- Zafer Paşam.. 

-Demek 30 Ağustos'ta doğdun. Söyle bakalım çocuk, büyüyünce ne olacaksın? 

Gülümser oğluna fırsat vermeden, kararlı bir sesle cevapladı Mustafa Kemal'i... 

-Senin gibi Paşa olacak benim Zafer'im Atatürk'üm... Senin gibi... 

Atatürk gülümsedi, Zafer'in saçlarını okşayarak sordu Gülümser'e... 

- Sen okula gittin mi? 

-Gittim Paşam... Hep öğretmen olmayı düşlerdim. Ama orta ikide beni okuldan aldı babam... 

- Çok yazık. Keşke öğretmen olsaydın. Halbuki oğullarını okutan millet ailelerini, kızlarını okutan millet ise geleceklerini aydınlatır. Her neyse... Demin neden bana sarılıp ağladın? Heyecanlandın mı? 

- Hem ondan Paşam, hem de... 

- Hem de ne? 

- Paşam , buraya gelirken yolda duyduk, gene yedisi general, on dört subayımız hakkında Savcı Cihan KANSIZ'ın talebi üzerine önce yakalama, sonra da tutuklama kararı çıkmış. 

Bak Paşam, ben cahilim. Öyle ince işlere, kirli hesaplara aklım ermez benim. Türk ordusu kim diye sorarlarsa bana, ordu benim, anam, babam, kardaşım, erim, çocuklarım derim. Ordu biziz Paşam, biz Türk milletiyiz. 

Ben bunu bilir, bunu söylerim... Bu ordu milletin ordusudur. Adı üstünde Türk ordusu... Camiyi bombalar mı bu ordu? Kendi uçağını düşürür mü, benim başımdaki örtüye kast eder mi, ahalinin üzerine ateş açar ve en önemlisi Cuhuriyet'i, kendi kurduğu Cumhuriyet'i yıkmaya çalışır mı Paşam? 

Haşa, Paşam, haşa...Bizim ordumuz bunların hiç birini yapmaz. Yapana da izin vermez. Adı üstünde Türk ordusu ... 

Beni işaret ederek, Gülümser konuşmasına devam etti, Gazi Paşa acı bir tebessümle, fakat sabırla dinliyordu onu.. 

- Aha, bu abla gelir arada bir bizim yanımıza. Serada domates toplarken, soluklanır, çay içeriz. İşte o zaman bu abla, ordunun  devletimizin en büyük koruyucusu olduğunu, devletimizi yıkmak, bölmek, parçalamak için orduyu bir "suç teşkilatı" olarak göstermeye çalıştıklarını anlatır bizlere... 

Cahilim, ama kafam yatar dediklerine... NATO'cular, Amerikancılar varmış içlerinde. Bilmem, bilemem. Bu ordu bizim der bu abla, ordumuza sahip çıkmalıyız der.  

İşte Paşam, ister assınlar, ister kessinler benim oğlum senin gibi PAŞA olacak... Bir ananın en büyük şerefidir oğlunu asker üniforması ile görmek. 

Cahilim Paşam, bilmeden bir saygısızlık ettimse, kusurumu bağışla. Sen bize gerçekleri korkmadan söyleyiniz demedin mi? Ben de söyledim işte... 

Gazi Paşam başını hafifçe yana çevirdi. Cebinden isminin baş harfleri işli beyaz keten mendilini çıkardı, yanaklarından yuvarlanan göz yaşlarını sildi. Bu temiz Anadolu kadınının yüreğinden kopup gelen feryat O'nu duygulandırmıştı. Ağladığını saklamadı bizden dünya ordularına diz çöktüren büyük önder. Ancak çatık kaşlarından, şimşeklerin çaktığı gözlerinden Gazi Paşa'nın çok öfkelendiği de belli oluyordu. 

Sonra Gülümser'e dönerek sordu. 

-Bir çıkın vardı senin elinde. Ne var onun içinde? 

- Taze yufka ekmek ve bazlama Paşam... Ablama getirdim de... 

- Demek ablana getirdin. Ben yemeyecek miyim? Çok severim, git koş bir çay demle. yanına varsa tulum peyniri, ceviz ve domates de koy. Hadi çabuk... Benim bardağım ince belli olsun. 

Gülümser bana sorgular gibi baktı, ben de Paşa'mın istediklerinin tümü var dercesine başımla işaret ettim ona. Sevinerek gitti kızcağız mutfağa. Kolay mı Gazi Paşa'ya, ömrünü bu millete hizmete adamış O büyük adama hizmet edebilecekti. 

Gazi Paşa; 

-Tıpkı İngiliz işgalinde olduğu gibi dedi. 

Gazanfer ilk kez söze karıştı. 

- Anlamadım Paşa Hazretleri dedi. Dedi ama bir türlü başını kaldırıp, Gazi Paşa'nın gözlerine bakamıyordu. 

- Neyi anlayamıyorsun be çocuk diye adeta haşladı Gazanfer'i... 

Sonra devam etti. 

- Tıpkı İngiliz işgalindeki gibi çocuk. o zamanda Türk subayları aşağılanıyor, yerlerde sürükleniyor, Damat Ferit Hükümeti, İngilizlerin hazırladığı listeleri mühürlüyor ve yurtseverleri Malta'ya sürgün ediyorlardı. Hoş yeni Malta Silivri ve Hasdal oldu günümüzde.. Hedef gene orduydu. Sevr, orduyu terhis etmemizi istiyordu. 

Beni bile vatan haini ilan edip, idama mahkum etmediler mi? Nemrut Kürt Mustafa Divanı'nın adresi ve yeri değişti o kadar. 

Zihniyet hep o aynı aşağılık duygusu dolu, kendine yetememe endişesi ile çırpınan teslimiyetçi zihniyet. 

NATO'cu, Amerikancı Paşalar...Doğrudur.... 

Şimdi sana bir soru... Bağımsızlık Savaşı'na kaç Osmanlı Paşa'sı kendi isteğiyle katıldı? Çok az değil mi? Hatta parmakların sayısını geçemeyecek kadar az. Sonradan kahraman bildiğiniz kaç kişiyi ben, Anadolu'ya kaçırttım, bir bilginiz var mı?  

Benim yanımda hep genç subaylar ve millet vardı. Kolay başarmadık biz bu işi. 

Unutmayın, "hiç bir şey Sakarya Savaşı'nı kazanmaktan daha zor, daha imkansız olamaz." 

Biz Çanakkale'de yedi düvele geçit vermedik, biz Sakarya Savaşı'nı kazandık. 

İçimizde hainler, gaflet ve delalet içinde olanlar elbette vardır. Onların satılık vicdanları, akılları estikçe efelenmeleri sizi asla yanıltmasın. Asla ve asla geriye çekilmeyin. Türk ordusuna sahip çıkın, daha sonra gereken hesaplaşmayı yapar, suçluları adalet önüne çıkarırsınız. 

Yılmak yok, geri çekilmek hiç yok, derhal küçük bir azınlık dışında aranızdaki  etnik, siyasal, dini ve mezhepsel ayrılıkları öteleyerek, bir araya gelmeli ve ileri demokrasi, özgürlük, insan hakları dedikleri yaldızlı soba boyasıyla boyanmış tuzaklara kanmayarak, ulusal birlikteliği sağlayacaksınız. 

Amasya'da söylemiştim, şimdi gene tekrarlıyorum. Ülkenin ve milletin istiklali tehlikededir. Ülkenin ve milletin istiklalini gene milletin azim ve kararı kurtaracaktır. 

Gülümser seslendi. 

- Abla çay hazır, sofrayı balkona kurdum. 

- Buyrun Gazi Paşam dedim. Balkonumdan hem deniz hem de heybetli Bey Dağlarının manzarası seyrediliyordu. 

Yufka ekmekten bir parça kopardı, içine tulum peyniri ve ceviz koydu, dürüm yaparak yemeye başladı. Çayından bir yudum aldı, arkasına yaslandı. 

-Daha önce de söylemiştim, şüphesiz Antalya dünyanın en güzel şehridir. 

Yüzüne baktım, Gazi Paşa her şeye rağmen mutlu görünüyordu. Çünkü bir kaç kişi de olsa, halkı ile birlikte idi. 

Eskiden olduğu gibi gene kaçıp gelmişti aramıza. Ne koruması ne de ağır silahlarla donanmış polisler vardı yanında. Çünkü O'nun milletinden korkması için hiç bir nedeni yoktu. 

Gazanfer; 

- Suriye Paşam dedi.. 

Ben ise;  

-Kayıp ülke Türkiye Gazi Paşam dedim. 

Eline çay bardağını aldı, havaya kaldırdı, rengini seyretti ve bir yudum içti. 

- Durun çocuklar, daha buradayım. Hepsini anlatacağım. Ancak şimdi çay içiyorum, manzara da çok güzel. Keyfimi bozmayın. Çay molası verdik. 

*Figen ÖZGEN

 
 
  Bugün 1544213 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol