BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Atatürk, Türk Gençliği ve Spor Tarihimiz
 

ATATÜRK,  TÜRK GENÇLİĞİ VE SPOR TARİHİMİZ 

 

 Sn. Funda Kalacıoğlunun PPT sunumundan alınmıştır.

“Dünyada ilk defa beden eğitimini mecburi kılan devlet adamı o oldu.

Yalnız kağıt üzerinde ve nutuklarda değil, bunu bilfiil yerine getirdi.

Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi.

Halkevlerinin spor kollarını bizzat denetledi ve onun döneminde Türkiye’de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı…”

(-Atatürk’ün ölümünün ardından, o zamanlar dünyanın en güçlü günlük spor gazetesi olarak kabul edilen Fransız “L’Auto” gazetesinin, Atatürk’ün spora verdiği büyük önemi uzun uzun öven makalesinden-)

 

Atatürk, gelişmiş çağdaş ülkeler düzeyine ulaşılabilmesi için genç kuşağın ruhen, fikren, ahlaken, ilmen ve bedenen iyi yetiştirilmesi gerektiğine inanan, büyük bir devlet adamıdır.

Bu nedenle gençliğin beden eğitimi ve spor faaliyetlerine, spor ve sporcuya büyük önem verdiği bilinir.

Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş faaliyetlerinden daha önceleri de bu konuda çalışmalarda bulunmuştur.

 

Mustafa Kemal’in Türk sporu ve gençliğin bedensel eğitimi konusundaki ilk çalışmasını, izcilikte görmekteyiz.

1915 yılında, ‘Genç Osmanlı Dernekleri Genel Müfettişliği’ ne atanan Miralay Mustafa Kemal, bir rapor hazırlayarak zamanın hükümetine sunmuştur.

Bu raporunda üzerinde durduğu ana noktalar şunlardır:

 

•Yeni neslin fikri ve bedeni eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır.

•Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir.

•Beden eğitimi okullarda programlı olmalıdır.

•Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır. 

•Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır.

•Beden eğitimi ders saatleri arttırılmalıdır.

•Yeni neslin fikri ve bedeni eğitimi için genç dernekleri ve izcilik ele alınmalıdır.

•Gençler 12 yaşından itibaren esaslar dahilinde yetiştirilmelidir.

•Beden eğitimi okullarda programlı olmalıdır.

•Spor kulüplerinde sağlığın korunması, spor fizyolojisi ele alınmalıdır.

•Spor kulüp başkanları siyasetin dışında kalmalıdır.

•Beden eğitimi ders saatleri arttırılmalıdır.

 

***

 

Miralay Mustafa Kemal o günlerde, "Esas olan, bütün, her yaştaki Türkler için beden terbiyesini sağlamaktır" sözüyle sporda hedefin halkın sağlığı ve toplum sporu olduğunu işaret ederek günümüzde tüm toplumlarca benimsenen bir ideal olan "Herkes İçin Spor !" hedefini tespit etmiş ve zamanın görevlilerini bu konuda uyarmıştır.

 

TBMM’nin açılışından üç ay sonra, 18 Temmuz 1920 günü, Atatürk’ün emriyle ‘Muhafız Alayı’ adında bir spor kulübü kurulmuştur.

Bu birliğin başına getirilen Mülazım(teğmen) İsmail Hakkı Bey’in çalışmaları ve Atatürk’ün büyük desteğiyle, Muhafız Alayı, 1 Haziran 1923 günü ‘Muhafızgücü’ adıyla geniş kapsamlı bir spor kulübü haline getirilmiştir.

 

Muhafızgücü, Atatürk zamanında, spor alanlarındaki büyük başarılarıyla dikkati çekmeye başlamış, futbol, atletizm, binicilik, bisiklet, polo gibi spor dallarında büyük başarılar göstermiş, pek çok şampiyonluklar kazanmıştır. Futbol takımı 1924-25, 1925-26, 1926-27, 1927-28 ve 1928-29 sezonlarında Ankara Futbol Ligi şampiyonu, 1927 yılında 1924'teki ilk şampiyonadan sonra ikinci kez düzenlenen Türkiye Futbol Şampiyonası'nda da Türkiye şampiyonu olmuştur

 

Ve Türkiye'nin ilk resmi spor örgütü olan "Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı" 1922 yılında İstanbul'da kurulmuştur.

Cumhuriyet ilkelerine bağlı olarak kurulan bu ilk spor cemiyetinin ve federasyonlarının yöneticileri 1924 yılında, Atatürk'ün yarattığı demokratik ortamda seçimle belirlenmiştir.

Ve bu yöneticilerin de her federasyonun (Atletizm, Futbol, Güreş) yöneticilerini seçmeleriyle, demokratik spor örgütlenmelerinin temelleri atılmıştır.

İlk İdman Cemiyetleri'nin başkanlığına Ali Sami Yen, asbaşkanlıklara da Burhan Felek ve Ali Seyfi Beyler getirilmiştir.

 

Atatürk başkanlığındaki 16 Ocak 1923 tarihli Bakanlar Kurulu toplantısının 170 sayılı kararıyla, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı “Türk gençliğinin terakki ve tealisine hadim ve kayd-ı menfaatten tamamen azade olduğu ve her memlekette İdman Cemiyetleri’nin bu surette telakki edilerek her türlü himayeye mazhar bulundukları cihetle…” kaydı ile ‘Kamu Yararına Dernek’ olarak kabul edilmiş ve böylece ilk kez devlet, spora ve sporcuya destek olarak yardım elini uzatmıştır.

 

Ardından Yusuf Ziya Öniş başkanlığında yapılan toplantıda ilk Türk Futbol Federasyonu 'Futbol Heyet-i Müttehidesi' adıyla kurulmuştur.

FIFA'ya yapılan resmi başvurunun sonucunda da Türkiye 21 Mayıs 1923 tarihinde FIFA'nın 26. üyesi olmuştur.

FIFA üyesi Türkiye, ‘ilk milli maç’ını Cumhuriyetin ilanından üç gün önce oynamıştır.

26 Ekim 1923 tarihinde İstanbul Taksim Stadı'nda Romanya'yla oynanan bu maç 2-2 sonuçlanmıştır.

 

Benzer şekilde 1924 Paris Olimpiyatları'nda Çekoslovakya'yla oynanan ve 5-2 kaybedilen maç ise kayıtlara Milli Takım'ın ‘yurt dışındaki ilk maçı’ olarak geçmiştir.

Bu Olimpiyatlara katılışımız, Ata’nın Türkiye’ye uygulanmakta olan Olimpiyat ambargosunu kaldırtmayı başarmasıyla mümkün olabilmiştir.

Şöyle ki; Türkiye daha önce katıldığı 1912 ve 1916 Olimpiyatlarda, sporcuları yarışmasına rağmen devlet statüsünde değerlendirilmemiştir.

 

1920′de kişisel başvurularımız savaş suçlusu olarak boykot edilmişse de, Atatürk’ün ısrarı üzerine, Lozan görüşmelerinde hem boykot kaldırılmış, hem de Türkiye’nin ilk kez devlet statüsünde katılması kabul edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşını kaybeden Almanya ve İtalya gibi ülkeler, kendilerine dayatılan her türlü anlaşmaya imza atmak zorunda kalırlarken, savaşı kaybeden ülkeler grubunda yer almasına rağmen Türkiye, antlaşma için şart koşan ve önerileri kabul edilen tek ülke olmuştur.

 

Yeni Türk Devleti'nin bütün kaynak ve olanak yetersizliklerine rağmen, 1924 Paris Olimpiyatları‘na katılma kararı alınmış, 16 Ocak 1924 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulunun Kararnamesinde Atatürk’ün direktifiyle, 1924 Olimpiyat Oyunları hazırlıkları için 17 bin lira, Türkiye İdman Cemiyetleri emrine verilmiştir.

O devirde 1700 altın lira karşılığı çok önemli bir tutar olarak tahsis edilen bu bedel, Yeni Türkiye Cumhuriyeti devleti için gerçekten büyük bir fedakarlık sayılmalıyken, ilave olarak 1924 yılı bütçesine, spor için Atatürk'ün talimatıyla 50.000 TL ödenek konulmuştur.

 

Henüz 7 aylık genç Türkiye Cumhuriyeti, 1924 Paris Olimpiyat Oyunları ile bu en büyük spor organizasyonunda ilk kez temsil edilmiştir. Böylece Türk sporcuları, atletizm, eskrim, futbol ve güreş dallarında dünyanın en seçkin sporcularıyla yarışmak ve dünya sporunu yakından görüp tanımak fırsatını buldular. 3 atlet, 3 bisikletçi, bir eskrimci, 4 güreşçi ve 19 futbolcu ile gidilen Paris’te Türk sporcular başarılı olamadılar. Olimpiyata katılan sporcuların Avrupa’da dolaşıp görgülerini arttırma imkanı sağlandı. Yurda dönüşlerinde olimpiyat oyunlarında

kazanmışlarcasına itibar gördüler.

 

Ayrıca, Ata’nın emriyle Milli Takım'ı 1924 Paris Olimpiyatları'na hazırlaması için İskoçya’dan Billy Hunter getirtilmiştir. Hunter, Türk futbolculara çağdaş futbolu tanıtan ve sistemli bir şekilde çalıştıran ilk teknik adam olarak Türk futbol tarihine geçmiştir.

25 Mayıs 1924'te oynanan Paris Olimpiyatları birinci tur futbol maçı olan Çekoslovakya maçı Türkiye'nin yurtdışında oynadığı ilk resmi maç olmuştur. 5.000 kişinin izlediği maçın skoru 5-2’dir.

Bir ay sonra Türkiye, Kuzey Avrupa turnesine çıkıp 4 maç yapmış, bunların 3'ünden galibiyetle ayrılmıştır.

 

1924 yılında FIFA'nın isteğiyle Sovyetler Birliği-Türkiye maçını Hamdi Emin Çap'ın yönetmesi ile de bir Türk hakemi ilk kez bir milli maçta görev yapmıştır.

İlk kez hakem ve antrenör kursu açılması da yine bu döneme rastlamış, ilk deplasmanlı lig kapsamındaki Milli Küme maçları da yine bu dönemde tertip edilmiştir.

 

“Atatürk, Türk sporunun ilk öğreticilerinin yetiştirilmesi konusuna da öncelik vererek,

Beden Eğitimi öğretmeni yetiştirecek okul tesis edilmeden önce Çapa Muallim Mektebi’nde bir kurs açtırmış ve başına da Avrupa’da beden eğitimi öğrenimi yapmış bulunan Selim Sırrı Bey (Tarcan) getirilmiştir.

Bu arada bayan beden eğitimi öğretmeni yetiştirmek üzere de İsveç’ten iki bayan öğretim üyesi getirtilmiş, bunlar da Çapa Muallim Mektebi’ndeki özel kurslarda görev alarak

kız öğrencileri yetiştirmişlerdir.

 

Atatürk bu konunun üzerinde büyük bir titizlikle durduğundan bunu da yeterli görmemiş, öğretmen adayları arasında dokuz aylık kursta başarı gösterenler ihtisasta bulunmak üzere Avrupa’ya gönderilmiştir.

Atatürk bu kurslara subayların da katılmalarını özellikle istediğinden, kursa katılıp başarı sağlayan subaylar da askeri okullarda modern beden eğitiminin ilk tatbikatçıları olabilmeleri için Avrupa’ya ihtisas eğitimine yollandılar.

 

8 Ocak 1925 tarihli “Vatan” gazetesinin birinci sayfasında “Avrupa’ya Tahsile Gidecek Gençlerimiz” başlığı altında yayınlanan bir haberin sadeleştirilmiş hali şöyledir:

“Maarif Vekaleti tarafından muallimlik tahsil edilmek üzere birkaç gencin Avrupa’ya gönderilmesinin kararlaştırıldığını yazmıştık.

Yapılan müsabaka imtihanında muvaffak olan gençlere dün yollukları verilmiştir. Bunlar üç güne kadar Avrupa’nın muhtelif şehirlerine gideceklerdir.

Bu gençlerden Vildan Aşir (Savaşır) ve Suad Hayri (Ürgüplü) Beyler Beden Eğitimi tahsili için İsveç Stokholm’deki Kraliyet Yüksek Beden Eğitimi Enstitüsüne; Ulvi Cemal (Erkin) ve Cezmi Rıfkı Beyler Musiki tahsili için Paris’e, Sadi (Irmak) Bey Tabii Bilimler tahsili için Berlin’e, Muhiddin Sebati ve Refik Bey’ler de Resim tahsili için Paris’e gideceklerdir.”


(Bu gençlerden Sadi Irmak ve Suad Hayri Ürgüplü daha sonra tarafsız Başbakan olarak devlet

hizmetinde bulunan kişiler olacaklardır; Vildan Aşir Savaşır da uzun yıllar Beden Terbiyesi Genel

Müdürlüğü yapacaktır)

 

18 Ağustos 1923 tarihli hükümet programında kurulması öngörülen “Terbiye-i Bedeniyye Darülmuallilmini” (Beden Eğitimi Öğretmen Okulu) çok geçmeden kurulup 1927-1928 öğretim yılında Pedagojik Şubesi de açılarak “Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü” adı altında Ankara’da hizmete girmiştir.

Enstitüsü”nün beden eğitimi bölümü için Almanya’dan getirtilen uzman öğretmen Kurt Dainas, Enstitünün Beden Eğitimi bölümünü faaliyete geçirmiştir.

Bu sırada ihtisas için Avrupa’ya gönderilmiş bulunan asker ve sivil beden eğitimi öğretmenleri de yurda döndüklerinde, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Beden Eğitimi öğretim kadrosu oluşmuştur.

 

"Ata en iyi binen yalnız Türk erkekleri değildir. Türk kadını da bu işi çok iyi bilir" diyen Atatürk'ün desteklediği sporlardan biri de ata binmektir.

Türkiye’de atçılığı ve yarışçılığı teşvik amacıyla kurulan “Yarış Islah Encümeni” de Atatürk’ün büyük desteğini görmüştür.

Ünlü İtalyan mimarı Viotti Violli tarafından yapılan modern “Ankara Hipodromu” da Atatürk’ün emir ve direktifleriyle inşa edilmiştir.

Avrupa parkurlarında "Atatürk'ün Süvarileri" adıyla nam salan Cevat Kula, Saim Polatkan, Cevat Gürkan ve Eyüp Öncü adlı dört subay binicimizden oluşan Türk ekibi uluslararası başarılar kazanmıştır.

 

Atatürk’ün Hipodroma gelerek at yarışlarını izlemesi ülkemizde yarışçılığın gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır.

Türk yarışçılık dünyasının en önemli klasik koşusu halini almış bulunan ve Ata’nın adı verilen “Gazi Koşusu” 1927 yılından bu yana Türk yarışçılığına renk katmaktadır.

Yarış dünyamızın en büyük klasiği olan Gazi Koşusu’nun armağanı, Atatürk’ün at üzerindeki gümüş heykelidir.

Ünlü heykeltıraş Şadi Çalık’ın eseri olan bu heykel 1970 yılından beri “Gazi Koşusu” galiplerine verilmektedir.

 

Atatürk Osmanlı Genç Dernekleri Başmüfettişi iken önerdiği ancak yaşama geçirilemeyen projelerini, çıkardığı “Köy Yasası” ile devreye sokmuştur.

1924 yılında yayınlanan Köy Yasası, köylerde "nişan alma, cirit, atıcılık, güreş" gibi köy oyunlarını özendirici hükümlere yer vermiştir.

Genç Türkiye Cumhuriyetinin köylere tesis yapmaya mali gücü yetmese de güreşlerin yapılması zorunlu kılınmıştır.

 

"Benim en sevdiğim spor güreştir" diyen Atatürk tarihimiz boyunca Ata sporumuz güreşe en büyük desteği veren devlet adamımızdır.

Türkiye Güreş Federasyonu, 1922 yılında, Cumhuriyet'in ilanından önce oluşturulan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı bünyesinde kurulmuş ve 1923 yılında FILA (Federation İnternationale de Lutte Amateur)'ya üye olmuştur.

1924 Paris Olimpiyat Oyunları, Türk güreşçileri için uluslararası alandaki ilk ciddi deneyim olmuştur. Bu olimpiyatlara katılan takımımızı hazırlayan Raol Peter adındaki Macar antrenör

Türkiye'deki minder güreşinin kurucusu olmuştur.

(Atatürk’ün kendi himayesinde Ankara’da da güreşler yapılması için Çocuk Esirgeme Kurumunu görevlendirdiği de bilinir.)

 

1932 yılında güreşçilerimiz ilk kez Balkan Şampiyonası'na katılmış, 5 altın ve 2 gümüş madalya kazanarak takım halinde de birinciliği elde etmişlerdir.

Türk spor tarihinde 27 olimpiyat altın madalyasının sahibi Güreşimiz, ilk olimpiyat altın madalyamızı 1936 Berlin olimpiyatlarında 61 Kg da Yaşar Erkan ile kazanmıştır.

"Serbest ve Grekoromen güreşçilerin müsabakalarını izledim. Benim bu husustaki kanaatim, serbest güreşin bizim bünyemize daha yatkın olduğudur. Bunun üzerine ısrarla çalışın,

göreceksiniz bir gün gelecek şampiyonluklar birbirini kovalayacaktır.“

Atatürk'ün vermiş olduğu bu direktif ile serbest güreşe ağırlık verilmiş ve 1951-1954-1957-1966-1994 yılları olmak üzere tam beş kez Dünya şampiyonu olunmuştur.

 

Mustafa Kemal, Türk havacılığının gelişmesini, güçlendirilmesini sağlamak amacıyla, ‘Türk Tayyare Cemiyeti’ni kurmuş (16 Şubat 1925), Kuruluşun adı, harf devriminden sonra, Türk Hava Kurumu (THK) olarak değiştirilmiştir.

Üstü açık ve tek pırpır uçakla Atlas Okyanusu'nu geçerek rekor kırmak isteyen ABD'li iki pilotun sponsor aradığını öğrenen Atatürk’ün, ülkenin tanıtımı için pilotlara maddi destek sağlayarak uçuş rotasını New York'tan İstanbul'a çevirttiği bilinir.

Russel Boardman ve John L. Polando New York’tan havalanıp, 8 bin 65 kilometreyi, 49 Saat 08 dakikada uçarak Yeşilköy Hava Alanı’na indiler. (1 Ağustos 1931) Atatürk pilotları Yalova' da kabul edip altın madalyayla ödüllendirirken, bu olay Dünya basınında da geniş yer bulmuş, Boardman ve Polando, Başkan Hoover tarafından Beyaz Saray’a davet edilip, ‘Distinguished Flying Cross’ madalyasıyla ödüllendirilmiştir.

 

İnsanlığın yakın bir gelecekte uzaya açılacağını, aya ve gezegenlere yolculuk yapacağını söyleyen Atatürk, Türk havacılığının gelişimine özel bir önem vermiştir.

3 Mayıs 1935 günü kurulan "Türkkuşu" Atatürk’ün Türk havacılığına en büyük armağanıdır.

Türkkuşu, gençlerimize uçuşu, planör kullanmayı, paraşütle atlamayı, kısacası havacılıkla ilgili her şeyi bilimsel bir şekilde, en iyi öğretmenlerden, deneyler yaparak öğretmek üzere kurulmuş ilk sivil havacılık okuludur. Sabiha Gökçen, Atatürk’ün desteğiyle Türkkuşu’nda eğitim gören ilk Türk Kadın Pilotumuzdur.

 

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Atatürk’ün Türk sporunun gelişmesine verdiği önem nedeniyle bisiklet dalında da İstanbul, Ankara ile Konya’da sporcu sayısı hızla artmıştır.

1923'te İdman Cemiyetleri İttifakı'nın kurulmasından sonra oluşturulan ve aynı yıl FIAC (Uluslararası Çiftekercilik Birliği) üyeliğine kabul edilen Bisiklet Federasyonu, bisiklet sporunun tüm ülke çapında gelişmesinde önemli rol oynamıştır.

Bisikletteki ilk milli karşılaşma, 1927'de Taksim Stadı pistinde Bulgaristan ile yapılmıştır. Daha sonra Milli Takım'ımız 1928 Amsterdam Olimpiyatları'na katılmıştır.

1928 Olimpiyatları sonrası "Ege Turu "adıyla düzenlenen tur, Türkiye'nin ilk uzun etaplı turudur. Daha sonra 1938'de İstanbul- Edirne-İstanbul Etabı düzenlenmiş, bu etap 1939, 1941 ve 1942 'de tekrarlanmıştır.

 

1930 yılında çıkarılan Belediye Yasası, belediyelere "çocuk bahçeleri, spor alanları, yerel ihtiyaçlara uygun stadyumlar yapmak ve işletmek“ gibi yükümlülükler getirmiştir.

Ardından 1932 yılında Atatürk'ün talimatıyla kurulan halkevlerinin yapması gereken çalışmalar arasına spor da eklenmiştir.

"Halkevleri Teşkilatının Umumi Esasları"ndan spor ve beden hareketleri, gençlik terbiyesinin ve milli terbiyenin vazgeçilemeyecek aslı ve mühim bir bölümüdür " diyen Atatürk, sporu kitle hareketinin de ötesinde bir "milli hareket" olarak düşünmüştür. Spor, sadece heveskârların işi olmaktan çıkarılmış, halkın tamamının sporla ilgilenmesine çalışılmıştır.

 

Bu şubeler vasıtasıyla senenin belirli günlerinde atletizm ve spor bayramları düzenlenmiş, federe olmayan amatör spor kulüpleri halkevleri himayesine alınmış, bölgesel ligler oluşturulmuş, başarılı kulüplere hediyeler verilmiştir.

Bazı halkevlerinde spor salonları yapılmış, bazıları ise bir stadyumun işletmesini üstlenmiş, buralarda ihtisas sahibi öğretmenlerin kontrolünde toplu sportif etkinlikler yapılmıştır.

Mahallî şartlara uygun spor faaliyetleri, ata sporu olarak bilinen güreş turnuvaları, çeşitli jimnastik hareketleri, boks, eskrim, judo, basketbol, voleybol, avcılık, bisiklet yarışları, toplu kültür-fizik hareketleri halkevinde rağbet gören sporlar arasındadır.

 

1932 yılında kurulan Halk Evleri, Halk oyunlarımız açısından da önemlidir. Halk evlerinin kurulmasıyla halk oyunlarımızın belli bir disipline alınmış ve teorik çalışmalara başlanmıştır.

Atatürk bu konuda özel çalışmalar yapmış olan Beden eğitimi öğretmeni Selim Sırrı Tarcan'ı Zeybek oyunlarını yaymakla görevlendirilmiştir. Eylül 1935’de Atatürk'ün huzurunda, "Beylerbeyi Balkan Festivali" yapılmıştır. Bu festival Türkiye'de düzenlenen ilk uluslararası halk oyunları festivalidir. Festivale yurdun dört bir yanından gelen halk oyunları toplulukları ile Balkan ülkelerinden gelen (Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan) halk oyunları toplulukları katılmıştır. 1936 yılında 2. Balkan Festivali yapılmıştır.

 

Büyük Atatürk, Türk’ün ata yadigarı sporlarından biri olan okçuluğa karşı da büyük ilgi göstermiştir. Bir zamanlar Türk’ün şanına şan katan bu sporun yeniden ihyası yolunda ilk emir ve direktifler Atatürk’ten gelmiştir. Atatürk’ün emir ve direktifleriyle “Milli sporumuz okçuluğun canlandırılması, gelişmesi ve eski şöhretine yeniden sahip olabilmesi” amacıyla ilk adım, 1937 yılında atılmıştır. Beyoğlu Halkevi’nin bünyesi içinde kurulan “Ok Spor Kurumu”, tertiplediği okçuluk yarışmalarıyla bu yolda önemli girişimlerde bulunurken, gençlerden de büyük ilgi görmüştür. Kızlı erkekli 30 kadar genç okçuyla çalışan kulüp, Ata’nın ölümünün ardından gereken ilgiyi görmeyerek 1939 da kapanmıştır.

 

Atatürk’ün bilfiil yaptığı üç spor olduğu bilinir. İlki, askerlik hayatında başladığı ve ömrünün son yıllarına kadar fırsat buldukça sürdürdüğü biniciliktir. Diğer ikisi ise İstanbul’da geçirdiği yaz tatillerinde devamlı olarak uğraştığı yüzme ve zaman zaman da kürek sporlarıdır.

Denizciliğin önemini sürekli olarak vurgulayan Atatürk, bu konuda da çalışmalar yapmıştır.

Florya plajında denizde mayo ile çekilmiş fotoğraflarını gazetelerde yayınlatarak halkımızı denizden yararlanmaya çağıran ilk insan toplumumuzda Atatürk olmuştur.

 

Kabotaj hakkının(gemi işletme hakkı) tam olarak uygulanmaya konulması, 1 Temmuz 1926 tarihinde çıkarılan Kabotaj Kanunu ile gerçekleşmiş, bu kanunla Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı sadece Türk gemilerine verilerek Türkiye’nin denizlerinde tam bağımsızlığı

sağlanmıştır. Her yıl Kabotaj ve Denizcilik Bayramı olarak kutlanmaya başlanan 1 Temmuz günü, resmi törenlerin ardından, deniz taşıtları geçit resmi düzenlemekte, yüzme, yelken,

kürek ve yağlı direkte yürüme gibi yarışmalar yapılmaktadır. Atatürk’ün bu ve benzeri deniz yarışlarını sürekli olarak izlediği, bazen konukları arasında yabancı devlet adamlarının

da bulunduğu bilinir.

 

Atatürk, 1936 yılında Fenerbahçe ve çevresindeki gezinti ve tetkikleri sırasında, Fenerbahçe Burnu’nun Kalamış Koyu’na bakan kıyılarını deniz sporları açısından pek beğenmiş ve buradaki köhne mendireğin derhal onarılması, Fenerbahçe kıyılarının, gençliğin deniz sporlarıyla uğraşacağı bir merkez haline getirilmesi yolunda ilgililere direktifler vermiştir.

Bu kıyıda bugün, İstanbul Yelken Kulübü, Fenerbahçe Spor Kulübü ve Galatasaray Spor Kulübü’nün deniz sporları tesisleri bulunmaktadır.

 

Atatürk’ün Türk sporuna kazandırdığı en önemli unsurlardan biri de, kadın sporculardır. Türk kadını, Atatürk’ün devrimleri ve kesin direktifleriyle Türk sporunun içindeki yerini almış, sporcuların kızları, kız kardeşleri ve hatta eşleriyle başlayan bu girişimler, kısa zamanda geniş kitlelere yayılmıştır.

Atletizm ve tenisle, spor alanlarında görülmeye başlayan Türk kızları, daha sonra kürek, eskrim ve yüzme dallarında da kendilerini göstermeye başladılar.

Olimpiyat Oyunlarında, ilk kez 1928 yılında piste çıkan Dünya kadınlarından daha önde olarak, Türk kadını 1926 yılında Ömer Rasim Koşalay’ın girişimleri ve çalışmalarıyla ilk kez atletizm pistlerinde görünmüştür.

Türkiye’de bayan sporunda açılımı atletizmden sonra kürek sporu takip etti. Şerefnur, Vecihe, Leyla, Melahat ve Kamran hanımlar Türkiye’nin ilk bayan kürekçileri olarak tarihe geçtiler.

 

Dünya tarihinde bir ilk olarak 1929’da Yüksek Mühendis Mektebi öğrencisi Sabiha Fırat, Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı’nın kadrosunda yer alarak resmi maçlarda ter döktü.

Vecihe (Taşçı), Mediha (Bayar), Adriyel (Sadak) ve Hidayet (Karacan), 1927’den itibaren Fenerbahçe’nin beton zeminli kortlarında raket salladılar.

İlk bayan tenisçilerimiz Leyla Asım Turgut ve Cavidan Elberger, Sovyetler Birliği’nde Rus rakibeleriyle yarıştıklarında yıl 1933 idi.

Berlin Olimpiyatlarında iki kızımız Suat Fetgeri Aşeni (Tarı) ile Halet Çambel eskrimde ülkemizi temsil eden ilk bayan sporcularımız oldular (1936).

Yüzmede Leyla Asım Turgut, Cavidan Erbelger, Nazlı Tlabar, Nüzhet, Lola, Vecihe, Süheyla, uzun mesafeci Beykozlu Eva ve tramplen atlayıcı Perihan hanımlar,

Türkiye’nin ilk bayan yüzücüleri oldular.

 

Atatürk'ün direktifleriyle hazırlanan ve ülkemiz sporunu 48 yıl yönlendiren 3530 sayılı

"Beden Terbiyesi Kanunu" 29 Haziran 1938’da kabul edilmiştir.

Atatürk'ün hastalığı nedeniyle, TBMM'nin 1 Kasım 1938'deki açılışında Başbakan Celal Bayar tarafından okunan nutkunda spor için söylediği son sözleri şöyledir:

 

"Her çeşit spor faaliyetlerini, Türk gençliğinin milli terbiyesinin ana unsurlarından saymak lazımdır.

Bu işte hükümetin şimdiye kadar olduğundan çok daha ciddi ve dikkatli davranması, Türk gençliğinin spor bakımından da milli heyecan içinde itina ile yetiştirilmesi önemli tutulmalıdır.

Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Yüksek Kurultayın kabul ettiği Beden Terbiyesi Kanunu'nun tatbikine geçildiğini görmekle memnunum."

 

Milli mücadeleye başlamak, Misak-ı Milli'yi ilan etmek ve Kuvayı Milliye'yi kurmak amacıyla, Samsun'da Anadolu topraklarına ayak bastığı 19 Mayıs 1919 günü, Atatürk tarafından 1936 yılında ilk kez kutlanarak "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak gençliğe armağan edilmiş, TBMM'nin 20 Haziran 1938 tarih ve 3466 sayılı kararı ile de resmi bayram olarak ilan edilmiştir.

 

*Sn. Funda Kalacıoğlunun PPT sunumundan alınmıştır.


 
  Bugün 1481084 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol