HAYAT BU
Hayat;
“Bir yaşam öyküsüne katlanılamayacak kadar” uzun, bir gülümseyişe, bir kıpırdanışa, bir dokunuşa vakit ayıramayacak kadar kısa.
Hayat;
Gerçekleri sırtlayıp taşıyamayacak kadar ağır, bir kuşun kanadına konup ta ona bile hissettirmeden uçabilecek kadar hafif.
Hayat;
Her anını dibine kadar yaşamaya çalışmak için nefes nefese koşturmayı göze alacak kadar dolu,
bütün yaşadıklarının sadece bir hayal olduklarını hissettirecek kadar boş.
Hayat;
Koskoca ömürde “bir yalnız gün daha nasıl geçecek, şu saatler nasıl bitecek” diye şikayet edebilecek kadar muamma, göz açıp kapayıncaya kadar geçen sürede nihayete erebilecek kadar da basit.
Hayat;
Kendini oluşturan her büyüyü, her cazibeyi, her rengi, yürekleri hoplatacak, kanlarımızı kaynatacak kadar parlak ve güzel, gözlerimizi acılarla, hüzünlerle, ayrılıklarla, ölümlerle buluşturduğumuzda, sadece 2 renk; gri ve siyah.
Hayat;
Her anını tuallere, yazılara, şiirlere, gösterilere döküp sergileyebileceğin kadar sanat,
tek bir uyanışta, görevinin tek bir oyundan ibaret tek bir rol olduğunu fark edebileceğin kadar da kısır ve monoton.
Hayat;
Senin tek bir “evet”inle başkalarına bölüştürüp sunabileceğin, nefes alıp verişlerinle “paylaştırabileceğin” kadar hayret verici ve cömert, tek bir “hayır”ınla her şeyi mahvedebileceğin, yok edebileceğin kadar da cimri ve densiz.
Hayat;
Gerçek yaşam öykülerine katlanabilecek gücü bulup, bulaştırıp daha da büyüğünü oluşturabilecek kadar heybetli ve zor, her şeyden vazgeçip “yaşama veda etmeyi isteyecek” kadar da güçsüz ve zayıf.
Hayat;
Sevmeyi bilecek, bilmiyorsa öğrenecek, tadacak, sunacak, paylaşacak ve böyle sevgilerle bütün sevgileri çoğaltabilecek kadar anlamlı, nefreti seçip, sıçratmak, sıçrattıkça da o pisliğe bulaşacak kadar anlamsız.
Hayat;
Gerçek yaşam öykülerine katlanmaya değecek kadar “Yaşanmaya değer,
Hayat;
Onu kısaltmanın haksızlık olduğunu anlatacak kadar öğretici,
bir daha bulunmayacak, yaşanmayacak kadar “tek”.
Hayat
Sadece senin dilediğin kadar uzun,
sadece senin dilediğin kadar kısa,