Şanslı veya şanssız biri oluşumuzu kendimiz belirliyorsak…
Frane Selak, 1962 yılında bir trene bindi ve raydan çıkan trenin birkaç vagonu nehre düştü. Suda tam 17 kişi boğuldu. Selak bu kazayı kolunun kırılmasıyla atlattı. 1963 yılında bir uçağa bindi ve uçak havadayken kapısı açıldı ve tam 20 kişi aşağı düştü. Bunlardan biri de Frane Selak’tı. 19 kişi hayatını kaybetti, selak ise, saman yığınlarının üzerine düşerek bu kazadan kurtuldu. 1966 yılında bindiği otobüs nehre uçtu ve 4 kişi öldü, Selak, bunu da birkaç sıyrıkla atlattı. 1970 yılında kendi arabasıyla giderken motor alev aldı ve kendini dışarı zor attı. 1973 yılında abrasında olan patlamada saçlarının bir bölümü yandı. 1995’te Zagrep’te otobüs çarptı ve yaralı olarak kurtuldu. 1996 yılında kamyonla çarpışarak otomobiliyle uçuruma yuvarlandı. Ancak arabadan çıkarak bir ağacın üstüne düştü. Otomobili ise, yandı. 2003 yılında piyangodan 1,3 trilyonluk ikramiye kazandı…..
Frane Selak kimilerine göre, başına bunca felaket geldiği için çok şanssız, kimilerine göre ise her seferinde kurtulmayı başardığı için dünyanın en şanslı kişisi. Bunun cevabı kime göre ne olursa olsun asıl soru şu: Şans nedir? Kimler şanslıdır? Ya da acaba şans psikoloji ile belirlenen bir şey midir?
Araştırma başlar…
İşte bunun cevabını arayan profesör Richard, araştırması için gazeteye bir ilan verdi ve kendilerini her zaman şanslı ya da her zaman şanssız hisseden kişilerin kendisiyle temasa geçmesini istedi. Yüzlerce kişi başvuru yaptı ve profesör onları incelemeye koyuldu. Basit bir deney yaptı ve tüm katılımcıların eline birer gazete verdi. Onlardan tek isteği gazetede kaç fotoğraf olduğunu söylemeleriydi. Gazetenin ortalarına bir yere ise şu yazıyı yazdı: ‘Deney görevlisine bunu gördüğünüzü söyleyin, 250 dolar kazanın’. Bu mesaj büyük puntolarla ve sayfanın yarısını kaplayacak şekilde yazılmıştı. Şanslı kişiler bu notu hemen fark ederken, şanssız olanlar fark edemediler. Çünkü, profesöre göre, onlar şanssız olduklarını düşündükleri için daha gergindiler. Bu endişeli ruh hali ise, beklenmeyeni fark etme yeteneğini azaltıyordu. Örneğin bir kız arkadaş edinmek için gittikleri partilerde, iyi arkadaşlık kurabilme ihtimalini kaçırıyorlardı. Şanslı insanlar ise daha açık ve rahatlardı. Dolayısıyla sadece ne aradıklarını değil, bunun dışındakileri de görüyorlardı.
Şanssızlığı şansa çevirmek…
Araştırma sonucu şuydu, şanslı insanlar 4 ilke ile şanslarını yaratıyordu. Şans fırsatlarını yaratma ve fark etme konusunda beceriklidirler. Sezgilerini dinleyerek şanslı kararlar verebilirler. Olumlu beklentiler sayesinde doğru çıkan tahminlerde bulunurlar. Şanssızlığı şansa dönüştüren esnek bir yaklaşım benimserler.
‘Mış’ gibi davranın
Profesör Richard, araştırmasına bir grup gönüllüden bir ay boyunca çok şanslı bir insan gibi düşünüp davranmalarına yardımcı olacak egzersizler yapmalarını isteyerek devam etti. Bu egzersizler şans fırsatlarını fark etmelerini, sezgilerini dinlemelerini ve şanslı olmayı ummaları konusunda yardımcı olan egzersizlerdi. Gönüllüler 1 ay sonra döndüklerinde sonuçlar ilginçti. Bu kişilerin tam %80’i artık şanslıydı. Çünkü daha rahat ve esnek olmuşlardı, bir şeye odaklanmak yerine farklı unsurları görüyorlardı ve en önemlisi onlar artık şanslıydı…
Sonuç olarak…
O halde Richard’ın araştırmalarına göre, düşünce ve davranışlar şansı etkiliyordu. Sonuç olarak şans faktörünü 4 temel ipucu oluşturuyordu. Şanslı olmayı kim istemez. İste o 4 unsur:
1-İçsel sezgilerinizi dinleyin, normalde doğru çıkarlar.
2-Yeni deneyimlere ve normal rutininizi bozmaya açık olun.
3-Her gün birkaç dakikanızı iyi giden şeyleri hatırlayarak geçirin.
4-Önemli bir toplantı yada telefon görüşmesi öncesinde kendinizi şanslı olarak hayal edin.
Şans çoğu zaman doğru çıkan bir tahmindir.