TÜRK AYDINLANMASININ ÖLÜMSÜZ BEKÇİSİ" KUBİLAY UNUTULMAMALI!
Anadolu Aydınlanma Devrimi’nin karşıtları, 1925’te Şeyh Said İsyanı’nı desteklediler, 1926’da Gazi Paşa’yı öldürmek istediler, başaramadılar. Bu kez Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular, gericiliği kışkırttılar.
23 Aralık 1930 “irtica”nın, pusuda beklediği bir gündü.
O gün, genç Cumhuriyet’e karşı bir gerici kalkışma başlatma günüydü.
Nakşibendi tarikatı mensubu Derviş Mehmet ve beş arkadaşı Menemen’e gelir, camide sabah namazı kılar. Halka, sayıları 70 bini bulan yandaşlarınca ilçeyi kuşattıklarını, Ankara Hükümeti’ni görevden uzaklaştırıp 2. Abdülhamit’in oğlu Selim’i halife ilan edeceklerini söylerler.
Açtıkları yeşil bir bayrakla, Hükümet Konağı önüne giden Derviş Mehmet, burada kendisini “Mehdi-i Resul” ilan ederek, halktan, kâfirlik simgesi olan şapkalarını çıkarmalarını ve kendisiyle birlikte zikre başlamalarını emreder.
Yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay, Alay Komutanı’ndan aldığı emir gereği, yanına sekiz er alarak, olay yerine gelir. Erleri, silahlarında gerçek mermi değil, manevra fişeği olduğu için biraz uzakta tutup silahlı yobazların karşısına tek başına dikilir, kalkışmayı durdurmak ister.
Derviş Mehmet, Asteğmen Kubilay’ı aşağılar ve emrindeki gericilerden Şamdan Mehmet’e, Kubilay’ı öldürmesi için emir verir.
Binden fazla kişinin tekbir sesleri arasında, ”Türk Aydınlanmasının Ölümsüz Bekçisi” yürekli Cumhuriyet öğretmeni, yedek subay Kubilay öldürülür. Başı, yobazlar tarafından kesilir. Yeşil bayrağın sopasının ucuna takılıp, halka gösterilir. Kubilay’ın yardımına koşan bekçi Hasan ve Şevki Beyler de isyancılar tarafından öldürülür.
Yarım saat sonra olay yerine gelen jandarma kıtası isyancılara ateş açar, Derviş Mehmet ve arkadaşlarından bazıları –kendilerine kurşun işlemeyeceğini söylemiş olsalar da- çatışma sırasında öldürülür.
Bölgede sıkıyönetim ilan edilir ve 2200 kişinin yargılanmaları, 15 Ocak 1931 tarihinde, Korgeneral Mustafa Muğlalı başkanlığındaki Harp Divanı’nda başlar. Yargılama sonucu 34 kişiye ölüm, 41 kişiye de hapis cezaları verilir. Aralarında, kalkışmanın planlayıcısı, Nakşibendi şeyhi Esat’ın da bulunduğu 28 isyancı, 3 Şubat 1931 tarihinde, Kubilay ve arkadaşlarını öldürdükleri meydanda asılarak cezalandırılırlar.
Gazi Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1930 tarihinde, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşa’ya gönderdiği başsağlığı mektubunda “Büyük ordunun kahraman genç subayı ve Cumhuriyet’in aydınlanmacı öğretmen kadrosunun değerli bireyi Kubilay Bey, temiz kanıyla Cumhuriyet’in yaşamını tazelemiş ve güçlendirmiş olacaktır.” diyerek, Kubilay’a ulusal tarihimizde saygın bir yer ayırır…
Aradan 78 yıl geçti.
Sizce “irtica” pusuda beklemekten vazgeçmiş olabilir mi?
“Bu sorunun cevabını devrim şehidimiz Necip HABLEMİTOĞLU “KÖSTEBEK” adlı kitabının ön sözünde cevabını vermiş.”
1. Tüm dünyanın pekçok merkezinde uygulanmakta olan terörist ve de köktendinci ideolojik yaklaşımların yaptığı gibi, devlete ya da yabancı devletlere karşı silahlı mücadele vererek hedefe varmanın mümkün olmadığını en kavrayan dinsel organize suç örgütü, Fethullahçılardır. Mevcut sistemi yıkmak yerine, takiyyeyi ön plana çıkararak, devlet yapısıyla çatışmayacak bir örgütlenmeyle, zaman içinde devletin stratejik kurum ve kuruluşların içine sızmak ve ele geçirmek, bu yasadışı yapılanmanın "ılımlı" görüntüsünün altındaki en önemli neden ve etkendir.
2. Fethullahçılar, istihbarat birimlerine sızmakla, kendilerine gelebilecek her türlü operasyonu önceden haber alma, önleme ve de karşı operasyonu başlatma olanağına sahip olmaktadırlar. Bu durum, onlara sadece savunma değil, saldırı olanağı da sağlamaktadır.
3. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızmakta zorlanan ama buna rağmen yılmaksızın girişimlerini sürdüren fethullahçılar, istihbarat birimlerindeki kadrolarını, alternatif Silahlı Kuvvetler olarak algılamaktadırlar. Bu durum, onların kendilerini güvende hissetmelerine yol açmaktadır. Nitekim, emniyet mensubu fethullahçıların toplanma ve eğitim merkezlerine "ışık kışlaları", emniyet içindeki kadrolarına da genel bir ifadeyle "ışık orduları" denilmektedir. Fethullahçıların emniyet içindeki kadroları, T.S.K.'ne karşı "denge" sağlama çabalarının bir sonucudur. Devletin ele geçirildiği, sistemin bütünüyle değiştirildiği, "Çin Seddi'ne otağ kurulduğu" en son aşamada, alternatif silahlı kuvvetlerin T.S.K.'ne karşı kullanılması olasılığından, moral anlamda sıkça söz edilmektedir.
4. Fethullahçılar, Türkiye'nin tek özel istihbarat örgütüne sahiptirler.
Devletin istihbarat birimlerinin tüm olanaklarını kullanan; gizli bilgilerin tamamını elde eden bu yasadışı örgüt, gerek kendi "hasım"ları ve gerekse, hedef siyasiler, gazeteciler, mafya babaları, bürokratlar, akademisyenler, askerler ve diğer önemli meslek mensuplarının "açıklarını" içeren, şantaj malzemesi olarak kullanılabilecek her türlü görsel ve işitsel bant kayıtlarından, bu kayıtlara ait çözümlerden, fotoğraflardan her türlü resmi belgeye, hatta kişisel anekdotlara kadar herşeyi içeren bir arşive de sahip bulunmaktadırlar. Parayla satın alamadıklarına, hatta korkutamadıkları "hasım"larına karşı, çarpıtılmış, fabrikasyon bilgi ve belge tanzimi de, bu örgütün ilgi ve uzmanlık alanı içindedir. Aynı şekilde, fethullahçılar, kendi şirketlerine rakip şirketleri bertaraf etmek için bu özel istihbarat örgütünü kullanmaktadırlar. Bunun için daha çok, "kaçakçılık" duyumları çerçevesinde şirket merkezlerine yapılan aramaların yıkıcı etkisinden söz edilmektedir. Aynı taktik, "hasım" vakıf, dernek ve şahıslar için de uygulanmaktadır. Bu örgütün servis hizmetlerinden kimi siyasilerin sıkça yararlandığı yolunda duyumlar alınmaktadır. Özel istihbarat örgütü sayesinde, radikal sosyalist partilerin dışında, seçim barajını aşma olasılığı kuvvetli olan tüm siyasal partilerde, fethullahçıların aday gösterme gücünün sözkonusu olduğu bilinmektedir. Bu örgüt aynı zamanda, "hasım"ların enterne edilmesi, etkisizleştirilmesi ya da tasfiyesi; yandaşların ise önemli yerlere getirilmesinde işlevsel rol oynamaktadır.
İşte, "Köstebek" çalışması, fethullahçıların bu az bilinen karanlık yüzüne ışık tutmak amacıyla hazırlanmıştır. Özellikle Basın Savcılarının şu gerçeği bilmeleri gerekmektedir: Bu kitap, İçişleri Bakanlığı'nı ya da Emniyet'i tahkir ve tezyif amacıyla kaleme alınmamıştır. Aksine, kitabın yazılmasında, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve M.İ.T. gibi kuruluşlara, devletin güvenliğini koruma gibi asli görevlerini hatırlatma ve bu görevlerinin gereğini talep etme amacı ön planda tutulmuştur
............." 05.08.2002
* Doğan Özgezgin’in sunumundan alıntıdır.