ATATÜRK’ÜN LAİKLİK TANIMI
"Ülkemizde karşıdevrimin kullandığı yöntemlerden biri de, benzersiz devrimci Atatürk'ün özgün saptamaları ve buyruklarında, zaman içinde değişiklikler yaparak, bu kavramların özünü yok etmek ve saptırmaktır. Bunu, laiklik ilkesinin tanımında görmek olası. Atatürk'ün laiklik tanımını okuyalım:
“”Türkiye Cumhuriyeti dinlerden ve dinlerin koyduğu nasslardan değil (kutsal kitaplardaki açıklamalardan değil) hayatın kendinden ve onun müspet icap ve ihtiyaçlarından mülhem olarak (esinlenerek) işleyen bir devlet mekanizmasıdır. Devlet ve dünya islerinde dinin hiç bir tesiri yoktur.
İşte bu prensipe laiklik denir.“”
Bu tanımda Atatürk, yalnızca devlet ve dünya işlerini, dinden ayırmakla yetinmiyor,
toplumda yaşanan tüm kültürel, ekonomik, ahlaki, sosyal tüm “dünya işleri”nde de dinin bir etkisi olmaması gerektiğini vurguluyor. Ne yazık ki sonraları bu çok önemli “dünya işleri” anlatımı, laiklik kavramından, kapsamından karşıdevrimcilerce çıkarıldı, uzaklaştırıldı. Üstelik laiklik tanımı, Atatürk’ün asla tanımlamadığı bir biçime “laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür” biçimine dönüştürüldü.
Bu fırsatı değerlendiren Diyanet, günümüzde yalnızca inanç ve ibadete ilişkin olarak değil, günlük yaşama ilişkin olarak da (bir konudaki uygulamanın şeriata uygun olup olmadığı konusunda görüş ileri sürmek, karar vermek anlamına gelen) “fetva”lar vermeye başladı.
Laik devlette, ne dinlerin kuralları geçerlidir, ne de ulemadan akıl ve "fetva" alınır.
Gün, Atatürk'ün buyruklarını yeniden okuma, doğru anlama ve uygulanmasını isteme günüdür.
Yeniden aydınlanmanın ve yeniden "ulus" olmanın yolu, budur
Tarık KONAL