BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  Şöhret - Chris ROJEK
 

KİTABIN ADI  :  ŞÖHRET

YAZARI            :  CHRIS ROJEK

1.     Günümüzde şöhretlere genellikle Tanrı’ya yakıştırılan özellikler atfedilse de; aslında şöhret sözcüğünün modern anlamı, Tanrıların gözden düşüşünden ve ardından da demokratik yönetimlerle seküler toplumların yükselişinden kaynaklanır.

2.    Şöhret eşittir toplum bilinci üzerindeki etkidir.

3.    Neden pek çoğumuz kendi değerimizi ölçmek için hiç görmediğimiz kişileri kıstas alıyoruz? Şöhret için duyulan arzu sıradan insanlar arasında neden bu kadar yaygın? Yanıtlar, toplumsal yaşamın yapılanış tarzıyla ilgilidir.

4.    Topluma sunulan yüz, gerçek benliğin duyduğu dehşete, utanca ve elini kolunu bağlayan çaresizliğe, toplumun dikkatini çekmek için giderek daha abartılı girişimlerde bulunmaya başlar; bu da gerçek ben’le başkalarının gördüğü ben arasında hastalıklı bir kaymayla sonuçlanabilir.

5.    Elbette, gerçek benliği aşma arzusu şöhret statüsüne ulaşmak için verilen savaşımın ardındaki başlıca güdüdür.

6.    Toplumsal uzaklık, hem şöhretin hem de kötü şöhretin önkoşuludur. Bu önkoşul, şöhretlerle eşleri, çocukları ve akrabaları arasındaki kişiler arası ilişkilerin idaresinde genellikle sürtüşmelere yol açar. Toplumun takdirine ve arzusuna hükmeden bu kişiler, özel yaşamlarında onay görmediklerinde çoğunlukla dayanılmaz acılar çekerler.

7.    Şöhretlerin toplumun zihnini meşgul eden kişiler olarak ortaya çıkmaları, birbiriyle ilişkili üç büyük tarihsel sürecin sonucudur. Bunların ilki, toplumların demokratikleşmeleri, ikincisi, örgütlü dinin gerileyişi, üçüncüsü de gündelik yaşamın metalaşmasıdır.

8.    Modern toplum geliştikçe, kralların tanrısal haklarına duyulan popüler inancın ortadan kalkmasından ve Tanrı’nın ölümünden doğan boşluğu şöhretler doldurmuşlardır.

9.    Şöhretler, tanınma ve aidiyetin yeni simgeleri olarak monarşinin yerini almış ve Tanrı’ya inanç zayıflarken, şöhretler ölümsüz hale gelmişlerdir.

10.  Politik ve kültürel olarak, sıradan insan ideolojisi, olağan dışı kişilerin ve geliştirilen tarzın kişiye farklılık kazandırdığı ve herkesin dikkatini çekmesini sağladığı par excellence[1] arena olarak kamusal alanı yüceltmiştir. O derece ki şöhret kültürü, seküler toplumda önemli bir birleştirici işlev sağlar.

11.  Pazar, şöhretin topluma sunulan yüzünü kaçınılmaz olarak bir metaya dünüştürür. Şöhret kültürüyle meta kültürünün değişmez biçimde birbirine bağlı olduğunu kabul etmediğiniz sürece, günümüzde şöhretlerin üzerimizde kurduğu kendine özgü egemenliği anlayamayız.

12.  Ne var ki tüketiciler, sırf ticari mallar pazarının bir parçası değil, aynı zamanda duygular pazarının da parçasıdırlar. Kapitalist örgütlenme, insanların hem arzulayan nesneler, hem de arzu nesneleri olmalarını gerektirir.

13.  Şöhret statüsü üç şekilde elde edilir : Aileden gelir, kazanılır ya da başkalarınca atfedilir.

14.  Uzun süren dizilerdeki karakterleri canlandıran oyuncular, Jenifer Aniston, Courteney Cox Arquette, Lisa Kudrow, Matt LeBlanc, ve Matthew Perry, icra ettikleri oyunculuklarıyla öyle etkili olmuşlardır ki, sürekli aynı tür roller oynamak zorunda kalma tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Bu durum, şöhret oyuncuyu canlandıran oyuncuda psikolojik bir gerginliğe yol açar: Topluma sunulan yüzün, gerçek benliği bastırma ya da boğma tehlikesi kendini gösterir.

15.  Üstelik, şöhrete doğaüstü ya da ilahi bir karşılık vermenin modasının tümden geçtiği de söylenemez. John Lennon, özürlü insanların konserlerde ilahi mucizeler yaratmaları için Beatles’dan medet umduklarından şikayetçiydi.

16.  Kültür endüstrisi tezi, Frankfurt Okulu’nun toplumsal eleştirisiyle bağdaştırılır. Bu teze göre, örgütlü eğlence bir toplumsal denetim biçimdir. Hollywood makinesi, Tin Pan Alley ve eğlence endüstrisinin uzmanlaşmış şirketler, toplumsal davranışın biçimlendiricileri olarak tasvir edilir. Bunların nihai amaçları, sermaye egemenliğini pekiştirmek ve yaymaktır. Şöhretler, kapitalizmin kitleleri hizaya sokma ve sömürme hedeflerine ulaşmasının araçlarından biri olarak kavramsallaştırılır.

Standartlaşmanın, monotonluğun ve rutinin hüküm sürdüğü toplumsal koşullarda şöhretler, gözü pek bireyciliği, sınıf atlama ve tercih ideolojisini ifade ederler. Böylece, kitlelerin şöhretle özdeşleşmeleri her zaman bir yanlış bilinçtir, çünkü şöhretler gerçekliğin yansımaları değil, sermaye egemenliğini geliştirmek amacıyla tasarlanmış mamüller olarak kabul edilirler.

Kapitalizm, ilk başta oyunu ve zevki denetlemeyi amaçlıyordu, çünkü, hayatın en önemli ilgi alanı olarak işin yerine başka bir şey koyma yönündeki her türlü girişim, sistemin ekonomik olarak hayatta kalmasına karşı bir tehditti.

Aile, devlet ve din, arzuyu denetlemek ve üretim sistemine itaati sağlamak için çeşitli ahlaki düzenleme kalıpları yarattı. Ne var ki üretim güçleri ve ilişkileri geliştikçe, tüketim toplumu genişledi ve serbest zaman arttı. İşyerinde ve evde bireyi baskı altında tutma işlevi gören ilkeler, alışveriş merkezini ve eğlendirici etkinlikleri de içine alacak biçimde genişletildi. Eğlence endüstrisi ve tüketim kültürü Herbert Marcuse’un değimiyle “baskı alçaltma”yı2 üretti. Bu süreç sayesinde bireyler farkında olmaksızın yabancılaşmış kültürün değerlerini benimsediler, böylece de bilmeden insanlığın alçaltılmış bir biçimine razı oldular.

17.  Kapitalizm bizi birbirimizden ve kendi doğalarımızdan iyice uzaklaştırdığı içindir ki, aidiyet ve doyum fantezilerimizi şöhretlere, yani meta kültüründe tekdüze olarak alçaltılan benliğin idealleştirilmiş biçimlerini yansıtırız. Şöhretin özerkliğine gelince, bu özerklik her zaman hayaldir. Frankfurt Okulu’na göre, şöhret egemen gücün iletken çubuğu olarak sunulur; oysa Morin’e göre ise izleyici kitlesinin doyurulmamış arzularının ifadesidir. Ne var ki her ikisinde de şöhret son tahlilde ideolojinin cisimleştirmesidir.

18.  Aynı zamanda şöhretin spordaki başarısında şansın vurgulanması, kitleleri, yaşamın olanaklarını bu kadar eşitsiz dağıtan bir sistemin dağıtım mantığını sorgulamak yerine, yaşama karşı kaderci bir tutum benimseyeme teşvik eder.

19.  ”Şöhretler kitleyi kontrol altında tutma girişimleridir3”. Bunu da genellikle simgesel araçlarla yaparlar. Bir başka değişle, tercih edilen öznelik modelleri sunarlar ve izleyici kitleleri de bu modellerle özdeşleşmeye teşvik edilir. Deyim yerindeyse, şöhretler, modern demokrasilerin “yıldız polisi”dir. Bir başka deyişle, çevrelerine göz kamaştırıcılık ve cazibe saçanlar ve kazandıkları biçimle, otomatik olarak sistemin beceriyi ödüllendirdiğini ve sınıf atlamayı kutsadığını gösterirler.

20.  Asdlında şöhret kültürü, baskın biçimde bir yüzeysel ilişkiler kültürüdür. Bunun yanı sıra, dinden başka, karşılıklı tutkunun fiziksel etkileşim olmaksızın işlediği tek insan ilişkileri kümesi şöhret kültürüdür.

21.  Şöhrete tapınma, kamuda genellikle putperestlik olarak görüldüğü için kınanır; çünkü, köleliği, yanlış bilinci ve “şeytan işi”ni çağrıştırır. Daha bayağı bir ifadeyle, değersizlik ve yüzeysellik olarak görülür. Elbette şöhretlerle hayranları arasındaki ilişkilerde, genellikle, hayranların şöhrete yoğun biçimde olumlu duygular yansıttıkları, aşırı yüksek düzeyli, karşılıklı olmayan duygusal bir bağımlılık vardır. Takıntılı hayran kendi hayalinde şöhretle mahrem ilişkilere girer. Aşırı durumlarda bu ilişkiler gerçek evlilik, aile ve iş ilişkilerinin yerini alabilir.

22.  Karşılaştırmalı din ve şamanizm konulu antropolojik araştırmalar, bütün toplumlarda ayinler, efsaneler, ilahi biçimler, kutsal ve saygı duyulan nesneler, simgeler, kutsanmış insanlar ve kutsal mekanlar olduğunu gösterir. Her bir kategori, yaşantıyı örgütleyen, belli davranış ve yaşantı türlerine kutsal ya da olağanüstü anlamlar bahşeden, kendine özgü bir morfolojiye bağlıdır. Bu morfolojileri guruba dahil etme ve gurup dışında bırakma ilkeleri olarak düşünmek akla yatkındır. Aslına bakılırsa tüm dini sistemler en nihayetinde bu ilkeler üzerine kuruludur. Seküler toplumda kutsal, örgütlü dinsel inanç yan anlamını yitirir ve kült tapınma nesnelerine dönüşmüş medya şöhretlerine bağlı hale gelir. Büyü, genellikle şöhretle bağdaştırılır ve şöhrete sıklıkla hastaları iyileştirme ve geleceği görme güçleri atfedilir. Rock konserlerinin dinleyicilerle yarattığı  esriklik ve kendinden geçme hali, kimi büyü ayinleriyle karşılaştırılabilir.  

23.  Keith Thomas, İngiltere’de büyünün tarihine ilişkin ayrıntılı açıklamasında, büyücülere, cadılara ve sihirbazlara geniş ölçüde esrik ve sağaltıcı güçlerin affedildiği ortaçağda, büyünün en üst düzeye ulaşmasının ve daha sonda gözden düşmeye başlamasının izini sürer.  Kentsel-endüstriyel gelişmeyle bilimin yükselişi birleşerek bu halk inanışlarını güdükleştirdi. Ne var ki; ne Püriten ne de Bilimsel Devrimler, büyünün köklerini tamamen kazımayı başarabildi. Günümüzde spiritüalizmin ve yeni çağ inanışlarının popülerliği, bilim karşıtı düşüncenin ne kadar güçlü ve halkın büyüye  inancında ne kadar ısrarcı olduğunu ortaya koyar. Örgütlü din gücünü yitirmişse, bu yitiriş, doğada ve dünyada iyilik ve kötülük arasındaki mücadeleye duyulan güçlü spiritualist inançların sağlamlığıyla dengelenmiştir.

24.  Dinsel inanç ve pratik  ile şöhret kültürleri arasında, dinle şöhret arasında dikkate değer bir kısmi  yakınlaşma olduğu hipotezini güçlendiren çok sayıda çarpıcı koşutluk vardır. Seküler toplumda hayranlar, şöhret kültürünün kendilerine ait yadigarlarını oluştururlar. Hayranın bakış açısından, yadigarın arkasındaki örgütleyici ilke her zaman hayranla şöhret arasındaki mesafeyi azaltmaktır. Hollywood’un ilk günlerinden beri hayranların, film yıldızından kullandığı sabunu, çiğnediği sakızı, sigara izmaritlerini, rujunu sildiği mendilleri, hatta bahçesinden bir tutam çimen istedikleri bildirilmektedir. İnsan, atılmış bir şöhret aksesuarı bulma umuduyla şöhretin çöp kutusunu karşılaştıranlarla ilgili kayda geçmemiş ne kadar çok vaka olduğunu merak ediyor.

25.  Bir zamanlar azizlerin mezarlarının bulunduğu katedraller nasıl gözde hac mekanlarıysa, şöhretlerin kalıntılarının bulunduğu mezarlıklar da turistleri çekim gücüne sahip popüler yerlerdir.

26.  Mezar soygunculuğunun bile şöhret kültüründe bir yeri vardır. 1876’da Abraham Lincoln Amerikan ulusu için öyle parlak, kült bir önem taşıyordu ki cesedini IIIIinois  Springfield’deki Oak Ridge Mezarlığı’ndan çalmak için tuhaf bir girişimde bulunuldu.

27.  Elvis Presley’in yaşadığı ve gömüldüğü yer olan Graceland’e akın eden hacılar, ölü bir İlaha saygılarını sunmaktan çok, popüler kültürde yaşamakta olan seküler bir tanrınım varlığını duyururlar. Pek çok hayran, Elvis’in şöhret kültürünün verdiği rahatsızlıktan kurtulmak için ölmüş numarası yaptığına inanır. Onun gerçekten öldüğünü kabul edenler bile Elvis’i yaşayan bir kültürel varlık olarak görürler.

28.  Şamanizm güçlü bir fantezi ve kendini kandırma kaynağıdır. 

29.  Coltrane kendi dini inancını iki sözcükle anlatıyordu: “Doğru yaşa.” Beatles’ın mesajı da aynı ölçüde çekici ama bir o kadar belirsizdi: “Tek ihtiyacımız aşk.” Micheal Lackson, Marvin Gaye, Kurt Cobain, Michael Hutchence, Bono ve Liam Gallagher gibi daha sonraki rock Şamanlarının bir yaşam inancı iletme çabaları akıl karıştırıcı ve çoğu zaman da utanç vericidir. “Tek ihtiyacınız aşk”, basmakalıp bu ifade de olsa, açıkçası pek çok sıkıntı ve uyuşmazlığı yokmuş gibi gösterir.

30.  Bu gibi basite indirgeyici şöhret felsefelerine önem verilmesinin bir nedeni, belki de, bunların genellikle etkilemesi çok kolay bir kitleye sunulmasıdır. Rock Şamanları tipik olarak gençlik kültürlerine seslenirler. Bilinçli olarak aile yaşamı modellerine ters düşen rol modelleri arayan insanlar için, içtenlikle ve görkemli bir biçimde sunulan tutkulu inançların güçlü bir yankısı vardır.

31.  Ancak şöhret kategorisinin en güçlü etkiye sahip olduğu yer kuşkusuz gençlik kültürüdür. Rock şöhretinin sunuluş tarzının genellikle yoğun biçimde cinsel olmasının bir nedeni de budur. Kültürel ikonlar olarak cinsel bir nesnenin topluma sunulan yüzüne bürünürler. Kitlesel ölçüde cazibeleri, kendilerini her zaman ulaşabilir olarak sunmalarına bağlı olduğundan, sahne kıyafetleri ve sunumları kalabalıkların, özellikle de cinsel anlamda, onları arzulamalarını sağlamaya yöneliktir. Gençler, anne babalarının evinde ya da kendilerine ait tek odalı ucuz bir dairede CD ya da kaset dinlerken doğan fanteziler, müzisyeni besbelli hiçbir tabuya kulak asmadan yaşayan biri olarak sunan sahne performansında kullanılan enerjinin bir parçasıdır.

32.  Patti Smith 1975 yılında çıkardığı Horses albümünde “İsa başkalarının günahları yüzünden öldü, ama benim günahlarım yüzünden değil” diye duyuruyordu. Suçluluk ve tabuların bulunmayışı, Hollywood şöhret kültüründe öne çıkan motiflerdir.

33.  Şöhret kültürü, kurtuluşu bu dünyadaki davranışlara bağlayan kilise değerleri sistemi çevresinde örgütlenmemiştir. Şöhret kültürünün, her birinin kendine ait inançları, mitleri, ayinleri ve simgeleri olan biçimlerinin karmaşıklığı da azımsanacak gibi değildir. Şöhret kültürünün çeşitliliği ve farklılığı, anlamlı bir genelleme yapmaya sürekli bir engeldir.

34.  Hayranların hemen hiç biri, şöhretlerin geleneksel bir anlamda ya da yarı dini bir anlamda kendisini “kurtaracağına” inanmaz. Ancak çoğu, kendini bir şöhrete bağlayarak rahatlık, gösteriş ve heyecan bulur. Bu bağlanma sayesinde gösterişli bir farklılık duygusu dile getirilir.

35.  Şöhret kültürü, saygın bir statüyü ya da onun yitirilişini simgeleyen çok çeşitli yükseliş ve düşüş törenleri geliştirmiştir. Temel yükseliş inançları ve ayinleri, üç tema çevresinde örgütlenmiştir : Bunlar, yükselme, büyü ve ölümsüzlüktür.

Yükselme, şöhretin kamunun üzerine çıkarılmasındaki toplumsal ve kültürel süreçlerdir.

Yükselmeye dair daha büyük bir kanıt da, şöhret biyografilerinin popüler kültürdeki yaygınlığında bulanabilir. Hello ve OK gibi, geniş kitlelere ulaşan ve çok tutulan dergiler, şöhretlerin evliliklerini, evlerini, tatillerini, boşanmalarını, doğumlarını, geçirdikleri operasyonları ve ölümlerini belgeleyen, büyük ölçüde parıltılı fotoğraf gazeteciliğine tahsis edilmiştir.

Yükselme, şöhretin saygınlık statüsünün özelliğidir. Genellikle piyasanın gereklerine göre ayarlanır. Bu yüzden Tom Cruise, Tom Hanks, Britney Spears, Janet Jackson, John Grisham ya da Will Self’in yeni bir filmi, albümü ya da kitabı piyasaya çıkacağı zaman, ürünü satan şirketler medyayı doyurmak için bunları konu alan kampanyalar düzenlerler. Şöhretten, talk show programı sunucularıyla, maskesiz karşılaşmalara katılmasını istemek pazarlama kampanyalarının ortak bir tekniğidir.

Şöhret, bu fırsatı kullanarak ekrandaki kişiliğinden saklı tuttuğu kişilik katmanlarını ortaya koyup gösterirse, televizyonda ürünün tanıtımı daha etkili olur.  Bununla beraber şöhretle yapılan söyleşiler yalnızca, şöhretle izleyici arasında zorunlu olan rol mesafesi korunursa etkili olur. Şöhretler, bizden biri gibi görünmek amacıyla talk show’larda rollerinden sıyrılabilirler. Ancak bunu sürekli yaparlarsa, bu sefer de sahip oldukları yüce ve sıradışı kişilik statüsüne temel oluşturan karizmaları yok ederler.

36.  İkinci tema olan büyü, gücünü kısmen çeşitli numaralar yaparak ve girişimlerde bulunarak ortaya koyan ve pekiştiren şaman tarafından kullanılır. Şöhretler aynı pratiği geliştirirler. Hollywood şöhretleri, film icabı büyülü cesaret gösterileri yapabilirler.

37.  Planet Hollywood adlı restoran zincirinin cazibesinin nedeni kısmen, bu restoranlarda yemek yiyenlerin, özellikle Bruce Willis, Demi Moore, Sylvester Stallone ve Arnold Schwarzenegger gibi büyük şöhret yatırımcılarına ulaşabilmeleri fikridir. Bu restoranlarda şöhretlere ait eşyalar sergilenir ve şöhretler önceden belirlenmiş zamanlarda canlı olarak kendilerini gösterirler. Planet Hollywood restoranlarında, şöhretleri anımsatan şeyler ve yıldızların kendilerini göstermeleri, şöhrete yakınlık yanılsaması yaratmak amacıyla, matematiksel bir kesinlikle ayarlanır. Ancak yüz yüze karşılaşmalar yabancı bir aleme yaklaşma, yok denecek kadar enderdir.  Korumalar halkla ilişkiler uzmanları ve “izlenim menajerleri”, şöhretin maiyetinde, şöhretin yüzünün kamuya sunumunu yöneten esas öğeleri oluştururlar. Şaman ayinlerinde ruhları toplamak için genellikle ilgi çekecek biçimde ağır ritimde, yüksek davul sesleri kullanılsa da, şöhretlerin toplum önünde ortaya çıkmalarına her zaman davul sesleri eşlik etmez. Bununla beraber şöhretlerin toplum önüne çıkmaları genellikle, hayranlarla aralarındaki temasın, reklamcılar, halkla ilişkiler personeli ve korumalarca duyurulduğu ve yönetildiği sahneleşmiş olaylardır. Şöhretin maiyeti, çevresindeki büyülü aurayı zenginleştirir. Bunların gösterişi ve yaygınlığı, halka, önemli bir kişinin, deyim yerindeyse, ekmekleri bölüşmek üzere onların arasına indirdiğini ilan eder.

38.  Üçüncü tema olan ölümsüzlüğü gelince, seküler toplumda belli şöhretlere verilen saygınlık statüsü fiziksel ölüm sonrasında da sürer.

39.  Şöhretler kendilerini de hayranlarını da yükseğe taşırlar. Onlar, semavi alanın elçileridir. Ama aynı zamanda ölüler alemine de inebilir ve hayranlarını da kendileriyle birlikte oraya sürükleyebilirler.

40.  Düşme ve alçalmayla, yükseliş ve çıkış birbirine bağlıdır. Yükselme, başlı başına, hem onaylanır hem de kıskanılır. Şöhretler öylesine saygın bir statü ve zenginlik elde ederler ki, düşüşleri kamuda bir spekülasyon konusu haline gelir  ve bazen de istenen bir şey olur.

41.  Şöhretleri yaratan medya, düşüşlerini ustaca tertiplemekten de kendini alamaz genellikle. 

42.  Şöhretler, halkın beğenisini kazandıktan sonra hem kendilerini kişisel olarak değersiz hissederler, hem de kendi kariyerlerinin denetiminin ellerinde olmadığını. Mani, şizofreni, paranoya ve psikopatik davranışlar, şöhretlerde anormal bir sıklıkta görülür.

43.  Düşüş, bedenin çile çekmesi üzerine odaklanan davranış alışkanlıklarıyla kesinlik kazanır. Bu nedenle şöhretler ya anoreksiyaya5 yakalanır ya da balon gibi şişer, toplum içinde bulunma fobisi geliştirir, uyuşturucu batağına saplanır ya da halkın içinde ayık gezemez hale gelirler. Bedeninin çile çekmesi, şöhretli dünyevi bir varlık haline getirir. İntihar ve intihar girişimi vakalarında, şöhret bedenini gerçek anlamda toprağın altına gömmeye çalışır. Dışarıdan bakıldığında intihar yıkıcı bir eylemdir, ama şöhretin iç dünyasınında, doymak bilmeyen insanlardan ebediyen kaçıp saklanma olanağı sunar.

44.  Gerçek benlikteki aşınma, bireyin güvenlik hissini zayıflatır. Eğer söz konusu zayıflama henüz klinik düzeye ulaşmamış ya da klinik düzeyde depresyona yol açarsa, sonuç intihar olabilir. Yaralanmış benlik, hem kendini daha fazla yıpratmaktan korumayı, hem de kamuya bir kurban sunmayı amaçlar. Şöhretin intihar etmesinin nedeni genellikle medyayı ve hayranlarını hor görmesi ya da onlardan nefret etmesidir.

45.   Şöhretler günümüzde, dikkat dağıtma kültürünün bir parçasıdırlar. Bilinçli, hem yapısallaşmış eşitsizlik gerçeğinden, hem de Tanrı’nın ölümünün ardından gelen varoluşun anlamsızlığından uzaklaştırmak için toplumun dikkatinin dağıtılmasına gereksinim vardır. Din, gerçek inananlara sonsuza dek kurtuluş vaat ederek bu hayattaki yapılaşmış eşitsizlik sorununa bir çözüm sağlar. Tanrı’nın ölümü ve kilisenin gözden düşmesiyle, kurtuluş arayışındaki kutsal destekler zayıflaşmıştır. Bu boşluğu şöhret ve gösteri doldurur. Bunlar, yüzeysel olana, aşırı gösterişli olana, meta kültürünün egemenliğine değer biçen dikkat dağıtma kültüne katkıda bulunurlar. Dikkat dağıtma kültü bu nedenle, kültürün parçalanmasını maskelemek üzere tasarlanmıştır. Meta kültürü bütünleşmiş bir kültür üretemez, çünkü her bir metayı, bir anlığına farklı ve eninde sonunda yerine başka bir şey konulabilir diye etiketler, Benzer biçimde, şöhret kültürü de aşkın bir değer üretemez, çünkü aşkınlık yönündeki her hareket, sonunda metalaştırılma yoluyla yerleşik düzenin egemenliği altına girer.

46.  Zenginlik arzusu, şöhretlerin ekonomik birikim amaçlı metalar olarak inşa edildikleri aşırı hararetli bir kültür yaratır. Şöhret yarışı, çok açık bir biçimde zengin olma arzusuyla bağlantılıdır.

47.  Kamunun beğenisi, hepimizin tanınmaya duyduğumuz derin psikolojik gereksinime karşılık verir. Beğeni, bir arzu nesnesi olarak kabul edilmenin ve onaylanmanın yarattığı duygusal hazzı getirir.

48.  Dışarıdan görünüşlerine rağmen,  şöhretler belki de aramızdaki en güvensiz insanlardır. Onların cazibesi de, kuşkusuz, bizim emniyette olmayışımızın bir ölçüsüdür. Dünyada var olmanın asli koşulu açıklıktır. Kırılganlığımızın ve başkalarını denetleme arzumuzun nedeni budur. Dünyada var olmak, daima başkalarıyla karşılıklı toplumsal bağlar içinde olmaktır. Bu yüzden de varoluşla toplum arasındaki kendiliğinden bir gerilim mevcuttur, çünkü arzularımızın karşılanmasının başkalarına bağlı olduğu, kıtlık ile insanın kırılganlığı ilkelerinin eylemlerimize ve tepkilerimize örnek oluşturduğu bir dünyada kendimizi hiçbir zaman tam anlamıyla rahat hissedemeyiz.

49.  “Tanrı sonrası” toplumlarda, kırılganlıkla ölümlülük arasındaki ikilemin önemi vurgulanır. Tanrı’nın ölümü, tek bir ideolojik sistemde yaşadığımıza dair o birleştirici tanımanın esasen sona ermesidir. Bundan sonra beğeninin farklılaşması ve kültürün çoğullaşması kamusal alanda daha belirgin hale gelmiştir. Birleştirici bir tanrının yokluğunda, kimi insanlar yaşama yeni bir anlam vermesi için kült kişiler ararlar. Evrensel iddialar, sıklıkla belirli bir kültürel konumun özel niteliğinden kaynaklanır. Şöhretleri yalnızca denetleyici ve yönlendirici nesneler olarak görmek doyurucu bir açıklama değildir. Şöhretler aynı zamanda, Tanrı sonrası bir dünyada dikkatimizi olumlu biçimlerde yaşamın anlamsızlığından başka bir yöne çeken aidiyet ve tanınma sembolleridir.

50.  Şöhret kültürü, doğası gereği şişkinleşme eğilimindedir. Çünkü her zaman daha büyük ve daha parlak olma yönünde baskı vardır. Örgütlü dinin kendisi de bu eğilime yenik düşmüştür. Para II. Jean Paul 1995’te 276 kişiyi azizlik mertebesine yükseltmiş, 768 kişiyi de kutsamıştır. Bu, yirminci yüzyıl papalarının tümünün kutsadığı insanların sayısından daha fazladır.

51.  Batıda örgütlü din gözden düştüğü ölçüde şöhret kültürü, yeni anlam ve dayanışma düzenleri geliştiren, yerinden etme stratejilerinden biri olarak ortaya çıkmıştır. Bu açıdan, kimi şöhretler düzenin istikrarını bozucu bir rol oynasalar da şöhret kültürü, toplumsal bütünleşmeye ahlaki ölçülere uygun biçimde ulaşmak için önemli bir kurumdur.

52.  Brillat-Savarin’e göre, “beğeni” -yani estetik takdir-, “duyarlı ego”nun bir özelliği ve görgüyle inceliğin bir göstergesiydi. Savını üzerine kurduğu evrimci ilkeye göre, ilk insanın duyuları “mutlak surette dolaysızdı, yani ilk  insanın görüşünde kesinlik, duyuşunda açıklık, yemek yiyişinde  seçicilik, sevişmesinde sevecenlik yoktu. ”Ancak zaman içinde bütün bu duygular insanlığın özel bir niteliği ve tekamül ettirilmenin her zaman etkin bir nedeni olan ruhta odaklandıklarından; bunlar ruhta ele alındı, karşılaştırıldı ve muhakeme edildi; ve kısa süre sonra duyular birbirine yardım etmeye yönlendirildi, böylece duyarlı egonun, ya da bir başka ismiyle bireyin kullanımına ve yararına sunuldu.

53.  Kişisel görünüşü ve temizliği ihmal etmek, psikopatolojinin başlangıcının tipik işaretleridir. Dikkate değer insan, görünüşü, konuşması ve fikirleriyle tanımlanır. Tüm bu özellikler bireyin saygınlığına, kamu üzerindeki etkisine katkıda bulunur.

54.  Marx kapitalizmin yükselişinin, toplumsal ve ekonomik etkileşiminin normal biçimi olarak kullanım değerlerinden değişim değerlerine geçişi gerektiğini savunuyordu. Bu geçiş estetikleştirmeyi varsayar, çünkü değişim değeri genelleştikçe, metaların dış görünüşü ve tasarımı daha fazla önem kazanır.

55.  Marx öncelikle metalar hakkında yazmışsa da, aynı gözlem beden için de geçerlidir. Değişim değerinin egemenliğinden olan toplumlarda bedensel sunumun ifadesi ve imgesi, ekonomik ve toplumsal açıdan önem kazanır. Çekici olmak ve arzu yaratabilmek, pazarda aranan özellikler haline gelir. Beden yalnızca arzunun meydana geldiği yer olmaktan çıkar, farklılığı ve cazibeyi gösteren bir görünüm haline gelir. Bu böyle olduğu ölçüde de, beden bir meta haline gelir. Başka bir değişle, doğrusunu söylemek  gerekirse, beden, kişisel bir mülk değil, başkalarında arzu uyandırmak ve kamu üzerinde etki yapmak amacıyla tasarlanıp paketlenmiş bir tüketim nesnesidir.

56.  Moda, geleneksel olarak toplumsal üyelikle ilişkilendirilir. Mary Douglas, dövme yaptırma, delik açtırma ve boyama gibi araçlarla bedenin değiştirilmesinin, toplumsal bedenin bir eğretilemesi olduğunu savunuyordu.6  Bedensel süslemeler ve değişiklikler aracılığıyla birey, kişiliğinin bıraktığı izlenimi genişletir ve kültürel dayanışmayı ifade eder. Sosyolog Georg Simmel, yirminci yüzyılın başında, süsleme ve modanın, kendi deyimiyle bireyin “radyoaktivite”sine katkıda bulunduğunu öne sürmüştür.7  Onsekizinci yüzyılda moda, kültürel sermayenin daha çok göze çarpan bir işareti haline geldi. Daha fazla göze çarpar hale gelmekle da daha çok farklılaştı, çünkü bireyler estetikleriyle ve beden kültürleriyle başka insanları etkilemek için birbirleriyle daha yoğun rekabet eder oldular, giyim kuşamın görüntüsü, yaşam stratejisinin daha önemli bir özelliği haline geldi, çünkü tutarlı yaşam tarzıyla değerlerin ve isteklerin doğrudan bir görüntüsünü taşıyordu.

57.  Paine, Londra Islington’daki The Angel Inn’de kaldığı uzun süre boyunca, Edmund Burke’nin Fransız devrimi’ne karşı polemiğini çürüttüğü Rights of Man’i (insan hakları 1791) yazdı. Bu kitap, bütün yayın rekorlarını kırdı. 1791’de romanlar bir seferde ortalama 1250, daha genel kitaplar da 750 adet basılırdı. Üç şilin gibi yüksek bir fiyata (bu yayıncının kararıydı) satılmasına karşın, kitap iki ayda 50.000 adet satıldı. 1791’de Britanya’nın nüfusu on milyon civarındaydı ve bu nüfusun olsa olsa yüzde 40’ı okuryazardı. Daha sonraları Paine, kitabının kısaltılmamış baskısını yalnızca Britanya’da on yıl içinde 400.000-500.000 arası bir rakamda sattığını tahmin ediyordu. Kitap, İncil’den sonra herhangi bir dilde en çok okunan bir kitaptı.

58.  Roma öncesi dönemlerden beri dansçılar, mim sanatçıları, ozanlar ve hikaye anlatıcıları gibi gezgin halk eğlendiricileri, kendilerini sözlü gelenekte gösterdiler. Halk oyunları, mevsimlik kutlamalardan ve danstaki taklitçi öğelerden gelişti. Bunların pek  çoğu Kilisenin toplu ayin takvimiyle birleşti. Ortaçağ, kentlerde yapılan görkemli gösterilere ve dini oyunlara (sabit sahnelerde anlatılan İncil hikayelerine) yönelik beğeninin artışına tanık oldu. Toplu ayin oyunları, dünyevi ahlaki oyunların gölgesinde kalmaya başladı. 1494’te kraliyet ailesinden bir kişinin Eğlence Sorumlusu ilan edilmesi, hem tiyatroyu meşrulaştırmış hem de gösterilerin içeriğini düzenlemek için merkezi bir düzenek yaratmış oldu.

59.  Onaltıncı yüzyılda hanların bahçelerinde ya da özel ziyaret salonlarında sanatlarını icra eden gezgin oyuncu geleneği yayıldı. Nüfusun artması ve Londra’da yoğunlaşması, kamunun kalıcı tiyatro binalarına talebini yoğunlaştırdı.  Aslında marangozluk eğitimi almış olan aktör-menajer Jamer Bankside’da Rose (1587), Swan (1595) ve Globe (1599); Cripplegate’de Fortune (1600) ve yine Bankside’de, Red Bull (1614) ve Hope (1614) izledi.

60.  Londra’da tiyatronun yerleşmesi, aktörlerle oyun yazarlarının kamuda şöhret kazanmaları için uygun koşulları yarattı.

61.  Fotoğraf görüntüleriyle şöhretleri kamunun daha kolay ulaşabileceği bir hale getiren kartlar, şöhret kültürünün kesinlikle daha göz alıcı olmasını sağladı. Şöhret kültürünün biçimleri ve çeşitlilikleri, evrensel olarak görülebilir olunca popüler kültür içinde daha belirginleşti. Ancak fotoğrafın etkisinin yalnızca yüceltme ve geliştirme olduğunu sanmak hata olur. Kartvizitin fotoğrafı pornografik resimlerin dolaşımı için de uygun bir araçtı. Daha 1850’de Fransa’da halka açık yerlerde müstehcen fotoğrafların sergilenmesini yasaklayan ve bunların negatiflerini ellerinde bulunduranların hapis cezasına çarptırılmasını öngören bir yasa kabul edilmişti. Şöhret kültürünün toplumsal biçimin değiştirilmesine, baskı altına alınmasına ve ihlal edilmesine duyduğu merak bir kez daha insanı şaşırttı. Pornografik kartlarda fotoğrafları bulunan erkekler ve kadınlar hiçbir zaman tanınan kişiler olmadılar, ancak 1850’den sonra bunların resimlerinin yasadışı yollarla giderek çoğalması, yasadışı, yer altı ve ahlakdışı kültürlerin albenisinin ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır.

62.  Simpson, geniş kesimlerce, film yapımında “yüksek fikir”i yaratan kişi olarak kabul edilir. Bu kavramın Barry Diller tarafından 1970’lerin başında ABC’de program müdürü olduğu sırada ya da şu an da Disney film şirketinin başında bulunan Micheal Eisner tarafından Paramount’ta çalıştığı dönemde yaratıldığını söyleyenler de vardır. Yüksek fikirden kasıt, filmin anlatım içeriğinin izleyicilerin ilgilisi çekecek şekilde hemen kavranacak tek bir basit fikre indirgenmesidir.

Top Gun’ı geliştirme çabalarına katılan senaryo yazarı Chip proser, Simpson’un ilk yüksek fikir derecesinin basitlik olduğunu anımsıyor. “Deri ceket giymiş, güneş gözlüğü takmış iki erkek, hayatınızda gördüğünüz en büyük, en hızlı, en lanet uçağın önünde duruyorlar.”  Sonuçta, filmin öyküsü bu fikre dikkate değer ölçüde sadık kalmıştır. Çok tipik bir grup stajyer savaş uçağı pilotu birkaç hafta boyunca şiddetli bir hava savaşında birbirleriyle rekabet ederler. Amaçları, gıptayla bakılan “Top Gun Kupası”nı kazanmaktır. Kupayı alan kişi, çok kıyak bir iş olan Top Gun uçuş eğitmenliği işini kapacaktır. Filmdeki tek-boyutlu karakterler, başrolü, hızın ve tehlikenin oynadığı bir desenin birer parçasıdırlar.

Aslında yüksek fikir, karakterlerinin en alt düzeyde geliştirilmesini, böylece karakterlerin fiziksel yönlerinin özellikle de görüntülerinin ve davranışlarının en üst düzeye çıkarılmasını gerektirir.  Müzik, mevcudiyeti, itici gücü ve tarzı oluşturmak için kestirme bir yoldur.

63.  Yüksek fikir, kültürel emprezaryonun sanatının ulaştığı en üst noktadır. Estetiği ve anlatı içeriğini piyasanın en üst ekonomik paydasına indirger. Tek bir sansasyonel fikir saplantılı bir şekilde düşünülüp taşınılarak tasarlanır, ama bu sırada kültür ya da toplum hakkında yorum yapma veya bunları düzeltme yönünde bir çaba gösterilmez. Yüksek fikir, içinde düşünmeye yer olmayan kitle eğlencesi diye tanımlanabilir.

64.  Polis, Copeland’ın (seri cinayetler işleyen katil) tutuklandığı zaman “çok neşeli” bir ruh hali içinde olduğunu söylemişti. Copeland suçunu hemen itiraf etti. Ünlü olmak için yakalanmayı dört gözle beklediğini söyledi. Polise “Yıllardır bunun hayalini kuruyordum” dedi. “ Yaptığım şeyleri yapmak, yakalanmak, mahkemeye çıkmak; benim kaderim bu. Eğer hiç kimse kim olduğunuzu anımsamazsa, varolmamışsınız demektir.”

65.  Freud, yaratıcı şartlarını güdüleyen başlıca etkinin ün, zenginlik ve cinsel doyum elde etme arzusu olduğunu iddia ediyordu. Genel olarak söylersek, şöhretler sıradan insanlardan daha zengindirler, çekici eşlerle cinsel ilişki kurmak için daha çok fırsata sahiptirler, yasaların müdahalesinden kaçıp kurtulmak bakımından daha fazla güce sahiptirler ve en önemlisi toplum içinde daha kolay hareket  ederler. Elbette, bu kamunun algılayışıdır ve şöhret statüsüne bu kadar gıpta edilmesinde ve onunla ilgili hayaller kurulmasındaki tek sebeptir. Şöhret olma arzusu, bir ölçüde toplumsal uzlaşımın çürütülmesidir. Denilir ki, ihlal, şöhrete özgüdür, çünkü şöhret olmak,  sıradan hayatın dışında yaşamak demektir.

66.  Örgütlü dinin ve cemaatin düşüşü kısmen bu kayıp duygusunun nedenidir. Weber sosyolojisinin öne sürdüğü gibi, dini inanç gelecek hayatta adilane kurtuluş vaadinde bulunarak başarı açlığına çare olma işlevi görebilir. Örgütlü dinin düşüşüyle birlikte, güçlü romantik aşk ve maddi başarı açlığının çağdaş kültürdeki genel psikolojik durum olduğu önermesini pekiştirir.

67.  Çocuklar, hayatta yükselebileceklerini düşünmeye özendirilmişti, alıştırılmıştı. (Eğitim sisteminin farklılığı.)

68.  Kendinden başka bir şeyle ilgilenmemek ve öfke,  genellikle kişinin gerçek benliğinin, başarı açlığının sıkıntısını çekmesinin yanlış olduğu sonucuna varmasına yol açar. Gerçek benliğin nitelikleri  yeterince tanınmamaktadır, bu yüzden de bazı bireyler gerçek benliğin bir ölçüde değersiz olduğu şeklinde akıl yürütürler. Bu akıl yürütme şöyledir: Ya gerçek benlik bu dünya için gereğinden fazla iyidir ya da ötekilerle gerçeklik hakkında iletişim kurmak olanaksızdır. Bu gibi durumlarda, kişi öfkesini içine yöneltebilir ve bu da Durkheim’in koyduğu o ünlü isimle söylenirse, “bencil intihar”la benliği söndürmeye karar vermesiyle sonuçlanabilir.

69.  Essex’in ciddi ve duyarlı bir genç adam olduğu bilinmektedir. Donanmadan ayrılışıyla cinayetler arasındaki davranışlarının bazı özellikleri, Essex’in intiharı düşündüğünü ortaya koyar. Essex, tecrit edilmişti, bezgindi ve yeterince başarılı olamamanın yarattığı boğucu duyguların yükü altında eziliyordu. Ancak bunları gerçek benliğin yaradılıştan gelen hataları olarak kabul etmek yerine, beyazların sindirmesinin sonuçları diye, uygun hale getirdi.

70.  İş ya da aile ilişkilerinde fark edilmemenin düş kırıklığına ve kırgınlığa yol açması, çağdaş toplumda sık karşılanan bir durumdur. Ne var ki bu koşulun yarattığı bilişsel uyumsuzluk nadiren initharla ya da başkalarına yönelik saldırganca patlamalarla sonuçlanır.

71.  Tam tersine haklı intikam kavramı, adam öldürme eylemlerinde sıkça kullanılan bir savunmadır. Dead Wish (Kanun Benim) serisi gibi Hollywood filmleriyle ilişkilendirilen haklı intikam kültürünün kamu tarafından tanınmak amacıyla gayrı meşru araçlara başvurma eğilimini desteklediği görüşü akla yatkındır. Ne var ki “öldürme hakkı”nın belirsiz bir güdü olduğu ve yasal açıdan tanınmadan önce ayrıntılı tıbbi, psikolojik ve sosyolojik bir açıklama gerektirdiği unutulmamalıdır.

72.  Davis Charlie “Bird” Parker için şöyle yazmıştı: “Bird, saksafonun ucunu ağzına aldığı anda değişirdi... üzgün ve bitkin görünürken birden bire sahip olduğu bütün güç ve güzellik içinden dışarı taşmaya başlardı. Çalmaya başladığı zaman geçirdiği dönüşüm çok şaşırtıcıydı.” İnsanın kendisinin ötesine geçmesi, sıradan toplumsal yaşamda rolünü oynayışını yöneten olağan sınırlamaların ve sorumlulukların dışına çıkması, alabildiğine baştan çıkarıcıdır. Alkol ve uyuşturucu ihlali gerçekleştirmekte sıkça kullanılan araçlardır. Davis Parker’ın sahnede genellikle sarhoş ve uyuşturucunun etkisi altında olduğu belirtilir. Sıradan toplumsal etkileşimin kısıtlayıcı sınırlarından kurtulmak için alkolle uyuşturucuyu deneyen bağımlı deha, romantik kültürde güçlü bir temadır. Ancak toplumsal biçimin geliştirilmesi açısından sıradan toplumsal değerleri fazla kısıtlayıcı bularak reddeden, alkol ve uyuşturucunun yarattığı değişik halleri  deneyen kültürel ihlalci kişilik, sıradan toplumsal yaşamda bir yandan kutlanır, öte yandan yerilir.

73.  Fallus-merkezli toplum, kamusal yüzlerini gerçek benliklerden ayırmaları için kadınlara yoğun baskı uygular. Kadın şöhret söz konusu olduğunda, gerçek benlik üzerindeki baskı, çifte yabancılaşma sendromuna maruz kalır. Cinsiyet ayrımının toplumsal gereklilikleri, şöhreti gerçek duygulardan koparır, şöhret, toplumun şöhret yüzüne yönelik beklentilerine yabancılaşır, gerçek benlik alakasız ya da yok edici olarak yorumlanabilir. Böylece kadın şöhretin üç katlı bir yaşamı olduğu söylenebilir: Kendisinin olduğu kişi, fethettiği erkeklerin onun olduğunu sandıkları kişi ve kamusal yüz.

74.  Demokrasi vaat ettiklerini vermekte sürekli olarak aciz kalır ve denebilir ki bu acizlik en vahim haliyle seçilmiş liderlerin sınırlılıklarında ortaya çıkar. Bunun pek çok nedeni vardır, ama bunların iki tanesi konuyla doğrudan ilgilidir.  İlk olarak demokratik yollardan seçilen liderler, gelenekler sayesinde ya da askeri emirlerle iktidara getirilmezler. Aksine, halk idaresinin özgürce seçilmiş temsilcileridirler.  Halk tarafından seçilen ve halk adına iktidarda bulunuyor olmaları nedeniyle, devlet ve hükümet başkanlarının demokrasinin monarşi ve totalitarizm üzerindeki varsayımsal üstünlüğünün kendilerine verdiği saygınlığı içlerinde barındırırlar. Medyanın dikkatli bakışlarının sürekli nesnesidirler ve kamuyla iletişim  kurmak için özel medya ayrıcalıklarından yararlanırlar. Politik alanda, kazanılmış şöhretin en son noktasıdırlar.

75.   Demokrasinin üstünlük iddiası hangi temele dayanır? Değerlerin aşkın bir temelinin olmadığı toplumlarda demokrasi, otoritenin akla yatkın yegane temeli gibi görülür. Eğer Tanrı, monarşi ve zorbalık öldüyse, elde kalan tek yönetim sistemi, halkın seçilmiş temsilcilerinin kamu tarafından halkın iradesini uygulamakla görevlendirildiği yönetim biçimi olan demokrasidir. Demokrasi, totaliter sistemlere yeğ tutulur, çünkü çok daha yüksek düzeyde seçim yapma olanaklarıyla ve bireysel özerklikle uyumludur. Ancak demokrasi aynı zamanda kültürel ve psikolojik açılardan kusurlu bir sistemdir. Bu kusurların en açık olanı, demokrasi kuramının pratikte gerçekleşmemesidir. Aslında demokrasi ancak bir tür kandırmaca yoluyla kurulup gelişebilir.

76.  Arzunun harekete geçirilmesi ne demektir? Klasik psikanalitik kuram, arzuyu bilinç dışına yerleştirir. Psikanalitik kuram, genetik etki meselesini bir yana bırakarak, arzuya dair toplumsal ilişkinin ilk örneğinin, çocukla ebeveyn arasındaki diyaloğa dayanan bağ olduğunu ileri sürer. Bunun ötesinde çocuğun kendi ayakları üzerinde durabilen bir yetişkine dönüşmesi, bu geçişi yapabilmesi, arzuyu önem verdiği bir kişiye, tipik olarak romantik bir aşk şeklinde başarılı biçimde aktarılmasına bağlıdır. Böylece, doyurucu bir aktarım, diyaloğa dayanan önemli bir ilişkinin yerine, bir yenisinin konmasını içerir. Bir başka deyişle, çocukla ebeveyn arasındaki bağın yerini, ideolojik açıdan devredilemez olarak geçerli kılınan romantik aşk bağını isteyerek ören, iki eş arasındaki diyaloğa dayanan bağ alır.

77.    Kapitalizmin gerekli olduğu yöndeki bağnaz sav, tüketicinin arzularının karşılanmasında en etkili aracın piyasa olduğunu iddia eder. Aslında durum bunun tam tersidir. Kapitalizm, arzunun doyurulmasına asla izin vermez, çünkü bu, arzuyu etkisiz hale getirerek ekonomik büyümeyi geriletir. Piyasa örgütlenmesi, gerçekte, mal ve marka yeniliği yoluyla arzunun sürekli olarak tazelenmesi ve geliştirilmesi üzerine kurulmuştur. Tüketicilerin metalara karşı soyut bir arzu geliştirmeleri gerekir, çünkü piyasa hareketlilik için en uygun biçim, soyut biçimdir. Kapitalizm, tüketicilerden tüketmelerini talep eder, ama aynı zamanda da metanın kendi içindeki eskime özelliğinin farkında olmalarını ister. Tüketimin her biçimi, tüketicide sahip olmakla istemek arasındaki ayrılığı daha da pekiştiren geçici bir niteliğe sahiptir.

78.  Şöhret kültürü, soyut arzuyu harekete geçirmekte en önemli düzeneklerden biridir. Şöhret kültürünün arzuyu canlı bir nesnede cisimleştirmesi, cansız metalarla kurulabileceklerden çok daha derin bağlantıları ve özdeşlikleri mümkün kılar. Şöhretler, arzuyu yenilemek için yeniden yaratılabilir ve bu nedenle de küresel arzunun harekete geçirilmesinde son derece etkili kaynaklardır. Şöhretler arzuyu tek kelimeyle insanileştirirler. Çoğu durumda yaşlanma süreci de onların yanındadır. Hayran tabanları da onlarla birlikte yaşlandığı için, şöhretler yalnızca soyut arzu nesneleri olarak değil piyasada daha ileri düzeyde metalaştırılabilen nostalji nesneleri olarak da işlev görürler.

Eşitliği ve özgürlüğü herkese yayma temelinde ahlaki bir üstünlüğü olduğunu iddia eden bir sistem olan demokrasinin sıradan vatandaşın üzerinde duran ve büyük saygı görüp tanrı gibi tapılan şöhretler yaratmaksızın ilerleyememesi çok büyük bir paradokstur. Pierre Bordieu’nün medya şöhretlerine saldırısında yaptığı gibi bu duruma üzülmek kolaydır.8 Ama aynı zamanda erkendir de. Şöhret kültürü, toplumsal biçimin ifadesidir. Kimi şöhretlerimizin aldıkları garip, şişkin kültürel şekil, toplumsal biçimin sıradan bileşimlerinin gelişimidir. Demokrasi ve kapitalizm egemenliğini sürdüğü sürece, Zeus ve maiyetinin değilse de, kitlenin kendi içinden çıkıp yükselmiş, oluşturduğu topluma sunulan yüzle kitlenin huzursuz, verimli ve sıklıkla da rahatsız edici biçimini, cisimleştiren şöhretlerin yaşadığı bir Olimpos her zaman var olacaktır.


[1] Par excellence : (lat.) Mükemmel, fevkalade

2 H.Marcuse One Dimensional Man (Londra, 1964). (Tek Boyutlu İnsan, çev.: Aziz Yardımlı, İdea Yay.,1990)

3 Marshall, Celebrity and Power, s243.

5 İştah kaybı, yemek yeme isteksizliği

6 Mary Douglas, Purity and Danger (Londra 1966)

7 K. Woolf tarafından yayıma hazırlanan, The Sociology of Georg Simmel (New York, 1950).

8  P. Bourdieu, On Television And journalism (Londra 1996) 

 
  Bugün 1470321 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol