KORKU KÜLTÜRÜ
Her dönemin, makul sınırları olmaksızın yaygınlaşmış belli başlı korkuları vardır. Varoluşsal kökenlere sahip, doğal korkulardan değil; dış kaynakların etkisiyle oluşan, ancak yoğun biçimde içselleştirilmiş korkulardan söz ediyoruz. Korku çok güçlü bir duygudur; kişiyi kıskıvrak yakalar. Üstelik bulaşıcıdır; kolayca yayılır. Özellikle pek kendinden emin gözüken, "yetkili" kişi ya da kurumlarca, adeta bir kaideymişçesine sunulduğunda ve medya tarafından defalarca işlendiğinde, korku tohumları kolaylıkla zihnimize ekilir ve bizi etkisi altına alır. Gerçek şu ki bir "korku kültürü"nde yaşıyoruz. Korku, bilinçli olarak üretiliyor ve kullanılıyor. Ne için mi? Birilerini motive etmek ya da bastırmak, etkilemek ve kontrol etmek için. Bireysel ve toplumsal yaşam, korku üzerinden, korkuyu üretenlerin ya da pekiştirenlerin çıkarları doğrultusunda yönetiliyor.
Güç sahibi olanlar korku unsurlarını kullanıyor. Güç sahibi olmak isteyenler de öyle. Politika, korkudan besleniyor. Pazarlama, reklam korkudan faydalanıyor. Sigortacılığı belirtmeye hacet mi var?.. Uzun lafın kısası, "korku ticareti" aldı başını gidiyor. "Korku ticareti" kavramı, belli çıkarlar sağlamak amacıyla korku ve endişe yaratıcı, güvenilir olmayan, çarpıtılmış veya abartılmış bilgilerin yayılması ve hedef kitleye ulaşması sürecini ifade ediyor.
Kavram yeni olabilir; ancak korku ticareti, psikolojik bir silah olarak tarih boyunca kullanılmış. Ne yazık ki oldukça da etkili bir araç. Sistematik bir şekilde korku unsurlarına dair mesajlara maruz bırakıldığımızda duygusal kaynaklarımız zorlanıyor. Korkunun abartılmış ya da çarpıtılmış olabileceği aklımızdan geçse bile tehlike olasılığı ağır basıyor ve güvenliğimizden endişe duyabiliyoruz. Herhangi bir haber kanalını açmamız korkmamız için yeterli olabiliyor.
Korku ticaretiyle biraz olsun baş edebilmenin belki de tek yolu, bir bilgiyi doğru olarak kabul etmeden önce sorgulamak, araştırmak ve sonrasında değerlendirmek. Ancak bu, öncellikle sorgulayıcı olmayı gerektiriyor ve epey de çaba istiyor. Dürüst olalım; bahsettiklerimiz, hem birçok kişi hem de birçok toplum için oldukça yabancı. Tabii, korkunun, rasyonalitenin kısıtlı miktarda erişebildiği bir duygusal reaksiyon olduğu da muhakkak.
Korku ticareti var; çünkü bizler korku ticaretine yatkın varlıklarız. Galeyana gelmemiz çok kolay. Galeyana geldikten sonra yatışmamız, ikna olmamız ise bir o kadar zor. Teknolojik gelişmeler doğrultusunda, bugün, doğru veya kurgu, bilgiye erişim ve haberleşme çok daha hızlı ve giderek de hızlanıyor. Buna ek olarak, bilgi alışverişinin gerçekleştiği alan da artık çok daha kalabalık; interneti kullanan her birey, bilginin üretilmesinde, erişilmesinde ve yayılmasında rol oynuyor. Dolayısıyla çok daha fazla veriyle ve üstelik sürekli olarak kuşatılmış durumdayız. Deneyimlediğimiz, bundan birkaç yıl öncesine kıyasla dahi çok daha karmaşık bir iletişim süreci.
Korku kültürü ve korku ticareti olguları ile ilişkilendirecek olursak, bu kompleks iletişim süreci, bir yandan herhangi bir konuda, niteliği farklı bilgilere ulaşılmasını mümkün kılarken, bir yandan da kalabalıklığı ve sürekliliğiyle korku unsuruna dair mesaj bombardımanına katkıda bulunuyor. Çeşitliliğe rağmen ana akım görüşlerle karşıt görüşler aynı oranda yansıma bulmadığından yeterince sorgulayıcı olmayan kişiler için korkuyu pekiştirme riskini de taşıyor. Korku, gerçek tehditler karşısında duyulduğunda, fizyolojik kökenleri olan, adaptif bir reaksiyon ve hayati değere sahip. Ancak, dış kaynakların manipülasyonuyla, korku ticareti üzerinden edindiğimiz korkular için tabii ki aynısı geçerli değil. Bu korkular, bazen öylesine gerçekdışı, bazense abartılmış veya çarpıtılmış ki, kişiye yarardan çok zararı dokunuyor.
Korku ticaretiyle aktarılan ve ruhsallığımızda serbestçe gezinen yersiz korkuların çok önemli bir olumsuz etkisi, sağlığımıza zarar vermesi. Korkunun çok güçlü bir duygu olduğunu söylemiştik; gücü ve yarattığı stres, hem psikolojik hem de ciddi fiziksel hastalıklara sebep olabiliyor. Çok önemli bir diğer olumsuz etkisi ise işlevselliği bozacak şekilde dikkat dağıtıcı olması. Kişi zihinsel enerjisini yanlış yerlere veya gereksiz ölçüde yatırıyor ve esas ilgilenmesi gereken meselelerle yeterince ilgilenemeyebiliyor.
Aynısı toplumsal düzeyde de geçerli. Dikkat edin; ne zaman bir ülkede işler karışır, birileri korku unsurlarını kullanarak bambaşka bir gündem yaratır, ilgi, ayrı bir meseleye kayar. Arada, tam da istendiği üzere, önceliği olan mesele, geçici bile olsa, eskisi gibi yer tutmaz. Tabii ki dış kaynakların dikkatimize sunduğu gerçek tehditler de var. Aksini söylemek aşırı kuşkuculuk olur. Ancak ne kadarının gerçek, ne kadarının üretim olduğu epeyce şaibeli.
Kaynak: Boyd, D. (2012). The power of fear in networked publics. SXSW. Texas, ABD. Gilman, S. (2009). Spinning fear. Family Therapy, 8(1), 15-16.
Yazan : Emre Konuk