Her gün kim bilir kaç kadın görüyorum...
Sokakta, vapurda,okulda, kuaförde, orda, burda...
Çevremde gördüğüm kadınlardan bazılarının bir takım özelliklerini seçtim.
Bunlara, dizilerdeki, filmlerdeki, romanlardaki kadınların
hoşuma giden özelliklerini ekledim.
Gözlerimi kapadım, Osmanlı zamanından kalma,hani şu afet-i devran
denen kadınları düşündüm.
O nasıl bir cazibedir ki, peçelerin ardından bile erkekleri aşık eder.
Bir Fransız kadınının zarafetini düşündüm.
Sonra bir İspanyol kadınının ateşini ve
bir Türk köylü kızının tazeliğini.
Kadının güle benzemesi gerektiğine
karar verdim sonunda.
Kadının hası güle benzer.
Rengiyle, kokusuyla, dikeniyle.
Açın televizyonu,
bir tane gül görüyor musunuz?
Kadının hası...
Kadının hası yumuşak başlı olmaz, ama ağırbaşlı ve sıcak olur.
Ağırbaşlılıktan kastım, sıkıcılık değil elbet.
Şımarıklığın da hakkını verir.
Ağırbaşlı tebessümleri olur bir de.
Kadın yüzü dediğin mahkeme duvarına benzemeyecek.
Bu tebessümler sevgidir.
Yumuşacık bir sevgi olur kadın yüreğinde.
Kim olursa olsun, ne yaşamış olursa olsun.
Erkeğini dizine yatırıp saçlarını okşamayı bilir gerçek bir kadın.
Kadının hası nerede, nasıl davranacağını bilir…
İnsanların içinde kapris yapmaz, hır çıkarmaz; ama gerçek bir
Osmanlı kadını gibi,adabıyla, raconuyla istediğini alır.
Dırdır etmez.
Çok konuşup, baskı yapıp erkeği bezdirmez.
Yüz göz olmaz kadının hası.
Bazen öyle bir bakar ki, hele bir de bazen öyle bir susar ki,
bin tümceye bedeldir bu bakmalarla susmalar.
Bu kadın üzülmeyi de bilir, ağlamayı da,kızmayı da.
Ama üzmemek lazım, ayrıca kızdırmaya da gelmez.
Gerçek bir kadın ezik durmaz.
Kambur yürümez, dimdik durur.
Kendine saygısı, güveni vardır.
Erkeğine can yoldaşı olur,destek olur, onu dinlemeyi bilir.
Bazen utangaç olur, bazen ürkek.
Soğuktan ya da yalnızlıktan korkabilir kadın.
Aptal olmaz gerçek bir kadın.
Bön bön bakmaz adamların suratına.
Hülyalı bakışları da olsa, zihni uyanık olur.
Hüznü, gökten deli deli yağan yağmur gibi olur, saçlarından akar.
Neşesi ise öyle renkli, öyle dağınık; saçları savrulur.
Kahkahaları vardır bu kadının, çın çın eder odaların
Sesi güzel olur kadının, biraz buğulu...
Arada bir pencereye yaslar başını,sokağa dalıp gider, bir şarkı söyler.
Olgunluğuyla şaşırtır erkeği.
Bazen de öyle çocuk olur, öyle sağlam saçmalar ki,
yine, yine şaşırtır onu.
Sıkmaz kadın,
bunaltmaz, yaşa yaşa bitmez.
Huzur verir varlığıyla.
İçmesini de bilir kadının hası.
Bazı akşamlar anason kokulu tüter sofrasının sıcağı.
İçli bir türkü dinler bazen, üşür, sırtına hırkasını alır.
Konuşurken insanın yüzüne bakar kadın.
Kibirli olmaz.
Kültürsüz olmaz. Bomboş olmaz kafası.
Dünyanın, ülkenin olaylarını bilir,anlar,
söyleyecek sözü vardır.
Kişiliklidir. Beceriklidir.
Tırnağı kırılınca üzülür, üzülür işte,
profesör de olsa, sultan da olsa,
boksör de olsa üzülür.
Gerçek bir kadın hiçbir zaman reklam panolarındaki kızlara benzemez.
Etini teşhir etmez. Fosforlu bir taş gibiliği yoktur onun, loş bir cazibesi vardır.
Albenisi metrelerce öteden çarpar adamı.
Ne kadar örtüneceğini, ne kadar açılacağını, yerine ve zamanına görebilir.
Gerçek bir kadın Paris podyumlarında yürüyen,
17. yüzyılın vebalı kadınları gibi mankenlere benzemez.
Uzun saçları vardır kadının.
Yumuşak olur, güzel kokar.
Kadının hası saçlarını ne zaman toplayacağını, ne zaman salacağını bilir.
Kadına yaraşmaz soğukluk.
Gerçek bir kadın göbek atmayı, gerdan kırmayı, iyi becerir;
ama öyle her yerde masaların üstüne çıkıp oynamaz.
Havasında oldu mu, bir oynadı mı, herkes onu izler.
Kadın korunmayı sever, ama korunmaya muhtaç olmaz.
Erkekler korumayı severler, ama yine de güçsüz, zavallı kadınlardan hoşlanmazlar.
Güçlü kadından ise çekinirler, ona yanaşamazlar.
Kadının hası bu dengeyi kurmayı bilir;
gücünü erkeğin gözüne gözüne sokmaz.
Has kadına naz da yakışır, kapris de.
Öyle tatlı, öyle kıvamlı naz eder ki,
onun nazını erkek zevkle çeker.
Gerçek bir kadın şiir gibi olur,
mey gibi olur,
ömür gibi olur.
Can DÜNDAR