Boş ver be yaşı başı!
Gönlün ne kadar şık sen ondan haber ver?..
Şöyle atıp koyu grileri-siyahları sabahtan,
Sarı bir kaşkol atabiliyor musun boynuna
Hem ona geçmezse kime geçer sözün ?..
Büyü büyü….
Bak ellerin ayakların kocaman,
Aklında maşallah yerinde,
E ne diye tutarsın yüreğine uçmasın diye.
Akıllı ol yüreğin gelir peşinden,
Boş ver yaşı başı,
Aşk var mı aşk, sen ondan haber ver?
Takılmışsın yüzündeki gözündeki çizgilere.
O çizgilerin yüreğine neler kazıdığını düşün,
Atmak mı istiyorsun kendini bir dereye soğuk bir kış günü.
Öl gitsin…
Parayı pulu savurup,
Bir balıkçı köyünde balık tutmak mıdır istediğin,
Savrul gitsin…
Boş ver be yaşı başı,
Kim tutar seni kim,
Kendi yüreğinden başka kim?..
Aklını da al öyle git,
İster bir duvara, ister bir odaya,
ister kıra bayıra vur da git.
Dert etme ellerini,
onlar da gelir seninle bırakmadıkça birine.
O biri de gelir gerçekten istediğin oysa,
Seveceksen ve öleceksen uğruna…
Yaşa be,
yaşa da öyle git,
gideceksen toprağa.
Yaş 70’e gelse bile,
hayat daha bitmemiş,
Sen mi biteceksin?
Çekeceksen bile bayrağı,
Yaşadım ulan.
dibine kadar diyemiyecek misin?
CAN YÜCEL
FARK ETMELI INSAN
Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen...
Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli.
Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli.
Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli.
Henüz bebekken 'Dünya benim!' dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, ölürken de aynı avuçların 'her şeyi bırakıp gidiyorum işte!' dercesine apaçık kaldığını fark etmeli.
Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli.
Baskın yeteneğini fark etmeli sonra.
Azraillin her an sürpriz yapabileceğini,nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan.
Hayvanların yolda , kaldırımda , çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli.
Yaratılmışların en güzeli oldu ğunu fark etmeli ve ona göre yaşamalı.
Gülün hemen dibindeki dikeni dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli.
Evinde kedi, köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli.
Eşine 'seni çok seviyorum!' demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli.
Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli. Nereden geldiğini bilmeli.
Zenginliğin ve bereketin sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli.
Annesinden doğarken tertemiz teslim aldığı gırtlağını ve aşırı beslenme yüzünden sarkan göbeğini fark etmeli, fark etmeliyiz çok geç olmadan.....
Ömür dediğin üç gündür,dün geldi geçti yarın meçhuldür...
O halde ömür dediğin bir gündür,o da bugündür....
(Can Yücel)
Yerin seni cektigi kadar agirsin
Kanatlarin cirpindigi kadar hafif..
Kalbinin attigi kadar canlisin,
Gözlerinin uzagi gordugu kadar genc...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kotu..
Ne renk olursa olsun kasin gozun
Karsindakinin gordugudur rengin..
Yasadiklarini kar sayma,
Yasadigin kadar yakinsin sonuna..
Ne kadar yasarsan yasa
Sevdigin kadardir omrun..
Gulebildigin kadar mutlusun
Uzulme, bil ki agladigin kadar guleceksin
Sakin bitti sanma herseyi..
Sevdigin kadar sevileceksin
Gunesin doguşundadir doganin sana verdigi deger
Ve karsindakine deger verdigin kadar insansin
Bir gun yalan soyleyeceksen eger
Birak karsindaki sana guvendigi kadar inansin
Ay isigindadir sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldigin kadar ona yakinsin
Unutma, yagmurun yagdigi kadar islaksin
Gunesin seni isittigi kadar sicak
Kendini yalniz hissettigin kadar guclu
Kendini guzel hissettigin kadar guzelsin
Iste budur hayat!
Iste budur yaşamak, bunu hatirladigin kadar yasarsin..
Bunu unuttugunda, aldigin her nefes kadar usursun
Ve karsindakini unuttugun kadar cabuk unutulursun
Cicek, sulandigi kadar guzeldir
Kuslar, otebildigi kadar sevimli
Bebek, agladigi kadar bebektir
Ve herseyi ogrendigin kadar bilirsin,
Bunu da ogren..
Sevdigin kadar sevilirsin.
Can YUCEL
SAĞLIK OLSUN
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama
Yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin..
Pencerini aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin...
Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart,
Çek kızarmış ekmek kokusunu içine,
Bak güzelim kahvaltının keyfine.
Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis,
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin..
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile..
Sonra koş git işine, dünden, önceki günden,
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla,
Ohhh şöyle bir hafifle
Bir güzel kahve ısmarla kendine,
seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de
Hiç işin olmasada öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa...
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak
Çiçek görürsen kokla ,köpek görürsen okşa ,
çocuk görürsen yanağından makas al.
Sonra,şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı,
sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı,
hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara
Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor..
Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak,
yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları, bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada
Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil,
vazife yapar gibi hiç değil,
Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi,
eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..
Gece evinde, dostların olsun
Sohbetin yemeğin, kahkahan olsun..
Arkadaşım
hayat bu daha ne olsun?
Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Can Yücel
SENİNLE YAŞLANMAK
İSTİYORUM
Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğu kadar dostlarının,
Dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap
Ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
Böylece yaşamalıyız işte
Sonra çocuğumuz olmalı
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı
Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken,
Her şey yaşanmış bir hayatımız olmalı
Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden
Mutlu da olsa, kötü de olsa yaşadığımız günler
Bizim günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce aklar, ya da gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp, gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan,
Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip,
Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip, benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Ben “ Bey” demeliyim sana, sen de “Hanım”.
Öyle sevmelisin ki beni
Bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimizi sevmenin gururu olmalı “ Her şey de”
Can YÜCEL
ANLADIM
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
Kendimi bulduğumda anladım...
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış.
Kendi yolumu çizdiğimde anladım…
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil.
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım...
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış.
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...
Acı doruğa ulaştığında; gözyaşı gelmezmiş gözlerden.
Neden hiç ağlamadığını anladım…
Ağlayanı güldürebilmek,
ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş.
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım...
Bir insanı herhangi biri kırabilir,
ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş.
Çok acıttığında anladım...
Fakat, hakedermiş sevilen
onun için dökülen her damla gözyaşını.
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terkettiğinde anladım...
Yalan söylememek değil,
gerçeği gizlememekmiş marifet.
Yüreğini elime koyduğunda anladım...
“Sana ihtiyacım var, gel !” diyebilmekmiş güçlü olmak.
Sana “Git” dediğimde anladım...
Biri sana “Git” dediğinde,
“Kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek.
Git dediklerinde, gittiğimde anladım...
Sana sevgim, şımarık bir çocukmuş,
her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan.
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...
Özür dilemek değil,
“Affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım...
Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış.
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım...
Ölürcesine isteyen, beklemez,
sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi.
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım...
Sevgi emekmiş
Emek ise vazgeçmeyecek kadar
Ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş...
Can Yücel
SONSÖZ
Dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm
Değdi yorgunluğuma
Bi ölüm kaldıydı onu da gördüm
Beni pişman etmedi doğduğuma
Hayat Tersten Yaşanmalıydı
Yaşamın en tatsız tarafı
sona eriş şeklidir.Şüphesiz ki
yaşamı
tersten yaşamak daha güzel, hatta
mükemmel olurdu. Nasıl mı ?
Camide
uyanıyorsunuz. Bir tahta
sandık içerisinde, herkes
karşınızda saf durmuş,
iyiliğinize dua ediyor ve tüm
haklar
helal edilmiş vaziyette. Tabuttan
doğruluyorsunuz, yaşlı, olgun ve
ağırbaşlı
olarak.Torunlar hepsi hazır. Arabanıza
kurulup
evinize gidiyorsunuz. Doğar
doğmaz devlet size maaş
bağlıyor, aylık
veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz. Ne
güzel,
hazir maaş, hazır ev.... Altmışlı
yaşlara kadar her şey
garanti,
huzur içinde
yaşıyorsunuz. Sağlığınız gittikçe
düzeliyor,
kaslar güçleniyor,
kuvvetleniyorsunuz. Bir gün çalışmak
istiyorsunuz
ve ise ilk başladığınız gün size
hoşgeldin hediyesi olarak bir plaket
ve
altın kol saati veriyor patronunuz..
ve Genel Müdürlük veya bunun gibi
yüksek bir makamdan
tecrübeli bir insan olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karşınızda elpençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden
hareketler de başlıyor. Gittikçe zayıflıyor
forma giriyorsunuz. Diğer hormonal
aktiviteler artıyor, fevkalade.....
Aman ne güzel günler başlıyor... Derken
birgün patron size artık
Üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor. Bu arada
Babanız ortaya çıkmış,
"fazla çalıştın" diyor "artık eve dön,
işi bırak, okumaya başla,
harçlığın benden olsun..." Keyfe bakar mısınız ?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor.
Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
Partiler, diskotekler......Derken
anne ve babanız sizi götürüp getirmeye
başlıyor,
araba kullanma derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da
alıyorlar, "evde otur,
keyfine bak, oyuncaklarınla oyna"
diyorlar...
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman
zaman altınızı bile temizliyorlar,hatta
bu durum alışkanlık yaratıyor
ve hiç tuvalet kullanmamaya
başlıyorsunuz.
Derken Anneniz bir gün size süt verme
kararini aliyor ve baska bir keyifli
dönem basliyor.Mama artık her yerde, her an
ve en taze şeklinde hazır. Bir gün
karanlık ılık ve sıcak bir ortama
giriyorsunuz.
Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok,
bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız
bir ortamda
yaşıyorsunuz.Küçülüyor,
küçülüyor, ufacık bir hücre
halini alıyorsunuz. Ve günün birinde
müthiş bir olayla hayatınız
bitiyor....
CAN YÜCEL
DAVET ...
"şunları bir araya toplayayım.
Bir güzel muhabbet edelim" diye düşündüm.
Mutfak işinden de anlarım.
Donattım sofrayı.
Bayağı uğraştım.
Hepsinin, ayrı ayrı ne
yemekten, ne içmekten
hoşlandığını iyi bilirim.
Bayağı da para gitti.
Birinin yediğini öbürü yemez.
Ötekinin içtiğini beriki içmez.
Dört kişilik sofra kurdum.
Mumları da yaktım.
Bak hepsi, Erick Satie severdi.
Hatırladım.
Müziği de ayarladım.
Geldiler.
20 yaşında ben,
35 yaşımda ben,
40 yaşımda ben ve
bugünkü ben dördümüz.
Birden yirmi yaşımı, otuz beş yaşımın karşısına oturttum.
Kırk yaşımın karşısına da, ben geçtim.
Yirmi yaşım, otuz beş yaşımı tutucu buldu.
Kırk yaşım ikisinin de salak olduğunu söyledi.
Yatıştırayım dedim.
"Sen karışma moruk" dediler. Büyük hır çıktı.
Komşular alttan üstten duvarlara vurdular.
Yirmi yaşım kırk yaşıma bardak attı.
Evin de içine ettiler.
Bende kabahat.
Ne çağırıyorsun tanımadığın adamları evine ...
CAN YÜCEL
TAM ZAMANINDA YAŞAMAK
Yemek de boş içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.
Bisikletinin gidonunu
Tam zamanında çevirmelisin
Düşmemek için.
Tam zamanında frene basmalı,
Tam zamanında yola koyulmalısın.
Tam zamanında okşamalısın başını
O üzüm gözlü çocuğun,
Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına,
Tam ağlamak üzereyken.
Tam zamanında koymalısın elini omzuna
En sevdiğin dostunun babası öldüğünde.
Tam zamanında tutmalısın düşerken
Üç yaşındaki sehpaya tutunan çocuk.
Tam zamanında acımalı yüreğin
Afyon'da Hasan Ağabey' in evi yıkılınca başına
Evsiz kalınca çoluk çocuk
Ki, uzatasın elini bir parça.
Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.
Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında öğretmelisin oğluna
Gerekiyorsa yumruk atmayı
Tam burnunun üstüne
Tiksinmeden pisliğinden,
Yukarı mahallenin sümüklü bebesi
Misketlerini zorla almaya çalışırsa.
Tam zamanında bağırmalısın
Acıyınca bir yerin.
Tam zamanında gülmelisin
Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın
Yola çıkacaksan ertesi gün
Ve arabayı kullanan sensen
Sana emanetse çoluk çocuk
Ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi
Son kadeh bozacaksa seni
Ve üzeceksen birilerini
Ertesi gün hatırlamayacaksan.
Tam zamanında ayrılmalısın misafirliklerden.
Tam zamanında konuşmalı
Tam zamanında şarkı söylemeli
Tam zamanında susmalısın.
Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.
Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında âşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.
Tam zamanında toplamalısın oltanı
Belki de seni şampiyon yapacak
En büyük balığı kaçırmadan.
Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.
Haydi, şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI...
Can YÜCEL