BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  BOP Nedir?
 

Nedir BOP?
 
Şudur:  

Bunun Osmanlıcası şudur:
SEVR 
 
Yıl: 2003
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condoleezza Rice:
"BOP içinde yer alan 22 ülkede rejimler ve sınırlar değiştirilecek."
(Ağustos 2003-Washington Post)
 
Yıl: 2006
ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice:
"Yeni bir Ortadoğu kurmanın zamanı geldi."
(Temmuz 2006, Lübnan)
 
Yıl 2006:
Emekli Albay Ralph Peters:
"Ortadoğu'da istikrarsızlıkların en önemli nedeni, Avrupalıların gelişigüzel çizdikleri sınırlardır... Azınlıkların durumu gözetilerek yeni sınırlar çizilmeli... Türkiye, Suriye, İran ve Irak'ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerek... Türkiye'nin doğusunun işgal edilmiş bir bölge olarak görülmesi gerekiyor." diyor ve sunumuna yukarıdaki haritayı ekliyor.
(Temmuz 2006, Amerikan Silahlı Kuvvetler Dergisi -Armed Forces Journal-AFJ)
 
Yıl 2008:
Atlantic dergisinde (Ocak-Şubat sayısı) bir makale:
"After Iraq / Irak'tan sonra"
Ve aynı harita: http://www.theatlantic.com/doc/200801/goldberg-mideast 
 
 
Türkiye'nin Başbakanı, ABD'nin BOP görevlisi TAYYİP ERDOĞAN: "BEN BOP EŞBAŞKANIYIM... DİYARBAKIR BOP'UN MERKEZİ OLACAK..."
 
Yıl: 2004
Tayyip Erdoğan:
Türkiye'nin Ortadoğu'da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesinin Eşbaşkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz biz. (!!!!!!??????)
 
Tayyip Erdoğan:
Diyarbakır'a çok farklı bakıyorum. Yani Diyarbakır istiyorum ki... şu anda... yani Amerika'nın da hani düşündüğü... Büyük Ortadoğu Projesi var ya... Genişletilmiş Ortadoğu... yani bu proje içerisinde Diyarbakır bir yıldız olabilir... bir merkez olabilir... Bunu başarmamız lazım.
 
(Ulusal Kanal-TV, 14 Şubat 2004; görüntüler için linkler: 1. http://www.youtube.com/watch?v=feWNvbXrz3s 2. http://www.youtube.com/watch?v=6oSfiOnFvQo 3. http://www.youtube.com/watch?v=19ePFuDFBFQ)
 
 
*
 
ÖZGÜR BELUCİSTAN
BOP'a bugünlerde GOP (Genişletilmiş Ortadoğu Projesi) de denilmektedir. Çünkü sadece Ortadoğu değil, İran, Afganistan, Pakistan sınırları da değiştirilmek istenmektedir.
Aralık ayında Benazir Butto'nun öldürülmesinin bu haritanın o tarafıyla yakın ilgisi var. ABD'nin o taraftaki hedefi kendisine tam bağımlı Özgür Belucistan devletidir. 
   
Yıl: 2003
 
AKP'NİN KURULUŞ AMACI: BOP...
AKP'nin kuruluş amacı BOP'tur. Abdullah Gül'ün Colin Powel ile yaptığı gizli anlaşmanın ayrıntıları aşağıdadır.
 
GİZLİ ANLAŞMA
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün 3 Nisan 2003 tarihinde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel ile yaptığı gizli anlaşmanın maddeleri kısaca şöyle:
 
1. Türk askeri Irak'ın kuzeyinden çekilecektir.
2. Sınır ötesi harekatlara son verilecektir.
3. Yurtiçinde PKK'ya askeri harekat için ABD'den izin alınacaktır.
4. TSK, PKK/KADEK'e karşı ABD askeri makamlarına bilgi vermeden ve izin almadan harekat yaparsa, ABD hükümeti, "Kürt halkına karşı şiddet kullanıldığı ve soykırım uygulandığı" çerçevesi içinde uyarıda bulunma hakkını kullanabilecektir.
5. ABD'nin İran ve Ortadoğu'ya yapacağı askeri harekatlarına aktif destek verilecek ve katılım sağlanacaktır.
6. Türk ordusunun asker ve silah gücünde indirim yapılacaktır.
7. Irak'ın kuzeyinde kurulan kukla devlet Türkiye tarafından resmen tanınacaktır.
8. PKK/KADEK mensuplarına geniş kapsamlı af çıkarılacaktır.
9. PKK/KADEK yasallaştırılacaktır.
10. Belediyelere özerklik verilecektir.
11. Dört yıl içinde aşamalı olarak federasyona geçilecektir.
12. Kıbrıs'ta Denktaş devre dışı bırakılacak ve Anan planı küçük değişikliklerle uygulanacaktır.
13. Ege'de Yunanistan'ın taleplerine esnek tutum takınılacaktır.
14. Ermenistan'a yönelik kısıtlamalar kaldırılacaktır.
(Avrasya TV; link: http://www.youtube.com/watch?v=gXeMQTZ42cM) 
   
Tarih: 24 Mayıs 2003
Yer: Dışişleri Bakanlığı, Balgat/Ankara
 
Tayyip Erdoğan'ın Çankaya adayı Abdullah Gül, Vatan Gazetesinden Sedat Sertoğlu'na demeç veriyor...
 
Abdullah Gül bir ay önce Colin Powel ile yaptığı görüşmeyi Sedat Sertoğlu'na anlatıyor:
-Ben bu gezileri yapmadan önce şimdi senin oturduğun koltukta (tam burada Gül eliyle koltuğa vuruyor) ABD Dışişleri Bakanı Powel oturuyordu. Onunla 2 sayfalık 9 maddelik bir plan üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki! Powel Suriye'ye giderken de benimle konuştu.  Gizli olan bir sürü gelişme var. 
  
 
Abdullah Gül 17 Temmuz 2003 günü Filistin Dışişleri Bakanı Nebil Şaat'la görüşürken ABD ziyaretini açıklamaya çalıştı. Gül orada da Powel ile yaptığı gizli mutabakatın ayrıntılarını şu sözlerle aktardı:
-Tezkerenin reddinden sonra Powel'ın Türkiye'ye yaptığı ziyarette bölgede yapılması gerekenleri beraber kararlaştırdık.
 
İşte Gül'ün Powel ile yaptığı gizli mutabakatın maddeleri:
(Yukarıdaki maddeler ayrıntılarıyla veriliyor.) (Ulusal Kanal-TV; görüntüler için linkler: http://www.youtube.com/watch?v=ClnLR2iIweo&NR=1 veya http://www.youtube.com/watch?v=ClnLR2iIweo) 
  
  
Bu aralar türbanla kafalar karıştırılırken anayasanın arka planda hazırlanan önemli ayrıntılarından biri de Türkiye'yi 25 bölgeye ayıran, yani parçalayan FEDERASYON sistemidir.
Ordumuzun sınır ötesi harekat yapabilmesi için ABD'nin ayağına gidip şartlı izin alabilen Tayyip'in başımıza öreceği çoraplar, başımıza geçirmek istediği türbandan da beter.
 
Irak'ı üçe bölen (Şii-Sünni-Kürt) ABD'nin BOP'u, Türkiye'yi de şimdiden üçe böldü (Atatürkçü | Laik - Şeriatçı | İslamcı - Etnik | Bölücü).
Hatta bunları bir kenardan izleyen Liberal | Özgürlükçü - Ülkücü | Milliyetçi - Ilımlı | Müslüman üçlüyü de dahil edersek Türkiye görülmemiş biçimde bölünmüş durumda diyebiliriz.
 
İşte bizi böyle BOP'tan adamlar yönetiyor sevgili dostlarım.
 
Ve dahası...
Hepimiz BOP çukurundayız!...   
 

 


 

Büyük Orta Doğu Projesi - Yeni Dünya Düzeni

 

 

Sadi SOMUNCUOĞLU

 

İslam coğrafyasında bulunan ülkelerin birçoğu keşmekeş içinde çabalamaktadır. Bu keşmekeşi, emperyalist güçlerin, daha açık ifadesiyle BOP’un eseri olarak görenler az değil. Gerçek de böyle mi, bunu tam olarak bilmiyoruz. Elimizde sağlam bilgi ve belgeler olmadan, hüküm vermemiz oldukça zor. Ancak dünya ölçeğinde baktığımızda, yaşanan zincirleme kanlı isyanların, neredeyse hepsinin İslam ülkelerinde zuhur ettiğini görüyoruz. Yine bu ülkeler, BOP çerçevesinde dönüştürülecek ülkeler arasında yer almaktadır.
Acaba bu bir tesadüf mü, yoksa ileri sürüldüğü gibi midir? Bu konuda kesin olarak konuşabilmek için biraz daha beklememiz gerekiyor.
Bu analiz, Tunus’tan başlayıp Suriye’ye kadar sıçrayan olaylar için geçerli olabilir. Ama mesela, 1960’ta iç savaşla Sudan’da, 1984’te bölücü PKK terörüyle Türkiye’de, 2003’te ABD-İngiliz işgaliyle Irak’ta meydana gelen kanlı olayları ve yaşanan bölünmeleri izah edebilir mi? Hayır.
Çünkü sayılan bu çatışmaların mahiyetini çok iyi biliyoruz; BOP çerçevesinde başlamış ve sürüp gitmektedir. Eş zamanlı ve tesanüt içinde yürüyen PKK bölücü terörü ve AB uyum yasaları adı altında yapılan düzenlemeler, BOP çerçevesinde ve ABD güdümünde gerçekleşmektedir. 
Stratejik müttefikimiz ABD’nin rolünü gösteren uygulamaların başında ise; işgalci ABD’nin, Irak’ı bölüp kuzeyde kukla bir “Kürdistan” kurması, PKK’ya rahatça barınacağı üs vermesi ve himayesi altına alarak, Türkiye’nin uluslar arası hukuktan doğan sıcak takip hakkına engel olması gelmektedir. 
Bu çerçevede BOP nedir, bu projeye bizimkiler nasıl bakıyor özetle hatırlayalım. 
Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı da kapsayan Büyük Orta Doğu Projesi, ABD’nin Fas, Moritanya, Orta Asya ve Moğolistan, Kafkasya ve Türkiye ile Arap Dünyası ve Somali’yi içine alan “İslam Coğrafyası” dönüşüm stratejisidir. Uzun bir vadede gerçekleştirilmeye göre planlanmıştır. ABD’nin, yeni-muhafazakârlar (neokonlar) denilen ekibinin 1997’de geliştirdiği ’Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin (PNAC) bir alt unsurudur. Aslında BOP, 1957’de belirlenen ve Eisenhower Doktrini olarak da bilinen “Orta Doğu’da Barış ve İstikrarı Koruma” planının devamından ibarettir. Bugün BOP çerçevesinde öne çıkan “Orta Doğu Serbest Ticaret Alanı” ve “Orta Doğu Ortaklık Girişimi destek programları” son yıllarda siyasi söylemlerde sıkça dile getirilmektedir.
Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün arasında imzalandığı söylenen Serbest Ticaret Antlaşmasının, (Gümrük Birliği’nde kaldığımız sürece uygulanması mümkün değildir) bütün bölgeye de yayılacağı vurgulanmaktadır. Siz bunlara, son aylarda kesin bir dille reddedilse de (bazı ülkelerin tepkisini gidermek için) İslam paydasında Neo Osmanlıyı ihya etmek söylemini de ilave edebilirsiniz. Zira BOP bunu öngörmektedir. Yine bizimkilerin ifadesine göre öncülüğümüzde İslam Dünyasında, (Nedense Türk Dünyası hariç) bütün Orta Doğu ülkeleri arasında büyük bir dayanışma ve işbirliği organizasyonu meydana gelecekmiş.
Fena bir rüya değil. Büyük düşünmek lazım (!) değil mi? BOP sayesinde, babamızın oğlunun bile bahşetmeyeceği bir dünya, bizim oluyor. Ne güzel.
Peki BOP bu himmeti (!) yapıyor da, karşılığında bizden bir şey istemiyor mu? İstiyor, ehemmiyetsiz küçük (!) bir şey istiyor. O da şu: Orta Doğu ülkeleriyle entegrasyona gidebilmek için iç yapımızı buna uygun hale getirmeniz lazım. Türkiye’nin, üniter (merkezi yönetim) ve milli (tek milletin devleti) yapısından, federasyon (çok merkezden yönetilen), çoğulcu (çok ortaklı) yapıya geçilmesi şart. Hani eko-politik diye bir kuruluşun açıkladığı gibi, dış yapıya göre, iç yapının yeniden düzenlenmesi.
Daha açık ifadesiyle, birkaç istisnanın dışında, bütün dünyaya, Selçuklu ve Osmanlı’ya uygun olarak kurulmuş olan milli devletimiz Türkiye Cumhuriyeti’ni tasfiye edecek, aynen Irak Federasyonu gibi olacağız.
İyi de, meşruiyetin ve gücün kaynağı olan bir millet, aşiret topluluklarına göre parçalara ayrılıp, her birine siyasi kimlik verilerek bunlar üzerine egemenlikler inşa edilirse, halimiz nice olur. Ortada meşruiyet ve güç-kudret kalır mı? Bu ucube rejim bizi Yugoslavya’ya döndürmez mi? 
 ABD Başkanı George Bush tarafından ilk defa Ağustos 1990’da açıklanan “Yeni Dünya Düzeni” bu değil mi? Milli devletleri aşiret ve şehir devletlerine kadar parçalamak, sonra da dünyayı yönetmek.

BOP İÇİN YENİ BİR DİN UYDURMUŞLAR!!!

 

 Mehmet Necati GÜNGÖR

 

 

  Bahai Dini

 

 

    İran'da Mirza Ali Muhammed Bab'ın uydurduğu bir dini akımdır.

Muhammed Bab, öldürüldükten sonra Babiler İran'ı terk ederek 1852

yılında Bağdat'a kaçarlar. Mirza Hüseyin Ali ve kardeşi Harun Yahya,

Bağdat'ta da Müslüman halkın hücumuna uğrayınca Osmanlı devleti

tarafından İstanbul'a gönderilir.

 

    İstanbul'da kaldığı dört aylık süre içerisinde peygamberlik

iddiasıyla Türk Milletinin tepkisini çeker ve Edirne'ye sürgüne

gönderilir...

 

    Edirne'de kaldıkları süre içerisinde yoğun propaganda faaliyetleri

ile Edirne'de birçok taraftar kazanırlar. İki kardeşin ikisi de

kendi-lerini peygamber ilan edip; gölgesinde yaşadıkları Abdülaziz

dahil pek çok hükümdara mektup yazarak peygamberliklerini tanımalarını

ve Bahai olmalarını talep ederler. Ve en sonunda padişah Abdülaziz'in

sabrını taşırırlar.

 

    Bu arada Harun Yahya ve Mirza Hüseyin Ali arasında peygamber-lik

çekişmesi başlar... Edirne'deki müritleri ikiye bölünür. Sultan

Abdülaziz bu gelişmeleri de görünce 12 Ağustos 1868'de Harun Yahya'yı

Kıbrıs'a, Mirza Ali'yi de Akka Kalesi'ne sürgüne gönderir...

 

    Abdülaziz'in fermanında; iki kardeş bir daha ne birbirleri ile ne

de yakınları da dahil halkla görüşmemeleri şartı ile, sürgüne

gönderilmişlerdi.

 

    Fethullah, Bahailerin sürgün hadisesini, sanki Hz. Muhammed'in

icretini anlatırmış gibi yorumlar. Mekke'den Medine'ye göçen

eygamberimizin yolculuğu kısa bir yolculuktur. Ancak burada

ethullah'ın anlattığı uzun ve meşakkatli yolculuk, Bahaullah'm ülke

"İke sürülmesinden başka bir şey değildir. Yitirilmiş Cennete Doğru

dlı kitabının 6. sayfasında Mukaddes Göç başlığıyla şöyle anlatıyor:

 

    (...) bir tarafta anne karnından çocukluğa, çocukluktan

delikanlılık ve olgunluğa, derken yaşlılık ve ölüme uğrayarak upuzun

bir sefere çıkmış gariplerden garip insan fertleri; diğer yanda,

elindeki meş'aleyle çağlara ışık saçan, açtığı nurlu yolda ölümsüzlüğe

hazırlayan, karamsarlığın hükmettiği aynı noktalarda, ümit

meşcerelikleri meydana getiren yüce rehber ve yüksek kametler, hep

birer yolcudurlar ve bütün hayat boyu göç edip dururlar. İnançları,

düşünceleri, davaları uğrunda bitip tükenme bilmeyen bir göç...

 

    Fethullah Gülen'e göre kutsal bir hicret olan Bahailerin sürgününü

er fırsatta anlatıyor: (Buhranlar Anaforunda İnsan, s. 11  Bilindiği

"zere Hz. Muhammed'i şayet anlatıyorsa Fethullah Hz. Muhammed'in ömrü

sürgünlerle geçmemiş sadece Mekke'den Medine'ye bir sefer zorunlu göç

etmiştir. Bu yüzden burada anlatılan Bahullah'ın oğullarının diyardan

diyara sürgün edilmeleridir.)

 

    19. asrın son çeyreğinde başlayıp günümüze kadar sürege-len

buhranlar zinciri, bilhassa en son halkasıyla, her şeyi, hatta bütün

mukaddes değerleri yutmaya hazırlanan korkunç bir girdap halini aldı.

 

    Burada 19. asrın son çeyreğinde başlayıp halen daha devam eden

areket Bahai hareketinden başka bir şey değildir.

 

    Abdülaziz'in fermanıyla birbirleriyle konuşmama kaydı ile sürgüne

gönderilen Bahaullah'a nasıl ağıt yakıyor. Bunu okuyan Müslümanlar da

bu adamın İslam tarihiyle alakasız bu ifadelerinin ne anlama geldiğini

çözemiyorlar...

 

    Bir başka defasında da seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi.

Hani o güne kadar, bir lahza kendisinden ayrıl-madığın kardeşinle

konuşmaktan... Savaş meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz

dize oturduğun kardeşin-le konuşmayacaktın. Emir, Ali bir divandan

çıkmıştı ve sen buna riayet etme kararında idin. Dübeşte olduğun o zat

aşkı-na, söyle bana! Şu benim bilebildiğim "Bilmiyorum" sözünden

başka, ona bir laf ettin mi? Değilse, o ne sadakat, o ne vefa ve o ne

irade! (Çağ ve Nesil, s. 12)

 

    Bahaullah, Akka'ya sürüldüğü zaman 52 yaşında idi. Orada dizanteri

hastalığından 1892 yılında öldü... Yerine, Abdülbaha namıyla oğlu

Abbas Efendi geçti. Abdülbaha 23 Mayıs 1844'de Tahran'da dünyaya

gelmişti. Babasının sürgünleri ve çalkantılı yaşamında hep yanında

olup, vefalı bir yardımcısıydı...

 

    1908 Meşrutiyet ilanına kadar Akka'da göz hapsinde tutuldu. 1910

yılında bütün dünyayı Bahailik dinine davet edecek üç yıllık uzun bir

yolculuğa çıktı. Mısır'ı, Avrupa'nın büyük şehirlerini, Amerika'yı

müritleri ile beraber şehir şehir dolaştı.

 

    Abdülbaha'nm döneminde Almanya, İngiltere, Hindistan, Mısır ve ABD

Bahaileri çok büyük bir yayılma hareketi ortaya koydular. 28 Kasım

1921'de Hayfa'da, Bahailiğin ruhani merkezinde öldü.

 

    Abdülbaha'nm ölümünden sonra torunu Şevki Rabbani, Bahailerin

lideri oldu. Şevki 1 Mart 1897'de Akka'da doğdu. Öğren-imini Beyrut

İngiliz Koleji'nde, üniversiteyi Oxford Üniversitesi'nde okudu. 1937

yılında Kanadalı bir Bahai ailenin kızı olan Miss Marie ile evlendi,

fakat çocuğu olmadı.

 

    Bahailiğin Kuran'ı sayılan Kiiabiil Akdes'i dünyanın en ücra

yerle-rine kadar yaydı. Devamlı konferanslar ve sempozyumlar

düzenle-yerek özellikle ABD'de çok büyük bir kitleyi Bahai dinine

soktu.

 

    İngiliz devletinden Sır payesi olarak ödüllendirilen, Amerikan

başkanlarıyla arkadaşlık yapan Şevki Rabbani, başta Hayfa olmak üzere

dünyanın her tarafında iki binden fazla Bahai mabedi yaptırdı ve 4

Kasım 1957'de Londra'da öldü.

 

    Bahailer, Mirza Muhammed Bab'ın terör ve suikastlarla ihtilal

yapmaya kalkışmasından kendilerince dersler çıkararak, kendilerini

barışçı bir toplum olarak lanse edip, cemaatleşerek sempozyumlar

yoluyla dinlerini yaymaya çalıştılar.

 

    Fethullah Gülen'in en son düzenlediği Harran Dinler Sempozyumu

bütün dünya Bahailerinin rağbet ettiği bir toplantı oldu. Aslında

Bahailiğin amaçlarından biri olan dinlerin birleştirilme projesinin

payandalığı yapılıyordu... Bu toplantı Hıristiyanları ve Musevileri

Müslümanlarla beraber Bahailik dinine sokma gayretinin bir parçasıydı.

Üstelik böyle bir

 

    sempozyumun baş aktörleri arasında, Nurcuların Cumhurbaşkanı adayı

Sadi Somuncuoğlu da yer alıyordu.

 

    Hem milliyetçi bir partinin başkanlığını yapacaksın hem de Türk

topraklan üzerinde Bahailerle beraber sempozyum düzenleyeceksin.

Somuncuoğlu! Sen, nasıl bir vatansever nasıl bir Müslümanlık inancına

sahipsin lütfen Türk Ulusunu bilgilendir.

 

    Bahailerin Kur'an yerine kabul ettikleri KitabulAkdes isminde bir

kitapları vardır. Diğer bir adı da Kutsal Beyan'dır.

 

    Bakınız Müslüman olduğunu iddia eden Fethullah'ın Kur'an ve cami

ile hiç işi yoktur. O Bahailerin beyanına inanır:

 

    Bir hakikatin değişik rükün ve yönlerinden ibaret olan: İman, göç

ve cihat üçlüsünün, Kutlu Beyan*da ekseriya peşipeşine zikredilmesi,

bu meselenin ne denli ehemmiyet arz ettiğinin en parlak delilidir.

(Yitirilmiş Cennete Doğru, Çağ ve Nesil 3, s. 6)

 

    Aynı Fethullah Gülen, Bahaullah, Bahailik dini ve onların kitabı

Beyan'a meftunluğunu, sanki İslam'ın kutsal değerlerini anlatır gibi

emsali görülmemiş bir sinsilikle anlatarak, dindar insanlarımızı

kandırmaya çalışıyor... İşte size bir ispatı daha:

 

    Sen, onulmaz dertlerimizin mesihi ve lokmanı! Renklerimizin

sarardığı, nabızlarımızın durgunlaştığı ve soluk-larımızın hırıltıya

dönüştüğü, cenaze alayları ve kafuri kokularıyla bir hal olduğumuz şu

günlerde, senin şimşekler gibi çakan bakışlarına, yıldırımlar gibi

gürleyen Beyanına sağnak sağnak milletin bağrına dökülüp o'nunla

kaynaşan, o'na yeni istihale yollarını açan uyarıcı gücüne değiştirici

iradene, "Kerbela" mağdurları gibi muhtaç ve susamış durumdayız...

(Çağ ve Nesil1, s.24)

 

    Bahailikte ezel, zamanın önüne ön tasavvur edilmeyişi, ebedde,

sonuna son tasavvur edilmeyişidir. Ezeldenebede sözü sonsuzluğu önden

sona, daha doğrusu önsüz ve sonsuz anlamına gelir.

 

    Fethullah Gülen'in bir çok kitabında tekrarladığı gibi bu söz

aslında Bahai inancının temel direğidir. Yine Fethullah'ın birçok

konuyu açıklarken araya sokuşturduğu Kııib kelimesi Bahai dininde

sonsu-zluğu ifade eden eski İran inanışı olan reenkarnasyonun da

tezahürü sayılan bir kelimedir. Kutb değirmen taşının kendi etrafında

dönen milidir.

 

    Bu dönüş, kimi zaman ezeldenebede, kimi zaman Fethullah'ın

bastırdığı kitabın kapağında da olduğu gibi kozadankelebeğe, kimi

zaman da Bahaullah'm oğlu Abdülbaha'ya hitap ettiği gibi Allatılan

Allah a kendini büyük Allah, oğlunu da küçük Allah farz edecek bir

şekilde gerçekleşir. Yine Fethullah'ın kullandığı nıakro alemden mikro

aleme kelimesi Bahailikteki sonsuzluk inancının şifresi olarak kabul

edilir.

 

    Bahailerde Mirza Muhammed Bab, kapıyı açan müjdeci anlamına gelir.

Bahaullah ise, Mesih kabul edilmiştir. Baha kelimesi

ululukgüzellikparlaklık ve nur anlamına geliyor. Bahailerde 9, 19, 99

gibi sayılar kutsaldır.

 

    Bu konuda Fethullah şöyle diyor:

 

    Bir sarayın kapılarından 999'u açık biri kapalı olsa, kimse o

saraya girilemeyeceğini iddia edemez. Yeter ki, gözlerini yummasın.

Zaten 999'u herkese açıktır. (İnancın Gölgesinde7, s. 13)

 

    Bahailerde cenazeler defnedilirken ceset toprağa temas ettirilmez.

Ceset billur veyahut mermerden cilalanmış taş bir sanduka içerisine

konur. Zaten Bahaullah'm kemikleri de Hayfa'da bir mermer lahitin

içerisine konulmuştu.

 

    Gizli bir Bahai olan Saidi Nursi öldüğü zaman tıpkı Bahaullah gibi

cesedinin toprakla kavuşmadan mermer bir lahit içine konmasını vasiyet

etmiştir. Bu resim, 60 İhtilali'nde cesedinin kırılıp içinden

çıkarıldığı mermer lahite aittir. Bahailerin cenaze definleri bile

İslam'a aykırıdır.

 

    Kadınlar, Bahai inancında tamamen serbesttir. Hatta bir kadının 9

erkekle ilişkisi normaldir. Bahailerde ibadete başlama yaşı 16'dır. 70

yaşından sonra da ibadet mükellefiyeti biter.

 

    Fethullah Gülen Kozadan Kelebeğe isimli kitabının 28. sayfasında

Bahailiğini nasıl ifade ediyor:

 

    16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi sayıyorum.

 

    Bahailerin uydurduğu dinde namazın kıblesi Akka'dır. Dini

emirlerin muhteviyatı KitabülAkdes denen kutsal kitaplarından

alınır... Namaz günde üç vakittir. Bahaullah, (kendi ifadesi ve

iddiasına göre) Allah'ın zuhuru'dm. Yani kendini Allah kabul ediyor.

Örneğin Bahaullah'm yazdığı Kitabı Bedi isimli eserinde der ki:

 

    Önceden Bab'ın dediği gibi ben benden başka mabut olmayan

Allah'ım. Benden sonra gelen de bunu der.

 

    Abdülbaha'nm, babası Bahaullah'ı anlatan Mektuplar isimli eserinde

şeklindeki beyti naklediyor (Türkiye de Mezhepler, s. 173):

 

    Baha nın bütün Allah 1ar benim emrimin sızıntılarından Allah

oldular Bütün Rabler benim hükmümün esintilerinden Rab kesildiler

 

    1979 yılı Şubat ayından beri Fethullah'ın neşrettiği Sızıntı

dergisinin isminin gizli manasını Fethullah inkar edemeyecektir. Çünkü

bu kitabı okuyan en cahil Müslüman bile ortaya konan mantıklı

ispatlar-dan sonra yanılma payımın milyonda bir bile olmadığını kanaat

getirecek.

 

    Zaten bilgili ve araştırmacı insanlar bu kitaptaki savların

doğruluğunu araştırmaya girişeceklerdir. Bu da benim kitabı yazmaktaki

gerçek amacımdır.

 

    Seferde olanlar zaten namazla mükellef değildir. Abdest ise elleri

ve yüzü yıkamaktan ibadettir. Şayet su bulunmazsa 5 kere "En temiz

Allah adıyla" diye tekrarladılar mı abdest alınmış kabul edilir.

 

    Şehirlerdeki ve ülkelerdeki Bahaileri 19 kişilik bir heyet idare

eder... Malın beşte biri Beyîül Adi'e verilir. Hac yalnız erkeklere

farzdır. Evler kutsal olduğu için Nur evleri olarak kabul ettikleri

Bahaullah'ın Bağdat'daki evi ya da Mirza Muhammed Bab'ın Şiraz'daki

evi ziyaret edilir.

---------------------------------------

 

Semih Tufan Gülaltay:

"Fethullah Müslüman Değil, Bahailerin lideri"

 

Fethullah-Bahaîlik ilişkisi

 

Semih Tufan Gülaltay, İleri Yayınları'ndan çıkan "Fethullah Müslüman

mı" kitabında Fethullah Gülen'i farklı bir açıdan inceliyor. Kendi

kaleminden okuyalım:

 

"Bu kitaptaki ana mevzu, Fethullah'ın rejim düşmanlığı ya da ABD adına

yüklendiği misyon değil... Ben O'nun İslamiyet'in içine sokulmuş bir

Truva atı olup olmadığını sorguluyorum. O bir Truva atı mıdır?

Fethullah Bahaîler'in gizli lideri midir? Amaç İslam dinini tahrif

etmek midir? Gerçek ve halis müslüman kitlemizi Fethullah'tan nasıl

koruyabiliriz? Ve benim için işin en önemli yanı 21. asrın en büyük

dinamik gücü olan Türkçü gençliğin Türk-İslam sentezi adı altında

kandırılmasının önüne geçme yollarının ortaya konmasıdır... Nurculuğun

Türk milliyetçilerinin sırtına basarak Tevrat ittifakı kurmasının

önüne geçmek, Orta Asya'da misyonerlik okulları açarak İngilizceyi

Orta Asya'da tek dil haline getirme çalışmalarına artık dur

diyebilecek miyiz?

 

Fethullah'ın birinci gayesi Türk devletini ele geçirmek, ikinci gayesi

ise, geçmişin intikamını almak için İran'ı istila edip İran'la harbe

girmektir... O, bu operasyonda Turancıları kullanmayı düşünüyor...

Bütün Türk dünyasını ele geçirdikten sonra ise önce aldatmaca bir

dinler diyalogu oluşturacak sonra da gerçekte bir Tevrat ittifakı olan

Bahaîliğe geçiş sürecini başlatarak bütün dünya dinlerini Bahaîlik

altında birleştirme sürecini başlatacaktır... Son merhalesi

Fethullah'ın "mesih" ilan edilerek dünya peygamberliğine adım

atmasıdır..."

 

Kitapta Gülaltay, Fethullahçılığın kökeni İran'a uzanan Bahaîlik

tarikatının bir kolu olduğunu ve Gülen'in Bahailiğin günümüzdeki

lideri olduğunu iddia ediyor.

 

Gülaltay'a göre, Bahaîlik sıradan bir tarikat veya cemaat değildir.

Hatta Bahaîlik İslam içinde bir mezhep de değildir. Bahaîlik, 3 büyük

dini, İslamiyeti, Hıristiyanlığı ve Museviliği tek bir pota altında

birleştirmeye çalışan bir dinlerüstü mezheptir. İran'da İslam öncesi

geleneklerini sürdürmek isteyen ve bu nedenle İslamiyeti diğer

dinlerle birleştirmeye ve tahrif etmeye çalışan çeşitli tarikatlara

dayanmaktadır. Bahaîliğin ortaya çıkışını 800'lü yıllara kadar götüren

Gülaltay'a göre Fethullah'ın Müslümanlık anlayışının ardında aslında

kökeni İran'a dayanan bu İslamdışı tarikatlar vardır. Dolayısıyla

Fethullah'ın ne kadar Müslüman olduğu sorgulanmalıdır.

 

Gülaltay kitabında, İran'daki Batınî mezheplerinin her birinin ortaya

çıkışını ve birbirini nasıl takip ettiğini anlatıyor ve bu mezheplerin

neden İslamdışı sayıldığını örnekleriyle okuyucuya sunuyor. Gülaltay,

İran'daki İslamdışı mezhepleri Mazdek'le başlatıyor. Sonra sırasıyla,

Hürremiye Mezhebi, Babek, İsmailiye ve Hasan Sabbah, Hurufîler,

Cavidaniye, Babilik, Bahaîlik... Gülaltay'a göre bu mezhepler farklı

isimler taşımalarına karşın aslında aynı mezhebir devamıdır. Çünkü,

sık sık İran Devleti'ne ve Halifeliğe karşı ayaklanan bu mezhepler,

başarısız olunca yollarına devam edebilmek için isim değiştirmiştir.

Yoksa eylemleri de inançları da farklı değildir.

 

Bu tarikatların kısa bir tarihin sunduktan sonra Fethullah'ın bu

tarikatlarla bağlantısını yapıtlarından örneklerle açıklanıyor.

Örneğin Batınî tarikatlarının en önemli özelliği yasak kimliklerini

saklayarak takiyye yapmalarıdır. Gülaltay'a göre, Batınîler takiyye

yaparak gerçek inançlarını gizlerler, Müslümanlarla kaynaşırlar ve

devleti içten içe fethetmeye çalışırlar. Aynen Fethullahçılar gibi...

 

Batınîlerin Kitabün Nur'undan Saidi Nursi'nin Risale-i Nur'una

 

Öncelikle Batınîler, şeyhlerinin kitabını Kuran yerine kabul ederler.

Cavidanîyeler, şeyhleri Fazlullah'ın Cavidannamesi'ni, Babiler ise

şeyhleri Muhammed Bab'ın kitabı Kitab-ün Nur'u Kuran kabul ederler. Ne

hikmetse, Saidi Nursî'nin Risale-î Nur'u isim olarak ve cemaatin

gösterdiği saygı bakımından, içerik olarak, Kitab-ün Nur'a çok

benzemektedir. Türkiye'deki Nurculara göre, Kuran anlaşılması zordur,

bu nedenle müritlere Nur Risaleleri önerilir. Risalelere adeta ikinci

bir Kuran mualemesi gösteren Fethullah, Gülaltay'a göre bu şekilde

Müslümanlığa da aykırı hareket etmiş olmaktadır. Gülaltay,

Fethullah'ın şu sözüne dikkat çekiyor: "İlimler sahasında meselenin

temel esprisini ise Bedîüzzaman'ın mülahazasında buluruz. Şöyle der o:

Allah'ın iki kitabı vardır. Biri kainat kitabı, diğeri Kur-an'ı

Kerim." Gülaltay'a göre Fethullah Gülen, "Kainat kitabı" derken

Risaleleri kastetmektedir. Gülaltay, buna benzer pek çok örneği

kitabında veriyor ve Nurcuların Risaleleri öne çıkarmasının nedeninin

Kuran'ın geçerliliğini ortadan kaldırmak olduğunu söylüyor.

 

Fethullah isminin kaynağı Gülen'in kimliğini ele veriyor

 

Fethullah Gülen'in isminin kaynağı da gizli kimliğinin bir başka

göstergesi. Gülen'in ismi 1844 yılında İran Şahı'nı öldürmeye kalkışan

bir Bahaî fedaisinden gelmektedir: Fethullah Kamî. Fethullah Gülen'in

ailesinin İran'dan göçme olduğunu da ortaya koyan Gülaltay, Bahaîlikle

bir başka bağlantısını daha ortaya çıkarmaktadır.

 

Fethullah'ın rumuz olarak kullandığı isimler de eski Bahaî

kahramanlara atıftır. Örneğin, "1982 yılının sonlarında DGM

savcılığının hakkında başlattığı soruşturmada, Fethullah'm Dahhak kod

adını kullanarak kitap yazdığı tespit edilmiş. Bilindiği üzere Dahhak

İran mitolojisinde, İran'ı istila edip İran Şahı Cemşit'i testere ile

ortadan ikiye böldürten, İran halkına işkenceler, eziyetler yapan bir

adammış. İran halkı Dahhak-ı Zalim diye andıkları bu gaddar adamın

zulmünden perişan olmuştu."

 

Işık evlerinin sırrı: Ev-mabetler

 

Gülaltay, Babilerin ibadet için camiler yerine evleri tercih etmesiyle

Fethullahçıların Işıkevleri arasında da bir bağlantı kuruyor:

"Babiler, camilere gitmez, cemaatle namaz kılmazlardı. Bunun yerine

evlerde toplanmayı tercih ederlerdi." Ardından Nur evleriyle ilgili

Fethullah Gülen'in şu sözlerine dikkat çekiyor: "Bu ışık evlerinin

kendine has özellikleri vardır... Yüreği pek, imanı çelik insanların

yetiştiği kutsal mekanlardır... Artık geçmişte camide yapılan dini

ruhunun müzakereleri bu evlerde biraraya gelinerek yapılacaktır." Ve

Gülaltay nur evlerinin İslamdışı olduğunu şu şekilde anlatıyor:

"Anlaşılacağı gibi Fethullah Gülen, bundan sonra caminin önemli

olmadığını söylüyor. Çünkü büyük ustası Kürt Sait de camiye girmezdi.

Buradaki amaç ise İslam'ın birliktelik ve cemaat ruhunu yıkmaktır.

Kurretü'l-Ayn'ın ve Babi şeyhlerinin vaaz verdiği yerler camiler

değildi. Fethullah'ın tabiriyle nur evleriydi. Yine aynı Fethullah,

Yeşeren Düşünceler isimli kitabının 164. sayfasında ev-mabet [adıyla]

bu ışık evlerini tarif ediyor. Ev-mabet terimi Bahailik dininde mabede

verilen addır. Bahailerin mabedlerine ev-mabet adı verilir."

 

Gülen'den Bahailere gizli övgüler

 

Gülaltay, Fethullah'ın kitaplarında Bahaîlere nısal gizlice övdüğünü

de ortaya çıkarıyor. Örneğin, Fethullah'ın Hz. Muhammed'i anlattığı

sanılan kimi yazılarında aslında Bahaîlerin lideri Molla Muhammed

Ali'yi andığını aktarıyor: "Dostların vefasızlığına, düşmanların ardı

arkası kesilmeyen istila ve ifsatlarına uğramasaydı, kim bilir daha

neler yapacaktı? Keşke, bu mübarek dünya; duygu, düşünce, anlayış ve

hayat felsefesiyle hiç değişmeseydi. Onun yiğitliği, sadeliği ve

mertliği bu güne kadar dipdiri kalabilseydi. Keşke O muhteşem saray ve

yüksek kasırların altın yaldızlı kubbeleri altında, baygın ve mahmur

dolaşan hasım dünyanın, talihsiz insanlarının durumuna düşmeseydi."

Gülaltay, bu alıntıda önemli bir çelişkiyi yakalıyor: "Yukardaki

metinde anlatılan kasır ve saraylar dönemin İran Şah'ının

saraylarıdır. Çünkü Hz. Muhammed devrinde Arabistan'da ne kasır vardı

ne saray."

 

Gülaltay, bu konuda daha pek çok örnek yakalamış. Gülaltay'a göre,

baskı ve zulüm gören insan tasvirleri sanılanın aksine Hz. Muhammed

dönemi yaşamış Müslümanlar değil, başarısız ayaklanmalardan sonra

yurttan yurda göçürülen Bahailerdir. Örneğin, 1868'de Bahaîler sürgüne

gönderilir. Fethullah Gülen'in kitaplarında anlattığı ömür boyu süren

büyük göç aslında Bahaîlerin sürgünüdür. Gülaltay'a göre bahsedilen

göç sanıldığı gibi Mekke'den Medine'ye Hz. Muhammed'in hicreti

değildir.

 

Başka bir yerde ise Fethullah şöyle diyor: "Bir başka defasında da

seni kardeşinle konuşmaktan men etmişlerdi. Hani o güne kadar, bir

lahza kendisinden ayrılmadığın kardeşinle konuşmaktan... Savaş

meydanlarında omuz omuza, yemek sofralarında diz dize oturduğun

kardeşinle konuşmayacaktın." Gülaltay'a göre burada kastedilen de yine

Bahai liderleridir. Çünkü Müslümanların tarihinde kardeşiyle

konuşmaktan men edilme gibi bir cezalandırma söz konusu edilmemiştir.

Halbuki Abdülaziz'in bir fermanında, Bahaullah'ın çocukları

birbirleriyle konuşmamaları kaydıyla sürgüne gönderiliyordu.

Fethullah'ın uğruna gözyaşı döktüğü işte bunlardır.

 

Fethullahçılıkla Bahaî inanışları arasındaki paralellikler

 

Gülaltay'ın bulduğu çeşitli paralellikleri şöyle sıralayabiliriz:

 

- Bahaîler cenazelerini İslam inanışının tersine, mermer lahitler

içinde gömerler. Saidi Nursî de vasiyetinde cesedinin lahitin içine

konulmasını istemiştir.

 

- Bahaîlerde ibadete başlama yaşı 16'dır. Fethullah Gülen de bir

kitabında şöyle demektedir: "16 yaşıma kadarki dönemi çocukluk dönemi

sayıyorum."

 

- Bahaîlikte el öptürmek kesinlikle yasaktır. Fethullah Gülen de el

öptürme konusunda şöyle diyor: "Fevkalade rahatsızlık duyuyorum. El

öptürme prensibim hiç yoktur."

 

- Bahaîler, camiye girmez, cemaatle namaz kılmaz. Sadece cenaze namazı

kılarlar. Gülaltay'a göre, Fethullah Gülen'in de cenaze namazı dışında

camiye girip namaz kıldığını şu ana kadar kimse görmemiştir.

 

- Bahaîlikte kurban kesilmez. Ünlü Fethullahçı bilim adamlarından

birisi de katıldığı bir tartışma programında kurban kesmeyi hapvan

katliamı olarak nitelendirmiştir.

 

- Bahaîlikte, herkes malının yüzde beşini, toplumun başında bulunan

19'lar heyetine vermek zorundadır. Fethullahçı organizasyon ve

vakıfların başındaki yönetim kurulu da 19 kişidir.

 

Fethullah ile Bahaîler arasındaki bir başka somut bağlantı ise Saidi

Nursi'nin hayatından alınmaktadır. Saidi Nursi, Gülaltay'ın ortaya

çıkardığına göre, İran Şahına suikast düzenleyen Babilerin

şeyhlerinden Celaleddin Afgani'nin İran'dan kaçıp Abdülhamit'in

himayesine girmesi sırasında kuryelik etmişti. Saidi Nursî, yine bir

başka Bahaî tetikçi Kirmani'yi de İran-Türkiye sınırında karşılayacak

ve İstanbul'a kadar kendisine eşlik edecekti.

 

Gülen'in sözlerinde gizli anlamlar

 

Fethullah'ın eserlerinde gizli gizli Bahaîlik propagandası yaptığını

da Gülaltay çeşitli örneklerle açıklıyor:

 

Kapı: Bahaî mezheplerinden Babiliğin kurucusu Muhammed Bab'tır. "Bab"

kelimesinin bir anlamı da "kapı"dır.

 

"Ulu sultan! Canlı-cansız, insan-hayvan, (..) her şey varlığını

soluklar.": Gülaltay bir başka bölümde ise Gülen'in bu sözündeki gizli

anlamı ortaya çıkarıyor: Ulu Sultan kelimesi Bahaî Şeyhi Bahaullah'a

atfedilmiştir. Hayvanları, eşyaları bile Allah'ın kulları olarak kabul

eden ise Muhammed Bab'ın hocası Kazım-ı Reşdi'dir.

 

Nebiler Sultanı: Gülaltay, Fethullah'ın sık sık kullandığı "Nebiler

Sultanı" teriminin de karşılığını buluyor. Gülaltay'a göre,

Fethullah'ın burada kastettiği Hz. Muhammed değil, Bahaullah'tır.

Çünkü, Bahaullah'ın lakabı döneminde "Sultan"dır.

 

Nur Asrı: Muhammed Bab'ın Kitabün Nur ile Babiliği yaydığı ilk yıllara

da Nur asrı denmektedir.

 

Timur ve Cengiz düşmanlığı: Fethullah bir kitabında şöyle diyor:

"Allah bir zamanlar Cengiz, Hülagü ve Timurlenk'in eliyle hırpaladığı

ve ikaz ettiği İslam alemini bugün de Batılılar vasıtasıyla hırpalayıp

ikaz etmektedir..." Gülaltay, Fethullah Cengiz, Hülagû ve Timurlenk'e

karşı olmasını bu hükümdarların Bahaîlerin önemli önderlerini öldürmüş

olmasına bağlıyor. Cengiz Han'ın oğlu Hülagû, Hasan Sabbah'ı;

Timurlenk'in oğlu Miranşah ise Fazlullah'ı öldürmüştü.

 

"Dönmezem" ve "mum gibi yanıp erimek": Bu kelimeleri de Fethullah sık

sık kullanmaktadır. Örneğin: "Çevresinde kol gezen tehlikelere

aldırmadan, yüce derslerine devam eden ve hakkında bayağıların

bayağısı hükümler kesilip biçilirken. 'Hançer ile yüreğimi yar! Senden

dönmezem' diyerek hakikati haykıran büyük muzdariplerin 'Evet hep

böyle ızdırap gören ızdırap düşünen ve bir mum gibi yana yana eriyip

giden, bu yüce kametlerin arkasında yürüyenler hiçbir zaman

aldanmadılar ve hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramadılar.'" Tahran

Kalesi'nde infaz edilmeden önce "Dönmezem" diye bağıran Bahaîlerin

ünlü kadın kahramanı Kurretül-Ayn'dır. O dönem Bahaîlere yapılan

işkenceler arasında en yaygın olanı da vücutları hançerle yarıp

içlerine mumlar sokulmasıydı.

 

Fetret Devri ve Rönesans: Fetret devri derken kastedilen Bahailerin

yaşadığı uzun sürgün dönemidir. Yeniden diriliş ise Bahaîlerin

öğretilerini tüm dünyaya kabul ettirmeleri demektir. Örneğin: "Bu ise

uzun bir fetretten sonra, bu mazlumlar ülkesinin yeniden dirilişi ve

"Rönesansı" demektir. Kimbilir, belki o zaman batmak üzere olan

dün-yanın diğer kesiminin elinden tutup kaldırma fırsatı doğar."

 

Kendini peygamber gören Gülen

 

Bahaîlerin bir başka propagandası şeyhlerinin peygamber olduğudur.

Bahai şeyhleri kendi peygamberlikleri altında tüm dünya dinlerini bir

arada toplanmaya çağırırlar. Gülaltay, Fethullah'ın kimi yazılarında

satır aralarında kendi peygamberliğini nasıl savunduğunu

göstermektedir:

 

"Allah, elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır."

 

"İnsanlar, akıllarıyla kainatta cereyan eden hadiselere bakıp, Allah'ı

bulsalar bile yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip,

nereye gittiklerini ve ibadetlerinin keyfiyetlerini peygambersiz

bilemezler."

 

"Hilafete giden yol herkese açıktır."

 

"Hak için halkın temsilcisi demek, peygamber mesleğine talip olmak ve

onu temsil etmek demektir. Onu yapabilmek için de peygamberane aşk,

şevk, gayret, azim, cehd ve irade gerekir."

 

Fethullah görüldüğü gibi yeni peygamberlere ihtiyaç olduğunu ve

Allah'ın insanları peygambersiz bırakmayacağını söylüyor. Halbuki

İslam inancına göre Hz. Muhammed son peygamberdir. Yalnızca bu bile

Gülaltay'a göre Fethullahçılığın İslamdışı olduğunun bir kanıtıdır ve

bu propagandanın bir sonraki aşaması Fethullah'ın kendisini Mesih ilan

etmesi olacaktır.

 

Fethullah'ın Amerikancılığının Bahailikteki kaynağı

 

Gülaltay, kitabın sonuna doğru Fethullah'ın gerçek amacının dünya

çapında bir Bahaî imparatorluğu kurmak olduğunu ortaya koyuyor.

Gülaltay, Avustralya'dan Afrika'ya Asya'dan Amerika'ya milyonlarca

Bahaînin bulunduğunu söylüyor. Bahai imparatorluğunun işlevi dünya

çapında ABD'yi iktidara getirmek olacaktır. Zaten, Bahailiğin ortak

dili de İngilizce olacaktır. Gülaltay'a göre ABD'de bugün 20 milyon

Bahaî yaşıyor ve Bahailerin etkinliği oldukça önemli. Zaten Bahailerin

kullandığı ev-mabetlerin kubbeleri de Beyaz Saray'ın kubbesine

benziyor.

 

Fethullah'ın Orta Asya'daki misyonu da bu şekilde ortaya çıkıyor.

Gülaltay'a göre Bahailer dünya çapındaki iktidarlarında İngilizce'yi

resmi dil olarakilan edeceklerdir. Fethullah'ın okullarının tümünde

İngilizcenin öğretilmesinin nedeni olarak bunu gösteriyor. Üstelik

Fethullah'ın en etkin olduğu Türk Cumhuriyetlerinden olan

Yakutistan'ın durumunu da Gülaltay'dan öğreniyoruz. Bu ülkedeki

Fethullahçı proje sonunda başarıya ulaşmıştır. Yakutistan'ın resmi

dili İngilizce olarak ilan edilmiştir.

 

Gülaltay, Fethullah Gülen tehlikesinin uluslararası çapta olduğunu bu

şekilde olduğunu ortaya koyduktan sonra kitabında tüm Türk milletini

uyarıyor ve Fethullah tehlikesi hakkında Devlet üzerine düşeni

yapmazsa görevin Kuvayı Milliyeci Atatürkçülere düşeceğini söylüyor:

-------------------------------------------------

 

Mehmet Necati GÜNGÖR


 

 


 
  Bugün 1480531 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol