BİLGİ PAYLAŞILDIKÇA ÜRETKENDİR, PAYLAŞILMAYAN BİLGİ BATAKLIKTAKİ HAZİNE GİBİDİR.
Siteme Hoş Geldiniz Adil DURUSU
   
  SİTEME HOŞ GELDİNİZ Adil DURUSU
  İçimizdeki Hainler
 

İÇİMİZDEKİ HAİNLER!

Figen Özen

 

 

24 Mayıs 2013

 

 1.

 

21 Mayıs...Saat 14.30 suları... Telefonum 0532 ...nolu bir telefondan arandı.  Meşgul olduğum için kızıma açmasını söyledim. Şaşırmıştı. Karşıdaki kişiye "Yanlış yeri aradınız. Annem bu " Barış Süreci"ne şiddetle karşı çıkıyor. Annemi veriyorum." diyerek telefonu bana uzattı..

 

-Nereden arıyorsunuz?

-Ankara'dan... Borsalar ve Odalar Birliği Akiller Başkanlığı'ndan... Sizi yarın sabah Mardan Otel'de yapılacak "Kadın ve Gençlik" kahvaltısına davet ediyoruz.

-Beni neden davet ediyorsunuz?

-Akiller sizi dinlemek istiyorlar..

-Beni neden dinlemek istesinler ki...

- Sizi de çağırmak istediler. Katılacak mısınız?

-Telefonumu nereden buldunuz?

-????...

 

Katılmak?.. Biran durakladım. Hangisi benim için doğru olurdu? Onlarla aynı masaya oturmak...Midemi bulandırıyordu. Ancak oraya gidip nefretimi yüzlerine haykırmak istedim ve çağrıyı kabul ettim.

 

*****

Gece gözümü kırpmadım. İstediğim gibi konuşabilecek miydim?  21 Mayıs akşamı iki kez daha arayıp, katılıp, katılmayacağımı teyit ettiler. 22 Mayıs'ta bir genç dostumun aracıyla hayli uzak olan Mardan Otel'ine ulaştık. Onların temin ettiği servis aracına binmeyi de ret etmiştim.

 

Sadece otelin giriş kapısında isim onayı alınarak içeri girdik. Güvenlik, üst arama hiç biri yok... Toplantı Beylerbeyi Salonu'ndaymış. Tarif ettiler. Bulduk, bulmasına da toplantının yapıldığı yedi yıldızlı otelin (artık beş yıldızlı oteller  Akiller Heyeti'ndeki hanımları, beyleri kesmiyor demek) insanı bunaltan ve hatta boğan ihtişamı dikkat çekecek düzeydeydi. Salonun önünde bir masa vardı. Kişinin adına yaka kartları yazılmıştı..Kendiminkini aldım. Görünen katılımcı sayısı oldukça azdı. Katılımcılar ise bol, bol fotoğraf çekmekle meşguldüler.

 

Neden fotoğraf çektiklerini anlamam mümkün değildi. Milletin çok büyük bölümü açlık sınırında yaşarken bu  sahte ihtişamı görüntülemek neyin nesiydi?

 

Toplantı bir türlü başlamıyordu. "AKİL"sizler de ortada yoktu. Görevliye sordum bu gecikmenin sebebini.. Aldığım cevap oldukça ilginçti. Katılımcı sayısı on beş olunca zat-ı muhteremler yukarıdan aşağıya ineceklermiş. Tepkimi göstermek için fırsat arıyorum ya, hemen bu saydırmaya başladım. Maksadım ne olursa olsun; asalında o otelde olmaktan da utanç duyuyordum. Ve derken AKİLLER gözüktü. En önde Lale Mansur... Hemen arkasında Kadir İnanır ve diğerleri... İnanır oldukça yüksek ve etraftan duyulacak bir ses tonu ile, şu cümleyi söylüyor. "Bu otelde ben kalamayacaksam, hangi ORS ( Ben şifreledim, o açıkça söylüyor)  çocuğu kalacak?"

 

Vay, beyim vay.. Vatan millet ne umurunda?..Bu milletin sırtına basarak para, mal sahibi olan zibidinin tek derdi, yedi yıldızlı bu otelde sefa sürmek...

 

 

Görevli beni de içeriye çağırıyor. Çok büyük bir salon... U  şeklinde bir kahvaltı sofrası hazırlanmış, masada kuş sütü eksik... Hanımlar büyük bir iştahla kahvaltı ediyorlar. Hanımlardan iki sandalye uzakta u şeklindeki masanın  bir köşesine oturuyorum.  Kadir İnanır, yerinden kalkıyor ve tüm hanımların ve gençlerin ellerini sıkarak, güler yüzle " Hoş geldiniz" diyor.  Benim önüme gelince, bir iki saniye duraklıyor, elini uzatmadan, kaşlarını çatarak, bir lütuf ihsan edercesine "Siz de hoş geldiniz" diyor... Tavrına şaşırmakla birlikte sadece başımı eğmekle yetiniyorum. 

 

Garson "Çay mı, taze meyve suyu mu?" diye soruyor. Cevaplıyorum. "Hiç biri..." Yüksek sesle, etrafımdakilerin de duyabileceği bir şekilde; "Önümdeki servisi kaldırın. Çünkü bu masanın üzerinde var olan her şeyde şehit ailelerinin, yetimin dulun ve en önemlisi Türk milletinin hakkı var. Benim boğazımdan bu haram lokmalar geçmez" diyorum.

 

Garson kıpkırmızı kesiliyor, iki iskemle ötemde oturan bir türbanlı kadının çatalı tutan eli bir kaç saniye duraklıyor, sonra büyük hınçla çataldaki koca jambonu ağzına atıyor ve çiğniyor.

 

 "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin.

Aksırıncaya, tıksırıncaya (GEBERİNCEYE) kadar yiyin."

 

Lale Mansur konuşmaya başlıyor. "Hoş geldiniz. Aslında biz buraya size bir şeyler anlatmaya değil, sizi dinlemeye geldik. Elbette önceliğimiz ülkemizde akan kanın durması, barış  ve ileri demokrasidir. Ancak sizlere söz vermeden önce arkadaşlarıma söz vermek istiyorum. Buyrun Kadir Bey..

 

Kadir Bey buyuruyor...

-Biz analar göz yaşı dökmesin istiyoruz.Bu nedenle buradayız. Ama önce siz konuşun. Biz sizin söyledikleriniz not alıp, gereken yerlere bildireceğiz.

 

Prof Dr. Şükrü Karatepe... Anayasa Hukuku Profesörü-Ege üniversitesi..

 

-Uzun zamandır yollardayız.Tek amacımız barış içinde bir Türkiye...Ben şehit annesinin acısını hissetmeye ve dinledikçe kendimi düzeltmeye çalışıyorum.

 

Kendi, kendime acaba gerçekten hissetseydi bu masada oturabilir miydi diye söyleniyorum.Konuşan Akiller söz birliği etmişçesine, timsah göz yaşları dökerek barış ve Türk milletinin çektiği acıdan bahsediyorlar.

 

Sıra katılımcıların konuşmasına geliyor. Hâlâ beni oraya neden çağırdıklarını düşünüyorum. Tesadüf bu ya, belki de masanın köşesinde tek başıma oturduğum için, ilk olarak mikrofonu bana uzatıyorlar. Mikrofonu elime alır almaz Lale Mansur, "Örgütünüzü de söyleyin" diyor. Söze başlıyorum.

 

-Örgütüm en büyük ve en güçlü örgüt olan Türk milletidir. Tarafım ise DEVLETİN, ÜLKESİ VE MİLLETİ İLE BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜDÜR. ULUS DİLİM TÜRKÇE'DİR.

 

Salonda buz gibi bir hava esiyor. Konuşmamın kesilmesinden korkuyorum.

 

-ABD Başkanı Franklin Rooswelt "Politikada hiç bir şey tesadüf değildir. bir şey vuku buluyorsa bilin ki önceden planlanmıştır." demiştir.

1999 yılında bölücü terörist başı Öcalan (tam bu sırda Akillerin tarafından bir ses yükseliyor."Bölücübaşı" demeyin.) Doğru, haklısınız, unuttum, af edersiniz eli kanlı katil Öcalan CIA ve MOSSAD tarafından Türkiye'ye derdest edilip teslim edildiği zaman, "NEDEN" diye çok düşünmüştüm. Ama şimdi, siz burada otururken bunun nedenini çok iyi anlıyorum. Ve küçük kareleri büyük fotoğrafa yerleştirdiğim zaman, bir YAP-BOZ gibi fotoğraf tamamlanıyor.

 

İKİZ YASALAR- Vakıflar Yasası- AB Yerel Yönetimler Özerklik Şartı,  Birleşik Belediyeler Yasası, Kalkınma Ajansları ve daha niceleri...

 

Bir de 2.Oslo görüşmeleri var. Habur rezaleti var. "Sizinle savaşanlar şimdi içeride" "Kanunu sizin için değiştirdik. Hakan Fidan...

Sonra Akiller'in tarafına dönerek Şükrü Karatepe'ye soruyorum. "Sn. Karatepe; vatandaşın yaşam hakkı Anayasa'nın teminatı altındadır. Öyle değil mi?" Karatepe zor duyulur bir sesle cevaplıyor. "Evet, öyledir." O zaman sivil, genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk ve hatta bebek resmi kayıtlara göre 40.000 kişinin yaşam hakkını elinden alan teröristlerin sınır dışına çıkmasına bu devlet nasıl izin veriyor?

 

Onlar sadece bu insanları öldürmekle yetinmemiş, devletin topraklarına göz dikmiş ve Cumhuriyet rejimini yıkmaya yeltenmişlerdir. Öcalan açıkça itiraf etmektedir.

 

"Bu bir isyandır ve ben de bu isyanın lideriyim." Madem devlet , vatan topraklarını bölmek için isyan eden bu teröristlerin silahlarıyla birlikte ülkeyi terk etmelerine işledikleri büyük suçun cezasını çekmeden-ki bu suç ihanet-i vataniyedir- izin veriyor, o zaman sahte belgelerle ve hukuksuzca senelerdir Silivri zulüm hanesinde, Hasdal'da yatan kişilerin de salıverilmesi gerekmez mi?

 

Bunun yanı sıra bölücü başının Nevruz'da okunan mektubu CIA uzmanları tarafından kendisine dikte ettirilmiştir. Ayrıca bu süreç de CFR'nin isim babası olan iktidar partisinin de politikası  değildir. Küresel çeteler bu yol haritasını çizmişlerdir. Üstelik PKK sadece çekilir gibi yaparak, üst kademesi ile bölgedeki şehirlere yerleşmektedir. BDP Eşbaşkanı Demirtaş "Kürt ulusu ulusal birliğine ve özgürlüğüne kavuşana kadar mücadelemiz devam edecektir." demiştir.

 

"Suçluyu övmek ve suçluya yataklık etmek" 5237 sayılı TCK 210-214-215/1-216 ve 217 maddeler gereği suçtur ve en az iki yıl hapis cezasını gerektirir. Ve sizler bu suçu işlediğiniz için yargı önüne çıkabilirsiniz.

 

Beyler, hanımlar size bir teklifim var. Madem bu sürece bu kadar çok güveniyorsunuz. Size bir önerim var. Böylesine şaşaalı bir yerde milletin parasını har vurup, harman savuracağınıza gelin hep birlikte, yüreğiniz yetiyorsa eğer Cumhuriyet Meydanı'na, Konyaaltı'na, Kepez'e, Aksu'ya, Sütçüler'e gidelim. Millete anlatın bunları ve tepkilerini görün.

 

Size bir de mesaj getirdim. Şehit Uğur Bilgiç'in anası Fatma kadın " Benim ciğerimi 13 Temmuz 1995'te bölücü katiller Hakkari/ Çukurca'da söktüler, ocağımı söndürdüler. Ben her gece oğlumun tabutuna örtülen, şehidimin kanı bulaşmış al bayrağı koynuma alarak uyuyorum. Ne o katillere ne de onların destekçilerine, ne bu dünyada ne öbür dünyada hakkımı asla helal etmem."

 

Sustum ve elimden mikrofonu bıraktım. Salonda esen buz gibi havanın ve bana yönelen kin dolu bakışların farkındaydım. Çok yorulmuş ve susamıştım. Ama ALLAH şahidimdir ki onların bir yudum sularını dahi içmedim. Her tarafım titriyordu. Sanki yabancı devlet ajanlarının, işgalci düşman kuvvetlerinin arasındaydım. Yanımda oturan Akdeniz Üniversitesi ADT'den genç bir arkadaşım, "Sinirlenme Figen Hocam," dedi.

 

Benden sonra diğer katılımcılar konuştu. Bir kaç dakika konuşalnar da vardı, on beş-yirmi dakika da. İçimizdeki hainler iş başındaydı. Hele bir tanesi- bu yazının devamında sizinle paylaşacağım- Türk milletini kurtlar sofrasına yatırmaktan asla çekinmiyordu.

 

Elimde Isparta ve Antalya "Akiller Toplantıları"nın notları var. Hem benim halen neden çağrıldığımı anlayamadığım toplantının devamını hem de diğer notları size aktaracağım.

 

Ama şunu çok iyi biliyorum, bu millet, bu büyük millet hainlere asla geçit vermeyecektir.

 

 2.

 

Ben ona hayvan demem, hayvan ondan ar eder,

Ondan bir nebze düşse, hayvanı da murdar eder.”

Şimdi haklı olarak bana şu soruyu sorabilirsiniz. ” Ne alaka?”

“Çözüm sürecini hayvanlar bile anlamış ama bazı insanlar anlamıyor.” İşte bu alaka!..

Koca Neyzen af eylesin beni, Akil İnsanlar(!) Karadeniz grubu üyesi Memur-Sen Genel Bşk.nı Ahmet Gündoğdu’nun Ağrı’da yediği herze üzerine, Üstad’ın çok bilinen beytinde bir değişiklik yaptım.

Yalnız bu zat-ı muhteremin(!) anlayamadığı çok önemli bir ayrıntı var. Biz bu süreci çok iyi anladığımız için direniyoruz. Türkiye’nin bir avuç ne idüğü belirsiz güruha teslim edilmesinin önüne geçmeye çalışıyoruz.

Anlayamayanlar veya anlamamazlıktan gelenler içimizdeki hainlerdir.

*****

Ve şimdi kaldığımız yerden toplantı sürecine, yaptığım konuşmanın son bölümüne tekrar göz atarak yolumuza devam edelim.

“Size bir de mesaj getirdim. Şehit Uğur Bilgiç’in anası Fatma kadın ” Benim ciğerimi 13 Temmuz 1995′te bölücü katiller Hakkari/ Çukurca’da söktüler, ocağımı söndürdüler. Ben her gece oğlumun tabutuna örtülen, şehidimin kanı bulaşmış al bayrağı koynuma alarak uyuyorum. Ne o katillere ne de onların destekçilerine, ne bu dünyada ne öbür dünyada hakkımı asla helal etmem.”

Sustum ve elimden mikrofonu bıraktım. Salonda esen buz gibi havanın ve bana yönelen kin dolu bakışların farkındaydım. Çok yorulmuş ve susamıştım. Ama ALLAH şahidimdir ki onların bir yudum sularını dahi içmedim. Her tarafım titriyordu. Sanki yabancı devlet ajanlarının, işgalci düşman kuvvetlerinin arasındaydım. Yanımda oturan Akdeniz Üniversitesi ADT’den genç bir arkadaşım, “Sinirlenme Figen Hocam,” dedi.

Benden sonra diğer katılımcılar konuştu. Bir kaç dakika konuşanlar da vardı, on beş-yirmi dakika da. İçimizdeki hainler iş başındaydı. Hele bir tanesi- bu yazının devamında sizinle paylaşacağım- Türk milletini kurtlar sofrasına yatırmaktan asla çekinmiyordu.

Elimde Isparta ve Antalya “Akiller Toplantıları”nın notları var. Hem benim halen neden çağrıldığımı anlayamadığım toplantının devamını hem de diğer notları size aktaracağım.

Ama şunu çok iyi biliyorum, bu millet, bu büyük millet hainlere asla geçit vermeyecektir.(İÇİMİZDEKİ HAİNLER/1)

Konuşmam biter bitmez, salonda var olan herkesin beni “uzaydan gelmiş yabancı bir mahlukat”ı incelercesine süzdüklerini fark ettim. Onlar için bir “Ayrık otu”ydum.

Onlar Türk milliyetçiliğini “ayaklarının altına almış” bir başbakanın akillerinin yardakçılarıydı. Vahdettin’in, Damat Ferit Paşa’nın işgalcileri sempatik göstermek için görevlendirdiği Heyet-i Nasiha’nın günümüze yansıyan işbirlikçilerinin karınları lüks otellerde doyurulan şakşakçılarıydı.

Bu arada gelen bayan görevli, yeni fark edilmiş olacaktı ki, telefonumun ses kaydını kapatmamı istedi ve yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Akıllarınca beni zapt ve rapt altına almışlardı.

Katılımcılar konuşmaya başladı. İlk katılımcıya mikrofon uzatıldığı zaman, türbanlı-baş örtülü değil, günün modasına uymuş- ağzındaki lokmayı sağa, sola devirerek yutmaya çalıştı. Ve sonra konuşmaya başladı. Adı Aynur, soyadını ve örgütünü yazamadım, bağışlayın.

-Antalya adına siz değerli heyet üyelerine hoş geldiniz diyorum. (kendi adına konuş be kadın..Antalya’nın ortak sloganı -Antalya alanları/ Akillere kapalı-) AK Parti sayesinde ülkemizin refah seviyesi yükselmiş ve halkımız fakirlikten kurtulmuştur. (Demek ben başka bir ülkede yaşıyorum. Çünkü benim yaşadığım Türkiye’de insanlar açlık sınırı altında yaşamaya , daha doğrusu sürünmeye devam ediyorlar. Ve hatta akşam üzeri semt pazarlarından artık sebzeleri toplayarak çocuklarının karnını doyurmaya çalışan anneler var. 1,5 milyar dolara bir Rus iş adamının yaptırdığı bu otelde, kuş sütü eksik kahvaltı sofrasında, tıkınırken refahtan(!) bahsetmek, milletle açıkça alay etmekten başka bir şey değil.) Efendim, biz barış sürecini tam anlamıyla destekliyoruz. Sizin çabalarınızı takdirle karşılıyor ve Sayın Başbakanı’mızı alkışlıyoruz.

Tam yeridir. Yağcılarda inecek var. Veya “Gel de ispirto içme.” Pardon, saat 22.30…İspirto da içki yasağına girer mi?

Kadın Dayanışma Derneği Bşk.nı Nigar Duru’ya kadar, konuşan katılımcılar süreci desteklediklerini, ancak Türkiye’nin üniter yapısının onlar için önemli olduğunu vurguladılar. birbirinin kopyası söylemlerde bulundukları içindir ki aldığım notları size aktarmıyorum. Ancak adı geçen kendini bilmez, işbirlikçi, solcu artığı bu kadının söyledikleri, inanın beni zıvanadan çıkardı.

“Efendim, ben Nigar Duru..kadın Dayanışma Derneği başkanıyım. Sosyolog ve emekli öğretmenim. Aynı zamanda Eğitim-SEN üyesiyim. Sizi burada görmekten mutluluk duymaktayım. Ancak aranızda kadınların azlığı dikkat çekmektedir. Ülkemizde kadın kıyımı vardır. Bunun yanı sıra Türkiye’de insan hakları ihlal edilmektedir.Bu güne kadar da Kürtlere büyük bir baskı uygulanmıştır. Mesela özgürce dillerini kullanamamaktadırlar. Canım, bir Rus pazarda Rusça konuşurken, Kürt neden Kürtçe konuşamasın?

Şimdi buraya bir nokta koyalım . Bu hanım (!) emekli öğretmen olduğunu söylemektedir. Şu cehalete bir bakınız. ki bir öğretmen yabancı uyruklu bir kişi ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir Kürt’ü aynı kefeye koymaktadır. Rus gayet tabii kendi dilini konuşacaktır. Üstelik Türkiye’de Kürtlerin kendi dillerini özgürce kullanmaları yönünde hiç bir engel yoktur.

Sinirden mideme kramplar giriyor, “Ya sabır Figen ” diyorum kendi kendime…Ve kadın Türk milletini aşağılamaya, küresel çetelerin işbirlikçiliğini yapmaya devam ediyor.

“Türkiye mozaiklerden oluşmuştur. Bir çok etnik köken vardır. Anayasa’da bunların tümü belirtilmelidir. Hem ben Lale Hanım’la birlikte Pınar Selek davasında taraftım. Pınar Selek gibi bir özgürlük savaşıçısının hakkı yenmekte ve masum bir insan mahkum edilmek istenmektedir. Pınar Selek “HALKLARIN KARDEŞLİĞİ”nin öncülüğünü yapmaktadır. Biz halkların kardeşliğini ve halkların özgürlüğünü savunmaktayız. Türk bir kimlik değildir. Türkiyeli olmak önemlidir. Halklar özgür olmalıdır. Kürtler özgür olmalıdır. Yaşasın halkların kardeşliği!”

Ve artık sabır taşı çatladı. Avazım çıktığı kadar bağırdım. “TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ KURAN TÜRKİYE HALKINA TÜRK MİLLETİ DENİR.” Mustafa Kemal Atatürk. Türkiye’de halklar değil, Türk milleti vardır.

1998 yılında Eminönü’ndeki Mısır Çarşısı’nda 7 kişinin öldüğü 127 kişinin de yaralandığı bir patlama meydana gelmiştir. Pınar Selek bu patlamada ölen yedi kişinin katilidir. Fransa’da yaşayan Selek “ağırlaştırılmış müebbet hapse” mahkum edilmiştir.Ve bir katil bu kadın tarafından “öZGÜRLÜK SAVAŞÇISI” ilan edilmektedir.

Lale Mansur’un sesi duyuldu. “Susun, dışarıdan müdahale etmeyin.İnsanlar özgürce düşüncelerini ifade etsinler.” Yanımda oturan görevli bayan da eliyle ağzımı kapamaya uğraşıyordu. Ona sertçe baktım ve uzattığı su bardağını elimle ittim. “Sizin suyunuzu dahi içmem.” dedim. Kadın arsızca gülümseyerek konuşmaya devam etti.

“Biz barış diyoruz, siz ise insanları Cumhuriyet Meydanı’na çağırarak kardeşi, kardeşe vurduracaksınız. Kanla besleniyorsunuz. Faşist bir düşüncenin tohumlarısınız.”

İşte o an ne olduysa oldu ve bende tüm sigortalar attı. Af edin beni, suratlarına kusmak üzereydim. Ama son sözlerimi söylemeden salondan çıkmaya da niyetim yoktu. Defterimi, telefonumu elime aldım, ayağa kalkarak Akil İnsanlar’a döndüm. Gene avazım çıktığı kadar bağırarak şunları söyledim.

“Ne kadar SOROSPU çocuğu varsa buraya toplamışsınız. Ama gücünüz bu ülkeyi bölmeye yetmeyecektir. Çünkü karşınızda biz varız, Türk milleti var”

Birisi arkamdan “YUH” dedi. Tam kapının önüne gelmiştim ki durdum ve haykırdım. “YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!” ve kapıyı çarparak çıktım. Arkamdan ne söylediklerini bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Hepsini misliyle onlara iade ediyorum.

İçimizdeki hainler…Bu yazının devamında diğer toplantı notlarını sizinle paylaşmayı umuyorum. İnanın bana bunları yazmak, o insanların soluduğu havayı teneffüs ettiğim dakikaları hatırlatıyor ve kirlenmiş hissediyorum kendimi.

Ama Türk milleti olarak o Akiller’e ve onların işbirlikçisi olan tüm sorospu çocuklarına Cumhuriyet Meydanlarında diz çöktürüp şu cümleyi söyleteceğiz.Azim ve kararımız bu yöndedir.

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti ülkesi ve milletiyle bölünemez bir bütündür. Dili Türkçe’dir.”

VAR MI İTİRAZI OLAN!? TÜM SOROSPU ÇOCUKLARINA DUYURULUR!

 

3.

 

 

“Biz barış diyoruz, siz ise insanları Cumhuriyet Meydanı’na çağırarak kardeşi, kardeşe vurduracaksınız. Kanla besleniyorsunuz. Faşist bir düşüncenin tohumlarısınız.”

İşte o an ne olduysa oldu ve bende tüm sigortalar attı. Af edin beni, suratlarına kusmak üzereydim. Ama son sözlerimi söylemeden salondan çıkmaya da niyetim yoktu. Defterimi, telefonumu elime aldım, ayağa kalkarak Akil İnsanlar’a döndüm. Gene avazım çıktığı kadar bağırarak şunları söyledim.

“Ne kadar SOROSPU çocuğu varsa buraya toplamışsınız. Ama gücünüz bu ülkeyi bölmeye yetmeyecektir. Çünkü karşınızda biz varız, Türk milleti var”

Birisi arkamdan “YUH” dedi. Tam kapının önüne gelmiştim ki durdum ve haykırdım. “YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE!” ve kapıyı çarparak çıktım. Arkamdan ne söylediklerini bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Hepsini misliyle onlara iade ediyorum.” (İÇİMİZDEKİ HAİNLER!-2)

O hainlerin yüzüne o anda aklıma gelenleri, nefretimi kusarak salondan dışarı çıktım. Kimleri bırakmıştım arkamda? Tatlı su solcularını, AB ve Amerikan muhiplerini, alaca karanlık aydınlarını ve işbirlikçileri…

Geride bıraktıklarım 19 Mayıs 1919 öncesi ülkenin fotoğrafı ile çakışıyordu. Gazeteci Muhsin Kızılkaya, Ali Kemal’in, Şükrü Karatepe Molla Mustafa’nın, diğerleri ise Wilson Prensipleri ve İngiliz Muhipleri Derneği’nin yansımasıydı günümüze… Bir kısmı İslam Teal-i, diğerleri ise Kürt Teal-i Cemiyetlerinin artıklarıydı. Masada Kürt vardı, İngiliz Amerikan uşakları, Ermeni artıkları vardı. Ama Türk yoktu…

Birlikte geldiğimiz genç arkadaşımla birlikte, yolumuzu zor bularak otelden çıktık. Mardan’ın sur gibi duvarlarının dışına çıkınca memleketimin temiz havasını ciğerlerime çektim. Şükürler olsun vatanımdaydım.

Mustafa Kemal Paşa’mı Beylerbeyi Salonu’ndayken bir kez daha saygıyla ve minnetle andım. Gazi Paşa dört bir yanı görünür ve görünmeyen düşmanlarla çevriliyken, müthiş bir mücadelenin altını Türk milleti ile birlikte mühürlemiştir.

Yürüyüşlere katılmak, slogan atmak veya o salondan bu salona koşup birilerini dinleyip kafa sallamak…Hiç bir şeymiş. Önemli olan dört bir tarafın düşmanla, hem de TC vatandaşı olduklarını iddia eden düşmanla çevriliyken, sendelemeden, korkmadan, acaba tutuklanır mıyım diye düşünmeden Mustafa Kemal Paşa’mın emrini yerine getirmektir. Gerçekleri söylemektir. Ne pahasına olursa olsun! Ben tüm yurt severlerin adına bunu yapmaya çalıştım.

Isparta Akiller Toplantısı:

Görevden alınan eski ADD Isparta Yönetim Kurulu üyesi Feray Selek, başkanı olduğu diğer bir dernek nedeniyle Akiller Toplantısı’na çağrılıyor… Feray Selek cesur, gözünü budaktan esirgemeyen, anti-emperyalist Kemalist bir Türk kadınıdır.

Toplantının sürecini sevgili Feray’ın notlarından faydalanarak size aktarıyorum.

Salonda on kişilik masalar hazırlanmış ve her masada bir “AKİL” oturtulmuş. Feray’in masasına da meşhur TATAR RAMAZAN kurulmuş. Parmağında kocaman bir yüzük varmış Atatürk resimli. Kadir Bey” Ben buyum” demiş Feray’ın yakasındaki rozeti de işaret ederek…

Parmağa takılan bir yüzükle Atatürkçü olmak… Bu kadar kolay mı? O masada ben olsaydım “O zaman burada ne işiniz var?” diye sorardım. Ve toplantı başlamış…

1.OTURUM

AKİLLERİN SORDUĞU SORULAR…

1.Süreç hakkında düşünce ve önerileriniz, hükümetin başlattığı çözüm süreci hakkında ne düşünüyorsunuz?

2.Sürece ilişkin beklentileriniz ve talepleriniz nelerdir?

3.Sürece ilişkin endişeleriniz varsa eksiklikler nelerdir?

“Siz bizlere barışı anlatmaya geldiniz ama biz kimlerle savaş yaptığımızı bilmiyoruz. (Aslında biz kiminle savaştığımızı çok iyi biliyoruz. Tıpkı Bağımsızlık Savaşı’nda olduğu gibi emperyalizmin taşeron güçleriyle ve onların işbirlikçileriyle savaşıyoruz.)Söz konusu barışsa, şehit annesiyle terörist annesini yanyana nasıl koyarsınız?

Bizi mahvetmeye çalışan emperyalizme karşı, bölücü ve gerici anayasa tuzağına geçit vermemeyi, bağımsızlığımızı ve gün geçtikçe kısıtlanan özgürlüğümüzü sağlamayı, birliğimizin harcı olan kardeşliğimizi savunmayı istiyoruz. Ancak şu çok iyi bilinmelidir.Misak-ı Milli sınırları içinde yaşan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı etnik kökeni ne olursa olsun, eşit haklara sahiptir.Biz buna kardeşlik değil, vatandaşlık bilinci diyoruz.

Türk milletini yalnızca Anayasa’dan değil, tarihten silmeye kalkıyorlar. Adına bile tahammül edemedikleri T.C.’yi korumaya çalışmalıyız.

Sözde açılım sürecine karşı, gelecek yalanlara ve terörist başına özgürlük isteğine karşı, BOP Projesi ve T.C.’ nin kaldırılmasına karşı, Türk ve Kürt kardeşliğini bozmak isteyenlere inat, kardeşliğimizi savunmak, emperyalizmi yenmek ve Türk bayrağının önemsizleştirilmesine karşı koymak için siz AKİL’lere karşı çıkıyoruz”

Her PKK’lı başta Öcalan olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkmak için silahlı isyan çıkarmış ve 40 bin sivil, asker, kadın, erkek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hayatına kast edilmiştir.

Bazı vilayetlere özerklik verilecek ve Büyük Kürdistan’ın temelleri atılacaktır. Aslında amaç doğrudan doğruya Büyük İsrail Devleti’ne hizmettir.

Erdoğan’ın başkanlığı desteklenerek Türkiye’de rejim değişikliğine gidilecektir.

Nasıl bir Türkiye hayal ediyorsunuz” sorusuna da “TAM BAĞIMSIZ BİR TÜRKİYE HAYAL EDİYORUM. ANCAK TAM BAĞIMSIZLIK SAĞLANIRSA, TÜRKİYENİN EKONOMİ, EĞİTİM SİSTEMİ, DEMOKRASİ VE BİRLİKTE YAŞAM KONULARINDA İYİLEŞMELER OLABİLECEĞİNE İNANIYORUM.”

Sevgili Feray hem toplantının 2.oturumunda hem de akşam gençlere ve kadınlara yönelik toplantıda “AKİL”sızlara gereken dersi veriyor, üstelik akşam masada oturan gençlere Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Nutku’nda verdiği ödevleri hatırlatıyor.

****

Ancak 21 Mayıs akşamı Antalya’da yapılan toplantıda Türk Ocağı BŞK. Yardımcısı Orhan TAT’ın saptamaları son derece ilginç ve önemli, Notlardan büyük bir bölümü size aynen aktarıyorum.

” Salona Türk Bayraklı yüzlerce insanın etrafını çevirmiş yine yüzlerce polisin arasından çok kontrollü bir şekilde girdim. Salon dışında ve salon içinde müthiş bir görevli vardı ve her şey çok planlı ve akıcıydı. Salonda herkesin oturacağı yer önceden planlanmıştı. On kişilik masalarda sekiz davetli, bir masadakilerin konuşmalarını not edecek görevli ve bir adet (çok önemli) heyettekileri tanıdığını, toplantıya heyettekilerin özel davetiyle katıldığını, Ankara’da öğrenci olduğunu söyleyen, sonradan özel görevlendirilmiş olduğu adeta belgelenen, yaka kartında herkesin adı soyadı yazılıyken, sadece adı yazılı yaka kartlı bir kişi vardı. Sonradan öğrendim ki bu özel kişiden her masada varmış. Bu özel görevliler, bizde olduğu gibi toplantı açıldığında gelmiş, görevlerini yapmış ve herkesten önce de kaybolmuşlar.

Salon iki yanı Türk Bayrağı ve ortada bir Atatürk resmi fon yapılmış kürsü ve onar kişilik masalarla hazırlanmış. sanırım 19 masadan mütevellit idi. Akil heyet salona kendilerini görmekte zorluk çektiğimiz insanlar (muhtemelen polis) eşliğinde geldi. Rıfat Hisarcıklıoğlu, Tarık Çelenk, Hüseyin Yayman, Nihal Bengisu Karaca, Öztürk Türkdoğan, Lale Mansur, Şükrü Karatepe ve Muhsin Kızılkaya katıldı. Rıfat bey bir hoş geldiniz konuşmasından sonra ismen heyete tek tek söz verdi. Akiller süreç hakkında çok ince mesaj ve destek konuşmalarının içinde tek ortak söylemleri “süreç hakkında siz ne biliyorsanız bizde onu biliyoruz, sizi dinlemeye geldik” idi. Programı yöneteceğini söyleyen Profesör her masanın iki dakikayı aşmayan ve tüm masa adına sözcü sıfatıyla bir kişinin konuşma yapacağını söylediğinde ilk isyan başladı. İtirazımız bir şey değiştirmedi ve her masa bir sözcü vasıtasıyla, önceden sorulan sorulara güya şahsi verilen cevapların karması şeklinde sözcü tarafından iki dakikalık sınırlı sürede dile getirildi. Masadaki o program başladığında gelen, öğrenciyim diyen katılımcı (öğrendiğime göre tüm diğer görevlilerde aynısını yapmış) süreç hakkında hararetli bir destek ve süreçte mutlaka PKK ile Öcalanın muhatap alınması fikrini not tutan görevliye ısrarla ve diktayla yazdırdı. Yani bu toplantıda tutulan ve toplantı notları olarak değerlendirileceği, Ankara’ya merkeze götürüleceği söylenen toplantı tutanağı niteliğinde ve önümüze halkın görüşleri olarak sunulacak notlarda “pkk muhatap alınmalı, Öcalan programa dahil edilmeli ve değerlendirilmeli” yazıldı. Benim masamda 8 kişi bu fikrin o nottan çıkarılmasını sağlayamadı. Konuşmalar başladığında Akiller masalara dağıldı, ikili görüşmelere geçti. Hem konuşmacıların konuşmaları masalardaki bu ikili hararetli görüşmelerden dolayı dinlenmedi hem de heyet çok kısa süre sonra (iki kişi dışında) kayboldu. Konuşmacılar kimsenin dinlemediği salona organize bir şekilde hazırlanmış neredeyse cevapları bile hazır sorulara cevaben ikişer dakika konuşma yaptı. Enteresan bir sonuçla bütün konuşmacılar sürece destek ile başladıkları konuşmalarında “ama” diyerek başladıkları çekincelerle aslında hem suya yazı yazdıklarını hem de bilmedikleri bir şeye destek verdiler.”

“Katılımcılara çıkışta arkasında Türk bayrağı baskılı Türkiye haritasının şehir sınırlarına göre hazırlanmış boz-yap (puzzle) şeklindeki tablosu dağıtıldı.”

Sevgili Orhan TAT’ın saptamalarının önemli bir bölümünü sizlerle paylaştım. Ancak toplantı sonunda katılımcılara verilen sözde armağan beni hayli düşündürdü. Adına ister “PUZZLE”, ister “YAP-BOZ” deyin, bu armağan Hollywood’un yürüttüğü psikolojik harbin bir kopyasıdır.

Toplantıya katılan herkese, ister süreci desteklesin, ister desteklemesin şu mesaj verilmeye çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu yap-boz misali bölünecektir.

Haaa!.. Şimdi durun.Vicdanlarını, haysiyet ve şereflerini cüzdanlarında taşıyan bu “AKİL”sızlar güruhu şunu çok iyi bilmelidir.Türk’ün ayranı kabarmak üzeredir. Her ne kadar iktidar, polis devletinin gücünü kullanarak içki yasağını ön plana çıkararak gündemin üzerini örtmeye çalışmışsa da, Türk milleti her şeyin farkındadır.

Konuştuğum herkes, site görevlisi Ali’den su tesisatçısı Erdoğan’a, şehit anası Fatma Bacı’dan turizmci Remzi’ye, hamur ustası Kadir’den temizlik işçisi Hüsnü’ye kadar herkes ortak bir karar almıştır. Kayıtsız şartsız bu vatan savunulacaktır.

Çünkü Türk milleti ne savaşarak ne de savaşmadan esarete rıza göstermez.

O zaman bütün SOROSPU ÇOCUKLARI’nın canı cehenneme…

Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olan yüce TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ!

Figen Özen  - İlk Kurşun

 
  Bugün 1470099 ziyaretçi buradaydı! Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu

ANA SAYFAYA DÖNMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 
 
Siteme Hoş Geldiniz Adil Durusu SAĞLIK VE HUZUR DOLU NİCE GÜNLERE......
Kapadokya Eğlence Merkezi Başvuru Kaynakları Başvuru Kaynakları Submit Your Site To The Web's Top 50 Search Engines for Free! ÜRGÜP Esbelli Mahallesi Butik otelleri  Create FREE graphics at FlamingText.com

Image by FlamingText.com Check  Out My Rank On PRTracking.com! Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?

Ücretsiz kaydol