OKUMAK MI?
Prof Dr Ramazan Demir
Yüce Yaratanın ilk emri nedir?
Bilgi edin…
Bilgilen…
Bilim al…
Bilgili ol…
Bunun için de verilen ilk emir “İKRA”= “OKU” ise Yaratanın ilk emrini yerine getiriyor muyuz, sorusu gündeme gelir…
Okuyanlar Kur’an’ı ne kadar anlayarak okuyor?
İşte işin püf noktası burada…
Anlaşılmadan okunana Kur’an…
Çünkü Türkçe mealle okunmuyor, okutulmuyor…
Neden okutulmuyor?
“Araplaşmak”…
İncili her Alman Almanca, her Amerikalı da İngilizce okuyup anladığı için dindardırlar ve dinlerini yürekten ve bilerek uyguluyor ve savunuyorlar; yada tersini hakkıyla yapıyorlar...
Peki, Türkiye’de neden Kur’an Türkçe mealle öğretilmiyor ya da okunmuyor?
Din adamı görevini üstlenenleri kast etmiyorum, normal vatandaşlardan bahis ediyorum…
Bu sorunun cevabını herkes kendi hesabına verebilir…
**
İlk inen kutsal ayettir “OKU” emri…
Emrin devamında “Yaradan Rabbinin adıyla oku” ifadesi vardır…
Kutsal kitabımızın ilk ayeti, yani Allahın ilk emri…
Resule verilen ilk emir, dolayısıyla tüm insanlığa da verilen emirdir…
Aynı zamanda Resule gelen ilk vahiy...
Neden ilk emir “oku” ile başladı dersiniz?
Çünkü Yaratan önce bilgiyle işe başlanmasını istiyor...
Bilgisiz ve bilimsiz insanların oluşturduğu toplum her zaman bataklıkta çırpınan olur…
Nitekim Âdemi “ilk insan” olarak yarattığı zaman da (bu konu da tartışmalıdır; gerçekten ilk insan Âdem miydi? Ayrıca yazılacaktır.) ona meleklerin secde etmelerini istemesindeki gerekçe, Âdem’in bilgiyle yüklü ya da yüklendirilmiş olmasındandır.
Bu ince noktayı iyi anlamak ve fark etmek gerekiyor…
Diğer bir husus ise; insanın algılama merkezi olarak beyin gücünün kullanımı ve bilginin algılanmasını sağlamak…
Ve en önemli mesajı Yaratanın; insanları aklını kullanma uyarısını vermek istemesidir. Çünkü bilgiyi algılayan beyindir, o bilgiyi kullanan akıldır, saklayıp gerektiğinde hatırlayan ve hatırlatan zihindir, pratiğe uygulamayı sağlayan zekâdır…
Tüm bunlar iç içe olan ve birinin diğerinden ayrılamadığı, ayırt edilemediği, belli anatomik ve fizyolojik sınırları tam anlamıyla çizilemeyen değerler bütünüdür.
Yaradan onun için bu algılamaya hitap edecek bir kaynağı gösteriyor, okumak ve anlamak…
**
Okumak yetmez, anlamak ve kıyaslamak gerek…
Sentez gerek, analiz gerek…
Papağan gibi ezberletilerek okunan her metin sadece beyni uyuşturur…
Bilgi değil, çünkü bilmek önce anlamak sonra da kavramak demek, kavranmadığına göre, anlaşılmadığına göre kavranması beklenemez…
Oku-oku döner aynı şeyi oku yani “okuma hamallığı” yapmış olur…
Okuyan beyin, gören gözdür…
Göz beynin uzantısıdır…
Gözlerin aklin devamı olduğunu söyleyen varsayımları kabul etmem…
Göz her şeyi görür, fakat ona anlam veren, anlamlandıran beyindir…
Evrene yönelik pek çok bilgi şifresini içinde barındıran ve Kutsal kitapta insanlara okumaları için Resul aracılığıyla yollayan Yaratan insanın gözle okumasını, beyniyle anlayıp değerlendirmesini, gönlüyle tasdik etmesini ister…
Böyle hassas beyin ve kalbe sahip olan, aklını kullanan kulun görevi önem kazanıyor…
Birey olarak bu görevi, yani ‘Yaratanın verdiği ilk emri ne kadar yerine getiriyoruz’ sorusuna çok olumlu cevapların verilecek olduğunu sanmıyorum…
Birey olarak herkes bu soruyu önce kendisine sormalıdır…
Ne zaman ki bu sorunun yanıtını olumlu yanıtlarsak; o zaman Kur’an’ın yazdığını de yüreğimizde hisseder, beynimizde değerlendirir, beyazlara dökülmüş harflerin dansıyla yüreklere ses veren cümleler halinde ürüne dönüştürürüz; yetmez bu bilgiyle beynimizde insanlık için nasıl yararlı işler yapacağımızı düşünmüş oluruz...
**
“OKU” emri Yaratanın Resulüne verdiği ilk emir olduğuna göre; bizler fert olarak bu ilk emre, dolayısıyla Allahın emrine ve Resulün sünnetine ne kadar uyuyoruz?
Birazcık öz eleştiri yapalım; bakınız etrafınıza kaç kişi ne kadar ve neyi okuyor?
Allahın verdiği ilk emir unutuluyor, uyulmuyor ona, ama kişilerin sakalının şekline, sarığının rengine, cüppenin tipine bakılarak kişinin Müslümanlık derecesi tayin ediliyor. İslam bu şekilcilikle temsil ediliyor…
Okumayan beyin, hurafeye inanacağı için de zihnini, aklını, dimağını sınırlıyor.
Beyin gücü ya dedikodu ya renkli medya ya da sınırlı gazete sayfalarla kısıtlanıyor, okumayan beyin dimağına ihanet ediyor demektir!
Okuyan beyin bir merkez görevini üstlenir, vücudun tüm organlarını bu esasa göre yönlendirir… Dolayısıyla bedenin tüm organları, okuyucu olur beyinle birlikte!
Bu, müthiş bir varsayımdır…
**
Beden bir bütündür; ayrı görevler yüklenmiş farklı elemanlardan oluşmuş olsa da her bir parça bir bütünün öğeleridir… Her organ kendi başına bir bütünün temsilcisi olarak algılama yapar, diğer bir ifade ile tek organ bütün beden için, bütün beden tek organ içindir.
Tüm organlar bir anlamda kendi başına sadece kendi bütünlüğünü oluşturur.
Nasıl ki el ya da kol eksik kullanıldığı zaman gelişmiyorsa, beyin de bilgi için yükleme yapmazsa körelir zaman içinde…
Yetersiz olan beyin, aslında yeterince kullanıma açık olmadığı için yetersizdir, bu devam ederse zamanla körelir! Yüklendiği görev dolayısıyla ürettiği enerji ve onu üretmek için ihtiyacı olan gıdayla beslenmesi beyni farklı kılar…
O nedenle beyin, en hızlı körelen organdır, sonuçta kullanılmayan beyin düşünmeyen beyindir, düşünmeyen beyin ise ölü demektir!