İNSANLARI İŞSİZ GÜÇSÜZ KÖLELER HALİNE GETİRMENİN YOLLARI
Büyükşehir Belediyelerinin araçları her sabah gecekondu mahallelerinde ekmek dağıtmakta, öğlene doğru sıcak yemek verilmekte ve iki-üç günde bir de, kutular içerisinde çay, şeker, yağ, deterjan ve kuru bakliyat servisi yapılmaktadır…
İnsani açıdan bakıldığında popülist bir yaklaşım sergileyen bu durum, aslında toplumun bütün değer yargılarını tahrip eden ve fertleri köleleştiren bir uygulama metodudur.
Yüce Peygamberimiz(S.A.V) diyor ki;
“Bir kul dilenme kapısını açtı mı, onunla birlikte Allah(C.C)’da o zavallıya fakirlik kapısını açar.”
İslam dini; bilim, akıl ve mantık dinidir. Bu hadis-i şerifin de ne kadar bilime, akla ve mantığa uygun olduğu apaçık ortadadır. Çünkü, dilenmeye alışan insan tembelleşir. Çalışmayı sevmez, üretmez ve sadece tüketir. Yani, toplumun sırtına kene olarak yapışan bir asalaktan farkı kalmaz. Oy uğruna dağıtılan; odun, kömür, yiyecek ve giyecek gibi tüketim maddeleri veya para yardımı, milletin fakirliğinin devamını sağlamak ve bir Köle - Efendi düzeni kurmak için bir araçtır…
Yüce Atatürk de aynı konuda;
"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar!"
demek suretiyle bu durumun vehametini anlatmaya çalışmıştır…
Açıklanan resmi rakamlara göre; Türkiye’nin yıllık Gayrisafi Milli Hasılası 600 - 650 Milyar ABD doları civarındaymış. Bu rakamın doğru olmadığı bilinmekle beraber, ne kadar olduğuna dair rivayet ise muhteliftir... Aklı başında bir çok Ekonomist’in iddiasına göre, Türkiye’nin Gayrısafi Milli Hasılası, kötümser bir tahminle, 850 Milyar ABD dolarından aşağıda olmadığı gibi, iyimser bir tahminle ise, 1 trilyon ABD dolarından daha fazladır.
Dünya Bankası ve IMF raporlarına göre, 600 Milyar ABD doları GSMH esas alınarak yapılan tahminlere göre; Dünyanın 17. Büyük ekonomisi olarak görülen Türkiye’de, yanlış ve kasıtlı uygulanan ekonomik politikalar sonucu, 20 milyona yakın bir nüfus, köyde, kentte veya gurbette dilenci durumuna indirgenmiş, işsiz-güçsüz bırakılarak, verilen sadaka ile hayatını idame ettirmeye mahkum köleler durumuna düşürülmüştür.
Bu insanlar; Devlet, Belediyeler ve belirli politik veya sosyal amaçları olan vakıflar aracılığıyla ve yine belirli sosyal ve politik amaçlar doğrultusunda kullanılmak için; yiyeceği, giyeceği ve günlük harçlığı verilerek, umutsuz bir şekilde ve üretkenlikten uzak tutularak, kimlik ve kişilik oluşturması engellenerek, fizyolojik ihtiyaçlarını tatmin amacı dışında hiç bir şeyi düşünecek halde olmaksızın ve insani tüm erdemlerinden sıyrılmış bir hayvan gibi, yaşamaya zorlanmaktadırlar...
Aklı başında Belediye Başkanları bu konuda doğru gözlemler yapmakta ve oynanan oyunu gerçek yönü ile tahlil edebilmektedirler. Ancak, şu anda ülkenin ve halkın en önemli gündemi olan bu konuda; “yardımlara karşı çıkıldığı takdirde, yardım alanların, diğer siyasi partiler aleyhine tepki vermelerine yol açılacağı, bu nedenle de bu konuda konuşulmaması gerektiği”, Belediye Başkanlarının ve Başkan adaylarının en önemli gündem maddesini oluşturmaktadır…
Sessiz kalarak bu ölümcül gerçeğin üstünü örtmek, bu sömürüden faydalanan zalimlerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramamaktadır…
Tam tersine bu sömürü düzeninin üzerine gidilmeli, sömürü çarkı tersine döndürülmeli ve bu konuda görev yapacak insanlar, ülkemize ve halkımıza yapacağı hizmetin ödülünden mahrum bırakılmamalıdır.
Afrika, Asya, Orta ve Güney Amerika’dan örneklerini gördüğümüz müstemleke yönetimlerinin, bu ülkelerde yaşayan zavallılara uyguladığı bu bayağı sistem; şimdi Türk Milletine, ancak, Türk Milletinden intikam almak isteyen hainlerin reva göreceği bir şekilde ve sadistçe uygulanmakta ve Aziz Türk Milletinin mümtaz fertleri, fiziki ihtiyaçlarını giderme gücü bile ellerinden alınarak, manen ve maddeten katledilmektedirler.
Bu ihanetin öteki ayağını da, eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, Özel Okullar ve Özel Dershaneler oluşturmaktadır. Eğitim sistemi tamamen tahrip edilmiş, parası olmayanın eğitim alamayacağı ve işe yarar bir eleman olarak yetişemeyeceği bir öğretim sistemi ülkede hakim kılınmıştır…
Bu iki kıskaç arasında kalan ve “sadakaya muhtaç dilenci” durumuna getirilmiş bu insanlar arasından hiç kimsenin, yüce amaçlar taşıması, pembe düşler kurması ve bunları gerçekleştirmek için çalışması beklenmemelidir. Bu insanların çocukları; doktor olmak, subay olmak, mühendis olmak, adalete hizmet eden hukukçu olmak, mimar olmak, öğretmen olmak istemenin bir hayal olduğunu, yaşları ilerledikçe ve toplumdaki konumlarını idrak ettikçe görecek ve insiyakları ile hareket eden, kimliksiz ve kişiliksiz zavallılar olacaklardır. Veya bu oyunu kurgulayanların tuzağına düşerek organize edilecekler, gruplaştırılacaklar ve kendi ülkelerine ve milletlerine karşı kullanılacaklardır. Bunların dışında kalanlar ise; birer suç makinasına dönüşerek tahripkar faaliyetlere girişeceklerdir… Büyük şehirlerdeki hırsızlık, gasp ve kap-kaç olaylarındaki artışın ana kaynağı budur dersek, yanlış olduğunu kimse ispatlayamaz…
Bu korkunç gerçek; geçmişi, bugünü ve muhtemel geleceği ile, halka olduğu gibi anlatılmalı, onursuz yaşamaya mahkum edilen bu toplum kesimi uyarılarak, içine düştükleri durumdan kurtarılmalı, minnetsiz bir hayata layık oldukları hatırlatılmalı ve iş-güç sahibi saygın vatandaşlar haline getirilmelidir…
DÜŞÜK KUR – YÜKSEK FAİZ ve BORCU BORÇLA ÖDEME prensibine dayanan programlar, ülkenin kaynaklarını sağmaya ve Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yabancılara peşkeş çekmeye yönelik planlardır.
Dünya’da Türkiye kadar “yüksek kısa vadeli borcu olan” başka bir ülke yoktur.
AKP İktidarının ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini yönetenlerin bu uygulamaların önünü keserek, Türkiye’yi, ÖRTÜLÜ BİR SÖMÜRGE ÜLKESİ haline gelmekten kurtarmaları gerekmektedir.
Osman ŞAHİN
Araştırmacı - Yazar