BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Çocukla Sohbetin Önemi..
 

Çocuklarıyla sohbet ettiğini sanan tüm anne ve babalar için..

Doğan Cüceloğlu..

 

KAFAYI OLMASI GEREKEN'E TAKINCA SOHBET EDEMEZSINIZ

 

Akatlar’da yürüyordum; kadın beni tanıdı ve selamlaştıktan sonra, sorusunu sordu: “Oğlum dersleri tamamen bıraktı; ne söylesem hiç fayda etmiyor. Ya arkadaşlarıyla buluşuyor, ya telefonda mesajlaşıyor ya da bilgisayarın başında oyun oynuyor. Ne yapacağımı şaşırdım, Hocam ne yapalım?”

 

“Sohbet ediyor musunuz?”

 

“Valla, konuşuyorum, ama hiçbir faydası yok.”

 

“Kaç yaşında?”

 

“On yedi yaşında.”

 

“Mesela ne diyorsunuz?”

 

“Sınavların yaklaştığını söylüyorum; derslerine çalışması gerektiğini söylüyorum; böyle giderse sınıfta kalacağını, arkadaşlarından geri kalacağını, ilerde çok pişman olacağını, ama o zamanda duyulan pişmanlığın işe yaramayacağını

anlatıyorum.”

 

“Siz konuşup, nasihat ediyorsunuz.”

 

“Evet.”

 

“Ama, onunla sohbet etmiyorsunuz.”

 

“Valla bilmem; biz bildiğimiz kadarıyla elimizden gelenin en iyisini

yapıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz.”

 

“Doğru, bildiğiniz kadarıyla elinizden gelenin en iyisini yapıyorsunuz. Ama konuşmak, nasihat etmek, sohbet etmek değildir. Siz

sohbet etmesini bilmiyorsunuz.”

 

Kadın haklı olarak “neden bahsediyorsunuz,” diyen bir yüz

ifadesiyle bana baktı.

 

İçim burkuldu. Anne acı çekiyordu ve çocuğuna yardım etmek

istiyordu, ama kendini çaresiz hissediyordu.

 

***

 

Öğrencileri ve anababaları birlikte çağırdım. Danışmalığını yaptığım okulun küçük tiyatro salonunda buluştuk, öğrencilerle

birlikte anababalar da oturdu.

 

Ufacık sahneye çıktım, bir sandalye attım oturdum, yanı başıma bir

boş sandalye koydum.

 

“Buradaki öğrencilerden kim benimle sohbet etmek istiyor?” diye sordum. Kalkan ellerden birini gelişigüzel seçtim. Selim adıyla

anacağım bir öğrenci yanımdaki sandalyeye geldi oturdu.

 

“Adın ne?”

 

“Selim.”

 

“Kaç yaşındasın?”

 

“On iki.”

 

“Bugün ayın kaçı?”

 

“24 Aralık 2008.” (Gerçek tarihtir; bu uygulamayı o gün yaptım.)

 

 

“Selim, gözünü kapa, beni iyi dinle. Gözünü açtığın zaman aradan yirmi yıl geçmiş olacak. 24 Aralık 2028 tarihinde gözünü

açmış olacaksın. Tamam mı?”

 

Anladığını belirtmek için başını salladı.

 

“Lütfen gözünü aç.”

 

Selim, gözünü açtı.

 

“Bugünün tarihini söyler misin?”

 

“24 Aralık 2028.”

 

“Kaç yaşındasın?”

 

“Otuz iki.”

 

“Ne iş yapıyorsun?”

 

“İç mimarlık.”

 

Göz ucuyla anneye babaya bakıyorum; yüzlerinde hayret belirten hafif bir tebessümü var. Belli ki, onlar da Selim’in söylediklerini benimle

birlikte ilk defa duyuyorlar.

 

“Nerede çalışıyorsun?”

 

“New York, Manhattan’da.”

 

Anne, babanın yüzünde saklayamadıkları büyük bir şaşkınlık

ifadesi.

 

“Evli misin?”

 

“Hayır.”

 

“Arkadaşlarından evlenenler oldu mu?”

 

“Kızların hepsi evlendi.”

 

Gülüşmeler..

 

“Çalıştığın yere beni götürür müsün?”

 

“Ofisim, Manhattan’da 86 katlı bir binanın 42. Katında.”

 

Gülüşmeler devam ederken hayalen o binaya yürüdük, asansöre bindik,

42. Katta indik.

 

“Burası ‘home office,’” dedi.

 

İçeri girdikten sonra açıkladı:

 

“Dubleks daire: aşağıda salon ve mutfak var. Yukarda yatak odası ve

ofis odam.”

 

“Selim, salonda neler var?”

 

“Salonda masa var, koltuklar var, sandalyeler var; komodin var, sehpalar

var.”

 

“Duvarlarda ne var?”

 

“Resimler var, fotoğraflar. Ailemin fotoğrafı da var.”

 

“Ailenin fotoğrafına bakınca neler görüyorsun? Beraber bakabilir

miyiz?”

 

“Annem ar, babam var. Ailece çektirdiğimiz bir fotoğraf. Abim var,

ablam var, ben varım.”

 

“En küçük sen misin?”

 

“Evet.”

 

“Selim, bu fotğrafa baktığında, içinde ‘keşke!” duygusu beliriyor mu? İçindeki herhangi bir ‘keşke’nin sesini duyuyor

musun?”

 

Hiç beklemeden “Evet,” dedi.

 

“Haydi, anlat bize,” dedim.

 

“Ben, babamla birlikte futbol maçına gitmeyi çok istedim. Bir de hafta sonları onunla top oynamak, kırlara gitmek istedim. Güreşmek istedim. Ama babam çok yoğundu; çalışmak zorundaydı, olmadı, zaman

bulamadı. Ne yapalım, böyle oldu.”

 

Baba’ya baktım; gözlerinin yaşını tutmaya çalışıyor, ağlamamak

için dudaklarını ısırıyordu.

 

Selim’e teşekkür ettim. Ve sordum:

 

“Selim, bu konuşmamızda, sana büyüklük tasladığımı, sana

nasihat etmeye çalıştığımı hissettin mi?”

 

“Hayır!”

 

“Olanla ilgili olarak mı konuştuk, olması gereken üzerine mi?”

 

“Olanla ilgili olarak konuştuk.”

 

“Selim, seninle yeniden böyle sohbet etmek istesem, benimle konuşmak

ister misin? Konuşmamızdan zevk aldın mı?”

 

“Yeniden konuşmak isterim; sohbetimizden zevk aldım.”

 

***

 

Sohbet özel türden bir konuşma, kendine özgü özellikleri olan bir

söyleşidir.

 

Sohbet içinde olan iki insan o an için güç, onur ve değer yönünden eşittir ve olanı paylaşırlar; olması gereken üzerinde konuşmazlar.

 

 

Korku kültürünün olduğu yerde sohbete izin verilmez.

 

Türkiye’nin aydınlık geleceğinde anababaların çocuklarıyla sohbet

içinde olmasını diliyorum.

 

Doğan Cüceloğlu  26.06.2011

 
 
  Bugün 1544146 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol