Türk Silahlı Kuvvetleri Neden İhtilal Yapar?
(27 Mayıs 1960 yıldönümü nedeniyle bir analiz)
Prof Dr Ramazan Demir
Türkiye’de birileri kalkıp ‘neden TSK demokrasiye müdahale etti?’ sorusunu sorabilir!
Hakları vardır…
Örneğin ‘1960 ta, 1980 de neden TSK ihtilal yaptı’, diye suçlamalarda bulunabilir…
Nitekim yapıyorlar...
Demokrasi yolunda ilerleyen genç cumhuriyetin siyasi iradelerine aralıklı olarak TSK tarafından müdahale ediliyorsa, birilerini suçlamanın yanında bunun sebepleri araştırılmalıdır.
Araştıran yok…
Suçlayan çok…
Evet, neden TSK siyasi iktidarlara müdahale etme gereğini duymuştur?
**
Dün ihtilalcıydılar…
İlginçtir; bugün TSK’ni suçlayanlar, dün ‘TSK idareye el koysun, anarşiyi durdursun’ diye tepiniyorlardı...
Bugünlerde ise TSK karşıtı cepheler oluşturdular; dünün TSK “yalakaları” bugün düşman kesildiler TSK ne…
Ne kadar düzeyli?!
Bugün de 27 Mayıs…
Elli sene önce olan 1960 ihtilalının yıl dönümü…
1960 ihtilalını, ortaokul öğrencisi iken küçük bir Anadolu kasabasında yaşadım… 27 Mayıs günü hatırımda kalan tek şey şudur; askerlik şubesi başkanı Binbaşı Zekeriya Bey’in “örfi idare komutanı” olarak, bir cip üzerinde kasaba sokaklarında dolaşması, biz öğrencilerin teker teker okuldan evimize gönderilmesi ve bir saat sonra hayatın tamamen normale dönmesiydi…
Bugün, sabah televizyon programlarında ve gün boyunca yine TSK ya saldırılar devam etti…
Dün bu saldırganlar ihtilalcıydılar, bugün TSK düşmanı kesilmişler!
Hiç kimsecikler zamanın siyasi iktidarının hatalarını, yanlışlarını, tertiplerini, muhaliflerini nasıl ezdiğini söylemiyor…
Yine moda deyimle mağdurluk edebiyatı almış başını gidiyor…
Politik boyutlarıyla o günkü şartları ve olayları bir öğrenci olarak değerlendirmem, tabii ki mümkün değildi. Zaman içinde konu irdelendikçe, haklı-haksız belli oldukça, şartların ve gerekçelerin bir araya geldiği görüldükçe, her şey daha iyi anlaşıldı; gerçek ortaya çıktı. Zamanın iktidar sahiplerine yapılan suçlamaların ne kadar haklı-haksız olduğu ya da doğru-yanlış olduğu zaman içinde ortaya konuldu. Bunun vebali de sevabı de tarihe mal olmuştur; tarihi olay olarak değerlendirmeyi siyaset tarihçilerine bırakalım.
Her olayın kendi zaman dilimi içinde, sebep-sonuç bağlamında değerlendirilmesi gerekir… Bu, maalesef yapılmıyor… Dünün şartları ve olayları bugünün bilgi ve düşünce atmosferi sınırları içinde tutularak değerlendiriliyor… İsabetli değil…
**
İkiyüzlüler…
1980 ihtilalına bakılacak olursa, bunu, tam anlamıyla ve bütün boyutlarıyla yaşayan bir kuşağın mensubuyum. Dolayısıyla TSK’lerin müdahalesinden başka çare olmadığını bilenlerdenim. Sonraki uygulamalarda aksamalar, haksızlıklar olmuştur; bunu, aklı başında ve objektif düşünen herkes biliyor. Özellikle milli olan her hareketin “budama” geçirdiği bir dönem yaşanmıştır. Düşünen herkes (sol-sağ-milliyetçi) budamaya tabi tutulmuştur…
Yalnız ilginç olan bir nokta var; ‘neden TSK müdahale etti?’ diyenler, TV’lere çıkıp ahkâm kesenler, emperyalistlerin kasası vakıfların bordrolu köşe kapıcılarından bunu söyleyenler, TSK müdahalelerin sonuçlarına bakarak yorum yapıyorlar. Dün TSK’ni müdahaleye teşvik edenler bugün yermekteler!...
Hâlbuki tarihi olaylar sebep-sonuç ilişkileri içinde değerlendirilir ve analiz ona göre yapılır.
Korkulan her durum yaşandı 1980 de ve öncesinde.
Ben yaşındaki birçoğu akademisyen ve entelektüelin, çoğumuzun, bir can borcu vardır 1980 ihtilalına…
Her sabah evinden ölüm korkusuyla işine gitmenin ne demek olduğunu bilmeyen, bunu yaşamayan her devrin adamı olan, her iktidarın düdüğünü çalan sahtekâr, ikiyüzlü, menfaatçiler ve “entel-dantel” takımı bugün karşımıza çıkıp TSK’yi suçlayarak ahkâm kesmekteler.
Kimse çıkıp demiyor ki ‘siyasi iktidar neden görevini yapmadı, vatandaşın can-mal güvenliğini sağlamadı?’ diye…
Bunu söylerken, askeri ihtilalları savunduğumdan ya da çok meraklısı olduğumdan, benimsediğimden değil; buna sebep olan siyasi iktidarların beceriksizliğinden, kabahati siyasilerde aramayanların yüzsüzlüğünü vurgulamak istediğimden…
TSK hiçbir zaman ülkenin aleyhine olsun diye işe başlamamıştır ya da hedef göstermemiştir; bundan böyle de göstermeyeceğine inanmak isterim. Fakat uygulamalarda pek çok yanlışlar yapılmıştır; hem asker tarafından hem de siyasi iktidarlar tarafından...
Şunu unutmamak gerekir ki askeri darbelerin kaynağı tamamen siyasi iktidarların hatalarıdır, yanlışlarıdır, beceriksizlikleridir...
**
Asker korkusu…
TSK’nin ana görevi vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini savunmak, korumaktır. Bunun içinde cumhuriyetin temel ilkeleri de vardır, Türk milletinin can ve mal güvenliği de vardır. Rejimin korunması da vardır…
Askerin varlığı ve güçlülüğü birilerinde korku yaratabilir ve buna bağlı olarak TSK düşmanlığı gelişmiş olabilir… Özellikle bu değerlerin tahrip edilmesinden yana emperyal güçlerin himayesine girmiş kiralık beyinler…
Bunu belirttikten sonra şu ifade kullanılabilir kanımca; korku inancı pekiştirir... Dolaysıyla TSK bir yandan teröre karşı savaş verdiği için terörist için korku kaynağı, fakat normal vatandaş için güvence olarak değer bulur.
1980li yıllarda terörden korkmayan, can güvenliği olan kim vardı?
Mademki ihtilalın aleyhindeydiniz 1980 li yıllarda neredeydiniz cüzdanı kabarık köşe kapıcıları...
Neden 1980 sabahı TSK hareketine ve onun başındaki komutanlara alkış tuttunuz?
**
Askere kin kusmak…
Şimdilerde kalkmışlar en mahrem odalarda yaşadıkları bütün pisliklerini ortaya yayıyorlar; işledikleri günahlardan arınmak için yeni entrikalar icat edip bir türlü egemenliklerinin altına alamadıkları, Cumhuriyet savunuculuk görevinden vazgeçiremedikleri TSK’ ya saldırıyorlar. Bunu yaparken de hem kendini hem de vatandaşı kurtarıyorlarmış; güya Tanrısal aşk, demokrasi uğruna...
Sevsinler sizi…
**
İtler serbest taşlar bağlı…
Ortalık toz dumana katılmış, müthiş bir fırtına var, ortalık serbest itlerle dolu saldırmaktalar; fakat taşlar bağlanmış!
Ne yapmalı acaba!?
Hak hukuk savunmak, nizam kurmak, adaletli davranmak ve işlerini adilce yapmak neredeyse yasak sınırlarına alındı...
Ülkenin her yanı görülür-görülmez bir kuşatma altında…
Ekonomik olarak, terör olarak, yolsuzluk olarak, ahlaksızlık olarak…
Emperyal güçler içerde bol miktarda işbirlikçiler bulmuş onları “piyon” olarak kullanmaktalar…
Hedef Türkiye Cumhuriyeti Devleti…
Hedef, 1919’da dirilen Türk milletini yok etmek…
Anadolu’yu emperyal emellerine göre parçalamak…
Ve hükmetmek…
Demokrasi yutturmacısıyla…
Milli olan hiçbir kurum ve kuruluş bırakmamacasına icraatlar yapılmaktadır…
Bu kafayla devam edersek varlığımız olan, her şeyimizi olan onurumuzu, haysiyetimizi de kaybetme riski vardır…
Bunun sonu da başkasına “köle” olmaktır…
**
Ne yapmalıyız? Çare nedir?
Ülkenin yanlışa sürüklenmesine sebep olanlar da, ona ses çıkarmayanlar da vebal altındadır; ortak suç işlemektedirler…
Herkesin bu gidişattan sorumlu olduğunu unutmaması gerekir; eğer icra makamında olup da görevini kötüye kullanıyorsa sorumludurlar…
Bunu görüp de ses çıkarmayan yetkisizler de sorumludur…
Suskun sivil toplum kuruluşları sorumludur…
“Dut yemiş bülbül” örneği veren üniversiteler sorumludur…
Siftah edemeyen esnaf sorumludur…
Magazin programlarının esiri olmuş sıradan vatandaş da sorumludur…
Özetle herkes sorumludur…
**
Çare nedir?
Elimizde kalan tek güç demokratik haklarımızı kullanmaktır…
Yasaların tanıdığı sınırlar içinde düşüncelerimizi açıklamak, sorunları tartışmak, yanlışları her ortamda dile getirmek…
Daldığımız gaflet uykusundan uyanmak…
Günü geldiğinde elimizdeki demokratik güç olan Oy’umuzu isabetli kullanmaktır çare…
Artık askeri darbe yıldönümlerinde yeniden “kurtarıcı” beklemek gaflettir, yanlıştır…
Kurtarıcı herkesin kendisidir…
Toplumsal bilinçtir…
Milli şuurdur…
Gerisi maceradır…