BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Kar İzleri Örtmesin
 

KAR İZLERİ ÖRTMESİN!...

Selanik İlkokul öğretmenlerinden Kırmızı Hafız Ahmet Efendi'nin oğlu
Ali Rıza Efendi ile, Sofuzade Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde'nin
evliliğinden üç kız, üç erkek çocuk dünyaya gelir.

1871 yılındaki bu evlilik ilk meyvesini hemen bir yıl sonra vermiş, çocukluktan genç kızlığa henüz adımını atmış olan Zübeyde, daha on beş yaşında iken işte anne oluvermiştir.

Bebeğin adını Fatma koyarlar.

Ali Rıza Efendi'nin kız tarafını bu evliliğe ikna edebilmesi hiç de
kolay olmamıştır.

Zübeyde'nin babası Feyzullah Ağa'nın birinci eşinden
oğlu Hüseyin Ağa, bu evliliğin gerçekleşmesi için Zübeyde'nin annesi
Ayşe Hanım'ı ikna etmede epeyi zorlanır.

Ayşe Hanım Feyzullah Ağa'nın üçüncü eşidir.

Hüseyin Ağa, Selanik eşrafından Hacı Süleyman Ağa'nın Langaza'daki
çiftliğinde Subaşı (kâhya) olarak çalışmaktadır.

Ali Rıza Efendi'nin vakitsiz ölümü üzerine Zübeyde Hanım'ın üç çocuğu ile birlikte bir süre kalacağı, küçük Mustafa ile Makbule'nin kargaları kovalayacakları çiftlik, işte bu Rapla Çiftliği'dir..

Hüseyin Ağa da bu çiftliğin yöneticisi.

Sonunda Hüseyin Ağa'nın da telkinleri ile Ayşe Hanım yumuşar ve
evlilik gerçekleşir.

Zaten o günlerin âdetleri gereği, evlilik gibi konularda kararı erkekler verir.

O nedenle bu konuda Zübeyde'nin de görüşünün alınmış olması beklenemez.

Yeni evliler Selanik'te Ali Rıza Efendi'nin Yeni Kapı mahallesindaki
babaevine yerleşirler ve ilk çocukları Fatma işte bu evde dünyaya
gelir. (1872)

Bu esnada Ali Rıza Efendi; Osmanlı Rumelisi'nin o zamanki Yunanistan sınırında, Olimpos Dağı eteklerinde, Çayağzı veya Papazköprüsü denilen dağlık, ıssız bir yerde, gümrük memuru olarak çalışmaktadır.

Fatma'dan sonra birer yıl arayla iki erkek çocukları daha olur.

Ahmet 1874'de, Ömer 1875'de doğar.

Ömer'in doğumuna henüz sevinemeden, Fatma'nın veremden ölümüyle sarsılırlar.(1875)

Ali Rıza Efendi'nin görev yaptığı gümrük kapısı son derecede tehlikeli
bir sınır geçididir, dağlar rum eşkıyası ile doludur.

Eşkıya bu gümrük kapısından geçen her şeyi haraca bağlamıştır.

Rahat, huzur yoktur.

Ali Rıza Efendi Gümrük İdaresi'nden istifa edip, ailesini Selanik'e taşır
ve kereste işine başlar, ama başı eşkıya ile gene derttedir.

Bir defasında eşkıya tarafından kaçırılır, hayatından ümit kesilir, önemli
bir haraç ödeyerek ancak kurtulur.

O korku dolu günlerin acısı da, çocuk Mustafa'nın belleğinden hiç mi hiç silinmeyecek, oluşmakta olan karakterinde önemli rol oynayacaktır.

Kereste ticareti sayesinde gelir düzeyi nispeten yükselen Ali Rıza
Efendi, eşi Zübeyde, çocukları Ahmet ve Ömer'le birlikte, Selanik'in
İslahane semtinin Ahmet Subaşı mahallesindeki üç katlı bir eve
taşınırlar.

Mustafa işte bu evde dünyaya gelir.

(İlerde, 1908 yılında Mustafa Kemal Bey bu evi satın alacak, Balkan savaşından sonra Selanik kaybedilince Zübeyde Hanım ve Makbule İstanbul'a geldikleri için ev terk edilecek, Lozan Anlaşması gereğince de mülkiyeti Yunan hükümetine geçecektir. 1937 yılında Selanik Belediyesi bu evi Atatürk'e armağan edecektir. Ev bugün müze haline getirilmiştir.)

Ali Rıza Efendi; çocukken beşiğini salladığı küçük kardeşini kazayla
beşikten düşürüp, ölümüne yol açmıştı.

Bunu hiç unutmadı.

1881 yılında bir oğlu daha doğunca, onun ismini verdi: Mustafa.

Aile, Fatma'nın acısını Mustafa ile unutmaya çalışırken, çok daha büyük
bir acıyla sarsıldı.

Ahmet ve Ömer, 1883 yılında tüm ülkede hüküm süren
çiçek salgınına kurban gittiler.

İki kardeşin aynı anda ölümü, Ali Rıza Efendi'yi inanılmaz ölçüde sarstı.

Şimdi ailenin tüm ilgisi, küçük Mustafa'nın üzerinde yoğunlaşmıştı ki 1885 yılında Makbule doğdu.

Bu mutluluk da çok sürmedi.
Ali Rıza Efendi 1888 yılında ölürken, Zübeyde Hanım Naciye'ye hamile idi.
Naciye 1889 yılında doğdu. (1901'de de ölecektir.)
Eşinden kalan ayda iki mecidiye gelirle ve üç küçük çocukla, yaşam
mücadelesi vermeye başlamıştı Zübeyde Hanım.

Bu neredeyse imkânsızdı.
Ağabeyi Hüseyin Ağa Zübeyde ve çocukları, Langaza'daki Rapla
Çiftliği'ne götürdü.

İşte küçük Mustafa ile Makbule'nin kargaları
kovaladığı çiftlik bu çiftlikti..

Rapla Çiftliği'nin korucusu küçük Mustafa,

duvar gazetesi çıkarttığı için zindanlara atıldığında Mustafa Kemal Efendi;

Trablus'ta, Derne ve Bingazi'de, Çanakkale'de Mustafa Kemal Bey;

Filistin Cephesi'nde Mustafa Kemal Paşa;
Sakarya'da Gazi Mustafa Kemal Paşa;
Dumlupınar'da Mareşal Mustafa Kemal ve
nihayet Atatürk olarak anıldı.

1893 yılında Selanik Askerî Rüştiyesi'nde giydiği asker üniformasını,
1927 yılında ordudan emekli oluncaya kadar büyük bir onurla taşıdı.

Vatanını savunmak uğruna, Trablus'tan Kafkasya'ya ;

Çanakkale'den Filistin'e, Suriye'ye; Sakarya'dan Dumlupınar'a kadar tüm cephelerde savaştı, hiç yenilmedi.

Dünya onu ' Dâhi bir asker ' olarak tanıdı ama
' ...Savaş, mutlak bir zaruret olmadıkça, cinayettir!...' sözünü hiç
unutmadı.

O'nu bir savaş adamı olmaktan çok, bir barış adamı olarak
selamladı.

Birleşmiş Milletlerin kültür kolu olan UNESCO,

1981 yılının tüm dünyada ATATÜRK YILI olarak anılması kararını alırken,

O'nun emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşı veren ve bu mücadeleyi zafere
ulaştıran bir komutan, bir ulusal kahraman; çöken bir imparatorluktan,
halk egemenliğine dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan, çağdaş ve
laik, demokratik bir cumhuriyet çıkaran bir devlet kurucu; tarihin
ender kaydettiği bir devrimci; kendi yurdunda olduğu kadar tüm dünyada
da barışı samimi olarak isteyen seçkin bir 'dünya yurttaşı' olarak
selamlıyor, böylece Atatürk, tüm dünya için 'aydınlık geleceğin bir
simgesi olarak' yıl boyu saygıyla anılıyordu.

Gerçekten de, çağdaşı devlet adamları olarak; örneğin Hitler 'Kavgam'
kitabını yazıp, diğer ülkeleri istila planlarını pervasızca
açıklarken, bir diğeri, Mussolini Akdeniz için 'Bizim Deniz' diyerek
eski Roma İmparatorluğu'nu ihya etme hayallerini güdüyor, bunlara
karşılık Atatürk 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' diye yanıt veriyordu.

Ayrıca batıda kurduğu Balkan Paktı ile (Türkiye, Yunanistan,
Yugoslavya, Romanya) , doğuda kurduğu Sadabad Paktı (Türkiye, İran,
Irak, Afganistan) sayesinde, Avrupa'nın ortasından, Çin'e kadar bir
barış çemberi oluşturuyordu.

Böylece barış konusundaki söylemi ile eylemi tamamen örtüşüyordu.

1934 yılında, Çanakkale Şehitleri anıtının açılış töreninde okuması
için İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya verdiği metin, bugün Şili'den
Montreal'e kadar birçok ülkedeki Atatürk anıtlarının kaidelerine
olduğu kadar, yöre insanlarının yüreklerine de kazınmıştır.

'...Bu memleketin toprakları üzerinde canlarını veren kahramanlar!
Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sessizlik içinde
uyuyunuz. Sizler mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak
diyarlardan evlatlarını harbe gönderen anneler, gözyaşlarınızı
dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve
huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını
verdikten sonra, artık bizim de evlatlarımız olmuşlardır...'

Yüreği bu denli insan sevgisi ile dolu, gerçek bir barış adamına bugün
tüm dünyanın her zamankinden çok daha fazla ihtiyacı var.

O geri gelmeyeceğine göre, tek çıkar yol, O'nun izini kaybetmemek.
Hepimiz nöbet başına...ki,
KAR İZLERİ ÖRTMESİN...

Orhan Çekiç

 
 
  Bugün 1544320 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol